Esila
Mon 20 December 2010, 12:10 pm GMT +0200
Peygamber (S.A.V.)´in Zevceleri Ve Çocukları
Ebu Bekir Es-Sıddık´ın Rivayet Ettiği Hadise Cemaatın Muvafakati
Fasıl
Peygamber (S.A.V.)´İn Zevceleri Ve Çocukları
Rasûlullah (Ş.A.V.)´In Evlenme Talebinde Bulunup Nikahlamadığı Kadınlar.
Rasûlullah (S.A.V.)´In Cariyeleri
Rasûlullah (S.A.V.)´In Çocukları
Peygamber (S.A.V.)´İn Köleleri, Cariyeleri, Hizmetçileri, Katipleri Ve Sırdaşları
Ebu Bekir Es-Sıddık´ın Rivayet Ettiği Hadise Cemaatın Muvafakati
Buharı, Yahya b. Bükeyr kanalı ile Malik b. Evs b. Hadesan´m şöyle dediğini rivayet etmiştir:
«Muhanımed b. Cübeyr b. Mut´im, bana hadisinden birşeyler anlattı. Ben de acele olarak yanma gidip kendisine sordum. Dedi ki:
- Ömer´in yanına gittim. Odacısı gelip şöyle dedi:
- Osman, Abdurrahman b. Avf, Zübeyr ve Sa´d senin yanma girmek istiyorlar. İzin verir misin
- Evet gelsinler (Odacı, içeri girmelerine izin verdi. İçeri girdiler.). Sonra odacı gelip şöyle dedi:
- Ali ile Abbas da gelmek istiyorlar. İçeri gelsinler mi
- Evet gelsinler (Onlar da içeri girdiler.). Abbas dedi ki:
- Ey emirü´l-mü´minin! Benimle şunun arasında hakemlik yap, hükmünü ver.
Bunun üzerine Hz. Ömer, onlara şöyle dedi:
- İzni ile göklerin ve yerin yerlerinde durdukları Allah aşkına söyleyin. RasûluUah (s.a.v.)´ın: «Bize mirasçı olunmaz, bizim terekemiz sadakadır.» dediğini biliyor musunuz
Oradakiler:
- Evet, böyle demiştir, dediler.
Bunun üzerine Hz. Ömer, Ali ile Abbas´a dönüp şöyle sordu:
- RasûluUah (s.a.v.)´m böyle dediğini siz de biliyor musunuz Onlar da:
- Evet, böyle demiştir, dediler. Hz. Ömer dedi ki:
- Ben bu işi size açıklayacağım. Şöyle ki: Doğrusu yüce Allah, şu ganimet hususunda Rasûlullah´a -kendisinden önce hiç kimseye tanımadığı- bir imtiyazı tanımıştır. Bu hususta yüce Allah şöyle buyurmuştur:
«Onların mallarından, Allah´ın peygamberine verdiği şeyler için siz ne at ne de deve sürdünüz, fakat Allah, peygamberlerine, dilediği kimselere karşı üstünlük verir. Allah herşeye Kadirdir.» (ei-Haşr, 6.)
Evet bu hak, sadece Rasûlullah´a özgü bir haktır. Ve Allah, bunu ondan başkasına vermiş değildir, O da bu mal ile size imtiyaz vermemiş ve bu hususta size öncelik tanımamıştır. Gelirlerini size vermiş, nihayet bu mallar baki kalmıştır. Rasûlullah (s.a.v.), bu mallardan ailesinin senelik nafakasını ayırır, kalanı da Allah malı olarak dağıtırdı. Rasûlullah, hayatta iken böyle davrandı. Böyle tatbikat yaptı. Allah aşkına söyleyin, siz bunu böyle bilmiyor musunuz
- Evet, biz bunu böyle biliyoruz.
Bundan sonra Hz. Ömer, Ali ile Abbas´a dönüp şöyle sordu:
- Allah aşkına söyleyin. Siz de bunu böyle bilmiyor musunuz
- Evet, biz de bunu böyle biliyoruz.
Cenab-ı Allah, peygamberini vefat ettirdi. Ebu Bekir (r.a.) de şöyle dedi:
- Ben, Rasûlullah (s.a.v.)´ın velisiyim.
Böyle dedi ve Rasûlullah gibi muamele etti. Mallan teslim aldı. Onun uygulamasını devam ettirdi. Sonra Cenâb-ı Allah, Ebu Bekir´i vefat ettirdi. Ben de dedim ki:
- Ben, Rasûlullah (s.a.v.)´ın velisinin velisiyim.
