- Peygamber (S.A.V.)´in Vefatı İle Müslümanların Uğradığı Büyük Musibet

Adsense kodları


Peygamber (S.A.V.)´in Vefatı İle Müslümanların Uğradığı Büyük Musibet

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
Esila
Mon 20 December 2010, 12:13 pm GMT +0200
Peygamber (S.A.V.)´in Vefatı İle Müslümanların Uğradığı Büyük Musibet

Sa´d B. Ubade´nin, Ebu Bekir´in Beni Saide Gölgeliğinde Söylediği Sözlerin Doğruluğunu Kabul Edişi

Fasıl

Rasûlullah (S.A.V.), Ne Zaman Ve Kaç Yaşında Vefat Etti .

Faide.

Peygamber (S.A.V.)´İn Yıkanması

Peygamber (S.A.V.)´İn Kefenlenmesi

Peygamber (S.A.V.)´İn Namazı

Peygamber (S.A.V.), Nereye Ve Ne Şekilde Defnedildi

Gece Mi, Yoksa Gündüz Mü Defnedildi

Peygamber (S.A.V)´İ En Son Gören Kişi

Peygamber (S.A.V.) Ne Zaman Defnedildi .

Rasûlullah (S.A.V.)´In Mezarının Şekli

Peygamber (S.A.V.)´İn Vefatı İle Müslümanların Uğradığı Büyük Musibet

Peygamber (S.A.V.)´İn Taziyesine Dair Varid Olan Rivayetler.

Peygamber (S.A.V.)´İn Vefat Günü Hakkında Ehl-İ Kitabın Bildiklerine Dair Nakledilen Rivayetler

Fasıl

Fasıl

Rasulullah (S.A.V.)´In Terekesi

Tenbih.

Peygamber (S.A.V.)´İn: «Bizim Malımıza Mirasçı Olunmaz.» Mealindeki Hadisinin İzahı



Sa´d B. Ubade´nin, Ebu Bekir´in Beni Saide Gölgeliğinde Söylediği Sözlerin Doğruluğunu Kabul Edişi


İmam Ahmed b. Hanbel, Humeyd b. Abdurrahman´m şöyle dedi­ğini rivayet etmiştir:

«Rasûlullah (s.a.v.), vefat etti. O esnada Ebu Bekir, Medine´deki yazlığında idi. Haber alınca geldi. Rasûlullah´ın yüzündeki örtüyü kaldırdı. Yüzünü öptü ve şöyle dedi:

- Anam-babam sana feda olsun. Sen diri iken de, ölü iken de çok hoş kokuyorsun. Ka´be´nin Rabbine yemin ederim ki, Muhanamed Öl­müştür.

Bundan sonra Ebu Bekir ile Ömer koşarak Ensâr´ın yanma gitti­ler. Ebu Bekir, Ensâr hakkında nazil olan ayetleri ve Rasûlullah´ın onlar hakkında söylediği sözlerin tamamını söyleyerek konuşmasına şöyle devam etti:

- Biliyorsunuz ki, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle demiştir: «Eğer insan­ların tamamı bir vadiye, Ensâr da başka bir vadiye gitse, ben Ensâr´­ın gittiği vadiye giderim.» Ey Sa´d, sen de biliyorsun ki; Rasûlullah (s.a.v.) -sen oturmuş vaziyette iken- şöyle demiştir: «Kureyşliler, bu işin yöneticileridirler. İnsanların iyi olanları iyi olanlarına tabidirler. Kötü olanları da kötü olanlarına tabidirler.»

Sa´d, Ebu Bekir´e şöyle dedi:

- Doğru söyledin. Biz yardımcılarız. Siz ise emirlersiniz.»

İmam Ahmed b. Hanbel, Ali b. Abbas kanalı ile Zâtü´s-Selâsil gazvesinde Ebu Bekir´in yol arkadaşı olan Rafi et-Tâî nin şöyle dedi­ğini rivayet etmiştir:

«Ebu Bekir´e, Müslümanların kendisine bey´atı hususunda neler söylenmiş olduğunu sordum. O da Ensâr´ın bu hususta ağızlarında dolaşan sözleri, onların kendisine söylediklerini, Ömer b. Hattab´m Ensâr´a söylediği sözleri anlattı ve şöyle dedi: «Ömer b. Hattab, Rasû­lullah (s.a.v.)´m hastalığı döneminde yine kendisinin emri ile benim onlara imamlık yaptığımı hatırlattı. Bunun üzerine onlar sırf bu se- ´ bebten bana bey´at ettiler. Ben de bey´atlarım kabul ettim. Bir fitne­nin kopmasından, bu fitneden sonra irtidad hadiselerinin meydana gelmesinden korktuğum için bey´atı kabul ettim.»

Bu rivayetin senedi sağlam ve kuvvetlidir. Demek ki, Hz. Ebu Bekir, bey´atı kabul etmeme durumunda daha fazla bir fitnenin kop­masından korktuğu için halifeliği kabul etmiştir. Allah kendisinden razı olsun ve onu hoşnud kılsın.

Ben derim ki: Bey´at meselesi, pazartesi gününün geri kalan kıs­mında konuşulmaya başlandı. Ertesi gün, yani çarşamba gününün sabahında insanlar mescidde toplandılar. Kalan Muhacirlerle Ensâr da gelip bey´atlarını yaptılar. Böylece bütün Müslümanların bey´atı tamamlanmış oldu. Bey´at, Rasûlullah´ın teçhizinden önce yapıldı. Buharî, Enes b. Malik´in şöyle dediğini rivayet etmiştir: «Ömer´in minbere oturarak irad ettiği son hutbesini işittim. Bu hutbe, Rasûlullah (s.a.v.)´ın vefat edişinin ertesi günü idi. Ebu Bekir susmuş, konuşmuyordu. Ömer, hutbesinde şöyle dedi:

- Rasûlullah (s.a.v.)´m yaşamasını isterdim ki, tedbirimizi düzelt­sin. Eğer Muhammed ölmüş ise, şüphesiz Cenâb-ı Allah sizin aranıza bir nur bırakmıştır. O nur vasıtasıyla Muhammed (s.a.v.)´in hidayet yoluna gidersiniz. Doğrusu Ebu Bekir, Rasûlullah´ın arkadaşıdır. Ma­ğaradaki iki kişiden ikincisi o idi. İdare işin de Müslümanların en la­yık kişisidir. Gelin ona bey´at edin.

Bir grup sahabe, daha Önce Beni Saide gölgeliğinde Ebu Bekir´e bey´at etmişti. Bu bey´at ise minberin üzerinde yapılan umumi bey´at idi.»

Zührî, Enes b. Malik´in şöyle dediğini rivayet etmiştir:

«Ömer´in o gün Ebu Bekir´e:

- Minbere çık, dediğini işittim. Israr etti. Nihayet Ebu Bekir min­bere çıktı. Oradakilerin tamamı ona bey´at ettiler.»

Muhammed b. İshak, Zührî kanalı ile Enes b. Malik´in şöyle dedi­ğini rivayet etmiştir:

«Beni Saide gölgeliğinde kendisine bey´at edildiği zamanın ertesi gününde Ebu Bekir, minberin üzerine oturdu. Ömer kalktı ve Ebu Bekir´den önce konuştu. Allah´a hamd etti. Layıkı vechi ile sena^" bulundu. Sonra şöyle dedi:

- Ey insanlar! Ben size dün bir konuşma yaptım ki, o, Allah´ın ki­tabında bulduğum şeylerden değildi. Rasûlullah (s.a.v.)´m bana söyle­miş olduğu birşey de değildi. Fakat şunu biliyordum ki, Rasûlullah (s.a.v.), yakında bizim işimizi düzene sokar. Ve bu bizim son halimiz olur. Şüphesiz Allah ve Rasûlünün kendisiyle hidayet edip doğru yolu gösterdikleri kitabını size bırakmıştır. Eğer ona sımsıkı bağlanırsanız Allah, ona hidayet olarak verdiği şeyi size de verir. Allah, sizin işinizi en hayırlının eline vermiştir. O, Rasûlullah´ın arkadaşıdır. İkisi de mağarada bulundukları zaman ikinin ikincisidir. O halde kalkınız ve ona bey´at ediniz.

Bunun üzerine insanlar, Ebu Bekir´e Beni Saide gölgeliğinde ya­pılan bey´attan sonra umumi bey´at ettiler. Sonra Ebu Bekir konuştu. Allah´a hamdetti. Ona layık olduğu şekilde övgüde bulundu. Sonra şöyle dedi:

- Ey insanlar! Ben sizin üzerinize idareci kılındım. Oysaki ben si­zin en hayırlınız değilim. Eğer iyilik yaparsam bana yardımcı olunuz.

