- Veda Haccı

Adsense kodları


Veda Haccı

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
Esila
Fri 28 January 2011, 01:27 pm GMT +0200
Veda Haccı

Beni Mürre Kabilesi Heyeti

Beni Sa´lebe Kabilesi Heyeti

Beni Muharib Kabilesi Heyeti

Beni Kılab Kabilesi Heyeti

Beni Rüas B. Kilab Kabilesi Heyeti

Beni Akil B. Ka´b Kabilesi Heyeti

Beni Kuşeyr B. Ka´b Kabilesi Heyeti

Beni Bekka Kabilesi Heyeti

Kinane Kabilesi Heyeti

Eşca Kabilesi Heyeti

Bahile Kabilesi Heyeti

Beni Süleym Kabilesi Heyeti

Beni Hilal B. Amir Kabilesi Heyeti

Beni Bekr B. Vail Kabilesi Heyeti

Tağlib Kabilesi Heyeti

Yemen Halkının Gönderdiği Heyetler Tecib Heyeti

Havlan Heyeti

Cu´fî Heyeti

Ezd Heyetinin Rasûlullah´a Gelişi

Kinde Heyeti

Sadif Heyeti

Huşeyn Heyeti

Yırtıcı Hayvanların Temsilcisi

Fasıl

Hicri Onuncu Sene Rasûlullah (S.A.V)´In Halid B. Velîdi Benî Haris B. Ka´b Kabilesine Göndermesi

Veda Haccından Önce Rasûlullah (S.A.V)´In, Aziz Ve Celil Olan Allah´a İmana Davet İçin Yemen Halkına Ümerayı Göndermesi

Rasûlullah (S.A.V)´In Veda Haccından Önce Hz. Âli İle Halid B. Velid´i Yemen´e Göndermesi

Veda Haccı

Peygamber (S.A.V.)´İn Medine Hayatında Sadece Bir Kez Haccetmesi Ve Bu Haccından Önce Üç Kez De Umre Yapması

Peygamber (S.A.V.)´İn Veda Haccı İçin Medine´den Yola Çıkış Tarihi

Peygamber (S.A.V)´İn Veda Haccı İçin Medine´den Mekke´ye Hareket Edişi

Fasıl

Peygamber (S.A.V)´İn Veda Haccına Giderken İhrama Girdiği Yer



Beni Mürre Kabilesi Heyeti


Vakidî´nin anlattığına göre bu heyet, hicri dokuzuncu senede Ra-sûlullah´m Tebük dönüşünde Medine´ye gelmiştir. Onüç kişiden mü­teşekkil idi. Aralarında Haris b. Avf da vardı. Rasûlullah (s.a.v.), onlara on okiye gümüş verdi. Bunlar, memleketlerinin kurak olduğu­nu anlattılar. Rasûlullah da bunun üzerine onlar için: "Allahım, üzer­lerine yağmur yağdır." diye dua etti. Beldelerine döndüklerinde, Ra-sûlullah´m kendileri için dua ettiği günde yağmur yağmış olduğunu gördüler. [1]



Beni Sa´lebe Kabilesi Heyeti


Vakidî, Musa b. Muhammed b. İbrahim kanalı Beni Salebe kabi­lesinden bir adamın, babasından naklen şöyle dediğini rivayet eder:

"Rasûlullah (s.a.v.), hicri sekizinci senede Cirâne´den geldiğinde biz dört kişi olarak yanına vardık ve:

- Biz arkada bıraktığımız kavmimizin elçileriyiz. Onlar İslâmiye­t´i kabulleniyorlar, dedik.

O da ağırlanmamızı emretti. Medine´de birkaç gün ikamet ettik. Sonra vedalaşmak için yanına vardığımızda Bilal´e:

- Heyetlere armağan verdiğin gibi bunlara da armağan ver, dedi. Bilal de büyükçe ve geniş bir kazan gümüş getirdi. Her birimize beşer okiye gümüş verdi ve:

- Yanımızda dirhemler yoktur, dedi. Biz beldemize döndük." [2]


Beni Muharib Kabilesi Heyeti


Vakidî, Muhamed b. Salih kanalı ile Ebu Vecze es-Sa´dî´nin şöyle dediğini rivayet eder:

"Muharib kabilesinin heyeti, hicri onuncu senede Veda haccında on kişilik bir grup olarak Rasûlullah´a geldiler. Aralarında Seva b.

Haris ile oğlu Hüzeyme b. Seva da vardı. Bunlar, Remle binti Haris´-in evine konuk oldular. Her sabah ve akşam Bilal yanlarına geliyor­du. Müslüman oldular ve:

- Arkada bıraktığımız kavmimizin Müslüman olmasını da üzeri­mize alıyoruz, dediler.

O mevsimlerde Rasûlullah (s.a.v.)´a bunlardan daha kaba davra­nan ve daha katı olan kimse yoktu. Bu heyette onlardan bir adam vardı ki, Rasûlullah (s.a.v.) onu tanıdı. O da şöyle dedi:

- Seni tasdik edinceye kadar beni hayatta bırakan Allah´a ham-dolsun.

Rasûlullah (s.a.v.) da:

- Doğrusu şu kalpler Aziz ve Celil olan Allah´ın elindedir, dedi ve Hüzeyme b. Seva´m yüzüne elini sürdü. Yüzü bembeyaz oldu. Diğer heyetlere armağanlar verdiği gibi onlara da verdi. Onlar, armağanla­rını aldıktan sonra beldelerine döndüler." [3]



Beni Kılab Kabilesi Heyeti


Vakidî dedi ki: Bunlar, hicri dokuzuncu senede on üç kişiden mü­teşekkil bir heyet olarak geldiler. Aralarında şair Lebid b. Rabia ile Cebbar b. Sülma da vardı. Bununla Ka"b b. Malik arasında dostluk vardı. Kala, ona hoşgeldin, dedi. İkramda bulundu. Hediyeler verdi. Bunlar Ka"b ile birlikte Rasûlullah (s.a.v.)´m yanma geldiler. Ona İs­lâm selamı ile selam verdiler. Allah´ın kitabı ve Rasûlünün sünneti ile Dahhak b. Süfyan el-Kilabî´nin kendilerine geldiğini, kendilerini Allah´a imana davet ettiğini, kendilerinin de ona icabet ettiklerini, onun kendilerinin zengin olanlarından zekatlarını alıp yoksullarına sarfettiğini de Rasûlullah´a anlattılar. [4]



Beni Rüas B. Kilab Kabilesi Heyeti


Vakidî dedi ki: Amr b. Malik b. Kays b. Büceyde b. Rüas b. Kilab b. Rebia b. Amir b. Sasaa adındaki bir adam, Rasûlullah (s.a.v.)´a ge­lip Müslüman oldu. Sonra kavmine döndü, onları Allah´a imana da­vet etti. Onlar da şöyle dediler:

- Bize vurdukları darbenin mislini Beni Akil´e vurmadıkça biz iman etmeyiz!

