- Vakıflara Dair Fıkhî İstılahlar

Adsense kodları


Vakıflara Dair Fıkhî İstılahlar

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
ecenur
Thu 18 March 2010, 07:58 pm GMT +0200
ONİKİNCİ KİTAP



Vakıflara aid ahkâmı cami olub bir mukaddime ile beş bölümden müteşekkildir. [21]

MUKADDİME

VAKIFLARA DAİR BAZI İSTILAHLAR HAKKINDADIR


Vakıflara Dair Fıkhî İstılahlar



1 - : (Vakıf) bir mülkün menfaatini halka tahsis edib aynini Allah Tealâmn mülkü hükmünde olarak temlik ve temellükden müebbeden men etmekdir. Bu tarif, Imameyne göredir, imamı Azama göre vakıf : bir mül­kün ayni sahibinin mülkü hükmünde kalmak üzere menfaatinin bir cihete tesadduk edilmesidir.

Vakıf eden zata (vâkıf), vakf edilen şeye (mevkuf), (mahallî vakıf) bir aynin menfaati kendisine vakf ve tahsis edilen şahsa veya mahalle de (mevkufun aleyh), (meşrutun leh), (masarifi vakıf) denilir. Bunlara (mür-tezika), (ehli vezaif) de denir.

Vakıf tabiri, mevkuf mânasında da müstameldir. Cem´i evkafdır, vu­kufudur. Vakfa ihtibas, tahbis, tesbil de denilmekdedir.

2 - : (Vakfı lâzım) vâkıf veya hâkim tarafından fesh edilmesi caiz ol­mayan vakıfdır. Lüzumuna usulen hükmolunan her hangi bir vakıf gibi.

3 - : (Vakfı gayri lâzım) vâkıf, hâkim veya vâkıfın varisi tarafından fesh ve ibtali sahih olan vakıfdır. Vakfı fuzulî gibi.

4 - : (Vakfı müneccez) filhal yapılan, yani şarta muallâk, istikbale muzaf, bir vakit ile mukayyet bulunmamış olan vakıfdır.

5 - : (Vakfı muallâk) bir şarta talik suretiyle yapılan vakıfdır ki sa­hih değildir. «Fülân işim görülürse şu mülküm vakf olsun» denilmesi gibi.

6 - : (Vakfı muzaf) müstakbel bir zamana izafe suretiyle yapılan va­kıfdır ki sahih değildir. Fakat mâbadelmevte, yani ölümden sonraya mu­zaf olarak yapılan bir vakıf, vasiyet hükmünde olub sahilidir.

7 - : (Vakfı muvakkat) bir vakit ile tevkit edilen vakıfdır ki sahih değildir. «Şu akarım bir ay veya bir sene şu cihete vakıf olsun» denilmesi gibi.

8 - : (Vakfı miişa´) bir kimsenin biişkiisiyle müştereken mâlik olduğu

bir yerdeki şayi hissesini vakf etmesidir ki şeraiti dairesinde sahihdir.

9 - : (Vakfı müşterek) iki veya daha ziyade kimsenin bil´iştirâk malik oldukları bir malı vakf etmeleridir ki usulü dairesinde sahih olur.

10 - : (Vakfı mariz) bir kimsenin marazı mevtinde yapmış olduğu vakıfdır ki vasiyet hükmünde olub terikesinin sülüsünden muteber olur.

11 - : (Vakfı fuzulî) bir kimsenin mâlik olmadığı bir şeyi sahibinin İznini almaksızın bir cihete vakf etmesidir ki sahibinin icazetine mevkuf olur. Mukabili (vakfı gayri fuzuli) dir.

12 - : (Vakfı Irsadi) beytülmale aid olan bir mülkün rakabesi yine beytülmale aid olmak üzere menfaatinin veliyyüTemr tarafından veya anın müsaadesiyle başka bir zat tarafından bir kimseye veya bir cihete tahsis udilmcsi demelidir ki buna (tahsisat kabilinde vakıf) da denir ve irşadı sahih üe irşadı gayri sahih kırımlarına ayrılır.

