- Tarih Tekerrür Edince

Adsense kodları


Tarih Tekerrür Edince

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
reyyan
Sun 28 August 2011, 10:29 am GMT +0200
Dün Bugün Yarın


Temmuz 2008 115.SAYI


Sadık ILGAZ kaleme aldı, DÜN BUGÜN YARIN bölümünde yayınlandı.

Tarih Tekerrür Edince


16. Osmanlı Padişahı II. Osman (Genç Osman), 1621 yılında Lehistan (Polonya) üzerine düzenlenen Hotin Seferi’ndeki başarısızlığın sebebini yeniçerilerin gayretsizliği ve tembelliğine bağlamış, gün geçtikte disiplinsizleşen Yeniçeri Ocağı’nı kaldırarak, Osmanlı Ordusu’nda önemli bir reform gerçekleştirmeyi düşünmüştü.

Sadece karısıyla paylaştığı bu sırrı, Genç Osman’a pahalıya patlayacaktı. Lağvetmeyi düşündüğü yeniçerilerin isyanı sonucu dört yıllık saltanatı son bulacak, kapatıldığı Yedikule Zindanları’nda sekiz cellat tarafından boğularak öldürülecekti. Genç Osman’ın karısının kocasının verdiği sırra sadık kalamaması sonucu, padişah 18 yaşında can verecek, ta o zaman zorunluluk arzeden bir reform tam 204 yıl gecikecekti. Bu hadiseyle birlikte, amiyane tabirle koca imparatorluğun kaderiyle oynanmış oluyordu.

Yakın tarihimizde bu hadisenin bir benzerine daha rastlarız. 1962 yılında, dönemin Harp Okulu Komutanı olan Albay Talat Aydemir, icraatlarından memnun olmadığı İsmet İnönü Hükümeti’ne karşı, desteğini aldığı askeri öğrencilerin de yardımıyla bir direniş hareketi örgütler. Bu direniş, hükümetle varılan uzlaşmayla sona erer. Tutuklanan Talat Aydemir, emekli edilerek 10 Mayıs 1962 yılında çıkarılan özel bir af yasasıyla serbest bırakılır. Fakat asıl olay bu tarihten sonra başlıyor: Talat Aydemir, uzlaşma sonucu öngörülen reformların gerçekleştirilmediğini öne sürerek hükümete karşı yeni bir ihtilal yapılanmasına gider.

Olayın bundan sonrasını gazeteci-yazar İrfan Ülkü’nün “Büyük Oyundaki Türk Enver Altaylı” isimli kitabındaki anlatısından dinleyelim:

“Talat Aydemir’in darbe hazırlıkları gelişirken, eşi de o günlerde evinde subay eşleri olan bazı arkadaşlarına çay partisi vermişti. Subay hanımları da her zamanki gibi bu toplantıda ona sorular sorarak, Türkiye’nin kurtuluşunun nasıl gerçekleşeceği konusunda tartışıyorlardı. Bir ara Aydemir’in eşi ayağa kalkarak pencereden evin biraz ilerisinde yükselen Çankaya’yı gösterdi. Ardından kararlı bir ses tonuyla ‘Merak etmeyin bir ay sonra bu beş çaylarını hep birlikte orada içeceğiz’ dedi.

Bu sözler, kocası MAH (Milli İstihbarat Teşkilatı’nın o günkü adı) görevlisi olan bir hanım tarafından akşam kocasına söylenince ertesi gün İsmet Paşa da öğrenecekti. Başbakan, demek hareket yakın diye düşünecekti.”*

Talat Aydemir’in eşi sayesinde öğrenilen bu darbe yapılanması, dönemin Başbakan’ı İsmet İnönü tarafından etkisiz hale getirilir. Tutuklanan Talat Aydemir, mahkemede idama mahkum edilerek, hükmü 5 Temmuz 1964 günü gerçekleştirilir.

Tıpkı Genç Osman’ın eşi gibi, Talat Aydemir’in eşi de kocasının ölümüne sebep olarak, tarihin akışını değiştirmiş oluyordu.

* İrfan Ülkü. Büyük Oyundaki Türk Enver Altaylı, İlgi Yayınları, İstanbul, 2008, s. 77.


Bir Günlüğüm Olsaydı


Yazmaya ilgisi ve kabiliyeti olduğu halde, onu bir disiplin haline getiremeyince bu yeteneklerinin körelip gittiği nice insan vardır. Böylelerinin birçoğunun galiba en büyük keşkeleri günlük tutmayışları. Oysa ne çok duyarız, “keşke bir günlük tutsaydım”, “ah bir günlüğüm olsaydı” diye hayıflananları…

Kimi insanlar da var ki daha çocukluk çağlarında edindikleri günlük tutma alışkanlıklarına ömür boyu sadık kalır, ölümlerinden sonra geride kalanlara birçok mühim hatıra, değerli bir miras bırakırlar. Hele ki o insanlar, tarihin bir döneminde kendi toplumları içinde önemli roller üstlenmişlerse...