Bu zat, kendileri ile Beni Akil kabilesi arasında geçen bir savaşı anlattı. Amr b. Malik, Beni Akil kabilesinden bir adamı öldürmüştü. O, şöyle dedi: "Elimi bir bukağıya koyup sıkıca bağladım ve Rasûlul-lah´m yanına geldim. Yaptığım işi ona haber vermişler, o da şöyle de­mişti: "Eğer bana gelirse, bukağının üst tarafından elini vururum."

Yanına gelip selam verdiğimde selamımı almadı. Benden yüz çe­virdi. Sağına yanaştım. Yüzünü çevirdi. Sonra soluna yanaştım, yü­zünü çevirdi. Ön taraftan kendisine yanaşıp:

- Ya Rasûlallah! Aziz ve Celil olan Rab´den rızası istenildiğinde o razı olur. Sen benden razı ol ki, Allah da senden razı olsun, dedim.

O da:

- Razı oldum, dedi. [5]



Beni Akil B. Ka´b Kabilesi Heyeti


Vakidî dedi ki: Bunlar, Rasûlullah (s.a.v.)´m yanma geldiler. İçin­de pınarı ve hurmalığı bulunan bir araziyi onlara tahsis etti. Bu hu­susta da şöyle bir emirname yazdı:

"Rahman ve Rahim olan Allah´ın adıyla.

Bu emirname ile Rasûlullah Muhammed; Debia´ya, Mutarrif e ve Enes´e Akik arazisini vermiş bulunuyor. Ancak namazı kıldıkları, ze­katı verdikleri, emri dinleyip itaat ettikleri müddetçe bu arazi onla­rındır. Bunu bir Müslümana hak olarak vermiş değildir."

Bu emirname, Mutarrif in elinde idi,

Ravi diyor ki: Lakit b. Amir b, Müntefik b. Amir b. Akil (Ebu Re-zin) de Rasûlullah´m yanına gelmişti. Rasûlullah, ona Nazim denen suyu vermiş, o da kendi kavmini Müslüman etmek üzere Rasûlullah´-la bey´atleşmişti.

Bu zatın Rasûlullah´a gelişini, kıssasını ve sözlerini uzun uzadıya önceki sayfalarda anlattık. Hamd ve minnet Allah´adır. [6]



Beni Kuşeyr B. Ka´b Kabilesi Heyeti


Bu heyet, Veda haccmdan ve Hüneyn gazvesinden önce Rasûlul­lah´a gelmiştir. Aralarında Kurre b. Hübeyre b. Amir b. Seleme el-Hayr b. Kuşeyr de vardı. Bu zat, Müslüman oldu. Rasûlullah, ona ik­ramda bulunup armağanlar verdi ve bir aba giydirdi. Kendi kavminin zekatlarım toplamasını ona emretti. Rasûlullah´m yanından ayrılıp kavmine dönerken Kurre şöyle demişti:

"Yanma konuk olduğunda Rasûlullah onu kayırdı, ona tükenme­yen armağanlar vererek imkanlar sundu.

Kuşluk vaktinde yeşil bahçeye girdi. O, gayretli bir kimse idi.

Muhammed´den ihtiyaçlarını alıp karşıladı.

Onun üzerinde bir gençlik vardır. Bineğinin arkasına kötülük yü­künü ytiklemez. Arkasından kimse onu kınayamaz.

Mütereddit olan aciz kimsenin işini de görür." [7]



Beni Bekka Kabilesi Heyeti


Anlatıldığına göre bunlar, hicri dokuzuncu senede otuz kişiden müteşekkilen Rasûlullah´m yanma gelmişlerdi. Aralarında Muaviye b. Sevr b. Muaviye b. Ubade b. Bekka da vardı. O sırada o yüz yaşın­da imiş. Beraberinde Bişr denen bir oğlu da varmış ve şöyle demiş:

- Ya Rasûlallah, teberrüken elini vücuduma değdirmeni istiyo­rum. Ben bunu uğur sanıyorum. Yaşlandım ve şu oğlumda bana iyi davranıyor. Onun da yüzüne elini sür.

Rasûlullah (s.a.v.), onun yüzüne elini sürdü ve ona tiftik keçileri verdi. Üzerlerine bereket duası okudu. Artık onlar kıtlığa ve yokluğa maruz kalmıyorlardı.

Muhammed b. Bişr b. Muaviye, bu hususta şöyle dedi:

"Babam ki, Rasûlullah onun başını mesnetti. Ona hayır ve bere­ket duası okudu.

Yanma geldiğinde Ahmed ona ince yapılı tiftik keçileri verdi ki, onlar yılan değildirler.

Kabilenin heyetini her akşam doyururlar ve bu süt kaseleri ara­larında sabahlara kadar döner.

Verdikleri bereketli oldu. Veren de kutlu olsun. Hayatta olduğum sürece ona selatım, selamım olsun." [8]



Kinane Kabilesi Heyeti


Vakidî dedi ki: Vasile b. Eska el-Leysî, Tebük´e gitmeye hazırlan­dığı esnada Rasûlullah (s.a.v.)´m yanma geldi, onunla birlikte sabah namazım kıldı. Sonra kavmine döndü. Onları imana davet etti. Rasû­lullah hakkında onlara haberler verdi. Babası ona:

- Vallahi sefere gitmen için sana asla binek vermem, dedi. Kız-kardeşi onun sözünü duydu, Müslüman oldu. Ona binek ve teçhizat verdi. O da Rasûlullah´la birlikte Tebük´e bir deve üzerinde gitti. De­ve, Ka´b b. Ucre´ye aitti.

Rasûlullah (s.a.v.), onu Halid b. Velidle birlikte Dümenin Ükey-dir adındaki valisinin üzerine gönderdi. Döndüklerinde Vasile, savaş­tan aldığı ganimet payını daha önce aralarında geçen antlaşma gere­ğince Ka´b b. Ucre´ye verme teklifinde bulunduysa da Ka´b ona:

- Ben, Aziz ve Gelil olan Allah´ın rızası için seni bineğe bindirdim, dedi. [9]



Eşca Kabilesi Heyeti


Vakidî dedi ki: Bunlar, 100 kişilik bir heyet olarak Mesud b. Ruhayle başkanhğında Hendek muharebesinin yapıldığı senede Rasû-lullah´a geldiler ve Sel´ mahallesine konuk oldular. Rasûlullah (s.a.v) yanlarına gitti, onlara yüklerle hurma verilmesini emretti.

