- Savaş Esirleri ve Haklarında Uygulanacak Hüküm

Adsense kodları


Savaş Esirleri ve Haklarında Uygulanacak Hüküm

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
neslinur
Wed 28 July 2010, 04:49 pm GMT +0200


Savaş Esirleri ve Haklarında Uygulanacak Hüküm
 


îslâm her yanıyla merhamet dinidir. Savaşta insanları kahretmek için değil, onları hakka, doğruya davet için bir tavır ortaya koyar. Adam öldürmeyi nihaî çare olarak düşünür ve kabul eder. islam düşmanları, ilâhî davete olumlu cevap verdikleri takdirde canları, malları, ırz ve na­musları bütünüyle teminat altındadır. Vergilerini ödedikleri takdirde aleyhlerine bir işlem söz konusu değildir.

Savaşta İslâm tarafı üstünlük sağlayıp düşman tarafından esîr aldığı kişilere işkence etmez. Dinimizin yüce gayesi gereği, insana in­sanca muamele edilir. Esirler itilip kakılmaz, haysiyet kırıcı dav­ranışlarda bulunulmaz. Aynı zamanda elde edinilen esirler aç ve çıplak bırakılmaz. Ancak savaş devam ettiği sürece esirler bağlanıp îslâm aleyhine bir ihanette bulunmalarına fırsat verilmez. Savaş sona erince halîfe veya yetkili kıldığı kumandan esirler hakkında şu iki uygulama-. dan birini gerçekleştirmekte serbesttir: Ya iyilik edip salıverir veyahut fidye (kurtuluş akçesi) almak suretiyle serbest bırakır. Esir mübadelesi ise, düşman tarafın tutum ve ciddiyetine göre belli bir statüye göre yürütülür.

Esir konusuyla ilgili hükümler kitap ve sünnette yer almıştır. Çünkü îslâm başlıbaşma bir devlet sistemidir. Koyduğu hükümler bu sistemin özelliğine ve insan haysiyetini zedelememeğe yönelik bulun­maktadır.

İlgili Ayet:

"Savaşta kâfirlerle karşılaştığınızda boyunlarını vurun. So­nunda kuvvetlerini kırıp üstünlük sağladığınızda artık (aldığınız esirlerin) bağını sıkı tutun. Savaş ağırlıklarını bırakıp (nihayete erince) o esirleri ya iyilik edip salıverin veya fidye (kurtuluş akçesi) alarak serbest bırakın..." [216]

 

İlgili Hadisler
 

Enes (r.a.) den yapılan rivayete göre: Mekke halkından seksen adam, Ten'îm dağından sabah namazında Resûlüllah (a.s.) ile eshahı üzerine inip öldürmeyi tasarladılar. Resûlüllah (a.s.) on­ların hepsini esir olarak yakaladı ve sonra hepsini salıverdi. Bu­nun üzerine Azız ve Celîl olan Allah şu âyeti indirdi: "Ey iman edenler! Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani bir kavim ellerini size uzatmayı (sizi öldürüp yok etmeyi) kasdet-mişti de Allah onların ellerini sizden menetmişti. Allah'tan korkup (kötülüklerden, haklara tecavüzden) sakının. Mü'minler ancak Allah'a güvenip dayanırlar." [217]

Cübeyr b. Mut'îm (r.a.) den yapılan rivayette, Peygamber (a.s.) Efendimiz, Bedir savaşında elde edilen esirler hakkında şöyle buyurmuştur: "Eğer Mut'îm b. Adiy hayatta olsaydı ve sonra da o bu kokmuş esirler hakkında benimle konuşsaydı, bunların hepsini onun hatırı için bırakırdım..." [218]

