saniyenur
Mon 23 January 2012, 09:39 am GMT +0200
2- Tarihi Süreç İçerisinde Ölüm Fenomeni
a- İlkel Toplumlarda ve Eski Kültürlerde Ölüm
İnsanoğlu varolduğu günden beri, davranışlarının türlü nedenlerini merak etmiş, varlığını sürekli tehdit eden ölüm ve benzeri olaylarının sebeplerini anlamaya çalışmıştır [75]. Tarihi ve etnolojik bilgiler, ölümle ilgili düşünce ve ondan duyulan kaygının ilk medeniyedere kadar uzandığını ve pratik olarak bütün insanlarda bulunduğunu göstermektedir [76]. Bu bağlamda ilkel toplumların ölümden çok fazla sarsılmadıklarını söyleyebiliriz. Şöyleki; antropologlar, ilkellerin ölümü korkunç bir nesne olarak algılamadıklarını, ölüme daha sağduyulu bir şekilde yaklaşarak onu sık sık anma törenleri düzenlediklerini bildirmektedirler Zira onlar ölümü son bir terfi, hayatın daha yüksek bir formuna yükselen son bir ritüel ve bazı şekillerde sonsuzluğun zevkini tatma olarak düşünmüşlerdir [77].
İlkellerin ölümü, ruhun bedenden ayrılması fakat değişik bir biçimde hayatına devam etmesi şeklinde algıladıklarını söylemek mümkündür. Zira bazı ilkel insanlar, gölge ve buhar gibi algıladıkları ruhun geçici bir süre için bedenden ayrılmasını rüya, sürekli olarak ayrılmasını da ölüm olarak algılamışlardır [78]. Yine bugün dünyanın her tarafında bulunan eski mezarların çoğunluğu, insanın başka bir alemde yeniden yaşayacağına inanıldığını ima etmektedir [79].
Bazı ilkel insanlar, ölümü genellikle tesadüfi nedenler ile kötü niyetli, hain ruhların ve büyücülerin dolap ve düzenbazlıkları ile açıklamaya çalışmışlar ve nadiren ölümün tabiî bir son olduğunu düşünmüşlerdir [80]. Ayrıca bazı ilkel dinlerde ve günümüzde ilkel dinlerin bulunduğu toplumlarda ölüm, Tanrıya karşı işlenmiş bir suçun cezası olarak da değerlendirilmiştir [81]. Eski Grek kültüründe de ölümün, ruhun beden hapishanesinden bir tür kaçışı olarak değerîendirildiğiyle ilgili rivayetler bulunmaktadır [82].
İslâmiyet'in kabulünden önce metafizik derinlikten yoksun olmakla birlikte eski Türklerin de bir “öte alem” düşünce ve inancı taşıdıklarını söyleyebiliriz. Bu inanış eski Türklerin kahramanlık duygularıyla da bütünleşmiş gözükmektedir. Nitekim bu durum, o dönemin ölümle ilgili şiirlerine de yansımıştır. Mesela bir yiğit olan Alp Er Tunga'nın ölümü üzerine yazılan ağıt, Kaşgarlı Mahmud'un Divan-ı Lugatı't-Türk isimli eserinde bulunmakta, eski Türklerin ölümle ilgili tutumlarına ışık tutması açısından dikkat çekmektedir. Nitekim bu şiirde ölüm, “feleğin öcünü alması” ve “gizli tuzağı” olarak değerlendirilmiştir [83].