Eğer kötülük yaparsam beni doğrultunuz. Doğruluk emanettir. Yalan hıyanettir. Zayıfınız, hakkını alıncaya kadar bana göre kuvvetlidir. Kuvvetliniz de kendisinden hak alınıncaya kadar bana göre zayıftır. Bir kavim, Allah yolunda cihadı terk ederse, Allah onları mutlaka ze­lil kılıp alçaltır. Şimdiye kadar hiçbir kavimde fuhuş yaygınlaşma­mıştır ki, Allah onlara umumi bela vermesin. Allah ve Rasûlüne itaat ettiğim sürece bana itaat edin. Allah ve Rasûlüne isyan ettiğim za­man bana itaat etmeniz gerekmez. Haydi namaza kalkın, Allah sizi bağışlasın ve size merhamet etsin.»

Bu rivayetin senedi sahihtir. Hz. Ebu Bekir´in «Ben sizin üzerini­ze idareci kılındım. Oysaki sizin en hayırlınız değilim.» sözü, tevazu ve alçak gönüllülük türünden söylenmiş bir sözdür. Oysa bütün Müs­lümanlar, Ebu Bekir´in kendileri arasında en faziletli ve en hayırlı ki­şi olduğu hususunda ittifak etmişlerdi. Allah, onlardan razı olsun.

Hafız Ebu Bekir el-Beyhakî, Ebu´l-Hasan Ali b. Muhammed el-Hafız el-İsferayinî kanalı ile Ebu Said el-Hudrî´nin şöyle dediğini ri­vayet etmiştir:

«Rasûlullah (s.a.v.), vefat etti. İnsanlar, Sa´d b. Ubade´nin evinde toplandı. Aralarında Ebu Bekir ile Ömer de vardı. Ensâr´m sözcüsü kalkıp şöyle dedi:

- Biliyor musunuz Rasûlullah (s.a.v.) Muhacirlerdendi. Onun ha­lifesi de Muhacirlerden olmalıdır. Biz, Allah Rasûlünün yardımcıları­yız. Halifesinin de yardımcıları olacağız.

Bunun üzerine Ömer b. Hattab, kalkıp şöyle dedi:

- Sözcünüz doğru söyledi. Ama bundan başka birşey söylerseniz, o sözünüze uymayız.

Böyle dedikten sonra Ebu Bekir´in elini tutup:

- İşte adamınız budur. Buna bey´at edin, dedi.

Kendisi Ebu Bekir´e bey´at etti. Muhacirlerle Ensâr, Ebu Bekir´e bey´at ettiler.

Bunun üzerine Ebu Bekir minbere çıktı. Cemaatin yüzüne baktı. Zübeyr´i göremedi. Zübeyr´i çağırttı. Zübeyr geldi. Ona şöyle dedi:

- Senin için Rasûlullah´m halası oğlu ve havarisi dedim. Sen, Müslümanların cemaatinden ayrılmak mı istedin

Zübeyr dedi ki:

- Ey Rasûlullah´m halifesi! Beni kınama.

Böyle dedikten sonra kalktı ve Ebu Bekir´e bey´at etti. Sonra Ebu Bekir, cemaatin yüzüne baktı. Ali´yi göremedi. Ali´yi çağırttı. Ali geldi. Ebu Bekir ona şöyle dedi:

- Senin için Rasûlullah´m amcası oğlu ve damadı dedim. Sen, Müslümanların cemaatinden ayrılmak mı istedin

Ali dedi ki:

- Ey Rasûlullah´m halifesi! Beni kınama.

Böyle dedikten sonra kalktı ve Ebu Bekir´e bey´at etti.»

Beyhakî de Vüheyb´ten böyle bir rivayette bulunmuştur. Bunda çok değerli ve kıymetli bir faide vardır ki, bu da Ebu Talib oğlu Ali´­nin, Rasûlullah´m vefat ettiği gün veya ertesi günde Ebu Bekir´e bey´­at etmiş olmasıdır. Bu gerçektir. Çünkü Ebu Talib oğlu Ali, hiçbir za­man Ebu Bekir es-Sıddık´tan ayrılmamış ve arkasında kılman na­mazların hiçbirinden geri kalmamıştır. Ayrıca mürtedlerle savaşmak için kılıcını çekip gittiğinde de Ebu Bekir´le beraber Zi´1-Kassa´ya git­miştir.

Ama Rasûlullah (s.a.v.)´m mirasını hak ettiğini zannettiği ve Ra­sûlullah´m zevcelerini onun mirasından mahrum bıraktığı için Fatı-ma, Ebu Bekir´i kınamıştı. Oysa Fatıma, Rasûlullah´m şu hadisinden habersizdi: «Biz peygamberler topluluğu miras bırakmayız. Tereke­miz, sadakadır.»

Yeri gelince açıklayacağımız gibi bu sarih nass, Fatıma´yı, Pey­gamber zevcelerini ve Peygamberin amcasını, Peygamberin mirasın­dan mahrum bırakıyordu. Böyle olunca Fatıma, Hz. Ali´nin Hayber ve Fedek´teki zekat tarlalarının idaresine tayin edilmesini istemişti. Ancak Ebu Bekir, bu isteğini de yerine getirmemişti. Çünkü Ebu Bekir, Rasûlullah (s.a.v.)´m üstlendiği bütün görevleri yürütmeyi kendi vazifesi görüyordu. O, doğru sözlü, sadakatli, doğru yolda gi­den, hakka tabi olan bir kimse idi. Allah ondan razı olsun.

Hz. Fatıma ise, bir kadın olup, hata yapmaktan masum olmadığı gibi Eb.u Bekir es-Sıddık´ı kınamış ve vefat edinceye kadar onunla ko-nuşmamıştı. Hz. Ali de birazcık olsun Fatıma´nm gönlüne göre hare­ket etme ihtiyacını duymuştu. Fatıma, babasının vefatından altı ay sonra vefat edince Hz. Ali, Ebu Bekir´e bey´atı yeniledi. Daha önce Rasûlullah´m kızının vefatından önce zaten ona bey´at etmişti. -

Ebu Bekir, daha sonra insanlara hutbe irad etti ve onlardan özür dileyip şöyle dedi:

- Ben bir gün ve bir gece olsun, emirliğe tutkun olmadım. Ve gizli ya da aşikar bir surette emirlik istemedim.

Muhacirler, onun bu sözünü kabul ettiler.

Ali ile Zübeyr de şöyle dediler: «Biz meşveretten geri bırakıldığı­mız için kızmıştık. Yoksa emirliğe Ebu Bekir´in insanlar arasında daha layık bir kimse olduğunu kabul ediyoruz. O, Rasûlullah´la ma­ğarada bulunmuştu. Onun şerefli ve hayırlı bir kimse olduğunu bili­yoruz. Rasûlullah hayatta iken insanlara namaz kıldırması için Ebu Bekir´e emir vermişti.»

Bu rivayetin senedi sağlamdır. Hamd ve minnet Allah´adır. [1]



Fasıl


Bu anlattıklarımız üzerinde düşünen kişi, Ebu Bekir´in öne geçi­rilmesi hususunda Muhacirlerle Ensâr´ın icmaınm sebebini anlar ve Peygamber (s.a.v.)´in şu sözündeki delili de kavrar: «Allah ve mü´min-ler, Ebu Bekir´den başkasının imamlığını kabul etmez.» Yine bu an­lattığımız şeyler üzerinde düşünen kimse, Rasûlullah (s.a.v.)´ın hali­felik hususunda ehl-i sünnetten bazı kimselerin iddia ettiği gibi Ebu Bekir de dahil olmak üzere hiç kimseyi tayin etmiş değildir. Rafiziler-den bir kısım kimselerin iddia ettiği gibi Ali´yi halife olarak belirle­miş değildir. Ancak daha önce de belirttiğimiz ve ileriki sayfalarda da anlatacağımız gibi halifeliğe Ebu Bekir es-Sıddık´ı uygun gördüğüne dair kuvvetli işaretler vermiştir ki, akıl ve izan sahibi kimseler bunu anlarlar. Hamd Allah´a mahsustur.

Nitekim Buharı ve Müslim´in sahihlerinde, İbn Ömer´in şöyle de­diği rivayet edilmiştir:

«Hattab oğlu Ömer, vurulduğu zaman kendisine:

- Ey mü´minlerin emiri! Bir halife tayin etmeyecek misin diye so­ruldu. O da şu cevabı verdi:

- Eğer halife seçmemi istiyorsanız, Müslümanlar, zamanında ben­den daha hayırlı bir kimseyi -yani Ebu Bekir´i- halife seçmişlerdi. Eğer halife seçimini yapmayacak olursam benden daha hayırlı bir kimse -yani Rasûlullah (s.a.v.)- da halife seçmemişti. Bu işi Müslü­manlara bırakmıştı.

İbn Ömer dedi ki: Babanım, Rasûlullah´tan bahsedişini görünce, kendisinden sonrası için halife seçmeyeceğini anladım.»