Başka bir rivayette de şöyle denilmektedir: Bunlar, Rasûlullah (s.a.v.)´m Kurayza oğulları gazvesini tamamlamasından sonra gel­mişlerdi, 700 kişi idiler. Rasûlullah, onlarla vedalaştıktan sonra geri döndüler. Sonra Müslüman oldular. [10]



Bahile Kabilesi Heyeti


Bunların reisleri Mutarrif b. Kahin, fetihten sonra Rasûlullah´a gelip Müslüman oldu. Kavmi için eman aldı. Rasûlullah da farz ve İs-lâmî prensipleri içeren bir mektubu Osman b. Affan´a yazdırarak ona verdi. [11]



Beni Süleym Kabilesi Heyeti


Vakidî dedi ki: Beni Süleym kabilesinden Kays b. Nüşbe adında bir adam Rasûlullah (s.a.v.)´a geldi. Rasûlullah´m konuşmasını dinle­di ve bazı şeyler sordu. Rasûlullah da cevapladı. O, bu cevapların ta­mamını hafızasına yerleştirdi. Rasûlullah (s.a.v.), onu İslâm´a davet etti. O da Müslüman oldu. Kendi kavmi olan Beni Süleym´e geri dön­dü ve şöyle dedi:

- Rum´un ifadesini, Faris´in avazesini, Arapların şiirlerini, kahin­lerin kehanetini, Himyer hükümdarlarının sözlerini dinledim. Ama Muhammed´in sözleri, bunlarmkinden hiçbirine benzemiyor. Bana i-taat edin ve Muhammed´den payınızı alın.

Mekke fethi senesinde Beni Süleym kabilesi çıkıp geldi ve Kadid mevkiinde 700 kişilik bir heyet olarak Rasûlullah´la görüştü. Bir ri­vayete göre 1.000 kişi oldukları da söylenmiştir. Aralarında Abbas b. Mirdas ve eşraftan bir grup da vardı. Müslüman oldular. Rasûlul­lah´a:

- Bizi öncü kuvvetlerin arasına kat. Sancağımızı kırmızı renkli yap. Parolamızı da "Öne geçen" diye belirle, dediler.

Rasûlullah, bu isteklerini yerine getirdi. Onlar da onunla birlikte Mekke fethine, Taif ve Hüneyn gazvelerine katıldılar.

Raşid b. Abdi Rabbih es-Sülemî, puta tapardı. Bir gün putunun üzerine iki tilkinin idrarlarını yaptıklarını gördü ve şöyle dedi;

"Rabbin başı üzerine tilkiler hiç idrar yapar mı

Tilkilerin üzerine idrar yaptığı varlık alçaktır."

Sonra putun üzerine koştu, onu kırdı. Daha sonra Rasûlullah (s.a.v.)´m yanma gelip Müslüman oldu. Rasûlullah ona şöyle sordu:

- Adın nedir

- Gavi b. Abdiluzza´dır.

- Hayır, senin adın Raşid b. Abdi Rabbih´dir.

Böyle dedikten sonra Rasûlullah (s.a.v.), ona -içinde Rasûl pınarı denen bir suyun akmakta olduğu- Ruhat arazisini ikta olarak verdi

ve:

- Bu adam, Beni Süleym kabilesinin en hayırlısıdır, dedi. O da kendi kavmini İslâm´a sokmak için Rasûlullah´a söz verdi ve Rasûlul­lah´la birlikte Mekke fethine ve daha sonraki gazvelere katıldı. [12]



Beni Hilal B. Amir Kabilesi Heyeti


Bu heyette, Abdi Avf b. Asrem adında bir kişinin bulunduğu söy­lenmiştir. Bu kişi, Müslüman olmuş, Rasûlullah ona Abdullah adını vermişti. Heyette Kabise b. Muharik adındaki bir adam da vardı ki, bunun zekat hakkında rivayet ettiği bir hadis vardır.

Bu heyette, Ziyad b. Abdillah b. Malik b. Büceyr b. Hedm b. Rü-veybe b. Abdillah b. Hilal b. Amir de vardı. Medine´ye girdiğinde tey­zesi Meymune binti Haris´in evine yöneldi. Eve girdi: Rasûlullah (s.a.v.), Meymune´nin odasına girince onu gördü, Öfkelenip geri dön­dü. Meymune de şöyle dedi:

- Ya Rasûlallah, bu benim kız kardeşimin oğludur.

Bunun üzerine Rasûlullah odaya girdi. Sonra çıkıp Ziyad´la bir­likte mescide gitti. Öğle namazını kıldı. Sonra Ziyad´ı yanma yaklaş­tırıp ona dua etti. Elini başının üzerine koydu. Sonra başından bur­nuna doğru yüzünü eliyle sıvazladı. Beni Hilal kabilesi bu hadiseden ötürü: "Ziyad´m yüzünde hep bereket gördük." demişlerdi.

Şair, Ziyad´m oğlu Ali´ye hitaben şöyle demişti:

"Ey Rasûl tarafından başı meshedilen ve mescid yanında kendisi için hayır duasında bulunulan kişinin oğlu.

Ziyad´ı kastediyorum bu sözlerimle, başkasını kasdetmiyorum, gelip geçen, itham eden veya imdada yetişen kimseleri değil, Ziyad´ı kastediyorum.

Hayatta olduğu sürece mezara girinceye dek alnında hep nur var­dı." [13]



Beni Bekr B. Vail Kabilesi Heyeti


Vakidî dedi ki: Bunlar geldikleri zaman Rasûlullah (s.a.v.)´dan Kuss b. Saide´yi sordular. O da:

- O sizden biri değildir. O İyad´dandır. Cahiliye döneminde Hanif dinine bağlı kalmıştı. Ukaz panayırına gehniş, insanlar orada toplan­mış iken onlara bugüne kadar nakledilegelen hitabesini irad etmiştir,

dedi.

Vakidı nin ifadesine göre bu heyette Beşir b. Hassasiye, Abdullah b. Mersed ve Hassan b. Hut da varmış. Hassanın oğullarından biri bir şiirinde şöyle demişti:

"Ben Hassan b. Hut´un oğluyum. Babam bütün Bekir kabilesinin peygambere gönderdiği elçisi idi." [14]



Tağlib Kabilesi Heyeti


Vakidî´nin anlattığına göre bunlar, Hristiyan ve Müslüman ol­mak üzere onaltı kişi idiler. Hristiyaniar, boyunlanna altın haç tak­mışlardı. Remle binti Haris´in evine konuk oldular. Rasûlullah (s.a.v.), çocuklarını Hristiyanlığa sokmamaları şartı ile Hristiyanlarla musafaha yaptı. Heyetteki Müslümanlara armağanlar verdi. [15]



Yemen Halkının Gönderdiği Heyetler Tecib Heyeti


Vakidî dedi ki: Bunlar, hicri dokuzuncu senede geldiler. Onüç kişi idiler. Rasûlullah (s.a.v.)-bunlara, öncekilere nisbetle daha çok arma­ğanlar verdi. Aralarında bir çocuk vardı. Rasûlullah (s.a.v.) ona:

- Senin ihtiyacın nedir diye sordu. O da şu cevabı verdi:

- Ya Rasûlallah, beni bağışlaması, bana merhamet etmesi ve zen­ginliği kalbime koyması için Allah´a dua et.

Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.), şöyle dua etti:

- Allahım, onu bağışla. Ona rahmet et ve zenginliğini kalbine yer­leştir.

Bu duadan sonra o çocuk, insanların en zahidi oldu. [16]



Havlan Heyeti


Bunlar, on kişi olup hicri onuncu senenin şaban ayında Rasûlul­lah (s.a.v.)´a gelmişlerdi. Rasûlullah (s.a.v.) onlara, Amini Enes adın­daki putlarının durumunu sordu. Onlar da:

- Ondan daha hayırlı birşeye sahip olduk. Eğer dönersek onu yı­karız, dediler. Kur´ân ve sünneti öğrendiler. Beldelerine döndüklerin­de putlarını yıktılar. Allah´ın helal kıldığını helal, haram kaldığını da haram saydılar. [17]



Cu´fî Heyeti


Bunlar, yürek yemeyi haram sayarlarmış. Müslüman oldukların­da heyetlerine Rasûlullah (s.a.v.), yürek yemelerini emretmişti. Ver­diği emir üzerine yürek kızartılmış ve reislerine vermiş, sonra da şöy­le demişti:

- Bunu yemedikçe imanınız tam olmaz.

Reisleri de eli titreyerek yüreği almış, yemiş ve şöyle demişti:

- İstemiyerek yüreği yedim. Ona dokunduğumda parmaklarım titriyordu. [18]



Ezd Heyetinin Rasûlullah´a Gelişi


"Marifetü´s-Sahabe" adlı kitabta Ebu Nuaym ve Hafız Ebu Musa el-Medinî, Ahmed b. Ebu´l-Havarî kanalı ile Süveyd b. Haris´in şöyle dediğini rivayet etmişlerdir:

"Kabilemizden yedi kişilik bir heyetle Hz. Peygamber´i ziyarete gelmiştik. Kıhk kıyafetimiz, söz ve davranışlarımız, Peygamber Efen-dimiz´in hoşuna gittiği için bize:

- Necisiniz diye sordu.

- Mü´miniz, dedik.

Bunun üzerine Hz. Peygamber gülümsedi ve:

- Herşeyin bir hakikati vardır. Sizin bu közünüzün ve imanınızın hakikati nedir dedi.

Allah elçisine dedik ki:

- Bizde onbeş tane özellik var. Senin elçilerin bize beş şeye inan­mamızı, beş şeyi de yapmamızı söylediler. Beş şey de ta cahiliyeden beri bizde var. Eğer bizi onlardan nehy etmezsen onları koruyacağız.

- Elçilerimin inanmanızı size emrettiği beş şey nedir

- Allaha, meleklerine, kitaplarına, elçilerine, ölüm sonrası dirilişe inanmamızı bize emrettiler.

- Yapmanızı size emrettiğim beş şey nedir

- Lâ ilahe illallah dememizi, namaz kılmamızı, zekat vermemizi, oruç tutmamızı, yoluna güç yetirebilir s ek Beyt´i haccetmemizi bize emrettin.

- Cahiliye devrinde edindiğiniz beş huy nedir

- Bollukta şükretmek, bela ve musibet anında sabretmek, kaza­nın gelmesine razı olmak, düşmanla karşılaşma yerlerinde doğru söy­lemek, düşmanın başına gelen felaketlere sevinmemek.

Bunun üzerine Allah elçisi şöyle dedi:

- Bunlar, hikmet sahibi âlim kimselerdir. Bilginliklerinden Ötürü neredeyse peygamber olacaklardı.

Sonra Rasûlullah şöyle buyurdu:

- Ben de size beş vasıf ekleyeceğim. Eğer dediğiniz gibi ise, böyle­ce vasıflarınız tamamlanmış olacaktır. Yemeyeceğiniz şeyleri topla-mayın, içinde oturmayacağınız evleri yapmayın. Yarın elinizden çıka­cak olan şeyler hususunda birbirinizle rekabete girişmeyin. Huzuru­na dönüp kendisine arz edileceğiniz Allah´a karşı gelmekten sakının, gideceğiniz ve içinde ebedi kalacağınız yere rağbet ediniz.

Bunun üzerine Ezd kavmi, Rasûlullah´m yanından ayrılıp gitti. Onun vasiyetini zihinlerinde muhafaza ettiler ve gereğince amel etti­ler." [19] .



Kinde Heyeti


Bunlar, on küsur süvariden müteşekkil olarak gelmişlerdi. Başla­rında Eş´as b. Kays vardı. Rasûlullah, her birine onar okiye gümüş hediye etti. Eş´as´a ise on iki okiye gümüş hediye etti. Bu husustaki açıklama Önceki sayfalarda da verilmiştir. [20]



Sadif Heyeti


Bunlar, on küsur süvariden müteşekkilen Medine´ye geldiler. Ra­sûlullah (s.a.v.)´ı minber üzerinde hutbe irad ederken buldular. Se­lam vermeden oturdular. Rasûlullah onlara şöyle sordu:

- Siz Müslüman mısınız -Evet. "

- O halde niye selam vermediniz Bunun üzerine ayağa kalkıp:

-Esselamü aleyke eyyühennebiyyü ve rahmetullahi veberekâtu-hû, diyerek selam verdiler, Rasûlullah da:

- Ve aleykümü´s-selam, oturun bakalım, dedi. Oturdular ve Rasû­lullah (s.a.v.)´dan namaz vakitlerini sordular. [21]



Huşeyn Heyeti


Rasûlullah (s.a.v.), Hayber gazvesine gitmek üzere hazırlandığı esnada Ebu Salebe el-Huşenî Medine´ye geldi. Rasûlullah´la birlikte Hayber gazvesine katıldı. Kabilesinden on küsur adam geldi, Müslü­man oldular.

Ebu Nuaym, "Marifetu s-Sahabe" adlı kitabta Beni Sa´d, Hüzeym, Beli, Behra, Beni Uzre, Selaman, Cüheyne, Beni Kelb ve Cermiyyin kabilelerinden gelen heyetleri anlatmaktadır. Amr b. Seleme el-Cer-mî´nin hadisi, Sahih-i Buharı de nakledilmiştir.

Ebu Nuaym, yine aynı kitapta Ezd, Gassan, Haris b. Ka´b, Hem-dan, Sa´dül Üşeyre, Abs, Dariyyin, Rahaviyyin, Beni Gamid, Neha", Becile, Has´am, Hadramut kabilelerinden gelen heyetleri de anlat­maktadır. Bu heyetlerde Vail b. Hucr´u da zikretmiştir. Bunlar ara­sında Cemd, Mihves, Mişrah ve Ebdaa adındaki dört hükümdardan da bahsetmiştir.

