ehlidunya
Thu 12 April 2012, 12:43 pm GMT +0200
Ahmet Kurucan
Unutulan ve unutturulan İslamî bilgiler
Bundan 5-6 ay önceydi; umumi ve hususi istişareyi anlattığım bir yazımda Hz. Ömer'den bir misal vermiş ve bu misalin herkes tarafından bilindiği zannıyla "mevcudu tekrar oldu, kusura bakmayın" tarzında bir cümle söylemiştim.
Sonra da o misal üzerinden yorum ve değerlendirmemi aktarmıştım. Hatırlarsınız "Hz. Ebu Bekir gibi konuşup Ebu Cehil gibi davranmanın alemi yok" dediğim yazı. Hatırlarsınız dedim; çünkü hem yazının geneli hem de bu cümle üzerinde o kadar çok e-postalar aldım ki!
Aldığım e-postalar içinde en dikkat çekicisi, yıllardır görmediğim eskimez bir dostuma aitti. "Bu kadar tevazuya gerek yok" diyordu bana. "Az sohbet dinlememiş, az kitap okumamışımdır, ama bu misalleri ilk defa duydum, okudum" diyordu. "Velev ki bilmiş olsam bile tekrarın ne mahzuru var" diye de cümlelerini tamamlıyordu.
Bu cümlelerde farkında olunmadan bir hakikate işaret ediliyor ki, bunu başlıkta iki kelime ile ifade etmeye çalıştım; unutulan ve unutturulan İslami bilgiler. Önce unutulan dedim; çünkü insan olarak bizler iradi bir varlığız. Ortada var olagelen bir menfiliği siyasi arenada sık kullanılan deyimle "dış düşmana" havale edip, kendimizi ak u pak etmeye gerek yok. Bu, kolaycılığa kaçmaktır. Eğer gerçekten dış düşman denilen kişiler, gruplar, devletler, sistemler vb. -adını siz koyun- bize İslami bilgileri unutturmak için sistemli çalışmalar içindeyse, Müslüman iradesiyle, nazar ve firasetiyle, basar ve basiretiyle fark eder; onların oyunlarına gelmez. Geliştirdiği alternatif metotlarla mücadele eder, bu sistemli çalışmayla ve unutmaz kendi kimliğinin bir parçası olan İslami bilgileri. Nitekim bu topraklar üzerinde bunun mücadelesini veren niceleri olmuştur ve hâlâ vardır. Süleyman Hilmi Tunahan'dan Bediüzzaman'a, M.Akif'ten N.Fazıl'a, Elmalılı'dan Ö.Nasuhi Bilmen'e yüzlerce isim ve isimsiz kahramanlar zihnen bizi bir yerlere götürmeli bu konteks içinde.
Fakat bu demek değildir ki suç bütün bütün Müslümanlarda. Hayır, böyle bir şeyi hiç kimse söyleyemez. Neredeyse her evden bir şehidin verildiği istiklâl mücadelesinden yeni çıkmış ve günlük karnını doyurmanın telaşı içinde olan bir milletin devlet gücü arkaya alınarak yapılan muamelelere sonu başarı ile biten bir mücadeleye girmesi muhali talep değil midir?
Ama artık bunlar mazide kaldı. Çoktan beri bizler önceki nesillerin yaşadığı zulme, baskıya maruz değiliz. İslami bilgiye ulaşmak alabildiğine kolay. Her gün 100 sayfalık kitap okusak ömür boyu bitireceğimiz kadar çok olan kitaplar, hem kitapçıların hem de kütüphanelerin raflarını doldurmuş durumda. Teknik ve teknoloji ile dünyayı avucunun içine sığdırmış insanoğlunun bir ferdi olarak bu nimetten istifade imkânı bize de açık. Eğitim seviyemiz artmış hamdolsun ve bildiğimiz yabancı diller bizi bilgi ufkunda ayrı vadilere taşıyabilecek eserlerle dolu. İslami bilgiye vâkıf olma ve onu ister örgün isterse yaygın eğitimle sürekli geliştirme adına onlarca şey sıralayabilirim.
Maksadımın anlaşıldığını düşünerek bir şey sormak istiyorum bana e-posta gönderen dostuma ve o dostumun şahsında herkese; engel ne? Niçin öğrenmiyor, öğrenme çabası içine girmiyoruz? İsterseniz sorumu değiştirerek belki de rencide edici bu sorumun cevabını kendim vereyim; niçin öğrenmeye niyet etmiyoruz?
Evet, cevap bu; öğrenme niyetimiz yok bizim. O niyetimiz olsa her engeli aşabiliriz Allah'ın izniyle. Kaldı ki yukarıda ifadeye çalıştığım bilgiye ulaşma adına sahip olduğumuz imkânlar bizim her türlü mazeretimizi elimizden almış durumda. O zaman geride tek engel var; kendimiz. Ebedi ukba hayatımızı şekillendirecek sahih bilgiye ulaşma adına bu engel mutlaka ama mutlaka aşılmalıdır.