Süfyan-ı Sevrî, Amr b. Kays kanalı ile Amr b. Süfyan´m şöyle de­diğini rivayet etmiştir:

«Ali (r.a.), insanların yanma gelip şöyle dedi:

"Ey insanlar! Rasûlullah (s.a.v.), şu emirlik hususunda bize bir-şey söylemiş değildir. Nihayet Ebu Bekir´i halife seçmenizi uygun gördük. Bu bir görüştür." Böyle dedikten sonra oradan ayrılarak yo­luna devam etti.

Ebu Bekir de kendisinden sonrası için Ömer´in halife seçilmesini uygun gördü. Böylelikle din güçlenip kuvvet buldu.»

İmam Ahmed b. Hanbel, Ebu Nuaym kanalı ile Amr b. Süfyan´m şöyle dediğini rivayet etmiştir:

«Basra gününde Ali´nin zuhur ettiği zamanda bir adam hutbe irad ederek şöyle dedi:

- Şu Ali, ne sert, ne de yumuşak bir hatiptir. Rasûlullah (s.a.v.), hayattan göçüp gitti. Ebu Bekir namaz kıldırdı. Ondan sonra da Ömer halife oldu. Onlardan sonra işte bu fitneye maruz kaldık. Allah,

bunda dediğini yapacaktır.»

Hafız el-Beyhakî, Ebu Vail´in şöyle dediğini rivayet etmiştir: «Ebu Talib oğlu Ali´ye denildi ki:

- Bizim için halife seçmeyecek misin

- Rasûlullah (s.a.v.), halife seçmedi ki, ben seçeyim. Ama eğer Ce-nâb-ı Allah, insanlar için hayır murad ederse benden sonra onları, peygamberinden sonra hayır üzere topladığı gibi hayır üzere toplaya­caktır.»

Daha önce zikrettiğimiz gibi Buharı, İbn Abbas´m şöyle dediğini rivayet etmiştir:

«Abbas ile Ali, Rasûlullah (s.a.v.)´m yanından çıktıkları zaman, adamın biri onlara şöyle sordu:

- Rasûlullah (s.a.v.)´ın sıhhati nasıl Adama cevaben Hz. Ali dedi ki:

- Allah´a hamd olsun iyileşti. Abbas dedi ki:

- Vallahi üç günden sonra (Rasûlullah vefat edecek) sen de başka­larının değneğinin kulu olacaksın. Onların hakimiyeti altına girecek­sin. Ölüm esnasında Haşimoğullannın yüzlerini iyi bilirim. Rasûlul-lah´m da vefat edeceğini yüzünden anladım. Haydi yanma gidelim de kendisinden sonra kimin yönetici olacağını soralım Eğer yöneticilik bizde kalacaksa bunu bilelim. Eğer bizden başkasına geçecekse söyle­yelim de bize iyi davranması için o yöneticiye tavsiyede bulunsun.

Hz. Ali dedi ki:

- Vallahi ben bunu Rasûlullah´tan istemem. Eğer yöneticiliği bize vermeyecek olursa onun vefatından sonra insanlar artık ebediyete kadar bize yöneticilik vermezler!»

Muhammed b. İshak ta, Zührî´den böyle bir rivayette bulunmuş ve bu rivayetinde şöyle demiştir:

«Vefat ettiği gün Ali ile Abbas, Rasûlullah´m yanma gittiler. Ra­sûlullah (s.a.v.), o gün kuşluk vakti güneş iyice sıcaklık vermeye baş­ladığı anda vefat etti.»

Ben derim ki: Bu hadise, Rasûlullah (s.a.v.)´m vefat ettiği pazar­tesi gününde cereyan etmiştir. Bu da gösteriyor ki o, emirlik husu­sunda bir vasiyette bulunmadan vefat etmiştir.

Buharı ve Müslim´in sahihlerinde İbn Abbas´m şöyle dediği riva­yet edilmiştir:

«Ah! O ne büyük gürültüdür ki, Rasûlullah (s.a.v.)´ın yazı yazma­sına engel oldu.»

Daha önce de anlattığımız gibi Rasûlullah (s.a.v.), kendisinden sonra ümmetinin sapmasına engel olacak bir yazı yazmak istemişti. Fakat yanında gürültü ve ihtilafı çoğalttıkları zaman o:

- Yanımdan kalkıp gidin, benim içinde bulunduğum hal, sizin be­ni çağırdığınız şeyden daha hayırlıdır, dedi.

Yine önceki sayfalarda anlattığımız gibi bundan sonra o şöyle bu­yurmuştu:

«Ebu Bekir´den başkasını Allah da mü´minler de kabul etmez.»

Buharı ve Müslim´in sahihlerinde Esved´in şöyle dediği rivayet edilmiştir:

«Hz. Aişe´ye denildi ki:

- İnsanlar, güya Rasûlullah (s.a.v.)´m Ali´yi tavsiye ettiğini söylü­yorlar.

Hz. Aişe dedi ki:

- Niçin Ali´yi tavsiye etsin Rasûlullah, içine idrarını yapmak için bir kab getirilmesini istedi. Ben de onu göğsüme dayamıştım. Aniden boynu büküldü, vefat etti. Ben de onun Ali´yi tavsiye ettiğine dair şu insanların söylediği şeylerden herhangi birşeyi Rasûlullah´m söyledi­ğini duymadım.»

Buharı ve Müslim´in sahihlerinde Talha b. Musraf m şöyle dediği rivayet edilmiştir:

«Abdullah b. Ebi Evfa´ya şöyle bir soru sordum.

- Rasûlullah (s.a.v.), vasiyette bulundu mu

- Hayır.

- Madem öyle, niçin bizim vasiyet yapmamızı emretmiştir

- O, Aziz ve Celil olan Allah´ın kitabına uymamızı vasiyet etmiş­tir.»

Talha b. Musraf, Hüzeyl b. Şurahbü´in şöyle dediğini rivayet et­miştir:

«Ebu Bekir, Rasûlullah´m halifelik için tavsiye ettiği Ali´nin üze­rine mi emirlik yapıyor Hayır, böyle birşey olamaz. Ebu Bekir, ister­di ki o, bu hususta Rasûlullah´m bir yazısını bulsun ve (şayet böyle bir yanlışlıkta bulunmuş ise) burnunu bir bıçakla kessin.»

Buharı ve Müslim´in sahihlerinde İbrahim et-Teymî´nin babası­nın şöyle dediği rivayet edilmiştir:

«Ebu Talib oğlu Ali (r.a.), bize hutbe irad edip şöyle, dedi:

- Her kim Allah´ın kitabında bulunmayan birşeyi Kur´ân ayeti olarak okuduğumuzu iddia ediyorsa -işte şu sahifeyi görüyorsunuz- o, yalan söylemiştir. (Böyle derken kılıcına asılı bir sayfayı göstermiş. O sayfada deve dişleri ile yaralardan bahseden hususlar vardır.)

Hz. Ali, o hutbesinde Rasûlullah (s.a.v.)´m şu hadisini de naklet-mişti:

«Medine´nin Ayr dağı ile Sevr dağı arasındaki kısmı haramdır. Her kim bu mıntıkada bir hadise yapar veya bir caniyi korursa (kısa­sa tabi tutulmasına engel olursa) Allah´ın, meleklerin ve bütün insanların laneti onun üzerine olsun. Kıyamet gününde Allah, onun tevbe ve fidyesini kabul etmez.

Her kim de babasından başkasının evladı olduğunu iddia ederse veya mevlalarından başkasına intisab ederse, Allah´ın, meleklerin ve bütün insanların laneti onun üzerine olsun. Kıyamet gününde Allah, onun tevbe ve fidyesini kabul etmez.

Müslümanların zimmeti birdir. En aşağı durumda olanları bile kafire eman verebilir. Her kim bir Müslümanla yaptığı sözleşmeye ri­ayet etmeyip hıyanette bulunursa, Allah´ın, meleklerin ve bütün in­sanların laneti onun üzerine olsun. Kıyamet gününde Allah, onun tevbe ve fidyesini kabul etmez.»

Buharî ve Müslim´in sahihleri ile diğer hadis kitablarında Hz. Ali´den rivayet edilen bu hadis, Rafiziler tararından Rasûlullah´m ha­lifelik hususunda Hz. Ali için vasiyette bulunduğuna dair ileri sürü­len iddiayı çürütmektedir. Eğer durum onların iddia ettikleri gibi ol­saydı, sahabelerden hiçbiri bunu reddetmezdi. Çünkü onlar, Allah´a ve hayatında da vefatından sonra da Rasûlullah´a çok itaatkar kimse­lerdir. Rasûlullah´m buyruğuna karşı Ali´yi bırakıp da başkalarını öne geçirmezlerdi. Haşa, böyle birşey yapmazlardı. Niçin yapsınlar ki

Sahabeler hakkında böyle bir zanda bulunan, onların tamamını facirliğe girmiş sayan, Rasûlullah´a karşı inatkar, hükmüne karşı asi kimseler olarak gören ve böyle bir tutuma sahip olan kimse, İslâm bağını boynundan çıkarıp atmıştır. Büyük ve şanlı imamların icmaını inkar etmiştir. Böyle bir kimsenin kanını yere dökmek, içkiyi yere dökmekten daha iyidir.