Vakidî, Ezd, Umman, Gafık, Barik, Devs, Sümale, Cidar, Eşlem, Cüzam, Mehre, Himyer, Necran ve Ceyşan kabilelerinden gelen he­yetlerden söz etmiş ve bu kabileler üzerinde uzun uzadıya malumat vermiştir. Bununla ilgili bazı bilgileri Önceki sayfalarda vermiştik.

Bu hususta yeterince nakillerde bulunduk. Doğrusunu Allah bilir. [22]



Yırtıcı Hayvanların Temsilcisi


Vakidî, Şuayb b. Ubade kanalı ile Muttalib b. Abdillah b. Han-teb´in şöyle dediğini rivayet eder:.

"Rasûlullah (s.a.v.), Medine´de bulunduğu bir sırada bir kurt ge­lip karşısına dikildi. Rasûlullah buyurdu ki:

- Bu, kurtlar tarafından size gönderilen bir elçidir. İsterseniz on­lara birşey tayin edin, o şeyle yetinip aşırı gitmesinler. Yok isterseniz onlara birşey vermeyin de kendinizi onlardan koruyun. Artık onlar, sizden ne alırlarsa kendi rızıklarını alırlar.

Ona:

- Ya Rasûlallah! Biz gönül rızasıyla onlara birşey vermek istemi­yoruz, dediler.

Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.), üç parmağıyla kurda işaret ederek:

- Sen de alabildiğin kadar bunlardan al, dedi.

Kurt uluya uluya ve başım sallaya sallaya koşup geri döndü."

Bu, bu yönü ile mürseldir.

Bu kurt, İmam Ahmed b. Hanbel´in naklettiği bir hadiste sözü edilen kurda benzemektedir. İmam Ahmed b. Hanbel, Yezid b. Harun kanalı ile Ebu Said el-Hudrî´nin şöyle dediğini rivayet eder:

"Bir gün kurdun biri sürüye saldırıp bir koyun kaptı. Çoban kur­du kovalayıp koyunu ondan geri aldı. Bunun üzerine kurt, kuyruğu üzerine oturup çobanı:

- Allah´tan korkmuyor musun Allah´ın bana gönderdiği rızkı benden niçin alıyorsun dedi.

Çoban:

- Hayret yahu! Kurt, insanlar gibi konuşuyor, dedi. Kurt dedi ki;

- Benim konuşmama mı şaşıyorsun Benim bu konuşmamdan da­ha tuhaf ve acaib birşey var. Muhammed isminde bir adam, Yesrib´de halka, geçmişten haber vermektedir.

Bunun üzerine çoban, sürüsünü önüne katıp Medine´ye geldi. Sü­rüyü bir kenara bırakıp Peygamber (s.a.v.)´in yanma girdi ve olayı anlattı. Peygamber (s.a.v.) de halkı namaza çağırmalarını emrettik­ten sonra çobana:

- Gördüğünü halka anlat, dedi.

Çoban da anlattı. Peygamber (s.a.v.), şöyle buyurdu:

- Doğru söylüyor, Muhammed´in hayata kudret elinde bulunan Al­lah´a yemin ederim ki, canavarlar insanlarla konuşmadıkça, kişinin ayakkabısının bağı kendisiyle konuşmadıkça ve kişinin uyluğu kişiye ailesinin, kendisi yok iken ne yaptığnı haber vermedikçe kıyamet kopmaz." [23]



Fasıl


Cinlerin elçilik heyetinin hicretten önce Mekke´de Rasûlullah (s.a.v.)´a gelişleri daha önce anlatılmıştı. "Ey Muhammed! Kur´ân´ı dinleyecek cinlerden bir takımını sana yöneltmiştik." (el-Ahkâf, 29.) ayet­inden bahsederken bu konuda teferruatlı açıklamalar vermiştik. Bu hususta-varid olan hadis ve eserleri nakletmiştik. Ayrıca daha önce kahin olan, sonra İslâm´a giren Sevad b. Karib´in hadisini de zikret­miştik. Müslüman olduğu zaman daha önce kendisine haber getir­mekte olan cininin de kendisine okuduğu şu şiiri yine önceki sayfa­larda nakletmiştik:

"Cinlere ve murdarlarına, onların develerine semer bağlanmala­rına şaştım.

Hidayet talebi ile Mekke´ye yöneliyorlar. Cinlerin müminleri, murdarları gibi değildir.

Haşimilerin seçkinlerine yönel ve gözlerini onların başlarına dik."

Sevad´m cini daha sonra şöyle demişti:

"Cinlere ve taleblerine, develerine semer bağlamalarına şaştım. Hidayet talebiyle Mekke´ye yöneliyorlar. Başları kuyrukları gibi değildir.

Haşimilerin seçkinlerine yönel. Gözünü onların kapılarına dik."

Sevad´m cini sonra da şöyle demişti:

"Cinlere ve haber vermelerine, develerine palan vurmalarına şaş­tım.

.Hidayet talebiyle Mekke´ye yöneliyorlar. Şerlileri, hayırlıları ve seçkinleri gibi değildir. Haşimilerin, seçkinlerine yönel. Cinlerin müminleri, kafirleri gibi değildir."

Bu ve benzeri rivayetler, cinlerin elçilerinin Mekke´ye mükerre-ren (defalarca) geldiklerine delalet etmektedir. Bunu daha Önce yete­rince isbatlamıştık. Hamd ve minnet Allah´adır. Muvaffakiyet ve gü­nahlardan korunmak onun lütfü sayesinde mümkündür.

Hafiz Ebu Bekir el-Beyhakî, burada cidden garib hatta münker veya mevzu bir hadis nakletmiştir. Ancak kaynağı kıymetli olduğu için onun nakledişi gibi biz de bunu burada nakletmeyi arzuladık. Ama buna hayret ediyorum.

"Delâilü´n-Nübüvve" adlı eserde Beyhakî şöyle demiştir:

"Hame b. Heysem b. Lakis b. İblis´in Peygamber (s.a.v.)´e gelip Müslüman olmasının babı.

Ebu´l-Hasan Muhammed b. Hüseyin b. Davud el-Alevî, Ebu Nasr Muhammed b. Hamduye b. Seni kanalı ile Hz. Ömer´in şöyle dediğini rivayet eder:

"Bir ara Tihame dağlarından bir dağ üzerinde Peygamber (s.a.v.) ile birlikte oturmakta idik. O esnada elinde baston bulunan yaşlı bir adam bize doğru geldi. Peygamber (s.a.v.)´e selam verdi. Peygamber (s.a.v.) de selamını aldıktan sonra ona şöyle sordu:

- Ey cinlerin nağme ve nakaratı, sen kimsin

- Ben Hame b. Heysem b. Lakis b. İblis´im.

