sumeyye
Fri 29 April 2011, 12:10 pm GMT +0200
1- Rasulüllah (S.A.V.) Döneminde Kur'an'ın Yazılarak Cem'i
Peygamber (S.A.V.) vahiy için katipler edindi. Dört halife, Muaviye, Zeyd b. Sabit, Ubey b. Kâ'b, Halid b. Velid ve Sabit b. Kays bu kâtipler arasındadır. Peygamber (s.a.v.) Kur'andan her ineni yazmalarını emrediyordu. Kur'-anı yazma, onu göğüslerde ezberleme ile başbaşa gidiyordu. [20]
el-Hakim, Şeyhayn'm şartlarını haiz bir senetle «el-Müstedrek» te Zeyd b. Sabitten şöyle dediğini nakleder: «Rasulüllah (s.a.v.)in yanında Kur'ant rika'tan te'lif ederdik (bir araya getirirdik)» [21]
Hadiste geçen rika' kelimesi, -ki rika' (parça, yama) kelimesinin çoğulu olup deriden olabileceği gibi yaprak veya kâğıttan da olabilir- Rasulüllah (s.a.v.) zamanında vahiy kâtiplerinin yazı malzemeleri hakkında bize bilgi vermektedir. Âyetleri yassı ve ince taşlara, düzgün hurma dallarına, kürek kemiklerine ve deri parçalarına yazarlardı.
Zeydin hadisinde söz konusu edilen «rika'dan Kur'an'ın te'lifi». Peygamberin işaret ve tevkifine göre sûre ve âyetlerin tertip edilmesi anlamındadır. «Her suredeki âyetlerin ve sûre başlarına besmelenin konulması meselesine gelince hiç şüphesiz onların tertibi tevkifidir (vahye dayalıdır). Bunda ihtilâf da yoktur. Bu sebeple bu tertibin aksi caiz değildir.» [22] Bu-harî'nin İbnu'z-Zübeyr'den yaptığı şu rivayetler de buna delâlet etmektedir. Bu rivayette İbnu'z-Zübeyr şöyle diyor: Osman'a dedim ki [23] âyetini diğer âyet neshettiği halde onu niye yazıp bırakıyorsun? Dedi ki «Ey kardeşimin oğlu hiçbir şeyi yerinden oynatamam» [24]Hz. Osman, mensuh bile olsa bir âyetin yerini değiştirmeye cür'et edemiyor. Çünkü biliyordu ki Cebrail (a.s.) Rasulüllah'a âyetin tertibini bildirdikten sonra ne kendisi ve ne de başkası bu tertibe müdahale edemez. Cebrail (a.s.) bu tertibi Rasulüllah'a bildirmiş ve o da vahiy kâtiplerine bunu dikte ettirmiştir. Ahmed, hasen bir isnatla Osman b. Ebi'l-Âss'ın şöyle dediğini nakleder: Rasulüllah (s.a.v.) in yanında oturuyordum. Bir baktım gözleri bir tarafa kaydı, sonra da şöyle buyurdu: Bana Cebrail geldi ve bu âyeti şu surenin yerine koymamı emretti:[25] Hadis kitabların-da, Rasulüllah'ın vahiy kâtiplerine Kur'an'ı imlâ ettirmesini tasvir eden ve onlara âyetlerin tertibini gösteren pek çok hadis vardır[26]. Rasulüllah (s.a.v.) in namazda yahut bir sahabe topluluğu huzurunda hutbelerinde birçok sureyi âyetleri tertibedilmiş halde okumuştur. Bu da «âyetlerin tertibinin vahye dayalı olduğunu ve sahabenin, Peygamber (s.a.v.) in okuduğu tertibin hilâfına bir tertibe gitmediklerinin ve tevatür derecesine ulaştığının» [27] apaçık bir delilidir.
Sûrelerin tertibi de tevkifidir. Rasulüllah (s.a.v.) hayatında Kur'an surelerinin tamamını biliyordu. Bunun aksini iddia etmek için elimizde hiç birdelil yoktur. Surelerin tertibinin sahabe içtihadıyla olduğunu söyleyen, yahut bir kısmının içtihadı ve bir kısmının tevkîfî olduğunu ileri süren görüşlerin kabul edilmesi mümkün değildir.
