sumeyye
Thu 5 May 2011, 05:12 pm GMT +0200
b- Şükretmesi
Müttaki (takva sahibi) kulların bir özelliği de Allah'a hakkıyla şükretmektir. Nimet vereni tanıyıp, bunu sözle, davranışla ve yalnızca Allah'a kullukla ortaya koymaktır.
Allah (c.c.), Hz. Davud'a görülmemiş nimetler ve armağanlar verdikten sonra şöyle buyuruyor:
"...Ey Davûd ailesi, şükrederek çalışın; kullarımdan şükretmekte olanlar azdır." [171]
Bunca nimetin, bunca bağış ve üstünlüğün karşılığı; kibir ve gurur değil, şükürdür. Elde olan servet ve güçle çalım satmak, insanlara tepeden bakmak değil; bu servetle Allah'ın rızasını aramaktır. Nefsin isteklerini karşılamak üzere hesapsız yeyip içip eğlenmek değil, nimet verenin ölçülerine uymaktır. Nitekim en iyi şükür salih amel, yani faydalı ve Allah'ı razı edecek işleri yapmaktır.
Yalnızca sözle , 'Allahım Sana şükürler olsun' demekle şükredilmiş olmaz. Salih amelin içerisinde öncelikli olarak Allah'ı Rabbı olarak tanımak vardır. O Rabbı, yaratıcı, nimet verici, hüküm koyucu, hesaba çekici, kitap ve şeriat gönderici olarak bilmek ve böylece inanmak vardır. Sonra da O Rabbin ölçülerine uymak, O'nun yasaklarından sakınmak, sürekli O'nu anmak ve ibadeti yalnızca O'na yapmak görevleri gelmektedir.
Bütün bunları yapanlar, Allah'a hakkıyla şükretmiş olurlar. Şükretmek iman etmenin gereğidir. Allah'a karşı şükür görevini hakkıyla ancak iman edenler yerine getirebilir. Çünkü onlar nasıl şükredileceğini bilirler.
Hz. Süleyman bu şekilde şükreden bir kuldu.
“Allah'ın kullarından şükreden azdır.” Bu âyet Hz. Süleyman gibi şükredenlerin faziletini ortaya koyduğu gibi, aynı zamanda Allah'ın lütuf ve bağışlarına şükretmenin önemine de işaret etmektedir. Öyleyse Rabbe hakkıyla şükür -şükredenler az olsa da- son derece önemli ve fazilet bakımından yüce bir derecedir. Buna karşın bunca nimete ve iyiliğe rağmen nankörlük yapıp şükretmemek te insanlar için bir kusur, bir kabahattir.
Ancak insanlar ne kadar gayret ederlerse etsinler, sınırlı bir güçle hakkıyla şükredemezler. Âyet bu gerçeğe de işaret etmektedir.
Hz. Süleyman karınca vadisinden geçerken, karınca başkanının sözlerini duyunca hafifçe gülümsedi ve şöyle dedi:
"Rabbim, bana, anne ve babama verdiğin nimete şükretmemi ve razı olacağın salih bir amelde bulunmamı bana ilham et ve rahmetinle salih kullarının arasına kat."[172]
Karıncanın konuşmasını duymak, ne dediğini anlamak sıradan bir şey değildi elbette. Bir peygamber kendisine bağışlanan bir ilimle, bir mucize olarak küçücük bir hayvanın ne dediğini anlıyordu.
Hz. Süleyman'ın bu üstünlük ve bağış karşısındaki tavrı son derece dikkat çekicidir.
Bu tavır inanmış bir kul tavrıdır. Bu davranış nimet vereni tanıma şuurudur. Bu, Rabbe hakkıyla teslim olmanın ortaya konuluşudur.
O, kendisine böyle bir nimet verilmesinin sebebine değil, bu nimet karşısında yapması gerekene dikkat çekiyor ve bu yapacağı şey konusunda Allah'tan yardım diliyor:
Hakkıyla şükretmek,
Salih amel isleyebilmek ve,
Allah'ın rahmetiyle salih kullarının arasına katılabilmek.
Hz. Süleyman bir peygamberdir. Günah işlemekten uzaktır. Kur'an'ın övgüsünü kavuşacak kadar salih amel işleyen güzel bir kuldur.
Ama o yine de hakkıyla şükredebilmeyi, salih kulların arasına katılmayı istiyor. Bu tavır eşsiz bir örnektir. Anlayabilen için son derece yüce bir hedeftir. Allah'ın makamını tanımada derin bir şuurdur. Ve nimetin gerçek sahibini bilmede nümûne bir davranıştır
Hz. Süleyman, kendisine, ana ve babasına verilen nimetler için hakkıyla şükredebilmeyi istiyor. Allah'tan bu konuda şuur, dikkat ve imkan talep ediyor.
Onun babası Davud (a.s.)'tur. Bir peygamberdir, yüce bir insandır. Allah (c.c.) O'na da bol bol nimet vermişti. Rabbimiz, O'na verdiği nimetlerin bir kısmını anarak, Davud ailesinin şükretmesi gerektiğini söylüyor. Belli ki bu meseleye anne de dahildir. Kur'an ona verilen nimetleri ayrıca saymamakta, ancak o da aileye özel olarak bağışlanan nimetlerin yakınında bulunmaktadır.
Hz. Süleyman'ın annesi de saliha, ilim sahibi ve dindar bir insandır. Onun oğluna yaptığı şu nasihat onun bu yönünü göstermektedir.
Cabir (ra)'in rivayetine göre Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Süleyman'ın annesi oğluna şöyle dedi: 'Ey oğlum! Geceleri çok uyuma. Çünkü (ibadet yapmaksızın) geceleri çok uyumak, kulu Kıyamet günü fakirlğe sürükler.” [173]
Onun bu duasını kabul edildiğini ve onun hakkıyla, gereği gibi şükrettiğini, Allah'ın razı olacağı amelleri işlediğini ve Allah tarafından Kur'an'da övülen salih kulların arasına katıldığını yine Yüce Kur'an'dan öğreniyoruz.
"O ne güzel kuldu. Şüphesiz, onun bizim katımızda gerçekten bir yakınlığı ve varılacak güzel bir yeri vardı." [174]
Kuşkusuz bu yakınlığa, ve güzel bir varılacak yere ancak hakkıyla şükreden kullar kavuşabilir. Hz. Süleyman bunun tarihte canlı örneğidir. [175]
[171] Sebe: 34/13.
[172] Neml: 27/19
[173] İbnı Mace, nak. İbni Kesir, Kasasu'l Enbiya, Beyrut 1319/1998, s: 442
[174] Sâd: 38/40
[175] Hüseyin K. Ece, Hz. Süleyman, H. Ece Yayınları: 91-94.