- Seninle İblis arasında sadece iki baba vardır. Ne kadar zaman yaşadın

- Dünyanın ömrünü tükettim. Az bir zaman kaldı. Kabil´in Habil´i öldürdüğü gecelerde ben birkaç yaşında bulunan küçük bir çocuktum. Konuşulanları anlıyordum. Tepelere uğruyor, yemeği bozmayı ve ak­rabalık bağlarını koparmayı insanlara emrediyordum.

Bunun üzerine Allah elçisi:

- Damgalanan ihtiyarın ve duraksayan gencin ameli ne kötüdür.

- Bana cevap vermeyi bırak. Çünkü ben Aziz ve Ceîil olan Allah´a tevbe ettim. Ben mescidinde Nuh´la ve ona iman eden kavmi ile bera­ber bulundum. Kavmine yaptığı davetinden ötürü onu kınamaya de­vam ettim. Nihayet ağladı, beni de ağlattı ve şöyle dedi: "Kuşkusuz ben bu yaptığıma pişman olanlardanım. Cahillerden biri olmaktan Allah´a sığınırım."

Ben ona dedim ki:

- Ey Nuh, şehid Habil b. Adem´in öldürülmesine iştirak edenler­den oldum. Tevbemin kabul edileceğine aklın yatıyor mu

- Ey Ham! Hayır yapmaya yönel. Hasret ve pişmanlık gelmeden hayır işle. Allah´ın bana indirdiği kitapta okudum ki, bir kul, Allah´a tevbe ederse ecelinin sonuna kadar Allah onun tevbesini mutlaka ka­bul eder. Kalk, abdest al ve Allah´ın huzurunda iki secde et.

Ben de aynı anda onun bana söylediklerini yaptım. Bana şöyle seslendi:

- Başım secdeden kaldır, gökten tevbenin kabul edilişine dair ha­ber indi.

Ben de bunun üzerine Allah´ın huzurunda secdeye kapandım.

Hud´la birlikte mescdinde onun kavminde kendisine iman eden kimselerle beraber bulundum. Kavmine yaptığı davetinden ötürü onu hep kınadım. Nihayet o ağladı, beni de ağlattı, ye şöyle dedi:

- Şüphesiz bu yaptığıma pişman olanlardanım. Cahillerden biri olmaktan Allah´a sığınırım.

Salih peygamber ile birlikte mescidinde kavminden kendisine iman eden kimselerle beraber bulundum. Kavmine yaptığı davetin­den ötürü onu hep kınadım. Nihayet o ağladı, beni de ağlattı ve şöyle

dedi:

- Ben bu yaptığıma pişman olanlardanım. Cahillerden biri olmak­tan Allah´a sığınırım.

Yakub´u ziyaret ederdim. O güvenli yerde Yusuf la beraberdim. Vadilerde İlyas´la karşılaşırdım. Şimdi de onunla karşılaşıyorum.

İmran oğlu Musa ile karşılaştım. Bana Tevrat´ı öğretti ve şöyle

dedi:

Meryem oğlu İsa ile karşılaşırsan benden ona selam söyle.

- Meryem oğlu isa ile karşılaştım. Ona Musa´nın selamını ilettim. Şöyle dedi:

- Eğer Muhammed (s.a.v.)´le karşılaşırsan ona benden selam söy­le.

Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.)´m gözlerinden yaşlar boşandı. Sonra şöyle dedi:

- Dünya durdukça İsa´ya selam olsun. Ey Ham! Emaneti sahibine ulaştırdığından dolayı sana da selam olsun.

Ham dedi ki:

- Ya Rasûlallah, Musa´nın yaptığını sen de bana yap. O bana Tev­rat´ı Öğretti.

Rasûlullah (s.a.v.), onun böyle demesi üzerine ona Vakıa, Mürse-lât, Nebe´, Tekvir, Muavizeteyn, İhlâs sûrelerini öğretti ve ona:

- Ey Ham! İhtiyacını bize bildir ve bizi ziyaret etmekten vazgeç­me, dedi.

Hz. Ömer dedi ki: Rasûlullah (s.a.v.) vefat etti. Ham, artık yanı­mıza uğramadı. Şimdi onun diri veya ölü olduğunu bilemiyorum."[24]



Hicri Onuncu Sene Rasûlullah (S.A.V)´In Halid B. Velîdi Benî Haris B. Ka´b Kabilesine Göndermesi


İbn îshak, Rasûlullah (s.a.vO´m hicri onuncu senenin rebiyülahir veya cemaziyelevvel ayında Halid b. Velid´i Beni Haris b. Ka´b kabile­sine gönderdiğini söyler. Bunlar, Necran´da oturuyorlardı. Onlarla savaşmadan önce üç gün süreyle onları İslâm´a davet etmesini, eğer bu davete icabet ederlerse bunu kabul etmesini, aksi takdirde onlarla savaşmasını emretti.

Halid yola çıktı. Yanlarına geldi. Her bir yönden onlara giden bi-nekli adamlar gönderdi. Onları İslâm´a davet ediyor ve: "Ey halk! Müslüman olun ki, selamet bulaşınız." diyorlardı. Bunun üzerine on­lar Müslüman oldular ve davet edildikleri dine girdiler. Halid, onla­rın arasında kaldı. Onlara İslâm´ı, Allah´ın kitabım ve peygamberin sünnetini öğretti. Rasûlullah (s.a.v.), Halid´e onların Müslüman ol­maları halinde içlerinde kalmayı ve onlara İslâm´ı öğretmeyi- emret­mişti.

Sonra Halid b. Velid, Rasûlullah (s.a.v.)´a şöyle bir mektub yazdı:

"Rahman ve Rahim olan Allah´ın adıyla.

Allah´ın Rasûlü Muhammed´e, Halid b. Velid´ten. Ey Allah´ın Ra-sûlü, Allah´ın selamı, rahmet ve bereketi senin üzerine olsun. Ben, kendisinden başka ibadete layık hiçbir mabudun bulunmadığı Allah´a hamdederim. İmdi ya Rasûlallah, sen beni, Beni Haris b. Ka´b kabile­sine yolladın ve bana emrettin ki, onlara gittiğin zaman üç gün onlar­la savaşmayasm, onları İslâm´a davet edesin, eğer Müslüman olurlar­sa onların arasında kal ve İslâmiyet´lerini kabul et, onlara İslâmî bil­gileri, Allah´ın kitabını ve peygamberinin sünnetini Öğret. Eğer Müs­lüman olmazlarsa onlarla savaş. Ben onlara geldim ve üç gün süre ile onları İslâm´a davet ettim. Rasûlullah´m bana emrettiği gibi onlara atlılar gönderdim. Onlara şöyle tebliğ ettiler: "Ey Beni Haris kabilesi, Müslüman olun ki, selamet bulaşınız."

Onlar da Müslüman oldular ve savaşmadılar. Ben şimdi, onların arasında ikamet ediyorum ve onlara Allah´ın emrettiği şeyleri emre­diyorum. Onları, Allah´ın nehyettiği şeylerden nehyediyorum. İslâm´in esaslarım ve Peygamber (s.a.v.)´in sünnetini Öğretiyorum. Allah Rasûlü bana mektup yazmcaya kadar da burada kalacağım. Allah´ın selamı, rahmeti ve bereketleri senin üzerine olsun ya Rasûlallah."