13 - : (İrşadı sahih) beytüimale aid bir mülkün menfaatini veliyyül´em-rin veya anın müsaadesiyle başka bir zatın beytülmâlden istifadeye istih­kakı olan kimselere tayin ve tahsis etmiş olmasıdır. Camilere, medreselere,

vesair mesalihi müslimine tahsis edilmesi gibi.

14 - : (İrşadı gayri sahih) beytülmale aid bir mülkün veliyyülemr tarafından veya ânın müsaadesiyle başkası tarafından beytül´male istihkakı olmayan bir kimseye tahsis edilmesidir. Araziyi milliyeden bir parçanın vergisini şuna buna vakıf ve tahsis gibi ki İbtali caizdir.

15 - : (Ikta´) beytülmale aid arazinin rakabesi veya menfaatini beyül-malde istihkakı bulunan bir kimseye veliyyül.emrin temlik ve ita etmesidir.

16 - (Ikfaatı mevkufe) veliyyülmer tarafından beytülmalde istihkakı olan bir zata temlik suretiyle verilmiş veya beytülmâlden mesugatı şeri-yesi dairesinde satın alınmış, yahud veliyyüTemrin müsaadesiyle bervechi mülkiyet ihya edilerek maliki tarafından bir cihete vakf edilmiş bulunan arazidir.

17 - : (Vakfı ehli) mahsur bir kavme aid olan vakıfdır. Şüyle ki yüz­den aşağı mikdarda olan bir cemaate kavmi mahsur, yüz ve yüzden ziyade mikdardaki b´r cemaate de -imam Ebu Yusüfden rivayet olunduğuna ve Mecellede kabul edildiğine göre -kavmi gayri mahsur denir. Bu makam­da kabili ihsa, gayri kabili ıhsa tabirleri de kullanılır.

18 - : (Müessesatı hayriyye) mescidler, medreseler, mektebler, kütüp haneler, hanlar, zaviyeler, ribatlar, imarethaneler, çeşmeler, köprüler, ku-yula, hastahanler, makbereler gibi vakf edilmiş âmmeye faideli eserlerdir. Bunlara (vakf lissebil) de denir.

19 - : (Müstagallati vakfiyye) müessesatı hayriyenin idaresi için ik­tiza eden varidatı temin etmek üzere vakf edilmiş şeylerdir. Bunlar akar olacağı gibi bağ, bahçe, nükud da olabilir. Vakıf gedikler de bu kabilden­dir. Müfredi (müstagal) dir. İstiklâl de gallelendirmek, faidelendirmek, meselâ bir akarı kiraya verib kira bedelini almak demekdir.

20 - : (Müsakkafatı vakfiyye) tavanlı binaları ihtiva eden vakıf müs-tegallât demek Han, hane, mağaza gibi. Müfredi (müsakkaf) dır,

Müstegallüt, musakkafatdan eamdır. Bununla beraber çok kere müs-tagallât tabiri müsakkafata mukabil olarak kullamlmakdadır. Bu takdirde müstagallât ile tavansız olan ve gailesi alınan şeyler kasd edilmiş olur. Bağlar, bahçeler gibi.

21 - : (İmareti vakıf) vakf edilen şeyin vakfı zamanındaki hali üzere bulundurulması veya meşrut bir hale getirilmesi için icab eden tamiratı yapmakdır.

22 - : (Termim) meremmet etmek, yani tamir ve ıslahda bulunma^ defrıekdir. Meremmetler iki kısımdır.

23 - : (Meremmeti müstehleke) binalardan ayırıb alınması kabil bu lunan termimlerdir. Boya, sıva, bostan-ı ıska gibi.

24 - : (Meremmeti gayri müstehleke) binalardan ayırıp alınması kabil bu­lunan termimlerdir. Bir binaya yeniden ilâve edilen bir bina gibi. Came-kânlar, takılan camlar, avluya döşenilen mermer taşlar da bu kabildendir.