Ebü Hüreyre (r.a.) den yapılan rivayete göre, adı geçen şöyle demiştir: "Resûlülİah (a.s.) Efendimiz Necd tarafına bir miktar süvari gönderdi. Bunlar bir süre sonra Benî Hanîfe kabilesin­den, adı Sümâme b. Üsal oîan bir adamı beraberlerinde getirdil­er ki, bu adam Yemame halkının reisi idi. Getirenler onu Mes-cici'iîî sütunlarından bir sütuna bağladılar. Resûlülİah (a.s.) Efendimiz ona doğru çıkıp yürüdü ve şöyle sordu: Ya Sümame! Yanında ne var, ne# düşünüyorsun?" O da: "Ya Muhammedi Yanımda hayır var. Öldürmek istersen öldürebilirsin, işte kan sahibi... İn'âm ve ikramda bulunmak istersen, şükredecek kişiye in'âm ve ikramda bulunursun. Yok eğer mal istiyorsan, işte iste­diğin sana verilecektir." diye cevap verdi ve Resûîüilan (a.s.) bir şey demeden ayrıldı. Bir gün sonra Resûlülİah (a.s.) yine ona_ uğradı ve aynı şeyi sordu, o da aynı cevapları verdi. Üçüncü gfün yine ona uğradı ve aynı şeyi sordu, aynı cevapları alınca, Resûlülİah (a.s.) Efendimiz: "Sümame'yi serbest bırakınız!" diye buyurdu. Bunun üzerine Sümame Mescid'e yakın bir hurma ağacının yanma gitti ve orada guslettikten sonra Mescid'e girdi ve şöyle dedi: "Ben şehadet ederim ki Allah'tan başka ilah yok­tur ve yine şehadet ederim ki, Muhammed O'nun kulu ve resulüdür." Sonra Rasûîüîîah'a döndü ve şöyle dedi: "Ya Mu­hammedi Allah'a and olsun ki, yeryüzünde senin yüzünden be­nim yanımda daha çok sevilmeyen bir yüz yoktu. Ama şu anda senin yüzünden benim yanımda daha sevimli bir yüz yoktur. Yine Allah'a and olsun ki, benim yanımda senin dininden daha çok sevilmeyen, beğenilmeyen başka bir din yoktu. Ama şimdi benim yanımda en sevimli ve beğenilen din senin dinin oldu. Allah'a andolsun ki, benim yanımda senin beldenden daha çok sevilmeyen bir belde yoktu. Ama şimdi benim yanımda en sevimli ve beğenilen belde senin belden oldu.

Senin süvarilerin beni yakaladı ve ben ise umre yapmak is­tiyordum. Bu durumda ne buyurursunuz? "Bu sözler üzerine Resûlüllah (a.s.) onu (mağfiret ve saadet ile) müjdeledi ve umre yapmasını emretti. Mekke'ye gelince ona: "Sen sabiî oldun" de­diler. O da: "Hayır, vallahi, ben Resûlüîlah'ın huzurunda İslâm'a girdim. Hayır, hayır Allah'a and olsun ki, Resûlüllah (a.s.) Efen­dimiz izin vermedikçe Yemame'den size bir tane buğday gel­meyecektir" diyerek (tavrını ortaya koydu). [219]

îbnAbbas (r.a.) dan yapılan rivayette, adı geçen şöyle demiştir:

"Müslümanlar Bedir günü birtakım kişileri esîr olarak aldıkları zaman Resûlüllah (a.s.) Efendimiz Ebû Bekir ile Ömer'e (r.a.): "Bu esirler hakkında görüşünüz nedir?" diye sor­du. Ebû Bekir (r.a.): "Ya Resûlüllah! Onlar amca çocukları ve aşiret (imiz) dir (aynı asıldan gelip birlikte yaşayıp konan yakınlarımız dır). Onlardan fidye (kurtuluş akçesi) almanızı ve bu fidyenin bizim için kâfirlere bir kuvvet olmasını uygun görüyorum. Allah'ın (c.c.) onları (yakında) İslâm'a eriştirmesi umulur" diye cevap verdi. Sonra Rasûlüllah (a.s.) Ömer'e hita-bla: "Ey Hattab'm oğlu! Senin görüşün nedir?" diye sordu. Ömer şu cevabı verdi: "Hayır, Allah'a an dolsun ki, ben, Ebû Bekir'in görüşünde değilim. Benim görüşüm şudur: Bize imkân (izin) ver de onların boyunlarını vuralım: Ali'ye imkân ver de Akiyl'in boynunu, bana da imkân ver de Ömer'e nasîp olmak üzere felânın boynunu vurayım. Falana imkân ver de şu yakınının boynunu vursun... Çünkü gerçekten bunlar küfrün önderleri ve ileri gelen söz sahipleridirler."