Rasûlullah (s.a.v.) da ona şöyle bir mektup gönderdi:

"Rahman ve Rahim olan Allah´ın adıyla.

Allah Rasûlü Muhammed´den, Halid b. Velid´e. Senin üzerine se­lam olsun. Ben, kendisinden başka ibadet edilmeye layık hiçbir ma-bud bulunmayan Allah´a hamd ederim.İmdi, senin mektubun, senin elçinle birlikte bana geldi. Beni Haris b. Ka´b kabilesinin, kendileriyle savaşılmadan Müslüman olduklarını ve kendilerini davet ettiğin İslâm´ı kabul ettiklerini, Allah´tan başka ibadete layık hiçbir mabu­dun olmadığına, Muhammed´in de Allah´ın kulu ve elçisi olduğuna şa­hadet getirdiklerini, Allah´ın hidayetiyle hidayetlendiklerini bana ha­ber veriyorsun. O halde onları müjdele ve onları korkut. Sen gel ve seninle birlikte onların elçileri de gelsinler. Allah´ın selamı, rahmet ve bereketleri senin üzerine olsun."

Bunun üzerine Halid, Rasûlullah (s.a.v.)´a geldi. Onunla birlikte Beni Haris b. Ka´b´m elçileri de geldiler. Onlar arasında Kays b, Hu-sayn Zü´1-Gussa, Yezid b. Abdü´l-Meddan, Yezid b. Muhaccel, Abdul­lah b. Kurad ez-Ziyadî, Şeddad b. Abdullah el-Kananî ve Amr b. Ab­dullah el-Dibabî vardı.

Rasûlullah (s.a.v;)´m yanma geldikleri ve Rasûlullah onları gör­düğü zaman şöyle dedi:

- Kimlerdir bu cemaat Sanki bunlar Hind adamlarına benziyor­lar.

Denildi ki:

- Ya Rasûlallah, bunlar Beni Haris b. Ka´b kabilesinin adamları­dırlar.

Rasûlullah (s.a.v.)´m yanında durdukları zaman ona selam verdi­ler ve şöyle dediler:

- Senin, Allah Rasûlü olduğuna ve Allah´tan başka ilâh bulunma­dığına şahadet ederiz.

Rasûlullah da şöyle dedi:

- Allah´tan başka ilâh bulunmadığına ve benim de Allah Rasûlü olduğuma kendim de şahadet ederim.

Rasûlullah, bu şahadeti getirdikten sonra onlara şöyle sordu:

- Men edildikleri zaman ilerleyenler siz miydiniz

Onlar sustular ve içlerinden hiçbiri cevap vermedi. Sonra o sözü ikinci kez tekrarladı, yine onlardan hiç kimse cevap vermedi. Sonra üçüncü kez tekrarladı. Onlardan hiçbir kimse cevap vermedi. Dör­düncü kez tekrarladığında Yezid b. Abdü´l-Meddan şöyle dedi:

- Evet ya Rasûlallah, men edildikleri zaman öne geçenler bizdik.

Yezid, bu sözünü dört kez tekrarladı. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.) şöyle dedi:

-Eğer Halid, bana sizin Müslüman olduğunuzu ve savaşmadığını­zı yazmamış olsaydı, elbetteki kafalarınızı koparıp ayaklarınızın önü­ne bırakırdım.

- Bunun üzerine Yezid b. Abdu 1-Meddan şöyle dedi:

- Ama vallahi biz ne sana hamdederiz, ne de Halide.

- O halde kime hamdedersiniz

- Ya Rasûlallah, bizi senin vasıtanla hidayete erdiren Aziz ve Ce: lil olan Allah´a hamdediyoruz,

- Doğru söylediniz.

Rasûlullah (s.a.v.), sonra sözünü şöyle sürdürdü:

- Cahiliyette sizinle savaşan kimselere ne ile galip oluyordunuz

- Hiçbir kimseye galip olmazdık.

- Evet, sizinle savaşanlara galip olurdunuz.

- Ya Rasûlallah, bizimle savaşanlara şöyle galip olurduk; Biz top­lanırdık, dağılmazdık. Ve hiçbir kimseye önce zulmeden biz olmazdık.

- Doğru söylediniz.

Böyle dedikten sonra Rasûlullah (s.a.v.), onların üzerine Kays b. Husayn´ı emir olarak tayin etti.

Beni Haris kabilesinin elçiler heyeti, şevvalin son günlerinde ve­ya zilkadenin ilk günlerinde kavimlerine döndüler.

Heyetin geri dönmesinden sonra Rasûlullah (s.a.v.), dinî ahkamı, sünneti, İslâmî prensipleri kendilerine Öğretmesi, zekatlarını alması için Amr b. Hazmı görevli olarak onlara gönderdi. Bir mektup yazıp onunla birlikte Beni Haris b. Ka´b kabilesine gönderdi. Mektubunda emir ve taahhütleri yazılı idi." [25]



Veda Haccından Önce Rasûlullah (S.A.V)´In, Aziz Ve Celil Olan Allah´a İmana Davet İçin Yemen Halkına Ümerayı Göndermesi


Buharı, Ebu Musa ile Muaz´m Yemen´e Veda haccından önce gön­derilmesi ile ilgili babta Musa kanalı ile Ebu Bürde´nin şöyle dediğini rivayet eder:

"Peygamber (s.a.v.), Ebu Musa ile Muaz b. Cebel´i Yernen´e gön­derdi. Bunlardan herbirini bir eyalete göndermişti. Yemen, o zaman iki eyalete bölünmüştü. Gönderirken Rasûlullah, onlara şöyle dedi: "Kolaylaştırın, zorlaştırmaym. Müjdeleyin, nefret ettirmeyin"

Başka bir rivayette de Rasûlullah´m onlara şu öğüdü verdiği kay­dedilmiştir: "Birbirinize uyum sağlayın, ihtilafa düşmeyin."

Bunlardan her biri kendi işinin başına gitti.

Bunlar kendi eyaletlerinde dolaşırlarken biri diğerine yakın oldu­ğu zaman bir hadise ile karşılaştığında yanma gider, ona selam verir­di. Muaz, bir defasında Ebu Musa´nın eyaletine yaklaşmış, katırı üze­rinde yoluna devam etmiş ve Ebu Musa´nın yanma gitmişti. Ebu Mu­sa´nın bir toplantı halinde olduğunu, yanında da elleri boynuna bağlı vaziyette bir adamın oturtulduğunu görmüştü. Muaz ona:

- Ey Abdullah b. Kays! (Ebu Musa´nın asıl adıdır.) Bu nedir diye sormuş, o da şöyle cevab vermişti:

- Bu adam Müslümanlıktan sonra tekrar küfre dönmüş.