25 - : (Mersad) vakfın tamiratından münbais bir boredur. Yani tami rata muhtaç olduğu halde gailesi mevcud olmayan ve tamirata kâfi bir üc­reti muaccele :1e isticar da edilmeyen bir vakıf yeri ileride vakfa rücu etmek üzere kendi malından tamir eden bir kiracının bu yüzden o vakıfda olan alacağıdır ki bunu ya icare bedellerine mahsub suretiyle veya vak­fın sair gailesinden mukassat&n almak suretiyle istifa eder. Bu veçhile yapuan tamirata ve zarurî meremmete de mersad denilir.

26 - : (Nıkzı vakf) asıl vakfın taş, kereste, kireç gibi döküntüleri de­mekdir ki bunlar vakfın rakabesinden sayılır.

Düsturun ikinci cildinde vakıf müstegallât ve müsakkafat muamelâtı hak­anda 9 Cûmadel´âhire 1287 tarihli bir nizamname vardır.

27 - : (Tescili vakf) bir vakfın lüzumuna salâhiyetdar olan bir hâ­kimin şer´i usulü dairesinde hükm etmesi demekdir. Tescil tabiri lûgatde bir ilâmı sicile yazmak manasınadır.

28 - : (Sicil) vesikaları, ilâmları, mukaveleleri yazmaya mahsus res­mî defterdir ki cem´i sicilâtdır. Bir vesikayı, meselâ bir vakfiyyeyi böyle resmî bir deftere yazıb imza etmeye de tescil denir. Bazan lâzımı zikr, melzumu irade kabilinden olarak hâkimin verdiği hükme de tescil denil-mekdedir. Çünkü bu hüküm, bir sicile kayd edüecekdir. Binaenaleyk (vakfı müseccel) tabiri hem sicilde mukayyed vakıf, hem de lüzumuna hükm edil­miş vakıf yerinde müstameldir.

29 - : (Vakfiyye) vakfa dair vâkıfın takı irini, şeraitini havi olan ve­sikadır ki hâkimin tescilini havi olunca (vakfiyyei müseccek) adını alır.

30 - : (İstibdali vakf) bir vakfı bir mülk ile veya nükud ile mübadele etmek, değişmekdir ki şeraiti dairesinde caizdir.

31 - : (Tescili İstlbdal) bir istibdalİn bozulması kabil olmamak üzere sıhhatine hâkim tarafından hükm edilmskdir ki artık bu isübdal muame­lesi fesh edilemez.

32 - : (Gallei vakf) vakfın varidatı, mahsulâtı demekdir. Buna rey´ı vakıf) da denir. Vakıf bahçelerin meyvaları, vakıf akarların kiraları, vakıf paraların ribihlerİ bu cümledendir.

33 - : (Tuluu gaile) vakfın gailesin* n zuhuru, meydana gelmesi de­mekdir ki vakfına göre tebeddül eder. Şöyle ki : mezruatdan olan gailenin tuluu, ekinleri yetişib dane bağlaması veya mütekavvim bir hale gelme­siyle olur. Meyvalardan ibaret olan bir gailenin tuluu, meyvalann yetişib âfetden emin bir hale gelmesiyle olur. Kira bedellerinden ibaret bulunan bir gailenin tullu bu bedellere aid taksit zamanlarının hululiyle olur.

34 - : (Rakabe etmek) bir vakfın gailesini aslına ilhak etmek demek-d»r. Şöyle ki : bir vakıf nükudun bir mikdan bilâ teaddi zayi olsa bu nok­san gailesinden reyi hâkimle ikmal edilmedikçe mürtezikasma bir şey vc-nlmiyebilir. Bu hale fetva lisaniyle «mürtezikamn vazifelerini rakabe et­mek» denir.

