- Yerlerine Göre Sabrın Kısımları

Adsense kodları


Yerlerine Göre Sabrın Kısımları

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
neslinur
Sun 18 July 2010, 04:29 pm GMT +0200

بســـم الله الرحمن الرحيم

 
 Yerlerine Göre Sabrın Kısımları

 
 
"Sabır", iki kısımdır.

1 - Biri bedenin sabrı,

2 - Diğeri nefsin sabrıdır.

Bunlar da herbiri ihtiyarî sabır ve mecburi sabır olmak üzere iki nevidir.

Buna göre, sabır dört kısımdır:

1 - Birincisi; Bedenin ihtiyarî sabrıdır. Bu kişinin kendi ihtiyarı ve iradesiyle bedenine yüklemiş olduğu ağır işlere sabrıdır.

2 - İkincisi; bedenin mecburi sabrıdır. Bu da, başkasından gelenlere sabırdır. Dövmenin, hastalığın, yaraların, soğuğun, sıcağın ve benzeri şeylerin acılarına, sızıntılanna sabır gibi...

3 - Üçüncüsü, nefsin ihtiyarî sabrıdır. Bu, şer'an ve aklen yapılması güzel olmayanları yapmamaya sabırdır.

4 - Dördüncüsü; nefsin mecburi sabrıdır. Bu da, sevgilisine kavuşması mümkün olmadığında nefsin ona sabrı gibidir.

Sabrın bu dört kısmı, insan cinsine mahsustur. Fakat bedenin mecburi sabrı ile nefsin mecburi sabrında hayvanlar da buna ortaktır. Üstelik hayvanların bir kısmı bu sabırda insanlardan daha kuvvetlidir. İnsanlar, hayvanlardan ancak sabrın ihtiyarî ilan kısımlarında ayrılırlar. İnsanlardan birçokları hayvanlarda da ortak olan sabrın kısımlarında kolayca sabrederler ama yalnız insanlara mahsus olan sabrın kısımlarında ise sabredemezler.
 
 
"Sabırda, cinler de insanlarla aynı mıdır?" diye sorulursa:

"Evet aynıdırlar, çünkü sabır, emir ile nehiyderi ibaret olan Teklifin gereklerindendir, yani bizim mükellef olduğumuz gibi cinler de emirleri yapmaya ve nehiylerden sakınmaya sabretmekle mükellefdirler" diye cevap verilir.

"Cinler de bizim mükellef olduğumuz gibi mi mükellefdirler, yoksa başka çeşit bir mükellef midirler?" diye sorulursa:

"Sevme, buğzetme, iman, tasdik, dostluk, düşmanlık gibi nefislerin gereklerinden olanlarda bizimle eşittirler. Fakat cünüplükten yıkanma, abdestte azaları yıkama, taharet etme, sünnet olma, hayızdan yıkanma gibi bedenlerin gereklerinden olanlarda ise, bizim gibi mükellef olmaları lazım gelmez. Onlar, kendi yaradılışlarına ve yaşamlarına uygun bir tarzda mükellefdirler" diye cevap verilir.

"Sabır kısımlarından, herhangi birinde melekler de bize ortak mıdırlar?" diye sorulursa:

"melekler, akılları ve dinlerine karşı çıkacak hevâ ve nefis ile imtihan edilmediler, bilakis ibadet ve taat onlar için bizim nefes almamız gibidir. Hevâ ve şehvet kuvveti karşısında din ve akıl kuvvetini hakim kılmaktan ibaret olan gerçek sabır onlar için düşünülemez. Fakat onlara da layık bir sabır vardır ki o da, kendilerine karşı çıkacak hevâ, şehvet ve tabiat kuvvetleri olmalarına rağmen yaradılmış oldukları fıtrat üzere devam ve sebat etmeleridir." diye cevap verilir.

- İnsanın sabrı, hevâ ve şehvet kuvvetine üstün gelirse meleklere katılır.

- Fakat hevâ ve şehvet kuvveti sabrına üstün gelirse şeytanlara katılır.

- Yemek, içmek ve cinsi münasebet gibi tabiatının kuvvetleri sabra üstün gelirse, hayvanlara katılır.

Katâde (r.h.) dedi ki:

"Allah Teala;

- Melekleri şehvetsiz ve akıllı olarak yaratmıştır.

- Hayvanları akılsız ve şehvetli olarak yaratmıştır.

- İnsanları hem akıllı hem şehvetli olarak yaratmıştır.

Buna göre, kimin aklı şehvetine üstün gelirse o meleklerle beraberdir. Kimin şehveti aklına üstün gelirse o da hayvanlar gibidir."
 
 
İnsanda, doğduğu zaman, yalnız o an için muhtaç olduğu yeme, içme arzusu vardır. Bu haldeki sabrı, hayvanların sabrı gibidir.

Temyiz (İyiyi ve kötüyü ayırd edecek yaşa gelme) den önce onun için ihtiyarî sabır yoktur.

Sonra oyun arzusu gelişir, sonra, zayıf olarak ihtiyarî sabır gelişmeye başlar,

Sonra cinsî arzu harekete geçer ve ihtiyarî sabır gelişmiş ve kuvvetlenmiş olur,

Sonra akıl sultanı harekete geçip kuvvetlenince sabır ordusundan yardım ister, fakat bu akıl sultanı ile ordusu, hevâ sultanı ile ordusuna karşı duramaz.

Sonra iyi ve kötüyü ayırdedecek yaşta hidayet nurunun pırıltıları kırpışmaya başlayıp, tedrici olarak gelişir ve erginlik çağında olgunlaşır. Bu, tıpkı sabah aydınlığının iplik gibi başlayıp sonra aydınlığın hepten artması gibidir.

Sabır, akıl ve hidayet pırıltıları, ahiretin fayda ve zararlarını anlamaya yeterli değildir. Ama ne var ki bunlar dünyanın bazı fayda ve zararlarını kavrayabilirler.

Bundan sonra insan üzerine peygamberlik ve risalet güneşi doğar ve onun aydınlığında dünya ve ahiretîn tafsilatlı olarak fayda ve zararlarını ve bunların sonuçlarını görür, mücadele için zırhını giyip çeşitli silahlarını alır,

Sonra tabiat ve heva kuvvetleri ile akıl ve hidayet kuvvetleri arasında süregelen savaşa katılır.

Allah Teala'nın yardım ettiği taraf zafere ulaşır, yardım etmediği taraf ise mağlup olacaktır. İnsan, bu iki taraftan birinde yerini almadıkça silahlar bırakılacak değildir. İnsan, bu dünyâ ile ahiretten hangisi için yaratılmış ise orada yerini alır.