Resûlüllah (a.s.). Efendimiz ise, Ebû Bekr'in (r.a.) görüşünden hoşlandı. Ömer (r.a.) diyor ki: "Benim görüşüme meyletmedi. Ertesi gün olunca geldiğimde Resûlüllah (a.s.)ile Ebû Bekr'i oturur ağlar bir halde gördüm. Bunun üzerine şöyle dedim: "Ya Resûlallah! Neden dolayı siz ve arkadaşınız Ebû Be­kir ağlıyorsunuz, bana haber ver eğer ağlanacak bir şey bulur­sam ben de ağlayayım. Bu lam az sam sırf siz ağladığınız için size katılıp ağlaşayım." Resûlüllah (a.s.) Efendimiz şu cevabı verdi: "Arkadaşların bana esirlerden fidye alma görüşünü arz ettiler. An d ol sun ki bu adamların azabı bana şu ağaçtan daha yakın ol­arak arz olunmuştu ki, bu ağaç Peygambere çok yakın bulunu­yordu. Azız ve Celîl olan Allah şu âyeti indirdi:

"Hiç bir peygambere yeryüzünde ağır basıp zafer elde et­medikçe esirler edinmesi uygun olmamıştır. Siz, dünya malını istiyorsunuz. Allah ise âhireti (elde etmenizi) istiyor. Allah çok üstündür ve yegâne hikmet sahibidir.

Eğer Allah tarafından yazılı bir hüküm geçmiş Almasaydı, elbette aldığınız (fidye) den dolayı size büyük bir azap dokunur­du. Artık elde ettiğiniz ganimetlerden helal ve temiz olarak yey-in. Allah'tan korkup (kötülüklerden) sakının. Şüphesiz ki Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir." [220]

îbn Abbas (r.aj dan yapılan rivayete göre: "Resûiülîah (a.s.) Efendimiz, Bedir gününde cahiliye ehlinin fidyesini 400 (dirhem) olarak belirledi;" [221]

(r.aj dan yapılan rivayette, adı geçen şöyle demiştir: 'Mekkeliler esirlerinin fidyesini gönderdiği zaman Zeyneb de Ebû'l-Âs'in fidyesini mal olarak göndermişti ki içinde bir de, kendisine Hz. Hatice'nin (düğün hediyesi olarak) verdiği ger­danlık bulunuyordu ki, Hz. Hatice o gerdanlığı ona takarak öylece Ebû'i-Âs'ın yanına göndermişti.. Resûlüîlah (a.s.) o ger­danlığı görünce, Zeyneb'e karşı kalbi duygulandıkça duygu­landı ve şöyle buyurdu: lfEğer uygun görürseniz onun esirlerini salıverin ve gönderdiğini de kendisine geri çevirin." Ashab-ı Kiram da: Evet..." dediler. [222]

Yine îbn Abbas (r.a.) dan yapılan rivayette, adı geçen şöyle demiştir: ffBedir gününde esirlerden bir kısmının fidye verecek durumları yoktu. Bunun üzerine Resûlüîlah (a.s.) Efendimiz on­ların, Eıısar çocuklarına ökuma-yazma öğretmelerini fidyeleri olarak belirledi,. İbn Abbas (r.a.) devamla diyor ki: Bir gün bir çocuk ağlayarak babasına geldi. Babası ona: "Neyin var?" diye sorunca, çocuk: "Muallimim beni dövdü" dîye cevap verdi. Ba­bası: "O habîs, Bedir savaşındaki yenilgisinin kin ve intikamını almak istiyor" dedi. [223]