Ben böyle dedim ve iki sene müddetle bu mallan teslim aldım. Rasûlullah´la Ebu Bekir gibi bu mallar üzerinde muamele yaptım. Sonra siz ikiniz bana geldiniz ve fikir birliği, karar birliği içinde benden talepte bulundunuz. Ama daha sonra ey Abbas, bana geldin ve payını, kardeşin oğlundan alıp sana vermemi istedin. Sonra Ali de geldi. Kendi kansının, babasının malındaki miras payını talep etti. Ben dedim ki: «Eğer isterseniz bu mallan olduğu gibi size veririm.» Ama şimdi siz bundan başka bir hüküm vermemi mi benden talep ediyorsunuz İzni ile göklerle yerin yerlerinde durduklan Allah´a yemin ederim ki, ben bundan başka bir hüküm verecek değilim. Bu tutumum kıyamete kadar böyle devam edecektir. Eğer siz bu mallann idaresinden aciz iseniz bana geri verin. Ben sizin yerinize bunlan idare etmeye muktedirim.»
Buharı ve Müslim´in sahihlerinde yer alan bir rivayette Hz. Ömer şöyle demiştir:
«Bu arazileri Ebu Bekir idaresine aldı. O, Rasûlullah´m tatbikatını bu araziler üzerinde devam ettirdi. Allah biliyordu ki, Ebu Bekir doğru sözlüdür, iyi bir kimsedir. Doğru yoldadır ve hakka tabidir. Sonra ben bu arazilerin idaresini ele aldım. Rasûlullah ile Ebu Bekir´in muamelesi gibi bu araziler üzerinde muamelede bulundum. Allah biliyor ki, ben, doğru sözlüyüm, iyiyim, doğru yoldayım ve hakka tabiyim. Sonra siz bana geldiniz. Ben bu arazileri, Rasûlullah ile Ebu Bekir´in ve benim tatbikatıma uygun olarak üzerinde tatbikatta bulu-nasımz diye size verdim. Allah aşkına söyleyin, ben bu arazileri bu minval üzere size vermedim mi Abbas ile Ali:
- Evet, dediler.
Sonra Ömer, onlara şöyle dedi:
- Allah aşkına söylevin, ben bu arazileri bu minval üzere size vermedim mi
- Evet!
Şimdi siz benden, bundan başka bir hüküm vermemi mi talep ediyorsunuz Göklerle yerin izni ile yerlerinde durduklan zata yemin ederim ki, ben, size bundan başka bir hüküm verecek değilim.»
İmam Ahmed b. Hanbel, Malik b. Evs´in şöyle dediğini rivayet etmiştir:
«Hz. Ömer´in, Abdurrahman, Talha, Zübeyr ve Sa´d´a şöyle dediğini işittim:
- Göklerle yerin emri ile yerlerinde durduklan Allah aşkına söyleyin. Rasûlullah (s.a.v.)´m: "Bize mirasçı olunmaz. Bizim terekemiz sadakadır." dediğini biliyorsunuz değil mi
Onlar da:
- Evet biliyoruz, dediler.»
Ben derim ki: Hz. Ömer´in, Ali ile Abbas´a bu arazilerin idaresini teslim etmesinden sonra -Allah bilir ya- onlar, bu arazilerin idaresini bağımsız olarak ikiye bölüp herbirine ayn ayn tevdi etmesi talebinde bulunmuşlardı. Oysa ki, her biri bu araziye mirasçı olmuş olsalardı, böyle bir hakka sahip olacaklardı. Onlar, Osman, Abdurrahman b. Avf, Talha, Zübeyr ve Sa´d´dan oluşan bir sahabe grubunu, muhakemeden önce Hz. Ömer´e göndermişlerdi. İdare işinde her birinin arazi mıntıkası belli olmadığı için Ali ile Abbas arasında şiddetli bir husumet meydana gelmişti. Bu iki zatın muhakemeden önce Hz. Ömer´e göndermiş olduklan sahabe grubu, Hz. Ömer´e şöyle bir teklifte bulundular:
- Ya emirü´l-mü´minin! Bu ikisi arasında ya hüküm ver veya birini diğerinden kurtanp rahata kavuştur.
Hz. Ömer, zahiren de olsa miras paylaşımına benzediğinden bu idari taksimatı yapmayı uygun görmedi ve Rasûlullah (s.a.v.)´m, «Bize mirasçı olunmaz. Bizim terekemiz sadakadır.» mealindeki hadisine bağlılığını devam ettirdi. Böylece Ali ile Abbas´ın, arazilerin idari taksimat! hususundaki taleblerini kabule yanaşmadı.
Ali ile Abbas, bu taleblerini Osman b. Affan´ın hilafeti dönemine kadar ısrarla sürdürdüler. Hz. Osman´ın huzurunda Abdullah b. Ab-bas´m işareti üzerine Ali, bu hususta Abbasi mağlup etti. Abbas da arazilerin idaresini Ali´ye bıraktı. Nitekim imam Ahmed b. Hanbel´in "Müsned"inde böyle bir rivayet vardır. Ve bu arazilerin idaresi, Hz. Ali evladının elinde kaldı. Kalmakta da devam etti.
Ben, bu hadisin rivayet tariklerini ve elfazını Ebu Bekir ile Ömer hazretlerinin "Müsned"lerinde araştırdım. Allah´a hamd olsun, bunlardan her biri için hacimli bir cilt oluşturdum. Bunların, Rasûlul-lah´tan rivayet ettiği konuyla ilgili hadisleri bu ciltte derledim.