Şayet Ebu Talib oğlu Ali (r.a.)´nin yanında, kendisinin halife ol­ması gerektiğine dair peygamber nassı mevcud olsaydı, ne diye onu sahabelere karşı delil olarak ileri sürmemişti Eğer yanındaki nassı icra etmeye muktedir değildiyse, o aciz bir kimse idi. Aciz kimsenin ise emirliğe elverişli olmadığı, bilinen bir gerçektir.- Eğer bunu yap­maya muktedir, fakat buna rağmen yapmamış ise, demek ki o hain­dir. Hain ve fasık kimse ise emirlikten azledilir. Eğer böyle bir nass vardı fakat varlığını bilmiyor idiyse, demek cahildi. Ama daha sonra böyle bir nassm mevcudiyetini bilip anlamış ise bu imkansızdır, ifti­radır. Cahillik ve sapıklıktır. Böyle birşey ancak şu adi ve aldannuş, cahil halk tabakasının zihinlerine hoş görünebilir. Bunu şeytan -delil ve burhana dayanmaksızın- onlara hoş gösterir. Sadece tahakküm, hezeyan, iftira ve bühtana dayanarak, onlara hoş gösterir. Onların içinde bulundukları inkardan, kör dövüşünden, haktan veya ilahi yardımdan uzak kalmaktan ve işleri birbirine karıştırmış olmaktan Allah´a sığınırız. Kur´ân ve sünnete dayanarak Allah´a sığınırız. Islâm ve iman üzere vefat etmek isteriz. Sebatkar, yakin sahibi kimse­ler olarak ömrümüzü sona erdirmek isteriz. Terazimizi salih ameller­le doldurmak, Cehennem ateşinden kurtulmak, Cennet´i elde etmek isteriz. Allah ki, lütuf sahibidir. Keremkardır, esirgeyen ve bağışla­yandır.

Buharî ve Müslim´in sahihlerinde Hz. Ali´den rivayet edilen bu sahih hadis, tarikatçılar ile birçok gevezenin ve cahil kıssacıların şu iddialarını reddetmektedir. Güya Peygamber (s.a.v.), Hz. Ali´ye birçok tavsiyelerde bulunmuş. Mesela ona, "Şöyle yap, şöyle yapma. Ey Ali, şunu yapan kimse, şöyle ve şöyle olur." gibi sözlerle vasiyette bulun­muştur. Bu uydurma vasiyetler, anlamsız lafızlar ve süslü kelimeler­le doldurulup takdim edilmek istenmiştir. Bunların çoğu uydurma olup sayfayı bunlara ayırmaya değmez. Doğrusunu Allah bilir.

Hafız el-Beyhakî, Hz. Ali´den rivayet etti ki, Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

«Ey Ali! Sana öyle bir vasiyet yapacağım ki, bunu aklında tut. Bunu aklında tuttuğun müddetçe hayır üzere olursun. Ey Ali! Mü´mi-nin üç alameti vardır. Bunlar namaz, oruç ve zekattır.»

Mekhul eş-Şamî´nin şöyle dediği rivayet edilmiştir: Yukarıdaki sözleri Rasûlullah (s.a.v.), Hüneyn gazvesi dönüşünde Ebu Talib oğlu Ali´ye söylemiştir. Ve o esnada kendisine Nasr sûresi nazil olmuştur.

Hafız el-Beyhakî, Abdullah b. Mesud´un şöyle dediğini rivayet et­miştir:

«Rasûlullah (s.a.v.)´m hastalığı ağırlaşmca hepimiz Aişe´nin evin­de toplandık. Rasûlullah (s.a.v.), bize bakıp gözleri yaşardı. Sonra bi­ze şöyle dedi:

- Ayrılık vakti yaklaştı (Böyle diyerek ölümünün yaklaştığını bize haber verdi.). Size merhaba, Allah sizi yaşatsın. Sizi doğru yola ilet­sin. Size yardım etsin. Size fayda versin. Sizi başarıya, ulaştırsın. Adımlarınızı doğrultsun. Sizi korusun. Size destek versin. Sizi kabul etsin. Allah´a karşı gelmekten sakınmayı size tavsiye ediyorum. Size lütfetmesini Allah´a arz ediyorum. O´nu, benim yerime, sizin üzerini­ze halef bırakıyorum. Doğrusu ben Onun katından size gelmiş apaçık bir uyarıcıyım. Kulları ve beldeleri hususunda Allah´a karşı üstünlük taslamayın. Çünkü Allah, bana ve size şöyle demiştir:

«Bu ahiret yurdunu, yeryüzünde böbürlenmeyi ve bozgunculuğu istemeyen kimselere veririz. Sonuç, Allah´a karşı gelmekten sakınan­larındır.» (el-Kasas, 83.)

«Böbürlenenler için Cehennem´de bir durak olmaz olur mu » (ez-

Zümer, 60.)

Biz dedik ki:

- Ya Rasûlallah, senin ecelin ne zaman doluyor

- Ecel yaklaştı. Dönüş Allah´adır. Sidretü´l-Münteha´yadır. Dolu kaseyedir. Yüksek yatağadır.

- Ya Rasûlallah, seni kim yıkayacak

- Ailemden en yakın olan erkekler, sonra sırasıyla en yakın er­kekler. Birçok meleklerle birlikte beni yıkayacaklardır. Onlar, sizi gö­recekler. Ama siz onları göremeyeceksiniz.

- Ya Rasûlallah, seni ne ile kefenleyelim

- Dilerseniz şu elbiselerime sarın. Veya Yemen mamulatmdan bir beze yahud Mısır´ın beyaz bezlerine sarın.

- Ya Rasûlallah, senin üzerine kim namaz kılacak

Bunun üzerine Rasûlullah ağladı, bizi de ağlattı. Sonra şöyle de­di:

- Yavaş olun bakalım. Allah sizi bağışlasın. Ve peygamberinizden dolayı size hayır-mükafat versin. Beni yıkayıp kokulandırdıktan ve kefenledikten sonra mezarımın kenarına bırakın. Sonra bir müddet yanımdan uzaklasın. Çünkü üzerime ilk olarak iki dostum ve iki mec­lis arkadaşım Cebrail ile Mikail namaz kılacaklardır. Onlardan sonra İsrafil, ondan sonra da melekler ordusuyla birlikte Azrail kılacaktır. Bunlardan sonra namazımı ilk olarak ehl-i beytimden erkekler, sonra onların kadınları kılsınlar. Sonra grup grup, fert fert yanıma gelin, ağlayarak, vaveyla ederek bana eziyet vermeyin. Burada bulunma­yan ashabıma selamımı ulaştırın. İslâm´a giren, dinime tabi olan kimseye bugünden kıyamet gününe kadar selam verdiğime sizi şahid tutuyorum.

Dedik ki:

- Ya Rasûlallah, seni kim mezara koyacak

- Aile efradımdan sırasıyla en yakın olan kimseler beni mezara koyacaklardır. Bunlar, sizi gören ama sizin kendilerini görmediğiniz Dirçok meleklerle birlikte beni mezara koyacaklardır.» [2]



Rasûlullah (S.A.V.), Ne Zaman Ve Kaç Yaşında Vefat Etti


Nasıl yıkandı, nasıl kefenlendi, cenaze namazı nasıl kılındı, nasıl defnedildi, nasıl mezara konuldu Allah´ın salat-ü selamı onun üzeri­ne olsun.

Rasûlullah (a.a.v.)´m pazartesi günü vefat etmiş olduğu hususun­da ihtilaf yoktur. İbn Abbas, bu konuda şöyle der:

«Peygamber (s.a.v.), pazartesi günü doğdu. Pazartesi günü pey­gamber oldu. Pazartesi günü Mekke´den çıkıp hicret etti. Pazartesi günü Medine´ye geldi. Pazartesi günü vefat etti.»

Bunu İmam Ahmed b. Hanbel ile Beyhakî rivayet etmişlerdir.

Süfyan-ı Sevrî, Hişam b. Urve kanalı ile Hz. Aişe´nin şöyle dediği­ni rivayet eder:

«Ebu Bekir bana dedi ki:

- Rasûlullah (s.a.v.), hangi günde vefat etti Dedim ki:

- Pazartesi günü vefat etti. Dedi ki:

-Ben de o günde ölmek dilerim. Böyle dedi ve o günde vefat etti.»