 

Müctehidlerin Görüş, İstidlal ve Yorumları
 

a) Hanefîlere göre, her ne kadar fidye alıp salıvermeye cevaz ve­rilmişse de bu konuda asıl olan, esirleri öldürmek, kadın*ve çocukları Öldürmeyip   alıkoymaktır.   Çünkü  Kur'an-ı  Kerîm'de:  "Artık  ey mü'mmler, vurun onların boyunları üzerine, vurun onların her bir parmağına..." buyurulmaktadır. Boyunlarını vurmak ancak esîr edildikten sonra gerçekleşebilir. O bakımdan âyetteki bu emir fafziyet ifade etmektedir. Fidye için bu farz terkedilmez. [224]

Böylece rey tarafdarları bu meselede cumhurdan ayrılmış oluyor­lar ve aynı zamanda yukarıdaki sahih hadislerle de istidlal etmemiş bu­lunuyorlar. Cumhurun görüşü ise şöyledir: "îmam bu meselede müslümanîar ve îslâm için en uygun olanı yapar ve ona göre karar ve­rir. [225]                          .

b) Şâfiîîere göre, kâfirlerin kadınları ve çocukları esîr düştükleri takdirde köle statüsüne tabi tutulurlar. Onların kölelerinden elde edi­len esirler de öyle.. Kâfirlerden esîr edilen hür ve erginler hakkında ise, imam. Müslümanlar için en uygun olanı yerine getirir: Ya onları öldürür, ya fidye alıp serbest bırakır veya hiçbir şey almayıp onları hürriyetlerine kavuşturur. Dilerse onları köle de edinebilir. [226]

c) Hanbelî fukaiıası bu meselede Şâfiîlerle aynı görüştedirler. [227]                                                                     .

d) İmam Mâlik'e göre, imam bu hususta elde ettiği esirlerin salıverilmesinde islâm'a bir zarar geleceğini biliyorsa, o takdirde teh­likeli olanları öldürebilir. Aynı zamanda serbest bırakmayı uygun gördüğü esirlerden de fidye alması gerekir. Fidyesiz serbest bırakması caiz değildir. [228]

e) Zührî ve Mücahid'e göre, kâfir esirlerden hiçbir suretle fidye almak caiz değildir.

f) el-Hasan ve Atâ!a göre, esirler öldürülmezler, imam, ya iyi­likte bulunup onları bir karşılık almadan salıverir veya fidye karşılığı onları hürriyetlerine kavuşturur. [229]

Sonuç olarak bu konuda şunu belirtmekte fayda vardır: Kitap ve sünnette, "elde edilen esirler ya minnet edilerek bırakılır veyahut fidye karşılığı hürriyetlerine kavuşturulur" hususu bir hüküm olarak yer almış ve cumhur da buna göre istidlal ve ihticacda bulun­muştur. Diğer yandan çok tehlikeli olduğu bilinip bırakıldığı takdirde inüslüm anlara ve İslama zarar vereceği bilinen esirler öldürülebilir.

Nitekim Resûlüllah (a.s.) Efendimiz gerek Bedir savaşında, gerek­se diğer savaşlarda elde edilen esirleri bu hükümlere göre değerlendirmiş ve ona göre bir işlem yapmıştır. Çok tehlikeli gördüğü Nadr b. el-Hars, Ukbe b. Ebî Muayt ve benzeri bir kaç kişinin öldürülmesini emrettiği sahîh rivayetlerle sabit olmuştur. [230]

 

Tahliller ve Rivayetler
 

190 no'lu Ibn Abbas hadîsi sahihtir. O bakımdan müctehidlerin bir kısmı bu hadîsle istidlal etmiştir.