O halde ez-Zerkeşînin: «Bazılarının tertibi Allah'ın emri olmayıp onların ictihad ve ihtiyarlarına racî bir durumdur. Onun için de her mushafın ayrı bir tertibi vardır.» [28] sözü kabul edilemez. İleri sürdüğü deliller de geçerli değildir. Çünkü sahabenin özel mushaflarını tertib etmeleri şahsî bir seçim idi. Onlar hiç bir zaman başkasını bu tertibe zorlamamış ve ona muhafeletin haram olduğunu iddia etmemişlerdir. Onlar bu mushafları başkaları için değil, kendi şahısları için yazmışlardı. Nihayet ümmet Hz. Osman'ın tertibi üzerine ittifak edip onu alınca kendileri de şahsî mushaf-iarını terketmişlerdir. Ayrıca ez-Zerkeşî'nin kendisi, sûrelerin tertibinin tevkîfî olduğunu söyleyenlerle ictihâdî olduğunu söyleyenler arasındaki «ihtilâfın lâfzî olduğu» görüşünde olup İmam Malik'in, «Kur'an'ı Peygamber (s.a.v.) den duydukları şekilde düzenlendiler.» sözünü deli! olarak getirir ve sûrelerin tertibinin onların bir içtihadı olduğunu söyler. Böylece ihtilaf, bunun kavli bir tevkîf ile mi olduğu yoksa sırf fiilî bir isnad mı olduğu meselesinde düğümlenmektedir.» [29]
Tertibin bir kısmının tevkîfî ve bir kısmının da ictihâdî olduğunu ileri süren görüşe gelince, ictihâdî olduğu söylenen kısım hiçbir sahih delile dayanmamaktadır. Mamaafîh bu kısım önemsenecek'kadar çok değildir. Şayet Kadı Ebû Muhammed b. Atıyye; «Seb'ı Tıvâl Hâ Mim'ler ve mufassal-sûreler gibi surelerin bir çoğunun tertibi Rasulüllah'ın (s.a.v.) hayatında bK liniyordu. [30]» diyorsa da, Ebu Ca'fer b. Zübeyr [31]tevkîfî kısmın bundan daha çok ve ictihâdînin de daha az olması gerektiğini belirtir. Bu, onun şu sözünden anlaşılmaktadır: «Haberler İbnu Atıyye'nin söylediğinden daha çoğuna şehadet etmektedir. İhtilâf konusu olabilecek kısım ise pek azdır.» [32]. .İhtilâf konusu olabilecek bu az da gerçekten zayıf, hatta aslı olmayan bir hadisten kaynaklanmaktadır. Bütün rivayetler dönüp dolaşıp İbnu Abbas'tan hadisi rivayet eden «Yezid el-farisî»ye dayanmaktadır. [33] Ye-zid el-Farisî'yi Buharı zayıflar arasında sayıyor. Yalnız kendisinden rivayet edilen bu gibi hadisler kabul edilemez. Ayrıca bu hadis kıraat, sema' ve yazı olarak kat'î tevatür ile sabit Mushaftaki Kur'an sureleri hakkında ve surelerin başında besmelenin sübutu hususunda şüpheler sokmaktadır.
Sanki Hz. Osman kendi re'yi ile isbat yahut nefyediyordu. Ama hâşâ ki, böyle yapmış ola. Onun için bu «hadisin aslı yoktur» [34]dememizde hiç bir sakınca görmüyoruz. Bu batıl hadis hakkında daha fazla sözü uzatmak ta yersizdir. Ancak bunun delilinin, Hz. Osman'ın İbnu Abbas'a cevabı olduğunu söylemekle yetinelim ki, o da, besmelesiz olarak Berae Suresinin el-Enfâl Suresine bitiştirilmesidir: «el-Enfâl Suresi, Medine'de ilk inenler arasında idi. Berae Suresi ise en son nazil olandır. Ayrıca Berae Suresinin anlattıkları, el-Enfal Suresinde anlatılanlara benziyordu. Ama Rasulüllah (s.a.v.), Berae'nin el-Enfâl Suresinden olduğunu belirtmeden vefat etti. Ben de onun bu sureden olduğunu sandığım için ikisini birleştirdim...» [35].
