neslinur
Thu 15 July 2010, 03:56 pm GMT +0200
C. Rahmetin Sınırları
1. Şirk
Tevhîd'in zıt anlamlısı "şirk"tir. Din terimleri içinde kaçınılması istenen davranışlar sıralamasında şirk birinci sıradadır. Kelime olarak ortaklık anlamına gelir. Terim olarak ise yaratma, yönetme ve mâbud olmada Allah dışında herhangi bir varlığı Allah'a ortak koşma demektir.
Şirkle özellikle İslâm'ın çıkış yıllarında çok yoğun bir mücadeleye girişilmiştir. Çünkü bilindiği gibi o zaman da Allah'a inanılırdı. Fakat O'na ulaşmada yardımcı, O'nun yanında şefaatçi olur umuduyla putlara ibadet edilirdi. O'na ulaşmada araç olacakları düşünülürdü. Bugünkü anlamda bir Tanrı tanımazlık (ateizm) yoktu. Onun için Kur'ân doğrudan Tanrı tanımazlığı değil, O'na ortak koşmayı hedef almıştır. Çünkü, şirk, varlığı zarurî olan varlığın ulûhiyyetini ve ulaşılamaz-hğmı ortadan kaldırır. Bu, O'na bir nevî hakarettir. Bundan dolayı da şirk en büyük günahtır. Onun için de, her şeyi kuşatan İlâhî rahmetin dışında tutulmuş, af ve müsamaha sınırları içine alınmamıştır.
"Allah kendisine ortak koşulmasını affetmez. Bunun dışında dilediğini affeder." [223]
Kur'ân'da aynı sûrede iki kere geçen bu âyet, şirkin İlâhî rahmet kapsamı içine alınmadığını çok açık olarak bildirmektedir.
Kur'ânTevhîd ilkesini yok eden ve insanı Allah'a ortak koşma durumuna sokan bazı sebepleri bildirir. Bu sebepleri şu
başlıklar altında toplayabiliriz:
a. Bilgisizlik [224]
b.Yetersiz bilgi (Zan, Şüphe ve Vesvese) [225]
c. Taklit etmek (Düşünmemek, Gelenekçilik, Teslimiyet. [226]
d. Arzu ve isteklerin güdümüne girmek [227]
e. Aracılar kullanmak [228]
Bu sebeplerin içinde Kur'ân, düşünmemenin ve bunun sonucu ortaya çıkan geleneğin, ataların yoluna teslim olmanın üzerinde özellikle durur. Birçok kereler insanın şirke düşmesinin mazereti olarak ataların yoluna uymayı ileri süreceğini haber verir. [229] İnsanlığın tarihî birikimi de ataları bilinçsizce taklit etmenin, Yüce Allah'a ortak koşmanın en önde gelen sebebi olduğunu göstermektedir.
İnsanın eğitim ve Öğretiminde önemli yeri olan taklitle bire bir örtüşen ataların yolundan gitmenin mutlak anlamda Şirkin sebebi olduğu söylenemez. Çünkü insan bir anlamda Allah inancını da, ahlâkî davranışını da taklit yoluyla ataların izinden giderek öğrenir. Burada Önemli olan ataların izinden gitmek değil, onların yolunu bilinçsizce izlemektir. Kur'ân'm karşı çıktığı, bu bilinçsizlik halidir. Onun için Allah'a ortak koşmanın temeldeki asıl sebebinin, düşünmeden taklit etmek olduğunu söylemek daha doğrudur. Burada adını zikretmeyi doğru bulmadığım bazı çalışmalarda bu önemli husus ihmâl edilerek şirkin en önemli sebebinin taklit ve ataların yoluna uyma olduğu tespiti yapılmıştır. Bize göre bu tespit eksiktir.
Yukarıdaki sebeplere bağlı olarak ortaya çıkan şirk, yapılışı itibariyle de iki kısma ayrılır:
a) Açık ve bilinçli bir şekilde şirk koşmak. Yüce Allah'a ait olan yaratma, yönetme ve mâbud olma hususunda O'nun dışında bazı varlıklarda da bir güç olduğuna inanmak ve onları Allah'a ortak koşmak. Buna "büyük şirk" veya "açık şirk" denir.
b) Örtülü ve bilinçsiz bir şekilde şirk koşmak. Davranış ve ibadetlerde Allah dışında kişilerin rızalarını gözetmek. Buna da "küçük şirk" veya "gizli şirk" denir.