Önceki sayfalarda da rivayet ettiğimiz gibi Hz. Fatıma (r.a.), önce kıyası ve ayet-i kerimenin umumi delaletini delil olarak ileri sürmüştü. Ebu Bekir es-Sıddık ise ona nassla cevap vermişti. Bu nass, özellikle Peygamber (s.a.v.) hakkında mirasın imkansızlığını ifade ediyordu. Fatıma, onun sözlerini kabul etmiştir. Zaten Fatıma (r.a.)´dan da beklenen budur.
İmam Ahmed b. Hanbel, Ebu Seleme´nin şöyle dediğini rivayet etmiştir:
«Fatıma, Ebu Bekir´e şöyle bir soru sordu:
- Sen ölürsen sana kim mirasçı olur
- Çocuğum ve ailem.
- Peki biz niye Rasûlullah (s.a.v.)´a mirasçı olamıyoruz
- Rasûlullah (s.a.v.)´ın: «Peygambere mirasçı olunmaz.» dediğini işittim. Ama ben Rasûlullah (s.a.v.)´m geçimlerinden sorumlu olduğu kimselerin geçimlerini temin ediyorum. Ve Rasûlullah (s.a.v.)´m, nafakalarını verdiği kimselerin nafakasını veriyorum.»
Şimdi de gelelim imam Ahmed b. Hanbel´in rivayet ettiği hadise. İmam Ahmed b. Hanbel, Ebu Tufeyl´in şöyle dediğini rivayet etmiştir:
«Rasûlullah (s.a.v.) vefat edince Fatıma, Ebu Bekir´e şöyle bir haber gönderdi:
- Rasûlullah´a sen mi mirasçı oldun. Yoksa ailesi mi
- Hayır, bilakis ailesi ona mirasçı oldu.
- Öyleyse Rasûlullah (s.a.v.)´ın ganimetlerde kendisine düşmüş olan payı nerede
- Rasûlullah (s.a.v.)´m: «Doğrusu Allah, bir peygambere bir yiyecek yedirdiği, sonra onun ruhunu teslim aldığı zaman o yiyeceği kendisinden sonra yerine kaim olan kimseye verir.» dediğini işittim. Ama ben bunu Müslümanlara geri vermeyi uygun gördüm.
- Sen ve Rasûlullah (s.a.v.)´dan duyduğun şey ile başbaşasm. Bu hususta hüküm senindir.»
Bu hadisin lafzında da gariblik ve münkerlik vardır. Fakat bu rivayetteki en güzel söz, Hz. Fatıma´nın şu sözüdür: «Sen ve Rasûlullah (s.a.v.)´dan duyduğun söz ile başbaşasmız. Bu hususta hüküm senindir.» Doğru olan ve Fatıma´dan beklenen, ona layık olan; hanımefendiliğine, ilmine, dindarlığına uygun olan söz de budur. Allah ondan razı olsun.
Öyle sanılıyor ki, bundan sonra Fatıma, o sadaka arazileri üzerine idareci olarak kocası Ali´nin atanması talebinde bulunmuş, ancak önceki sayfalarda açıkladığımız gerekçeleri ileri sürerek Ebu Bekir, bu atamaya muvafakat etmemişti. Fatıma da bu sebeble Ebu Bekir´e kızmış ve danlmıştı. Fatıma da, Hz. Adem´in kızlarından biridir. O da diğer Adem kızları gibi üzülür, eseflenir. Rasûlullah (s.a.v.)´m miras bırakmayacağına dair nassı bulunmakla birlikte Fatıma, Ebu Bekir´in bu konudaki uygulamasını beğenmeyerek masum kalacak ve hata etmeyecek diye bir kural yoktur. Ebu Bekir´e muhalefet etmemesi gerekir, diye bir kural da yoktur. Hz. Ebu Bekir (r.a.)´den rivayet ettiğimize göre o, Fatıma´nm gönlünü alarak onu razı etmiş ve vefatından önce kendisi ile barışmıştı. Fatıma (r.a.) da bu hususta gönlü alınmış olup rızasını göstermişti.
Hafız Ebu Bekir el-Beyhakî, Şa´bî´nin şöyle dediğini rivayet etmiştir:
«Fatıma hastalandığı zaman Ebu Bekir es-Sıddık evine geldi. İçeri girmek için izin istedi. Hz. Ali de Fatıma´ya:
- Ey Fatıma, bu gelen Ebu Bekir´dir. Senin yanma gelmek için izin istiyor diye sordu. Fatıma da:
- Ona izin vermemi ister misin diye sorunca Ali:
- Evet, diye cevap verdi.
Bunun üzerine Fatıma, içeri girmesi için Ebu Bekir´e izin verdi. Ebu Bekir içeri girdi, Fatıma´nm gönlünü alarak şöyle dedi:
- Yemin ederim ki, sırf Allah´ın, Rasûlünün ve siz ehl-i beytin rıza