İmam Ahmed b. Hanbel, Esved b. Amir kanalı ile Hz. Aişe´nin şöyle dediğini rivayet eder:

«Rasûlullah (s.a.v.), pazartesi günü vefat etti. Çarşamba gecesi defnedildi.»

Urve b. Zübeyr ile Musa b. Ukbe, İbn Şihab´ın şöyle dediğini riva­yet etmişlerdir:

«Rasûlullah (s.a.v.)´ın hastalığı şiddetlenince Aişe, Ebu Bekir´e haber gönderdi. Hafsa da Hz. Ömer´e haber gönderdi. Fatıma ise, Hz. Ali´ye haber gönderdi. Bunlar, Rasûlullah (s.a.v.)´m Hz. Aişe´nin göğ­sü üzerinde vefat ettiği pazartesi günü evine gelip toplandılar. Aylar­dan rebiyülevvel ayı idi. Güneş zeval vaktine gelmişti.»

Ebu Ya´lâ, Ebu Hayseme kanalı ile Enes´in şöyle dediğini rivayet etmiştir:

«Rasûlullah (s.a.v.)´ı gördüğüm en son gün, pazartesi günü idi. Perdeyi araladı. İnsanlar perde gerisinde Ebu Bekir´in arkasında namaza durmuşlardı. Yüzüne baktığımda yüzü sanki mushaf yaprağı gibi idi. Onu görünce insanlar geri çekilmek istediler. Ancak o, nama­za durmaları için onlara işaret verdi. Sonra perdeyi sarkıttı ve o gü­nün sonunda vefat etti.»

Sahih´te yer alan bu hadis, Hz. Peygamber´in zeval vaktinden sonra vefat ettiğini isbatlıyor. Doğrusunu Allah bilir.

Yakup b. Süiyan, Evzaî´nin şöyle dediğini rivayet etmiştir:

«Rasûlullah (s.a.v.), pazartesi günü öğleden önce vefat etti.»

Beyhakî, Süleyman b. Tarhan et-Teymî´nin "el-Megazi" adlı kita­bında şöyle dediğini rivayet etmiştir:

«Rasûlullah (s.a.v.), safer ayının yirmi ikinci gecesinde hastalan­dı. Yahudilerden esir alman cariyesi Reyhane´nin evinde iken hastalı­ğı başladı. Hastalığının başladığı ilk gün cumartesi günü idi. pazarte­si günü vefat etti. O zaman rebiyülevvel ayının iki gecesi geçmişti. Ve yine o zaman, Medine´ye gelişinin üzerinden tam on yıl geçmişti.»

Vakidî, Ebu Ma´şer kanalı ile Muhammed b. Kays´m şöyle dediği­ni rivayet etmiştir:

«Rasûlullah (s.a.v.), hicri onbirinci senenin safer ayının bitimine onbir gece kala, çarşamba günü Zeyneb binti Cahş´ın evinde şiddetli bir-hastahğa yakalandı. Bütün hanımları gelip yanında toplandılar. Hastalığı onüç gün sürdü. Rebiyülevvel ayının iki gecesi geçince pa­zartesi günü vefat etti. O zaman hicretin onbirinci senesi idi.»

Vakidî dedi ki: Rasûlullah (s.a.v.)´m safer ayının bitimine iki gece kala çarşamba günü hastalığının başladığını söylemişlerdir. O, rebi­yülevvel ayından oniki gece geçtikten sonraki pazartesi günü vefat etmiştir.

Vakidî´nin katibi Muhammed b. Sa´d da bunu kesin olarak ifade etmiş, ayrıca buna ilaveten Rasûlullah (s.a.v.)´m salı günü defnedildi­ğini söylemiştir.

Vakidîj Ümmü Seleme´nin şöyle dediğini rivayet etmiştir:

«Rasûlullah (s.a.v.)´m hastalığı Meymune´nin evinde iken başla­dı.»

Yakup b. Süfyan, Muhummad b. Kaysın şöyle dediğini rivayet et­miştir:

«Rasûlullah (s.a.v.)´m hastalığı onüç gün sürdü. Vücudunda biraz hafiflik hissettiği zaman imamlık ederdi. Vücudu ağırlaştığında Ebu Bekir imamlık ederdi.»

Muhammed b. İshak dedi ki: «Rasûlullah (s.a.v.), rebiyülevvel a-yından oniki gece geçtikten sonra, Muhacir olarak Medine´ye ulaştığı . gün olan pazartesi gününde vefat etti. Rasûlullah (s.a.v.), o sırada hicretinin on yılını doldurmuştu.»

Yakup b. Süiyan, Leys´in şöyle dediğini rivayet etmiştir:

«Rasûlullah (s.a.v.), rebiyülevvel ayından bir gece geçtikten son­ra, pazartesi günü vefat etti. Zaten ondan tam onyıl Önce aynı günde Medine´ye gelmişti.»

Sa´d b. İbrahim ez-Zührî şöyle demiştir:

«Rasûlullah (s.a.v.), Medine´ye gelişinin üzerinden tam on yıl geç­tikten sonra rebiyülevvel ayından iki gece geçince pazartesi günü ve­fat etti.»

Ebu Nuaym el-Fadl b. Dukeyn şöyle demiştir:

«Rasûlullah (s.a.v.), Medine´ye gelişinin onbirinci senesi başında rebiyülevvel ayının ilk pazartesi günü vefat etti.»

Vakidî, Urve ile Aişe´nin şöyle dediklerini rivayet etmiştir:

«Rasûlullah (s.a.v.), rebiyülevvel ayının onikinci gecesi geçtikten sonra pazartesi günü vefat etti.»

İbn İshak´m rivayetine göre Peygamber (s.a.v,), çarşamba gecesi defnedilmiş tir.

Seyf b. Ömer, Muhanımed b. Ubeydullah el-Arzemî kanalı ile İbn Abbas´m şöyle dediğini rivayet etmiştir:

«Rasûlullah (s.a.v.), Veda haccını tamamladığı zaman Medine´ye geldi. Orada zilhicce ayının kalan kısmım, muharrem ve safer ayları­nı ikamet ederek geçirdi. Rebiyülevvel ayından on gece geçtikten son­ra, pazartesi günü vefat etti.» [3]



Faide


Ebu Kasım es-Süheylî, "er-Ravd" aldı eserinde Özetle şöyle der: «Rasûlullah (s.a.v.)´m, hicri onbirinci senenin rebiyülevvel ayının onikinci günü olan pazartesi gününde vefat ettiği düşünülemez. Zira o, Veda haccmda hicri onbirinci senede cuma günü vakfe yapmıştır. O sene zilhicce ayının birinci günü perşembe idi. Buna göre o senenin aylarını tam veya noksan veya bir kısmını tam, bir kısmını noksan olarak hesaplayacak olursak yine de o sene rebiyülevvel ayının oni­kinci gününün pazartesi günü olması mümkün görülmemektedir. Ama bir cemaat buna cevap vermeye çalışmıştır. Cevap vermeye ça­lışsalar bile buna ancak tek yolla cevap verme imkanı vardır ki, o yol da ihtilaf-ı metalidir. Yani ayın doğuşunun mıntıkalara göre farklı zamanlarda olmasıdır. Buna göre Mekkeliler, zilhicce ayı hilalini per­şembe gecesi görmüşlerdir. Medineliler ise, ancak cuma gecesi gör­müşlerdir. Bunu Hz. Aişe´nin ve başkalarının da şu sözü teyid etmek­tedir:

"Rasûlullah (s.a.v.), zilkade ayının bitimine beş gece kala Me­dine´den çıkıp Veda haccı için Mekke yoluna koyuldu."

Daha önce de söylediğimiz gibi demek ki, Rasûlullah (s.a.v.)´m

Medine´den çıkışı mutlaka cumartesi günü olmuştur. İbn Hazm´m id­dia ettiği gibi perşembe günü Medine´den çıkmış değildir. Çünkü o zaman zilkadenin bitimine beş geceden daha fazla bir zaman kalmış­tı. Bunda da şüphe yoktur. Onun cuma günü Medine´den çıkmış ol­ması mümkün değildir. Zira Enes demiştir ki:

«Rasûlullah (s.a.v.), öğle namazını Medine´de dört rekat, ikindi namazını ise Zu´1-Huleyfe´de iki rekat olarak kıldı.» Bundan da anla­şılıyor ki, Rasûlullah (s.a.v.), zilkadenin bitimine beş gün kala cumar­tesi günü Medine´den yola çıkmıştır. Şu halde Medineliler, zilhicce hi­lalini cuma gecesi görmüşlerdir. Medinelilere göre zilhicce ayının ilk günü cuma idiyse ve ondan sonraki aylarda tam olarak hesaplanmış ise rebiyülevvel ayının ilk günü perşembe günü olur ve onikinci günü de pazartesi günü olur. Doğrusunu Allah bilir.