Açık şirk herkesin kolayca algılaması ve doğrudan ulûhiyyetle alâkalı olması sebebiyle tehlikesi açık ve nettir. Bundan dolayı kaçınılması daha kolaydır.
Gizli şirk ise Allah'a yönelik yaratma, yönetme ve kulluk yapılmasında O'na ortak koşma, O'nun yerine bir başkasını getirme gibi hususlarda kendisini gösterir.
ibadeti O'ndan başkasının rızasını gözeterek yapma (riya), yaratma ve yönetmede O'nu devreden çıkararak bu fiilleri başka varlıklarla ilişkilendirme veya bazı kişileri, özellikle yöneticileri, saygı ve tazim hususunda, O'nun gibi görme ve kabullenme, O'ndan istenecek dilek ve istekleri, başkalarından, türbe ve tekkelerden, isteme gibi davranışlar gizli şirktir. Bu davranışlar bir anlamda Tevhîd'i bozmakla sonuçlanacakları için insanı din dairesinin dışına çıkarır.
Kur'ân şirke düşen insanın çıkmazlarını da çok açık bir şekilde bildirir:
"Şirk çok büyük bir zulümdür. " [230]
Zulüm, karanlık anlamına geldiği için, şirk insanı çok koyu bir karanlık içinde bırakır, ne yapacağını bilmez bir hale getirir. İlâhî kudrete sığınmanın, teslim olmanın göz kamaştırıcı nurunu göremez. Bu anlamda yol gösterici bulamaz.
"Çok büyük bir sapkınlık ve karmaşa içinde kalır" [231]
Gökten düşüp parçalanmış ve kuşların didiklediği bv Şeye döner. Rüzgâr onu, uzak ve bilinmedik ücra yerlere sürükler. [232]
Ruhen bir düşmeye ve alçalmaya uğrar. Kişiliği paramparça olur. Tanrı edindiği kişiler veya varlıklar tarafından aşağılanır. Kişilik bütünlüğü kalmaz, iyice yoldan çıkar ve bu ruh sapkınlığı içinde kalır, Yüce Allah'a ortak koşmasını, bu sefer büyük iftiralar atmaya (hakaretler etmeye) kadar götürür. [233]
Allah'a ortak koşmanın dışında tüm günahları Yüce Allah istediği takdirde affedeceğini bildirmekte, kendisinin varlığını inkâr eden, yokluğunu düşünen veya kendi tasarrufunda O'na ortak koşan kişiler, bu durumlarının sonucunda doğal olarak O'nun rahmet sınırları dışında kalır. Çünkü bizatihi kendileri, Allah'a ortak koşmaları sebebiyle böyle bir rahmetin varlığını reddetme durumunda kalırlar.
Tevhîd ilkesi üzerine titreyen Kur'ân din adamlarının her dediğini doğru kabul etmeyi, onların söyledikleri üzerinde
düşünmemeyi, bir anlamda onları tanrılaştırmak kabul etmekte ve buna da karşı çıkmaktadır. Bundan dolayı, inançları Tan-n'nm birliğine dayanması gereken Yahudilerin din adamlarını tanrılaştırmalarını eleştirir.
Bu husus Kur'ân'da şöyle ifade edilir:
"Yahudiler Allah'ı bırakıp din adamlarım Rab edinmislerdir. [234]
Yahudilerin ahbâr'ı (din bilginlerini) "Rab" konumuna sokmalarının ne anlama geldiğini Hz. Peygamber (s.a. v.) şu o-layda açıklar. Kız kardeşinin teşvikiyle, Hz. Peygam-ber(s.a.v.)'in yanma Hıristiyan olarak gelen Hâtem-i Tâ'î'nin oğlu Adiyy, Allah Rasûlü'nün yukarıdaki âyeti okuduğunu işitince;
"Biz onlara tapmıyoruz" dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.):
"Onların haram saydığını haram, helâl saydıklarım da helâl saymaz mıydınız? İşte bu, onlara tapmaktan başka bir şey değildir." [235] dedi.
