- Yemek adabı

Adsense kodları


Yemek adabı

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
sumeyye
Mon 10 January 2011, 01:50 pm GMT +0200
 

Yemek Adabı


550. Amr bin Ebî Seleme (r.a.) rivayet ediyor:

Resûlullahın yanına girdim. Onunla beraber yemek ye­dim. Şöyle buyurdu:

"Allah'ın ismini an. Sağ elinle ve önünden ye."[478]

 

Namaz Tesbihatının Ehemmiyeti
 

551. Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:

Müslümanlardan bir grup Resûlullaha (s.a.v.) gelerek, "Ya Resûlallah, zenginler yüksek dereceleri alıp götürdüler" dediler.

Resûlullah,

"Nedir o?" diye sordu.

Onlar, "Zenginler de bizim gibi namaz kılıyorlar, bizim gibi oruç tutuyorlar, bizim gibi hacca gidiyorlar. Fakat onlar sadaka veriyor, bizler ise veremiyoruz" dediler.

Bunun üzerine Resûlallah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

"Ben size bir şey öğreteyim mi? Onunla sizi geçenlere yetişip, sizden sonrakileri de geçesiniz. Hem sizin yaptı­ğınızı yapmadıkça hiç kimse sizi geçemesin? Her namazdan sonra otuz üç defa 'Sübhanallah,' otuz üç defa 'Elham­dülillah,' otuz dört defa 'Allahü ekber' dersiniz."

Bu haber zenginlere ulaştığında onlar da bunu söylediler, bunun üzerine fakirler tekrar gelerek Resûlullaha durumu bildirdiler. Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

"Bu Allah'ın fazlıdır, onu dilediğine verir."[479]

 

İzah

 

Müslim'deki rivayette, zeginlerin de bu sözleri söyledikleri yer almamaktadır.

Hadis, namaz tesbihatının ehemmiyetini ve faziletini ifâde et­mektedir. Gerçekten de namaz tesbihatını yapmak, son derece sevaplı bir ibâdettir.

Günboyu verilen işi canla, başla yapan işçi, akşam olunca iş­verenin yanına gider, hak etmiş olduğu ücretini gönül rahatlığı içinde ister. Bu işçinin ücretini isteyip almadan gitmesi düşünelemez. Bir ay müddetle çalışan memur da maaşını çalışmış oldu­ğu kuruluşun muhasebesinden ister ve alır. Memurun da maaşını istememesi düşünelemez.

Günde beş vakit namazını ihlâsla yerine getiren mü'min de na­mazın sonunda yapmış olduğu tesbihat ve duâ ile Rabbinden bir çeşit mükâfaat ve ücretini istemektedir. Sübhanallah, elhamdü­lillah ve Allâhüekber gibi mübarek kelimelerle Yüce Allah'ı teşsbih, sena ve tazim ederken, arada getirmiş olduğu salavatlarla da Resul-i Ekreme muhabbet ve selâmını göndermektedir. Hem Cenâb-ı Hakkın yardımını, hem de Peygamberimizin şefaatini dile­mektedir. Daha sonra yapmış olduğu duâ ile bir kul olarak aczini, zaafını, ihtiyaçlarını dile getirmekte, bütün bunları Kâinat Sahi­binden istemektedir.

Ayrıca namazlardan sonra yapılan tesbihat, birçok mühim ve ulvî zikir kelimelerinin tekrarına vesile olması bakımından çok sevaplı bir sünnettir. Bir nevi namazın hatimesi ve en güzel surette bitirme şeklidir. Bu teşbihleri bizzat Peygamberimiz devamlı su­rette yaptığı gibi, bizlere de faziletini bildirerek tavsiye etmiştir. Bu hususta başka bir hadis-i şerif şu mealdedir:

"Bir kimse her namazın sonunda otuz üç defa sübhanallah, otuz üç defa elhamdülillah, otuz üç defa da Allâhü ekber derse, bunların tamamı doksandokuz eder. Yüzüncü olarak da Lâ ilahe illallâhü vahdehu lâ şerîke leh. Lehü'l-mülkü velehü'l-hamdü ve hüve ala külli şey'in kadîr=Allah'tan başka ilâh yoktur. O birdir, ortağı yoktur. Mülk Onundur ve hamd Onadır. Onun her şeye gücü yeter' derse, günahları denizin köpüğü kadarda olsa affolu­nur."[480]

Bediüzzaman, tesbihatta "Sübhanallah, elhamdülillah, Allahü ekber" denilmesinin hikmetiyle ilgili olarak meâlen şöyle der:

Namazın mânâsı, Cenâb-ı Hakkı tesbih, tazim ve şükürdür. Yani, büyüklüğüne karşı, dil ile ve hareketle "sübhanallah=Allah her türlü kusur ve noksandan uzaktır" deyip takdîs etmek; hem, kemâline karşı lafzen ve amelen, "Allâhü ekber=Allah en büyük­tür, en yücedir" deyip büyültmek; hem cemâline karşı, kalben ve lisânen ve bedenen "elhamdülillah=Ezelden ebede her türlü hamd, şükür ve övgü Allah'a mahsustur" deyip, şükretmektir. Demek tesbih, tekbir ve hamd, namazın çekirdekleri hükmündedirler. Ondandır ki, namazın hareketlerinde ve zikirlerinde, bu üç şey, her tarafında bulunuyorlar. Hem, ondandır ki, namazdan sonra, namazın mânâsını kuvvetlendirmek için şu mübarek keli­meler, otuz üç defa tekrar edilir. Namazın mânâsı, şu özetlerle kuvvetlendirilir.[481]

Peygamberimiz (a.s.m.) bir diğer hadislerinde de namazdan sonraki tesbihatın faziletini ifâde etmiş, devamında ise bizi şöyle ikaz etmiştir:

"Herhangi biriniz namazda iken şeytan gelir ve na­mazdan dönünceye kadar 'Falan işi hatırla, filan işi hatırla' der. Bu yüzden tesbih çekmeyi belki yapamaz."[482]

 

Cennetten Köşk Kazandıran Ameller
 

552. Muaz bin Cebel (r.a.) rivayet ediyor:

"Haklı olduğu halde münakaşayı terk eden kimseye Cen­netin kenarlarında bir köşk; şaka yaparken yalan söylemeyen kişiye Cennetin ortasında bir köşk; ahlakı güzel olana da Cennetin en yüksek yerinde bir köşk verileceğine ben kefilim."[483]

 

Sakal Ve Bıyıkta Sünnet
 

553. Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:

"Bıyıklarınızı kısaltın, sakalınızı uzatın."[484]

 

İzah

 

Bir başka hadiste ise bıyığı kesmenin, sakalı uzatmanın fıtrat­tan oluğu bildirilmiştir.[485]

Hadisler, Müslümanların yüzlerine verecekleri şekli açıkla­maktadır. Bu şekil, bıyıkların kesilmesi, sakalın ise bırakılması­dır. Bir başka hadiste bunun sebebi olarak,

"Yahudilere benzemeyin" buyurulmuştur.

Bir başka rivayet "Müşriklere benzemeyin" şeklinde gelmiştir.

Bıyıkları kesmek sünnet olmakla birlikte kesmenin şekli husu­sunda âlimler arasında farklı görüşler vardır. İmam-ı A'zam ve üç talebesine göre bıyıkların tamamen kazınması, kısaltılmasından daha faziletlidir. İmam Mâlik'e göre ise bıyıkların kökten tıraş edilmesi yasaktır.

İmam Şâfii'den ise bu konuda kesin bir hüküm rivayet edilme­miştir.

Yukarıdaki hadis bıyıkların dipten kesilebileceğine işaret etse de, başka hadisler bıyıkların kökten kesilmeyip sadece düzeltilmesi gerektiğini açıklar. Meselâ bıyıklarla ilgili bir hadiste,

"Bı­yığından almayan bizden değildir" buyurulmuştur.[486]

Bıyıktan almak, kökten kesmek demek değildir.