Hadîs, fidye hakkında henüz bir ilâhî hüküm bulunmadığından Resûlüllah (a.s.) Efendimiz'in Bedir savaşında elde edilen esîrler hakkında nasıl bir işlem yapılması konusunda Ebû Bekir ile Ömer'in görüşlerini alma ihtiyacını duyduğuna delâlet etmektedir. Ebû Bekr'in Çr.a.) görüşü daha uygun görülerek ona göre bir statü uygulanmıştır. İnen âyet de bu görüş ve uygulamayı emir ve tavsiye etmektedir.

O bakımdan hakkında ilâhî hüküm bulunmayan konularda Resûlüllah'm (a.s.) istişare ettiğini görüyoruz. Bu, her bakımdan Müslümanların başında bulunan liderler için bir örnek ve tavsiye an­lamını taşır.

inen âyetle, savaş neticesi elde edilen ganimetin müslümanlara helal kılındığı hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde açıklanmakta ve kesinlik arzetmektedir.

187 no'lu Enes hadîsi sahîh olup istidlale sâîihtir. Resûlüllah'm (a.s.), kötü niyetle gelip saldırıya geçen seksen kişiyi yakaladıktan son­ra, onları hiçbir karşılık istemeden serbest bırakması, bütünüyle islâm'ın lehine olumlu sonuç elde etmeğe yönelik bir davranış oılarak vasıflandırılabilir. Nitekim de neticesi İslâm'dan yana olumlu olmuştur.

188 no'lu Cübeyr hadîsi de sahihtir. Resûlüllah'm (a.s.) Mut'im b. Adiy'e üstün bir paye vermesinin tarihî bir sebebi vardır. Şöyle ki: Resûlüllah (a.s.) Efendimiz Tâif dönüşü Mekke'ye girebilmek için kendi­sine eman verecek bir kişi aramış ve sonunda Mut'im b. Adiy'e haber göndermiş ve o da Resûlüllah'a (a.s.) eman vermiş ve dört oğlunu silah- . landırarak her birini Kabe'nin bir köşesine dikmiş ve verdiği emam ilân etmişti.   O  bakımdan  müşriklerden   hiç  biri   artık  Resûlüllah'a saldırmaya cesaret edememiş ve O da Kabe'nin yanında iki rek'at na­maz kıldıktan sonra evine gitmişti. Bu olay, her yanı ve yönüyle Resûlüllah'm (a.s.) ne kadar çok vefalı olduğunu gösteren delillerden sadece biridir.

189 no'lu Ebû Hüreyre hadîsi sahîh olup istidlal ve ihticaca salih-tir. Kabile reisi esîr edilip Medine'ye getirilerek Mescid'de bir sütuna bağlanmıştı. Resûlüllah'm (a.s.) bu kişiyi islâm'a kazandırmak için çok güzel bir metod uyguladığı ve ona hiçbir teklîf yapmadan üçüncü günü onu serbest bıraktığı için Sümame'nin kalbini islâm'a ve kendisine ısındırdı ve o da bu insanî davranış karşısında İslâm'a girmeyi bir şeref kabul etti..

Sonra da buğday ve benzeri tahıl ihtiyaçlarını Yemame'den karşılayan Mekke'li müşriklere karşı Sümame tavrını ortaya koymuş ve Resûlüllah (a.s.) izin vermedikçe artık bundan böyle Yemame'den bir buğday tanesi olsun Mekke'ye ithal edilemiyeceğini belirtmiştir. Şüphesiz bu olay Mekke'li müşrikleri tuttukları hatalı yoldan döndürmeye yetmemişse de hafızalarında derin bir iz bırakmış ve daha etraflı düşünmelerine yol açmıştır.

191  no'lu İbn Abbas hadîsi, Resûlüllah'm (a.s.).Bedir savaşında esîr aldığı Mekkelilerden bir kısmını fidye alarak öylece salıverdiğine delâlet etmekte ve bir hüküm olarak esîrler konusunda devam edip gel­mektedir.