İnsanların din adamlarının, liderlerinin her dediklerini yapmaları, çoğunlukla onlara ilâhî bir güç atfetmelerinden doğar. Bu ise Tevhîd'e aykırıdır. İnsanın insana kul olması anlamına gelir. [236]
1. Şirk
Tevhîd'in zıt anlamlısı "şirk"tir. Din terimleri içinde kaçınılması istenen davranışlar sıralamasında şirk birinci sıradadır. Kelime olarak ortaklık anlamına gelir. Terim olarak ise yaratma, yönetme ve mâbud olmada Allah dışında herhangi bir varlığı Allah'a ortak koşma demektir.
Şirkle özellikle İslâm'ın çıkış yıllarında çok yoğun bir mücadeleye girişilmiştir. Çünkü bilindiği gibi o zaman da Allah'a inanılırdı. Fakat O'na ulaşmada yardımcı, O'nun yanında şefaatçi olur umuduyla putlara ibadet edilirdi. O'na ulaşmada araç olacakları düşünülürdü. Bugünkü anlamda bir Tanrı tanımazlık (ateizm) yoktu. Onun için Kur'ân doğrudan Tanrı tanımazlığı değil, O'na ortak koşmayı hedef almıştır. Çünkü, şirk, varlığı zarurî olan varlığın ulûhiyyetini ve ulaşılamaz-hğmı ortadan kaldırır. Bu, O'na bir nevî hakarettir. Bundan dolayı da şirk en büyük günahtır. Onun için de, her şeyi kuşatan İlâhî rahmetin dışında tutulmuş, af ve müsamaha sınırları içine alınmamıştır.
"Allah kendisine ortak koşulmasını affetmez. Bunun dışında dilediğini affeder." [223]
Kur'ân'da aynı sûrede iki kere geçen bu âyet, şirkin İlâhî rahmet kapsamı içine alınmadığını çok açık olarak bildirmektedir.
Kur'ânTevhîd ilkesini yok eden ve insanı Allah'a ortak koşma durumuna sokan bazı sebepleri bildirir. Bu sebepleri şu
başlıklar altında toplayabiliriz:
a. Bilgisizlik [224]
b.Yetersiz bilgi (Zan, Şüphe ve Vesvese) [225]
c. Taklit etmek (Düşünmemek, Gelenekçilik, Teslimiyet. [226]
d. Arzu ve isteklerin güdümüne girmek [227]
e. Aracılar kullanmak [228]
Bu sebeplerin içinde Kur'ân, düşünmemenin ve bunun sonucu ortaya çıkan geleneğin, ataların yoluna teslim olmanın üzerinde özellikle durur. Birçok kereler insanın şirke düşmesinin mazereti olarak ataların yoluna uymayı ileri süreceğini haber verir. [229] İnsanlığın tarihî birikimi de ataları bilinçsizce taklit etmenin, Yüce Allah'a ortak koşmanın en önde gelen sebebi olduğunu göstermektedir.
İnsanın eğitim ve Öğretiminde önemli yeri olan taklitle bire bir örtüşen ataların yolundan gitmenin mutlak anlamda Şirkin sebebi olduğu söylenemez. Çünkü insan bir anlamda Allah inancını da, ahlâkî davranışını da taklit yoluyla ataların izinden giderek öğrenir. Burada Önemli olan ataların izinden gitmek değil, onların yolunu bilinçsizce izlemektir. Kur'ân'm karşı çıktığı, bu bilinçsizlik halidir. Onun için Allah'a ortak koşmanın temeldeki asıl sebebinin, düşünmeden taklit etmek olduğunu söylemek daha doğrudur. Burada adını zikretmeyi doğru bulmadığım bazı çalışmalarda bu önemli husus ihmâl edilerek şirkin en önemli sebebinin taklit ve ataların yoluna uyma olduğu tespiti yapılmıştır. Bize göre bu tespit eksiktir.
Yukarıdaki sebeplere bağlı olarak ortaya çıkan şirk, yapılışı itibariyle de iki kısma ayrılır:
a) Açık ve bilinçli bir şekilde şirk koşmak. Yüce Allah'a ait olan yaratma, yönetme ve mâbud olma hususunda O'nun dışında bazı varlıklarda da bir güç olduğuna inanmak ve onları Allah'a ortak koşmak. Buna "büyük şirk" veya "açık şirk" denir.
b) Örtülü ve bilinçsiz bir şekilde şirk koşmak. Davranış ve ibadetlerde Allah dışında kişilerin rızalarını gözetmek. Buna da "küçük şirk" veya "gizli şirk" denir.