Buharı ve Müslim´in sahihlerinde, Enes b. Malikin şöyle dediği rivayet edilmiştir:

«Rasûlullah (s.a.v.), aşırı derecede uzun değildi. Kısa da değildi. İçine kızıl rengin karışmadığı bembeyaz da değildi. Esmer değildi. Saçı çok kıvırcık olmadığı gibi, dümdüz de değildi. Cenâb-ı Allah, onu kırk yaşının başında peygamber olarak gönderdi. Mekke´de (peygam­ber olarak) on sene, Medine´de de on sene kaldı. Altmış yaşında Allah onu vefat ettirdi. Vefat ederken saçında, sakalında yirmi beyaz kıl yoktu.»

Süleyman b. Bilal tariki ile ^elen bir rivayete göre Enes b. Malik şöyle demiştir:

«Rasûlullah (s.a.v.), altmışüç yaşında iken vefat etti.»

Beyhakî, Ebu Galip el-Bahilî´nin şöyle dediğini rivayet etmiştir:

«Enes b. Malik´e şöyle bir soru sprdum:

- Rasûlullah (s.a.v.), kaç yaşında iken peygamber oldu

- Kırk yaşında iken.

- Sonra ne oldu

- On sene Mekke´de kaldı. On sene Medine´de kaldı. Böylece Aziz ve Celil olan Allah, onu vefat ettirdiği günde altmış yaşını tamamla­dı. O, en güçlü, en yakışıklı, en güzel erkeklerdendi.»

Müslim, Enes b. Malik´in şöyle dediğini rivayet etmiştir: «Rasûlullah (s.a.v.), altmışüç yaşında iken vefat etti. Ebu Bekir, altmışüç yaşında iken vefat etti. Ömer, altmışüç yaşında iken vefat etti.»

Buharı ve Müslim´in sahihlerinde, Hz. Aişe´nin şöyle dediği riva­yet edilmiştir:

«Rasûlullah (s.a.v.), altmışüç yaşında iken vefat etti.» Buharî, Aişe ile İbn Abbas´m şöyle dediklerini rivayet etmiştir: «Rasûlullah (s.a.v.), peygamber olduktan sonra Mekke´de on sene kaldı. O sürede kendisine Kur´ân nazil oluyordu. Medine´de de on se­ne kaldı.»

Ebu Davud et-Teyaîisî, Şube kanalı ile Muaviye b. Ebu Süfyan´m şöyle dediğini rivayet etmiştir:

«Rasûlullah (s.a.v.), altmışüç yaşında iken vefat etti. Ebu Bekir, altmışüç yaşında iken vefat etti. Ömer, altmışüç yaşında iken vefat etti.»

İbn Asakir, Ebu Yusuf kanalı ile Enes b. Malik´in şöyle dediğini rivayet eder: Rasûlullah altmışüç yaşında vefat etti. Ebu Bekir ve Ömer de altmışüç yaşında vefat ettiler.

İbn Lehia, Hz. Aişe´nin şöyle dediğini rivayet etmiştir:

«Rasûlullah (s.a.v.) ile Ebu Bekir, tevellüdlerini benim yanımda söylediler. Rasûlullah, Ebu Bekir´den daha büyük idi. Rasûlullah alt­mışüç yaşında iken vefat etti. Ondan sonra Ebu Bekir de altmışüç ya­şında iken vefat etti-»

Sevrî, Kasım b. Abdurrahman´m şöyle dediğini rivayet etmiştir:

«Rasûlullah, Ebu Bekir ve Ömer altmışüç yaşında iken vefat etti­ler.»

Hanbel, Said b. Müseyyeb´in şöyle dediğini rivayet etmiştir: «Rasûlullah (s.a.v.)´a kırküç yaşında iken Kur´ân nazil oldu. Mek­ke´de on sene, Medine´de de on sene kaldı.»

İmam Ahmed b. Hanbel, Şabi´nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: «Rasûlullah (s.a.v.), kırk yaşında iken peygamber oldu. Üç sene kaldı. Sonra Cebrail, risaletle yanına gönderildi. Bundan sonra on se­ne Mekke´de kaldı. Sonra Medine´ye hicret etti. Altmışüç yaşında i-ken vefat etti.»

Sahih-i Buharî´de, İbn Abbas´m şöyle dediği rivayet edilmiştir: «Rasûlullah (s.a.v.), kırk yaşında iken peygamber oldu. Mekke´de onüç sene kaldı. Sonra hicret emri aldı. Hicret ettikten sonra Medi­ne´de on sene kaldı. Sonra altmışüç yaşında iken vefat etti.»

İmam Ahmed b. Hanbel, İbn Abbas´m şöyle dediğini rivayet et­miştir:

«Rasûlullah (s.a.v.), altmışbeş yaşında iken vefat etti.» İmam Ahmed b. Hanbel, İbn Abbas´ın şöyle dediğini rivayet et­miştir:

«Rasûlullah (s.a.v.), peygamber olduktan sonra Mekke´de onbeş sene ikamet etti. Sekiz veya yedi sene ışık görüyor, ses işitiyordu. Se­kiz veya yedi sene kendisine vahyediliyordu. Bundan sonra Medine´­de de on sene ikamet etti.»

İmam Ahmed b. Hanbel, Beni Haşim´in azadhsı Ammar´ın şöyle dediğini rivayet etmiştir:

«îbn Abbas´a şöyle bir soru sordum:

- Rasûlullah (s.a.v.), vefat ettiği zaman kaç yaşındaydı

- Senin gibi bir adamın Rasûlullah´m kavminde bulunupda bu şeyden habersiz olacağını sanmıyorum.

- Ben bunu sordum. Ama bana değişik cevaplar verildi. Senin de bu konuda ne diyeceğini öğrenmek istedim.

- Sen hesap bilir misin

- Evet...

- Al bakalım öyleyse cevabı: Rasûlullah kırk yaşında iken risalet­le görevlendirildi. Bundan sonra bir kısmı güvende, bir kısmı da kor­kuda olmak üzere Mekke´de onbeş sene ikamet etti. Medine´ye hicret ettikten sonra da on sene yaşadı.»

İmam Ahmed b. Hanbel, Said b. Cübeyr´in şöyle dediğini rivayet etmiştir:

«Adamın biri, İbn Abbas´a gelip şöyle dedi:

- Mekke´de on sene, Medine´de de on sene müddetle Peygamber (s.a.v.)´e vahiy indi mi

- Bunu kim söylüyor Mekke´de onbeş sene, Medine´de de on sene müddetle kendisine vahy nazil oldu. Altmış beş veya daha fazla sene yaşadı.»

İmam Ahmed b. Hanbel, İbn Abbas´m şöyle dediğini rivayet et­miştir:

«Peygamber (s.a.v.), altmışbeş yaşında iken vefat etti.» "Şemail" adlı kitabında Tirmizî ve Ebu Ya´lâ el-Musilî ile el-Beyhakî, neseb âlimi Dağfel b. Hanzele eş-Şaybanî´nin şöyle dediğini rivayet etmişlerdir:

«Peygamber (s.a.v.), altmışbeş yaşında iken vefat etti.» Garip kavillerden biri de Halife b. Hayyat´m, Katade´den rivayet ettiği şu görüştür:

«Rasûlullah (s.a.v.), altmışiki yaşında iken vefat etti.» Yine bu garip kavillerden biri de şudur ki, Muhammed b. Amir, Mekhul´ün şöyle dediğini rivayet etmiştir:

«Rasûlullah (s.a.v.), altmışiki sene birkaç ay yaşadıktan sonra ve­fat etti.»

Yakup b. Süfyan, Mekhul´ün şöyle dediğini rivayet etmiştir: «Rasûlullah (s.a.v.), altmışiki buçuk yaşında iken vefat etmiştir.» Bundan daha garip bir görüş de, İmam Ahmed b. Hanbel´in Ha-san´dan rivayet ettiği şu kavildir:

«Rasûlullah (s.a.v.)´a Mekke´de sekiz yıl, hicret ettikten sonra da (Medine´de) on yıl süre ile Kur´ân nazil oldu.»

Ravi Hasan, eğer cumhur-u ulemanın dediği gibi kırk yaşında iken Hz. Peygamber´e Kur´ân nazil olmaya başlamıştır, diyenlerden ise, demek ki, ona göre Peygamber (s.a.v.), ellisekiz yıl ömür sürmüştür ki, bu da cidden garip bir kavildir. Ama Müsedded tariki ile Ha-san´ın şöyle dediğini rivayet etmişizdir:

«Rasûlullah (s.a.v.), altmış yaşında iken vefat etmiştir.» Halife b. Hayyat, Hasan´m şöyle dediğini rivayet etmiştir: «Rasûlullah (s.a.v.), kırkbeş yaşında iken peygamber oldu. Bun­dan sonra Mekke´de on yıl, Medine´de de sekiz yıl ikamet etti ve alt-mışüç yaşında iken vefat etti.»