35 - : (Mütevelli) vakfın umur ve mesalihini ahkâmı şer´iyye ve şe­raiti vakfiyye dairesinde idare etmek üzere tayin olunan kimsedir ki iki kısma ayrılır. Birisi meşrutiyet veçhile mütevellidir ki mütevelli olması vâkıfın şartı iktizasındandır. Diğeri meşrutiyet veçhile olmayan mütevel­lidir ki tevliyeti münhal bulunan bir vakfa meşrutun lehi bulunmadığı ci­hetle hâkim tarafından tayin edilen mütevellidir.

Mütevelliye (mütekellim alelvakf) da denir.

36 - : (Kayyımi vakıf) mütevelli demokdir. Cem´i kuvvamdır. fiir de kayyım ; «kendisine vakfın hıfzı, cemi ve tefriki tevfiz edilmiş kimse demektir ki bu halde mütevellisinin idaresi altında bulunmuş olur. Müte­vellinin salâhiyeti ise daha genişdir. Çünkü mütevelliye vakıfda tasarruf salâhiyeti de tevfiz edilmiş bulunur.

37 - : (Nazırı vakıf) mütevellinin vakıf hakkındaki tasarruflarına ne­zaret etmek ve mütevelli için vakıf işlerinde re´yen merci olmak üzere nasb olunan kimsedir. Bazı yerlerde mütevelliye nazır denilmesi de mütea-refdir. Artık bu gibi yerlerde nâzın mevcud olan bir vakfa ayrıca bir mü­tevelli de nasb edilemez.

38 - : (Müsrifi vakıf) mütevellisinin tasarruflarını murakabe altında bulundurmak üzere tayin edilen kimsedir. Buna (nâzın vakıf) da denir. Maamafih müsrifin vazife ve salâhiyeti bulunduğu yerin örf ve âdetine göre tebeddül edebilir. Vakfın malını muhafaza eden veznedar ve anbar me­muru gibi kimselere de müsrif denir.

39 - : (Şaddı vakıf) vakfın umur ve hususunu murakabede bulunan, meselâ mescidlerin açıhb açılmadığını, nezafetleririe dikkat edilib edilmedi­ğini araşdırmak üzere mescidlere devam eden kimsedir ki bunlara zama­nımızda evkaf müfettişleri, mürakibleri denir.

Bir de namaz vakitlerini ilân eden, meselâ namaz vakti hulul edince (Esselâte yâ mü´minin) diye nidada bulunan kimseye de (şaddı vakf) denil-mişdİr.

40 - : (Kaimmakam mütevelli) bazı hususlarda mütevelli yerine kaim olmak, mütevelliye aid işleri görmek üzere hâkim tarafından nasb olunan kimsedir. Bu vakfın gailesini korumak için gaib olan mütevellisi yerine muvakkaten tayin edilen kayyım bu tabiidendir.

41 - : (Cabiİ vakf) vakfın gailesini toplamaya memur kimsedir. Vakfın tahsildarı sayılır. Vakfın varidatını toplamaya da -(cinayet) denir. Cemi´i ; eibayaldtr.

42 - : (Hademe* evkaf) vakıfların hizmetlerini gören kimselerdir. îmamlar, hatipler, müezzinler, müderrisler, mütevelliler bu cümledendir.

43 - : (Şeairi vakıf) : mevcud bulunmamaları vakfın muattaliyetini mucib olan kimseler ile sair levazımı vakfiyyedir. Mescidlere nazaran imam­lar, halibler, müezzinler, tenvirat, tefrişat ile abdest muslukları gibi. Medrese müderrislerine, imamlar ile hatiblere ve müezzinlere (erbabı şcair) de denir.

44 - : (Mesalihi mescid) mescidden maksul olan gayenin tahakkuku vücudlarına mütevakkıf bulunan kimselerile sair levazımdır. İmam, hatib, müezzin gibi hademei hayrat ile mescidin tenviratı ve abdest suları bu cümledendir.