Abdullah bin Abbas'ın (r.a.) rivayet ettiği bir başka hadis ise şöyledir:

Resûlullah bıyığından keser ve şöyle derdi:

"Halîlü'r-Rahmân İbrahim de (a.s.) böyle yapardı."[487]

Bıyığın kökten kesilmeyip altan düzeltileceği ile ilgili bir başka rivayet ise şöyledir:

"Resûlullah (s.a.v.) bıyığın altına mısvağı koyarak üzerinden çıkan kısmı makasla kesti."

Sakala gelince:

Hadiste geçen "Sakalınızı uzatın" emri, başı boş bir şekilde uzatın demek değildir. Hadiste, düzenli bir şekilde uzatmak kas­tedilmektedir. Nitekim Abdullah bin Amr (r.a.) Resûlullahın sa­kalını eninden ve boyundan aldığını bildirir.[488]

Bâzı âlimler, sakalın ne kadar uzatılacağı ile ilgili bir sınır koy­mazlarken, dikkat çekecek kadar fazla uzatmayı da hoş karşıla­mazlar. Meselâ İmam Mâlîk'e göre sakalın çok uzatılması mek­ruhtur.

Hz. Ömer ise sakalın bir tutamı geçmemesi gerektiğini söyler. Ebû Hüreyre (r.a.) ve Abdullah bin Ömer'in (r.a.) sakallarını avuçlayıp bir tutamdan fazlasını kestikleri bildirilmiştir.[489]

 

Cennet Ehli Cennette Nasıl Olacak?

 

554. Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:

"Cennet ehli Cennete tüysüz, genç, beyaz tenli ve kara gözlü olarak girecekler. Yaşları otuz üç, boyları Hz. Âdem (a.s.) gibi altmış arşın vücutlarının genişliği ise yedi arşın olacaktır."[490]

Müsned'deki rivayette "saçları dalgalı" ilâvesi vardır.[491]

 

Vasiyetin Önemi
 


555. Abdullah bin Abbas (r.a.) rivayet ediyor:

"Vasiyet yapmamak dünyada büyük bir kusur, âhirette ise ateş ve rezil rüsvay olmaktır."[492]

 

İzah

 

Vasiyet, kelime olarak emir, bir işi birisine ısmarlamak de­mektir. Dînî bir tabir olarak kullanıldığında, bir malı veya her hangi bir faydayı ölümünden sonra geçerli olmak üzere başkasına vermek mânâsına gelir. Meselâ, "Ben öldüğüm zaman şu malım falan kişiye veya kuruluşa verilsin veya filan gelirim şu hayır yo­luna tahsis edilsin" gibi....

Vasiyetin çeşitleri vardır. Birincisi vacip olan vasiyetlerdir. Kişinin yanında bulunan emanetlerin verilmesi veya senedi olmayan borçların ödenmesi için vasiyet etmesidir. Ölümün ne zaman geleceği bilinmediğinden, emânetlerin ve senetleri olmayan borç­ların vasiyet edilmesi vaciptir. Peygamberimiz bir hadislerinde bununla ilgili olarak şöyle buyurur:

"Vasiyet edilecek birşeyi bulunan bir Müslümanın, vasiyeti yanında bulunmadıkça iki gece geçirmesi doğru değildir."[493]

Ayrıca, üzerinde yemin ve oruç keffâreti bulunanların, zekât borcu olanların bıraktıkları maldan bu borçlarının ödenmesini; na­maz borcu olanların kılamadıkları namazların yerine fidye veril­mesini, hac borcu olanların yerlerine hacca gidilmesini vasiyet et­meleri, vacip kısmın içinde değerlendirilir.

İzahını yaptığımız hadis de vacip olan bu tür vasiyetler içindir. Kişinin gerek insanlara, gerekse Allah'a olan borcunu bildirme­den vefat etmesinin kusur olduğu, âhirette ateş ve rüsvaylık ola­cağı açıktır.