192 no'îu Aişe hadîsi de sahîh sayılmıştır. Rasulüllah'ın (a.s.) bazı esîrleri fidye almadan salıverdiğini göstermektedir. Sonra da işin içinde kızı Zeyneb bulunuyordu. Bir de Hz. Hatice'nin ona düğün hediyesi ola­rak verdiği gerdanlık söz konusu idi.

193 no'lu Ibn Abbas hadîsi, islâm'ın okuma-yazma konusunda ne kadar ciddi tedbirler aldığını, her fırsatı bu açıdan değerlendirdiğini çok açık bir biçimde ortaya koymaktadır. Zira islam, en büyük düşman ola­rak cahiliyye devrini ve cahilleri karşısına alıp mücadele vermiş ve ce­haleti yenmek için bütün imkanlarını seferber etmiştir, islâm hazînesi henüz boş bulunduğu bir sırada, okur-yazar olan esîrleri fidye ge­tirmeğe zorlamamış ve Medineli çocuklara okuma-yazma öğretmeleri bir fidye kabul edilmiştir. [231]

 

Çıkarılan Hükümler
 

1-  Savaşta üstünlük sağlayan Islham cephesinin kâfirleri esîr edinmesi caizdir.

2- Baştaki imam (devlet başkanı, halîfe veya yetkili kıldığı şahıs) elde edilen esirlerden kadın ve çocuklar hakkında köle ve cariyelik statüsünü uygular.

3- Kâfirlere ait olup esîr edilen köleler de aynı statüye tabidirler. Bu daha çok cumhurun, imam Şafiî ve imam Ahmed'in görüş ve içti­hadıdır.

4- Ssîr edilen hür ve ergin kişilere gelince, imam bunlar hakkında şu üç şıktan birini uygulayabilir:

a) Serbest bırakıldıkları takdirde İslâm'a ve müslümanlara zarar­larının dokunacağı bilinenleri öldürebilir.

b) Böyle bir tesbit ve görüş ortada yoksa, onlardan fidye (kurtuluş akçesi) almak suretiyle -onları kendi üllceleı-ine gitmekte serbest bırakır.     

c) Uygun  gördüğü  takdirde  fidye  almadan  onları  serbest bırakabilir.

5- îmam Ebu Hanîfe ve rey tarafdarlarma göre, fidye alınmayıp hür ergin kişiler öldürülür. Kadın ve çocuklar köle ve cariye statüsüne tabi tutulur.

Ancak bu görüş ve ictihad, cumhurun görüşüne ters düşmektedir.

6-  îmam Mâlik'e göre, fidye alınmaksızın olduğu gibi serbest bırakmak caiz değildir.

7- Tam'în'den Zührî ve mücahid'e göre, esirlerden fidye almak caiz değildir.

Bu görüş ve ictihad kitap ve sünnete uymamaktadır. Bu husustaki sahîh hadîslerin bu zatlara ulaşmamış olabilmesi de düşünülebilir.

8- Tabiîn'den el-Hasan ve Atâ'a göre, Kur'ân'da ve sahîh hadîste . belirtildiği üzere, esirlerden ya fidye alınıp serbest bırakılırlar veyahut onlara iyilikte bulunulup hiçbir fidye alınmadan bırakılırlar. [232]

Bilal2009
Fri 22 February 2019, 12:04 pm GMT +0200
Esselamü aleyküm Rabbim paylaşım için razı olsun

ceren
Fri 22 February 2019, 02:56 pm GMT +0200
Esselamu aleykum. Rabbim bizleri her konuda islama tabi yaşayan kullardan eylesin inşallah. ...

Sevgi.
Sat 23 February 2019, 05:44 am GMT +0200
Aleyküm Selam. Rabbim herzaman bizleri rızasına yakışır şekilde yaşıyanlardan eylesin inşaAllah