Yakın tarihimizde, tuttuğu günlüklerle geçmişe ve günümüze ışık tutmuş birçok insan var. O isimlerden biri de, 1876-1961 yılları arasında yaşamış, asker, diplomat ve bakan olarak ülke hizmetinde bulunmuş devlet adamı Behiç Erkin. Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları, Milli İstihbarat Teşkilatı ve ülkemizin ilk yardımlaşma sandığını da kuran Behiç Erkin, 85 yıllık hayatının son 61 yılını günü gününe not etmiş. Yazdığı günlükleri 1958 yılında Türk Tarih Kurumu’na, ölümünden bir yıl sonra yayımlanması şartıyla bağışlayan Erkin, ayrıca 10.000 TL’sını da peşinen verip, yayımlanacak kitapların masrafını kendi cebinden ödemiştir. Behiç Erkin, geride hepsi birer kitap hacminde olan tam 960 defter bırakmıştır.

Kurtuluş Savaşı’nın Doğu Cephesi Komutanı ve önemli devlet adamı Kazım Karabekir Paşa da, daha çocukluk çağlarından itibaren düzenli olarak günlük tutmuş önemli isimlerden biri. Yazdığı günlükleri ölümünden evvel kitaplaştırmaya başlayan Karabekir Paşa, günlük hakkında şu önemli tespitlerde bulunur:

“Herkesin hayatı mükemmel bir tarih parçasıdır. Hele çocukların ibret alacağı güzel bir kitaptır. Şahsının ehemmiyetine göre böyle bir kitap bütün vatan evlatlarının da istifade edebileceği hakiki bir rehber olabilir. Ne idik, ne olduk? Mutlak bilinmelidir.

Bu dünyada herkesin hayatı, kendi hatırasında birer resimli kitaptır. Eğer bunu yazmazsa, kendisiyle beraber silinip gidecektir. Kalacak üç-beş mühim hatıra da, yakınları tarafından mahiyeti değiştirilmiş birer masal olacak, kimseye faydası değil, belki de zararı olacaktır.

Herkes kendi kitabını yazmalı, okunması herkes için faydalı görülenler ise mutlaka tab ve neşrolunmalıdır. Medeni alemde bu yapılıyor. Bu aleme girdiğini iddia edenler de bunu yapmalıdırlar.”*

* Kazım Karabekir. Hayatım, Emre Yayınları, İstanbul, 2005, s. 9.


Doğruluğu Kuşkulu Öğüt


1892 – 1982 yılları arasında yaşayan İngiliz tarihçi ve diplomat Edward Hallet Carr, tarihçinin okuruna karşı sorumluluğunu yargıladığı ünlü “Tarih Nedir?” isimli kitabında, bir tarihçinin nasıl olması gerektiğine dair önemli bilgiler vermiştir. Edward Hallet Carr, “Tarihçi geçmişin değil, bugünün insanıdır.” dedikten sonra dile getirdiği şu düşünceleriyle sadece tarihçilere değil, tarih okuyucularına ve toplumlara da tarihin önemine ve nasıl okunması, algılanması gerektiğine dair önemli ipuçları da vermiştir:

“Profesör Trevor-Roper, bize tarihçinin ‘geçmişi sevmesi gerektiği’ni söyler. Bu doğruluğu oldukça kuşkulu bir öğüttür. Geçmişi sevmek, kolaylıkla yaşlı kimselerin ve yaşlı toplumların özlemli romantizminin bir sonucu, bugüne ya da geleceğe olan inanç ve ilginin kaybedildiğinin bir belirtisi olabilir. Basmakalıp formüllerden birini seçmek zorunda olsaydım, kendimi ‘geçmişin ölü elinden’ kurtarmayı salık vereni yeğlerdim.

Tarihçinin görevi geçmişi sevmek ya da kendisini geçmişten kurtarmak değil, bugünü anlamanın anahtarı olarak onun üstünde çalışmak ve anlamaktır.”*

* Edward Hallet Carr. Tarih Nedir?, İletişim Yayınları, İstanbul, 2002, s. 30.

Bir Soru

“Her kuvvet tükenir, tarihi yönetme gücü ilelebet devam etmez. Avrupa bu imtiyazı üç bin yıl önce Asya’dan devraldı, ama ne zamana kadar koruyabilecek?” E. Lavisse
Bir Söz

“Bilginlerin aydınlatmadığı toplumu, şarlatanlar aldatır.” Concordet


mevlüde06
Tue 10 November 2015, 05:34 pm GMT +0200
Paylasim cok guzeldi .ozelliklede sondaki o iki soz cok dusundurucu ve etkileyici.
Allah razi olsun Reyyan abla degerli paylasimlarin icin.emegine saglik

Bilal2009
Tue 10 November 2015, 05:41 pm GMT +0200
  Ve Aleykümüsselăm Ve rahmetüllah. Gerçekten de çok güzel paylaşım olmuş. Emeklerinize sağlık kardeşim.