45 - : (Avaİdi vakıf) vakfın nemasından ve vakfa müteallik varidat-dan ibaretdir ki iki kısma ayrılır. Bir kısmı avaidia şer´iyyedir ki, vakfın meşru suretde hâsıl olan gailesinden ibaretdir. Vakfın §er´i masraflarına sarf edilir. Diğer bir kısmı da avaidi örfiyyedir ki- alâkadarların vakıf na­mına verdikleri aliyelerden ve saireden ibaretdir. Şöyle ki bir vakfın meselâ arazisini ekib biçenlerin vakıf için her sene bir şey atiye olarak vermeleri kadimdenberi mutad ise bu alınıb vakfın umuruna sarf edilir. Fakat bunların mütevelli namına yağ, yumurta, zahire gibi bir şey verme­leri rüşvet olacağından caiz olmaz. Şu kadar var ki vakıf arazinin hâsıla­tından bir mikdarının, meselâ onda birinin mütevelliye verilmesi kadimden beri mütearef ise mütevelli bunu alabilir, bu mütevelli hakkında avaidi ör-fiyyeden sayılır.

46 - : (Müsadaka alel´istihkak) muayyen bir hakkı hangisinin mali­kiydi hakkında iki kimsenin ittifak etmesidir. Meselâ ; vakfiyye mucebince kendisine gallei vakıfdan şu kadar sehm verilmesi icab eden Zeyd, bu sen-m in hiç bir kimseye aid ulmayıb yalnız Amre aid bir hak olduğunu, muka­bilinde bir bedel olmaksızın samimî suretde ve Amrin tasdikine mukarin iddia ve ikrar etse ^aralarına müsadaka bulunmuş olur. Bu halde Zcydin İkrarı yalnız kendi hakkında muteber olduğundan o sehm Zeyd ber hayal oldukça Amrc verilir. Fakat Zeyd ile Amrdan hangisi evvel vefat else o sehm, Zeydden sonra meşrutun leh ulan cihete aid olur, bunlardan bor ha­yat olana verilemez.

47 - : (Ferağ) lügatde boşaltmak, bir işeten kurtulmak, bir işi terk etmek manasınadır. Ferağ, hukuk bakımından bir icar mahiyetindedir. Çün­kü menfaati temlikden ibaretdir. Vakıflarda ferağ ise : «bir kimsenin vakf müstagallât veya musakkafatdaki tasarruf hakkını başkasının uhdesine terk ve tefviz etmesi demekdir. Tevfiz eden kimseye (fariğ), uhdesine tefviz edi­len kimseye (mefruğun leh), ferağ olunan müstegal veya müsakkafa (U (mefrugıın bin) denir. Bu tefviz mukabilinde fariğin mefruğun lehden aldı­ğı bedulu de (bedeli ferağ) denilir.

48 - : (Ferağ kafi) bir şart bulunmaksızın yapılan ferağdır ki filhal kaL´i suretde terk ve tefvizden ibaret bulunur.

49 - : (Vakf musakkefat ve müstegallâtda ferağ bilvefa) bir kimsenin ta­sarruf unda bulunan hane, bahçe gibi vakıf bir şeyi zimmetinde olan borcu öde yince kendisine red edilmek üzere bu borcu mukabilinde alacaklısına ferağ etmesidir. Bu, kısmen rehn hükmündedir. Bey´i bilvefaya bak!

50 - : (Ferağ bil´İstiğlâl) vakf müsakkafat ve müstegallâtdan birini mu­tasarrıfı yine kendisi isticar etmek üzere başkasına vefaen ferağ etmekdir.

51 - : (Fefağ anil´cihai) bir kimsenin uhdesindeki cihetlerden kasrı yed ederek onları başkasına ferağ = terk etmesidir ki hâkimin tasvib ve tecvi-hine iktiran etmedikçe muteber olmaz.

52 - : (Nuziil anilvezaif) mütevelli, nazır, cabi gibi cihat sahiplerinin uhdelerindeki hizmetlerden başkalarına verilmek üzere istifa etmeleri de mekdir. O başkasına (mefruğun leh, menzulün leh) denir.