Açık şirk herkesin kolayca algılaması ve doğrudan ulûhiyyetle alâkalı olması sebebiyle tehlikesi açık ve nettir. Bundan dolayı kaçınılması daha kolaydır.
Gizli şirk ise Allah'a yönelik yaratma, yönetme ve kulluk yapılmasında O'na ortak koşma, O'nun yerine bir başkasını getirme gibi hususlarda kendisini gösterir.
ibadeti O'ndan başkasının rızasını gözeterek yapma (riya), yaratma ve yönetmede O'nu devreden çıkararak bu fiilleri başka varlıklarla ilişkilendirme veya bazı kişileri, özellikle yöneticileri, saygı ve tazim hususunda, O'nun gibi görme ve kabullenme, O'ndan istenecek dilek ve istekleri, başkalarından, türbe ve tekkelerden, isteme gibi davranışlar gizli şirktir. Bu davranışlar bir anlamda Tevhîd'i bozmakla sonuçlanacakları için insanı din dairesinin dışına çıkarır.
Kur'ân şirke düşen insanın çıkmazlarını da çok açık bir şekilde bildirir:
"Şirk çok büyük bir zulümdür. " [230]
Zulüm, karanlık anlamına geldiği için, şirk insanı çok koyu bir karanlık içinde bırakır, ne yapacağını bilmez bir hale getirir. İlâhî kudrete sığınmanın, teslim olmanın göz kamaştırıcı nurunu göremez. Bu anlamda yol gösterici bulamaz.
"Çok büyük bir sapkınlık ve karmaşa içinde kalır" [231]
Gökten düşüp parçalanmış ve kuşların didiklediği bv Şeye döner. Rüzgâr onu, uzak ve bilinmedik ücra yerlere sürükler. [232]
Ruhen bir düşmeye ve alçalmaya uğrar. Kişiliği paramparça olur. Tanrı edindiği kişiler veya varlıklar tarafından aşağılanır. Kişilik bütünlüğü kalmaz, iyice yoldan çıkar ve bu ruh sapkınlığı içinde kalır, Yüce Allah'a ortak koşmasını, bu sefer büyük iftiralar atmaya (hakaretler etmeye) kadar götürür. [233]
Allah'a ortak koşmanın dışında tüm günahları Yüce Allah istediği takdirde affedeceğini bildirmekte, kendisinin varlığını inkâr eden, yokluğunu düşünen veya kendi tasarrufunda O'na ortak koşan kişiler, bu durumlarının sonucunda doğal olarak O'nun rahmet sınırları dışında kalır. Çünkü bizatihi kendileri, Allah'a ortak koşmaları sebebiyle böyle bir rahmetin varlığını reddetme durumunda kalırlar.
Tevhîd ilkesi üzerine titreyen Kur'ân din adamlarının her dediğini doğru kabul etmeyi, onların söyledikleri üzerinde
düşünmemeyi, bir anlamda onları tanrılaştırmak kabul etmekte ve buna da karşı çıkmaktadır. Bundan dolayı, inançları Tan-n'nm birliğine dayanması gereken Yahudilerin din adamlarını tanrılaştırmalarını eleştirir.
Bu husus Kur'ân'da şöyle ifade edilir:
"Yahudiler Allah'ı bırakıp din adamlarım Rab edinmislerdir. [234]
Yahudilerin ahbâr'ı (din bilginlerini) "Rab" konumuna sokmalarının ne anlama geldiğini Hz. Peygamber (s.a. v.) şu o-layda açıklar. Kız kardeşinin teşvikiyle, Hz. Peygam-ber(s.a.v.)'in yanma Hıristiyan olarak gelen Hâtem-i Tâ'î'nin oğlu Adiyy, Allah Rasûlü'nün yukarıdaki âyeti okuduğunu işitince;
"Biz onlara tapmıyoruz" dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.):
"Onların haram saydığını haram, helâl saydıklarım da helâl saymaz mıydınız? İşte bu, onlara tapmaktan başka bir şey değildir." [235] dedi.
İnsanların din adamlarının, liderlerinin her dediklerini yapmaları, çoğunlukla onlara ilâhî bir güç atfetmelerinden doğar. Bu ise Tevhîd'e aykırıdır. İnsanın insana kul olması anlamına gelir. [236]