Vasiyetin bir diğer çeşidi müstehap olan vasiyetlerdir. Vasiyet edebilecek kadar maddî durumları müsait olan kimselerin, vâris­lerini başkalarına muhtaç bir vaziyette bırakmamak şartıyla va­siyette bulunmaları müstehaptır. Yani farz ve vacibin dışında ka­lan sevapli işlerdendir. Çünkü, vasiyet yardımlaşma esasına day­anan malî ibâdetlerden birisidir. Servetinin bir kısmını mîrasçılarına bırakan kimse, bir kısmının da fakirlere, zayıflara, yetimlere veya hayır müesseselerine ayrılmasını vasiyet ederek dünyaya gözünü kapaması manevî bir kazanç kapısıdır. Bunun içindir ki, Cenâb-ı Hak, rahmetinin eseri olarak kuluna, ölüm ânında malı­nın üçte birinde tasarruf etme selâhiyeti vermiştir. Bir hadiste bu­na işaretle şöyle buyurulur:

"Cenâb-ı Hak, size, amellerinizi artırmak için mallarınızın üçte birini vefatınız zamanında vasiyet etme selâhiyeti verdi."[494]

Bir de mekruh olan vasiyetler vardır. Aldıklarını içki, kumar ve benzeri yerlere harcayacak kimselere yapılan vasiyetlerdir. Şâfiîlere göre, böyle kimselere yapılan vasiyetler haramdır. Çünkü böyle sefih kimselerin ellerine geçen parayı gayr-i meşru yollara harcayacakları bellidir.

Cenaze namazını filan kimsenin kıldırmasını, cenazenin filan yere naklini, şu veya bu renk bir kumaşla kefenlenmeyi, istediği yere defnedilmeyi, vefatı için ağlamayı, kabrinin yapılmasını va­siyet etmek ise mekruhtur.

Vasiyet hakkında geniş bilgi için Ölüm Cenaze Kabir ve Büyük İslâm İlmihali isimli eserlerimize bakılabilir.[495]



[478] İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 2/238.

[479] Müslim, Mesâcid: 142. İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 2/238-239.

[480] Müslim, Mesâcid: 146.

[481] Sözler, s. 44, 45.

[482] Tirmizî, Daavât: 25. İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 2/239-241.

[483] İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 2/241-242.

[484] Buhârî, Libas: 64, 65; Müslim, Taharet: 53; Ebu Dâvud, Tereccül: 16; Tirmizî, Edeb:. 18; Nesâî, Taharet: 15; Muvaita, Şa'ar: 1.

[485] Müslim, Taharet: 56; Ebû Dâvud, Taharet: 29; Tirmizî, Edeb: 14; Nesâî, Zînet; 1.

[486] Tirmizî, Edeb: 16; Nesâi, Taharet: 13.

[487] Tirmizî, Edeb: 16.

[488] Tirmizî, Edeb: 17.

[489] İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 2/242-243.

[490] Müsned, 2:388(7915.) İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 2/243-244.

[491] İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 2/243-244.

[492] İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 2/244.

[493] Müslim, Vasaya: 1; İbni Mâce, Vasâya: 2.

[494] İbni Mâce, Vasâya: 5.

[495] İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 2/244-246.



ceren
Thu 8 June 2017, 01:04 pm GMT +0200
Esselamu aleyküm.Rabbim bizleri peygamber efendimizin sünnetine tabi yaşayan ve yemek adabı da öyle olan kullardan eylesin inşallah...

Sevgi.
Fri 9 June 2017, 02:56 am GMT +0200
Ve aleykümselam yemek yerken besmele ile başlayıp sağ elinizde yemeliyiz inşaAllah

Bilal2009
Fri 9 June 2017, 05:49 am GMT +0200
Ve aleykümüsselam Rabbim bizleri Peygamberimizin yolundan ayırmasın Rabbim paylaşım için razı olsun