Bir ciheti başkasına ferağ etmek de nüzulden maduddur.

53 - : (Cihat) imamet, hitabet, müezzinlik, kayyımlık, müderrislik, va­izlik, hafızı kütüblük gibi müessesatı vakfiyyeye aid hizmetlerdir. DüfretU cihetdir. Zarurî ve gayri zarurî kısımlarına ayrılır,

54 - : (Cihatı zaruriyye) vakfın başlıca mesalihinden olan, başka.bir tabir ile vakfın başlıca gayesini temin eden cihetlerdir ki mescidlere naza­ran imamet, hitabet .müezzinlik hizmetleri gibi.

55 - : (Cihatı gayri zaruriyye) vakfın tâli derecede mesalihinden olan cihetlerdir. Cibayet, hazini kütüblük hizmetleri gibi. Bir vakfın gayri zaru­rî olan imaretleri de bu kabildendir.

Bir vakfm gailesi müsaid olmadığı takdirde cihatı zaruriyye sahihleri sair cihat eshabına takdim olunurlar.

56 - : (Vücuhi vakf) bir vakfm meşrutun lehi olan cihetlerdir ki üç kıs­ma ayrılır. Şöyle ki :

1 - : Yalnız fukaradan ibaret olur.

2 - : Evvelâ ağniyadan, sonra fukaradan ibaret olur, evvelâ vâkıfın evlâdına, badehu fukaraya meşrut vakıflarda olduğu gibi.

3 - : Fukara ile ağniyadan ibaret bulunur, Mescidler, kütüphaneler, makbereler, köprüler gibi vakıflar bu kabildendir ki bunlardan fakirler de, zenginler de müstefid olabilirler.

57 - : (Vazife) lûgatde bir insan için her gün takdir edilen taam veya erzak demekdir. Fıkıh ıstılahınca : «vakfın gailesinden verilen maaşdan, tayinatdan ibaretdir. Bu maaşı veya tayinatı alan kimselere (mürtezika), (ehli vezaif) denir. Yapılması lâzım olan her hangi bir hizmete vazife de­nildiği de şayîdir. Cem´ i: vezaifdir.

58 - : (VezaifS jâgire) boş kalan, yani inhilâl eden veya muattal bırakı­lan vazifeler demekdir.

59 - : (Cameklyye) vakfm gailesinden vezaif sahihlerine verilmesi mü-retteb olan şehrî atiyedir ki bu, min vechin ücret ve min vechin sıla mahi­yetindedir. Elbise bahası namiyle verilen paralar bu kabildendir.

Câmekiyye, vazifenin şehrî kısmmdandır. Senevi kısmına da «ata» deni­lir.

60 - : (Mürettebatı vakfiyye) bir kimseye ilmi, salâhı veya fakrından dolayı bir hizmet mukabili olmayarak vakfın galesinden verilen şeydir ki buna örfde (zevaid) denir. Bu cihetle meselâ fukaraya meşrut olan bir gai­le, müretteb, zevaid kabilinden bulunmuş olur.

61 - : (Vazifelerde tallküttakrtr veya tallküttevclh) vezaifi vakfiyye hak­kındaki tevcihlerin hâkim tarafından edilmesi demekdir ki sahihdir.

Meselâ : hâkimin bir zata hitaben : «şu vazifenin sahibi ölürse veya şöyle bir vazife inhilâl ederse onu sana tevcih ettim» demesi gibi.

62 - : (Klrdar) bir kimsenin veliyyüremr tarafından müzarea için kendisine tefviz edilmiş olan araz» üzerinde yapdığı binaya, dikdiği ağaçla­ra, ve kendi mülkünden nakl ederek tarla haline getirmek üzere o arazinin çukurlarına, yarık yerlerine doldurduğu topraklara ıtlak olunur. Buna bazı yerlerde (hakkı karar) adı verilmişdir.