Bu bağlamda ilkellerin ölümden daha çok ölüleri problem edindikleri ve ölülerle ilgili birçok ritüel geliştirdiklerini söylemek mümkündür. Ölülerin başka bir alemde hayatlarını devam ettireceğine inanan ilkeller, ölülerinin özel eşyalarını ve ihtiyaç duyacakları başka şeyleri de onlarla beraber gömmüşlerdir. Mesela Eski Mısırlıların, elbiseler, silahlar, yiyecekler ve insanın ihtiyaç duyabileceği diğer bazı şeyleri, onları kullanıp mutlu olmaları için ölüleriyle beraber gömdükleri rivayet edilmektedir[84]. Zira eski Mısır dinlerinde hayat, ölüm ve öteki dünyaya dönük olarak düzenlenmiş, ölümden sonra yaşamaya inanılmış ve mumyalama vb.,gibi şeyler yapılarak sonsuza kadar mutlu yaşamak için dünyada geçirilen kısa süreli hayatın, erdemli bir şekilde harcanması şart koşulmuştur[85]. Yine eski Mısırlılara benzer bir şekilde eski Hintli Amerikanların da yakınlarını kendi özel eşyalarıyla birlikte gömdükleri rivayet edilmektedir [86].
İlkel toplumların ölü ile ilgili tutumlarını günümüz insanının ölü ile ilgili tutumlarıyla mukayese edecek olursak, birçok benzerliğin olduğunu söyleyebiliriz. Şöyleki modern insan, ölümün hayali bir deneyim olması hususunda ilkel dönem atalarıyla hemen hemen aynı görüşü paylaşmaktadır [87]. Günümüzde geceleyin mezarlıkların yanından geçerken duyulan korku, ilkel insanların bu korkularından çok fazla farklı bir nitelik taşımamaktadır. Dolayısıyla ilkel zihniyet, çoğu eğitimli ve rasyonel insanların zihninde hâlâ varlığını devam ettirmektedir. Bu durum şimdi bilinçaltının daha da derinliklerine gömülmüştür ve özel durumlarda ortaya çıkmaktadır. Bu cihetle günümüzde ölüm ve ölü korkusu, insanların kollektif şuurdışına kök salmış gözükmektedir [88]. Yine günümüzde ölülere yapılan şaşaalı törenlerin ve yasla ilgili uyulan yasakların, ilkel insanların ölülerden dolayı hissetmiş oldukları suçluluk duygusundan kurtulmak için yapmış oldukları törenlere benzer şekillerde uygulandığını da söylemek mümkündür [89].
[75] Krş. Feriha Baymur, Genel Psikoloji, İnkılap ve Aka Yayınları, Ankara 1969, s. 285.
[76] Krş. Feifel, Amtudes toward Death, s 114;
[77] Bk. Becker, The Denial of Death, s. ıx.
[78] Bk. Baymur, Genel Psikoloji, s. 286.
[79] Bk. Moody, Ölümden Sonra Hayat, s. 20-21.
[80] Krş. Lepp, Death and Its Mysteries, s. 42.
[81] Bk. Köknel, Korkular, Takıntılar, s. 128.
[82] Bk. Thomas Mc Gowan, Eschatology in Recent Catholic Thought, in Dealli and Immortality in the Religions of the Worid, Ed: Paul and Lmda Badham, Paragon House, New York 1987, s. 62, Jenny Randles-Hough, eter. Öteki Dünya, Çev. Mehmet Harmancı, Say Yayınları, İstanbul l994s. 17,18.
[83] Bk. Kaşgarlı Mahmut, Divan-ı Lügati -Türk, Çev. Besim Atalay, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara 1985, c.I, s. 41.
[84] Bk. Earl A Grollman, “A Jewish View of Death”, in Death and Dying, Ed. David L. Bender-Richard Hagen, Greerıhaven Press, Minnesota 1980, s. 26-28, s. 28; Kübler Ross, On Death and Dying, s. 3; Randles-Hough, öteki Dünya, s. 13-16.
[85] Bk. Köknel, Korkular, Takıntılar, s 129.
[86] Bk. Kübler Ross, On Death and Dyıng, s 3.
[87] Krş. Wahl, Fear of Death, s. 18; Zulliger, Çocuklarımızın Korkuları, s. 26-28
[88] Kış. Lepp, Death and Its Mysteries, s. 47-48.
[89] Krş. Thomas, Ölüm. s. 96-97. Yrd. Doç. Dr. Faruk Karaca, Ölüm Psikolojisi, Beyan Yayınları: 38-41.