Bu niteliği ile bu kavil cidden gariptir. Doğrusunu Allah bilir. [4]



Peygamber (S.A.V.)´İn Yıkanması


Daha önce de anlattığımız gibi Müslümanlar, pazartesi gününün kalan kısma ile salı günü, Ebu Bekir es-Sıddık´a bey´at işi ile meşgul oldular. Bey´at işi tamamlanıp herşey yerli yerine konduktan sonra Rasûlullah (s.a.v.)´m teçhizine başladılar. Bu hususta karşılaştıkları müşkilleri halletmede Ebu Bekir es-Sıddık´ın rehberliğine başvurdu­lar.

İbn İshak dedi ki: Ebu Bekir´e bey´at edildikten sonra insanlar sa­lı günü Rasûlullah (s.a.v.)´m teçhiz işine yöneldiler. Hz. Aişe´nin dedi­ğine göre Rasûlullah (s.a.v.), pazartesi günü vefat etti. Çarşamba ge­cesi defnedildi.

Ebu Bekir b. Ebi Şeybe, Ebu Muaviye kanalı ile Büreyde´nin şöy­le dediğini rivayet etmiştir:

«Rasûlullah (s.a.v.)´ı yıkama işine başladıkları zaman içeriden bir ünleyici onlara şöyle seslendi:

- Rasûlullah (s.a.v.)´m gömleğini üzerinden çıkarmayın!» Muhammed b. İshak, Yahya b. Abbad b. Abdullah b. Zübeyr ka­nalı ile Hz. Aişe´nin şöyle dediğini rivayet etmiştir:

«Sahabeler, Rasûlullah (s.a.v.)´ı yıkamak istedikleri zaman,"Diğer ölüler gibi Rasûlullah (s.a.v.)´m elbiselerini çıkaralım mı, yoksa oldu­ğu gibi üzerinde bırakarak mı onu yıkayalım " diye ihtilaf ettikleri zaman Allah, onların üzerine uyku verdi. Öyle ki, hepsinin çenesi gö­ğüslerinin üzerine düştü. Sonra Ka´be tarafından, kim olduğunu bil­medikleri bir konuşmacı onlara şöyle dedi:

- Peygamberi, elbiseleri üzerinde olduğu halde yıkayın.

Onlar da kalkıp Rasûlullah (s.a.v.)´m yanma gittiler. Gömleği üzerinde olarak onu yıkadılar. Gömleğinin üzerine su döküyorlar, onun vücudunu, ellerini değdirmeksizin gömleği ile ovalıyorlardı. Eğer sonradan Öğrendiğimi daha işin başında iken bilseydim, Rasû­lullah (s.a.v.)´ı başkaları değil, sadece kadınları yıkardı.»

İmam Ahmed b. Hanbel, Yakub kanalı ile İbn Abbas´m şöyle de­diğini rivayet etmiştir:

«Halk, Rasûlullah (s.a.v.)´ı yıkamak için toplandı. Evde aile efra­dından başkası yoktu. Sadece Abbas b. Abdülmuttalib, Ali b. Ebi Ta-lib, Fadl b. Abbas, Küsm b. Abbas, Üsame b. Zeyd b. Harise ve Rasû-lullah´m azadlısı Salih vardı.

Bunlar, Rasûlullah´ı yıkamak için toplandıklarında cemaatin ge­risinden Evs b. Havla el-Ensârî (Beni Avf b. Hazrec´ten biri olup Be­dir savaşma katılmıştır.), Ali b. Ebi Talib´e seslenerek şöyle dedi:

- Ey Ali, Allah aşkına Rasûlullah´ı yıkama işinde bize de pay ver. Hz. Ali ona:

- Haydi sen de gir içeri, dedi. Evs içeri girdi. Rasûlullah´m yıkan­ması işinde hazır bulundu. Ama yıkama işine karışmadı.

Üzerinde gömleği bulunduğu halde Rasûlullah´ı Hz. Ali kendi göğsüne yasladı. Abbas, Fadl ve Küsm, Rasûlullah´m cesedini Ali ile birlikte, sağa sola çeviriyorlardı. Üsame b. Zeyd ile Rasûlullah´m a-zadlısı Salih, cesedinin üzerine su döküyorlardı. Ali de onu yıkıyordu ve yıkayıcının, ölünün vücudundan görebileceği yerlerden başka hiç­bir yerini görmedi. Yıkarken şöyle diyordu:

- Anam babam sana feda olsun. Sen diri iken de, ölü iken de ne hoş kokuyorsun.

Rasûlullah´ı su ve sedir ile yıkama işini tamamladıktan sonra ku-ruladılar. Sonra ölüye yapılan işleri yaptılar. Daha sonra onu üç es­vaba sardılar. Bunlardan ikisi beyazdı. Bir de aba ve hibre kumaşına sardılar. Sonra Abbas, iki adamı çağırıp onlara şöyle dedi:

- Biriniz, Ebu Ubeyde b. Cerrah´a gitsin (Ebu Ubeyde, Mekkeliler için normal mezar kazardı.). Diğeriniz de Ebu Talha b. Sehl el-Ensâ-rî´ye gitsin (Ebu Talha ise, Medineliler için lahid yapardı.).

Bu iki adamı gönderdiği zaman Abbas şöyle dedi:

- Allah´ını, sen Rasûlün için mezar veya lahidden birini seç.

Abbas´m görevlendirdiği adamlar gitti. Ebu Ubeyde´nin yanma gi­den adam Ebu Ubeyde´yi bulamadı. Ebu Talha´nm yanma giden adam ise Ebu Talha´yı bulup getirdi. O da Rasûlullah (s.a.v.) için la­hid yaptı.»

Yunus b. Bükeyr, Alba b. Ahmerın şöyle dediğini rivayet etmiş­tir:

«Ali ile Fadl, Rasûlullah (s.a.v.)´ı yıkıyorlardı. Ali´ye şöyle bir nida geldi:

- Gözünü semaya kaldır.» Bu, münkati bir rivayettir.

Ben derim ki: Bazı sünen sahipleri, Ali b. Ebi Talib´in şöyle dedi­ğini rivayet etmişlerdir:

«Rasûlullah (s.a.v.), bana dedi ki:

- Ey Ali, uyluğunu kimseye gösterme. Diri veya ölü bir kimseninde uyluğunu yıkama.»

Bu hadis ile Rasûlullah (s.a.v.), Hz. Ali´ye kendi nefsi hakkında önceden duyuruda bulunmuştur. Doğrusunu Allah bilir.

Hafız Ebu Bekir el-Beyhakî, Ebu Abdullah el-Hafiz kanalı ile Hz. Ali´nin şöyle dediğini rivayet etmiştir:

«Rasûlullah (s.a.v.)´ı yıkadım. Ölüden çıkabilecek şeylere bakmak istedim. Ama birşey görmedim (Vücudundan bir pislik çıktığını gör­medim.). Rasûlullah (s.a.v.) hayatta iken de, ölü iken de hoş ve temiz kokuyordu.»

Beyhakî, Said b. Müseyyeb´in şöyle dediğini rivayet etmiştir:

«Peygamber (s.a.v.)´in defin işini dört kişi yürüttü. Bunlar; Ali, Abbas, Fadl ve Rasûlullah (s.a.v.)´ın azadlısı Salih idi. Ona bir lahid kazdılar. Üzerine kerpiç koydular.»

Beyhakî, Hz. Ali´nin şöyle dediğini rivayet etmiştir:

«Rasûlullah (s.a.v.), kendisini benden başkasının yıkamamasını vasiyet etti ve dedi ki: «Benim avretimi gören kimsenin gözleri mutla­ka kör olur.»

Hz. Ali dedi ki: Abbas ile Üsanıe, perde gerisinden bana su veri­yorlardı. Rasûlullah´m herhangi bir organını tutup çevirirken, benim­le birlikte üç kişi daha çeviriyordu. Böylece yıkama işini tamamla­dım.»

Ben derim ki: Bu, gerçekten garib bir rivayettir. Beyhakî, Muhammed b. Ali Ebu Cafer´in şöyle dediğini rivayet et­miştir:

«Peygamber (s.a.v.), sidr ile üç kez yıkandı. Gömleği üzerinde i-ken yıkandı. Onu, Küba´da Sa´d b. Hayseme´ye ait bir kuyunun suyu ile yıkadılar. Rasûlullah, hayatta iken o kuyunun suyundan içerdi. Yıkama işini Ali yaptı. Fadl da onu kucağında tutuyordu. Abbas ise su döküyordu. Ve o esnada Fadl şöyle diyordu: «Bana biraz rahat ver. Damarımı kestin. Üzerime birşeyin sarkıtıldığını hissediyorum.»