- Öyleyse bu Öldürülmedikçe bineğimden yere inmeyeceğim.

- Zaten öldürülmesi için buraya getirildi. Sen in bakalım.

- Öldürülmedikçe bineğimden yere inmeyeceğim.

Bunun üzerine Ebu Musa ilgililere emir verdi ve o mürted kişi öl­dürüldü. Sonra Muaz, bineğinden yere indi ve Ebu" Musa´ya şöyle sor­du:

- Ey Abdullah, Kur´ân´ı nasıl okuyorsun Bir bölümü bitirdikten sonra diğerini mi okuyorsun

- Ey Muaz, ya sen nasıl okuyorsun

- Gecenin başında uyuyorum. Bir miktar uyuduktan sonra kalkı­yorum, Allah ne kadar nasib etmişse o kadar okuyorum. Ayakta do­laşmayı yeterince yaptığım gibi uykumu da yeterince uyuyorum ve aşın gitmiyorum."

Buharı, İshak kanalı ile Ebu Bürde´nin şöyle dediğini rivayet eder:

"Rasûlullah (s.a.v), Ebu Musa el-Eşarî´yi Yemen´e gönderdi. "Ora­da ne gibi içkiler var " diye sordu. O da: "Bit´ ve mizr vardır." dedi.

Hadisin ravilerinden Said diyor ki:

Ebu Bürde´ye bit´in ne olduğunu sordum. O da şöyle dedi:

- Bit´, bal nebizidir. (Balın kaynatılmasıyla elde edilen bir içkidir.) Mizr ise, arpa nebizidir. (Arpanın kaynatılmasıyla elde edilen bir iç­kidir.) Evet, Ebu Musa´nın Yemen´de bit´ ve mizr içkilerinin yapıldığı­nı söylemesi üzerine Rasûlullah (s.a.v.), ona şöyle dedi:

- Sarhoş edici herşey haramdır."

Buharî, Hibban kanalı ile İbn Abbas´m şöyle dediğini rivayet eder:

"Rasûlullah (s.a.v.), Muaz b. Cebel´i Yemen´e gönderirken ona şöyle öğüt verdi:

"Sen kitab ehli bir kavme gitmektesin. Yanlarına vardığında on­ları, Allah´tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed´in de Allah Ra-sûlü olduğuna şahadet getirmeye davet et. Eğer bu hususta sana ita­at ederlerse, Allah´ın her gün ve gecede onlara beş vakit namazı farz kıldığım kendilerine haber ver. Eğer bu hususta sana itaat ederlerse Allah´ın, onların zenginlerinden alınıp fakirlerine verilecek zekatı üzerlerine farz kıldığını onlara haber ver. Eğer bu hususta da sana itaat ederlerse, onların mallarının en iyisini almaktan sakın. Mazlu­mun bedduasından kaçın. Çünkü onunla Allah arasında perde yok­tur."

İmam Ahmed b. Hanbel, Ebu´l-Muğire kanalı ile Muaz b. Cebelin şöyle dediğini rivayet eder:

"Rasûlullah (s.a.v.), beni Yemen´e gönderirken ben ata binmiş va­ziyette idim. Kendisi yaya yürüyerek beni uğurlamaya gelmişti. U-ğurlama işini tamamladığı zaman şöyle dedi: .

- Ey Muaz! Belki bu seneden sonra beni görmeyeceksin. Belki de şu mescidime ve mezarıma uğrayacaksın.

Rasûlullah´m böyle demesi üzerine Muaz, Rasûlullah´tan ayrıla­cağı korkusuyla ağlamaya başladı. Bundan sonra Rasûlullah (s.a.v.), yüzünü Medine´ye döndürerek şöyle dedi:

- Şüphesiz bana en yakın olan insanlar, -her kim olurlarsa olsun­lar ye her nereden olurlarsa olsunlar- takva sahibi kimselerdir."

İmam Ahmed b. Hanbel, daha sonra Ebu´l-Yemân kanalı ile Asım b. Humeyd es-Sekünî´den şöyle rivayet eder:

"Muaz bineğine binmiş, Rasûlullah da yanı başında yaya yürüye­rek onu uğurlamaya çıkmış, ona öğüt vermiş ve işini tamamladıktan sonra şöyle demişti:

- Ey Muaz! Belki bu seneden sonra benimle karşılaşmayacaksın. Belki de şu mescidime ve mezarıma uğrayacaksın! -

Muaz, Rasûlullah (s.a.v.)´dan ayrılacağı endişesiyle ağlamaya başladı. Rasûlullah, ona şu uyanda bulundu:

- Ağlama ey Muaz. Ağlamanın zamanı vardır. Ağlamak şeytan­dandır."

imam Ahmed b. Hanbel, Ebu´î-Muğire kanalı ile Muaz b. Cebel´in şöyle dediğini rivayet eder:

"Rasûlullah (s.a.v.), beni Yemen´e gönderdi. Gönderirken şöyle dedi:

"Muhtemelen artık benim mezarıma ve mescidime uğrayacaksın (Vefat edeceğim için beni göremeyeceksin.). Seni yufka yürekli bir kavme gönderiyorum. Onlar, hak üzerine iki kez kendileriyle savaşıl­mış olan kimselerdir. Onlardan sana itaat eden kimseleri yanına ala­rak asileri ile savaş. Sonra İslâm´a döneceklerdir. Öyle ki, kadın ko­casını, çocuk babasını, kardeş de kardeşim acele ile İslâm´a getirecek­tir. Sen, Sekün ve Sekasik denen iki kabilenin arasına in."

Bu hadiste, artık Hz. Peygamber´in daha sonra Muaz ile bir ara­ya gelmeyeceğine dair işaret, zuhur ve imâ vardır. Gerçekten de böyle olmuştur. Muaz, Veda haccına kadar Yemen de ikamet etmiş, Hacc-ı Ekberden de seksen bir gün sonra Rasûlullah vefat etmişti.

Diğer taraftan İmam Ahmed b. Hanbel, Veki´ kanalı ile Ebu Zab-yan´dan şu hadisi rivayet etmiştir:

"Ebu Zabyan, Muaz´dan rivayet etti ki^Muaz, Yemen den döndü­ğü zaman şöyle demiş: .

- Ya Rasûlallah, ben Yemende birbirlerine secde eden bazı adam­lar gördüm. Biz niye sana secde etmeyelim

Rasûlullah, ona cevaben şöyle dedi:

- Eğer bir insanın bir insana secde etmesini emredecek olsaydım, kadının kendi kocasına secde etmesini emrederdim."

Bu hadisin sened ricali arasında şahsiyeti belirsiz, mübhem ve kendisi hüccet sayılmayan bir şahıs vardır. Ayrıca güvenilir bazı kim­seler de buna muhalefet etmişlerdir v