O halde tercih edilen görüşe göre Sûrelerin bugün Mushaflarda gördüğümüz tertibi -âyetlerin bu şekildeki tertibi gibi- vahye dayalıdır. Onda içtihadın yeri yoktur. Ayrıca bu vahye dayalılığa rağmen Rasulüllah (s.a.v.), ne her sûrenin âyetlerini birkaç sahifeye ve ne de Kur'an'ın hepsini bir mushafın iki kapağı arasında toplama ihtiyacını duymuştur. Çünkü Kur'an okuyan ve ezberleyenler pek çoktu ve aleyhi'ssalât'ü ve's-selâm vahyin ar-darda gelişini ve bazı hükümlerinin neshini gözlüyordu. [36] Rasulüllah (s.a.v.) zamanında Kur'an'ın tamamı bir mushafta toplanmaksızm yazılmıştı. Rasulüllah'ın ve Allah'ın tevkîfi ile âyetlerin yerlerini gösterdiği şekliyle sahabenin onu ezberlemeleri bir mushafta toplanmasına ihtiyaç bırakmamıştı. ez-Zerkeşî şöyle demektedir: «Rasulüllah (s.a.v.) zamanında Kur'an'ın bir mushafta toplanmaması, her an için değişmeye tabi tutulmaması içindi. Onun için (bir araya toplanarak) yazılması Rasulüllah (s.a.v.) in ölümüyle nüzulünün son bulmasına kadar ertelenmiştir.» [37]
Âlimlerin çoğu. Kur'an'ın Rasulüllah (s.a.v.) zamanında tesbit ve yazılışında, indiği yedi harfi ihtiva eder şekilde olduğu görüşündedir. Bu meseleyi «Yedi Harf» bölümünde tartışacağız.
Kur'an'dan her nazil olan yazılıp Rasulüllah (s.a.v.) in evinde muhafaza ediliyordu. Vahiy kâtipleri de kendileri için bir nüsha yazıp götürüyorlardı. Kur'an'ın muhafaza edilip korunmasında okuma-yazma bilen ve bilmeyen sahabenin ezberleriyle birlikte kâtiplerin bu nüshalarıyla Peygamberin evinde toplanan sahifeler yardımcı olmuştur. Allah Teâlânın şu sözünü doğrulayıcı olarak: «Kur'an'ı Biz indirdik ve onu koruyacak olan da biziz.»[38]
[20] Blâchere, vahiy kâtiplerinin sayısını kırka çıkarır. (Blachâre, lntr. Cor., p. 12) Blaehe-re, Schwa!ly ile Buhl ve Casanova'nın yazdıklarına dayanarak bu neticeye varır. Bu sonuncusu İbnu Sa'd'ın Tabakatındaki rivayetlere, et-Taberî, en-Nevevî ve es-Sira-tü'l-Halebi/ye müellifinin yazdıklarına dayanmaktadır.
(Özellikle bk. Casanova, Mohammed et la fin du monde, p. 96)
[21] el-ltkân, 1/99; el-Burhan, 1/237.
[22] Bu ifade ez-Zerkeşî'ye aittir. (el-Burhan, 1/256) es-Suyûtî, âyetlerin tertibinin tevkîfi olduğuna dair ez-Zerkeşi'nin naklettiği bu icmaa işaret ettikten sonra Ebu Ca'fer b. ez-Zübeyr'in «el-Münâsebât»ta geçen konuyla
ilgili şu sözlerine yer verir: «Âyetlerin surelerdeki tertibi Rasulüllah'ın vahiyden aldığı şekilde olup Onun emriyle olmuştur. Bu hususta müslümanlar arasında ihtilâf yoktur, (bk. el-ltkan. 1/4.)
[23] el-Bakara, 224.
[24] Sahihu'l-Buharî. 6/29. Ayrıca bk. el-ltkan, 1/105.
[25] el-ltkan, 1/104.
[26] Misal olarak bk. Sahihu'l-Buharî: Kitabu Tefsiri'l-Kur'ân onsekizinci bab, Kitabu'l-Ah-kâm, doksanyedinci bab; Musnedu Ahmed, 3/120 ve 4/371.
[27] Al-ltknn 1/105.
[28] el-Burhan, 1/262.
[29] el-Burhan, 1/257.
[30] el-Burhan, 1/257.
[31] Ahmed b. İbrahim b. ez-Zübeyr el-Endülüsî «es-Sıla» kitabınm zeylini yazan zat olup hafız nahivcilerdendir. H. 807 yılında vefat etmiştir. (ed-Dureru'l-Kâmine, 1/84-86)
[32] el-Burhan, 1/258.
[33] bk. Allâme Ahmed Muhammed Şakir'in bu hadis üzerindeki 399 no'lu ta'likı, Musned el-İmam Ahmed, 1/329
[34] Aynı hadis üzerindeki ta'lık, Musnedu Ahmed, 1/330. Bu talikin hepsi okunmaya değer. Ama burada onu aktarmaya yerimiz müsaid değildir.
[35] Musnedu Ahmed, Şakir baskısı, 1/331 (Hadis no: 399). Eski baskı, 1/57..
[36] el-İtkan, 1/98; el-Burhan, 1/235.
[37] el-Burhan. 1/262.
[38] el.Hicr:9.
Dr. Subhi es-Salih, Kur’an İlimleri, Hibaş Yayınları: 58-61.