Bir arazinin tarla halin© getirilmesi için çukurlarına doldurulan toprak­lara (kibs) denir. Bir yeri sürüb aktarmak, ziraate elverişli bir hâle getir­meğe de (kirab) denilir.

63 - : (thkâr) bir yeri üzerinde bina yapmak veya ağaç dikmek üzere istibka veçhile kiralamakdır. Söyle ki : üzerinde müste´eiri tarafından bi­na yapılacak veya ağaç dikilecek olan arazinin mesahası tayin ve her zirai için bedeli icar olarak bir meblâğ takdir olunur. Müste´cir, artık icareyi yenilemeye muhtaç olmaksızın her sene o mukadder meblâğı arazi sahibine vererek üzerindeki binalarını, ağaçlarım ibka eder. Bu muamele, bazı yer­lerde kıyasa muhalif olarak kabul edilerek bir teamül hükmünü almışdir.

Zemini mukataah vakıflar bu kabildendir. Bu muameleye (istihkar) da denir.

64 - : (Arazİİ muhtekere) müste´eiri tarafından üzerine bina yapılmak veya ağaç dikilmek üzere sendvî bir meblâğ mukabilinde kiraya verilmiş arazidir ki, müsteciri mukadder bedeli icareyi her sene arazi sahibine ve­rerek o araziyi elinde istibka eder. Bu, bir istihkar muamelesi demekdir.

65 - : (Hulüv) bir akarın evvelce vaz´iyed edilmiş, ve malûm bir bedel ile kiralanmış bulunmasına mukabil olan menfaati mücerrededen ibaretdir.

Meselâ": bir kimse için isticar etmiş olduğu mülk veya vakıf bir dük­kândan dolayı sabit olan istifayı menfaat hakkına «hulüv´» denir. Ecri mis­linden dûn bir bedel ile tutulan bir akar mutasarrıfına «hizmet» namiyle ve­rilen meblâğa da «hulûv´» denilir. Bu meblâğ dahi ücret olacağından akar vakıf ise mütevellisinin bu meblâğı vakfa sarf etmesi lâzım gelir. Bu mâna­ca hulûv´, sahibine" hiç bir hak bahş etmez. Bazan gediklere de hulüv´ adı verilir.

Peştemallık ve hava parası adiyle verilen ve haddi zatında bir rüşvet mahiyetinde bulunan mebaliğ de bir hulüv´ demekdir ki veren kimseye kira­ladığı akar üzerinde bir hak vermez, müddetin hitamında akarı tahliyesi lâ­zım gelir.

66 - : (Meşeddi müske) başkasının, meselâ bir vakfın arazisi üzerinde sabit olan bir istihkakdır, yani âhara aid bir araziyi sürüb akdarmak, onun su yollarını kazıyarak ıslah etmek üzere o arazide bir kimseye verilmiş olan ziraat ve haraset hakkıdır ki bu arazi kirası verildikçe o kimsenin elinden alınarak başkasına icar edilemez. Bu istihkaka yalnız (meşed), yalnız (müs­ke) de denir. Meşed, kuvvet mânasına olan şiddetden ahnmışdır, müske de temessük edilecek vesika demekdir. Bu araziyi bu veçhile ıslah edecek kimsenin elinde bu hususa dair istinad ve temessük edeceği kuvvetli bir ve­sika bulunacağından bu cihetle buna : (meşeddi müske) denilmiş oluyor.

Müske tabiri bazan «kirdar» a da şâmil bir mânada kullanılır. Şöyle ki : bir kimsenin isticar etdiği bir bostanda yapdığı nadasa, tamirata ve topladığı haraset âlâtma ve yetişdirdiği sebzelere, yoncalara da müske denir.

Kirdar mânasına olan müskenin ebniye ve mezruat gibi bazı kısımları birer mali mütekavvim olduğundan bunlarda alım sntım ve irs cari olabilir.

67 - : (Men lehül istiğlâl) bir vakıf mahallin gailesi kendisine meşrut olan