Vakidî, Asım b. Abdullah el-Hakemî kanalı ile Ömer b. Abdi´1-Ha-kem´den rivayet etti ki, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

«Gars kuyusu ne güzel bir kuyudur. O, Cennet pmarlarmdandır. Suyu da, suların en güzelidir.»

Rasûlullah (s.a.v.), o kuyunun suyunu, içimi tatlı bir su olarak görürdü. Cenazesi de o kuyunun suyu ile yıkandı.

Seyf b. Ömer, Muhammed b. Adiy kanalı ile İbn Abbas´in şöyle dediğini rivayet etmiştir:

«Mezar kazma işi tamamlanıp insanlar öğle namazını kıldıktan sonra Abbas, Rasûlullah (s.a.v.)´ı yıkamaya başladı. Mübarek vücu­dunu sinekler ısırmasmlar diye dört bir yanına ev içinde Yemen ku­maşından perdeler çekti. Kendisi içeri girdi. Ali ile Fadl´ı çağırdı. Onlara su vermeye gittiği zaman Ebu Süfyan b. Haris´i çağırdı. Onu da gasühaneye soktu. Haşimoğullarından bazı adamlar ise, perdelerle ayrılmış gasilhanenin gerisinde duruyorlardı. Ensâr´dan bazı adam­lar da gasühaneye girmek istemişlerdi ama babam bunu kabul etme­miş, yine aynı talepte bulunmuşlardı. Bunlardan biri Evs b. Havli idi. Allah onların tamamından razı olsun.»

Seyf, daha sonra İbn Abbas´m Rasûlullah´m gasilhanesinin çev­resine perdeler dikildiğini, Abbas´m oraya Ali, Fadl, Ebu Süfyan, Üsame ve perdenin gerisinde ev içindeki Haşimoğullarından bazı adamları aldığını, onların Allah tarafından uykuya daldırıldıklarım ve bir sesin kendilerine: «Rasûlullah´ı yıkamayın. Çünkü o temizdir.» dediğini, Abbas´m da uygundur, dediğini, Ehl-i Beytin de «Bu ses doğ­ru ise: «Duyduğumuz ve ne olduğunu bilmediğimiz bir sesten dolayı sünneti terkedecek değiliz.» dediğini anlatmıştır.

Orada bulunanlar, ikinci kez uykuya daldılar. O ses kendilerine: «Rasûlulİah´ı elbisesiyle birlikte yıkayın " dedi. Ehl-i Beyt: «Hayır, ol­maz.» dediyse de Abbas: «Evet, öyle olsun.» dedi. Gömleği ve yeleği üzerinde olarak Rasûlullah´ı yıkamaya başladılar. Temiz su ile onu yıkadılar. Kafur kokusunu secde yerlerine ve mafsallarına sürdüler. Gömleği ve yeleği sıkıldı. Sonra kefenlerinin içine konuldu. Onu öd ve anber ağacı ile buhurladılar. Sonra alıp kanepesinin üzerine koydu­lar. Üzerini örttüler.»

Bu rivayette, çok garip ve tuhaf ifadeler vardır. [5]



Peygamber (S.A.V.)´İn Kefenlenmesi


İmam Ahmed b. Hanbel, Velid b. Müslim kanalı ile Hz. Aişe´nin şöyle dediğini rivayet eder:

«Rasûlullah (s.a.v.), Yemen mamulü pamuklu bir beze konuldu. Sonra ondan uzaklaştırıldı.»

Kasım dedi ki: O kefenin bir parçası hâlâ yanımızdadır.

İmam Ebu Abdillah Muhammed b. İdris eş-Şafîî, Malik kanalı ile Hz. Aişe´nin şöyle dediğini rivayet etmiştir:

«Rasûlullah (s.a.v.), Yemen´in Sahuliye kentinde imal edilmiş üç beyaz kefene sarıldı. İçinde gömlek ve sarık yoktu.»

İmam Ahmed b. Hanbel, Süiyan kanalı ile Hz. Aişe´nin şöyle de­diğini rivayet etmiştir:

«Rasûlullah (s.a.v.), Sahuliye kentinde imal edilmiş üç beyaz es­vaba sarılıp kefenlendi.»

Ebu Davud, Kuteybe kanalı ile Hz. Aişe´nin şöyle dediğini rivayet eder:

«Rasûlullah (s.a.v.), Yemen mamulü üç beyaz parça pamuklu kumaşa sarılıp kefenlendi. İçinde gömlek ve sarık yoktu.»

Hz. Aişe´ye: «Rasûlullah, iki kumaşa ve Yemen yapısı pamuklu bir hırkaya sarılıp kefenlendi.» dedikleri hatırlatıldığında o şöyle de­di: «Bir hırka getirildi. Ama geri çevirdiler. Rasûlullah´ı onunla ke­fenlemediler.»

Beyhakî, Ebu Abdullah el-Hafız kanalı ile Hz. Aişe´nin şöyle dedi­ğini rivayet etmiştir:

«Rasûlullah (s.av.), Sahuliye kenti imalatından olan üç beyaz par­ça pamuklu beze sarılıp kefenlendi. İçinde gömlek ve sarık yoktu. El­biseye gelince, insanlar bunu karıştırmışlardır. Ben, Rasûlullah´m içine konulup kefenlenmesi için bir elbise aldım. Ama onu yerinde bı­raktım. Abdullah b. Ebibekir onu alıp: «Bunu ben kendime alıkoyaca­ğım ki, öldüğüm zaman beni buna sarıp kefenlesinler. Eğer Allah, Rasûlünün bu kefenle kefenlenmesine razı olsaydı mutlaka bununla kefenlenirdi.» dedi. Sonra Abdullah onu sattı, parasını sadaka olarak dağıttı.»

Beyhakî, Hz. Aişe´nin şöyle dediğini rivayet etmiştir:

«Rasûlullah (s.a.v.), Yemen yapısı pamuklu bir hırkayla kefen­lendi. Bu kefen, Abdullah b. Ebu Bekir´e aitti. Rasûlullah´a sarıldı. Ama sonra üzerinden çıkarıldı. Abdullah b. Ebu Bekir, bu kefeni ken­di şahsı için ayırıp alıkoydu ki, öldüğü zaman buna sarılıp kefenlen­sin. Ama bunu aldıktan sonra şöyle dedi:

- Cenâb-ı Allah´ın Rasûlüne kefen olarak sarılmasını menettiği şeyi ben kendim için alıkoyacak değilim.

Böyle dedikten sonra o kefeni satıp parasını sadaka olarak verdi.»

İmam Ahmed b. Hanbel, Abdürrezzak kanah ile Hz. Aişe´nin şöy­le dediğini rivayet eder:

«Rasûlullah (s.a.v.), Yemen imalatı olan yumuşak ve ince doku-malı üç esvaba sarılıp kefenlendi.»

Ebu Ya´lâ el-Musilî, îbn Ömer´in şöyle dediğini rivayet etmiştir:

«Rasûlullah (s.a.v.), Sahuliye kenti imalatından olan üç beyaz es­vaba sarılıp kefenlendi.»

Bazı rivayetlerde anlatıldığına göre Rasûlullah (s.a.v.), Um-man´m dağ tarafında yüksek bir mıntıkada bulunan Suhariye kenti imalatından olan iki kumaş ile Yemen yapısı pamuklu bir hırkaya sa­rılıp kefenlendi.

İmam Ahmed b. Hanbel, îbn Abbas´m şöyle dediğini rivayet et­miştir:

«Rasûlullah (s.a.v.), üç kumaşa sarılıp kefenlendi. Vefat ederken üzerinde bulunan gömleği de üzerinde bırakıldı. Ayrıca Necran yapısı bir elbisesi de üzerinde idi.»

İmam Ahmed b. Hanbel, İbn Abbas´m şöyle dediğini rivayet etmistir:

«Rasûlullah (s.a.v.), iki beyaz kumaş ile kırmızı renkli bir hırkaya konulup kefenlendi.»

Ebu Ya´lâ, Fadl´m şöyle dediğini rivayet etmiştir:

«Rasûlullah (s.a.v.), Sahuliye kenti imalatı olan iki beyaz kumaşa sarılıp kefenlendi.»

Hafız îbn Asakir, Ebu Tahir el-Muhallis kanalı ile Ebu İshak´m şöyle dediğini rivayet etmiştir:

«Abdülmuttalib oğullarının bir araya gelip oturdukları meclise uğradım. Sayıları çok idi. Kalabalıktılar. Onlara şöyle bir soru sor­dum:

- Rasûlullah (s.a.v.), kaç beze sarılıp kefenlendi

- İçinde gömlek, kaftan ve sarık bulunmayan üç beze sarılıp ke­fenlendi.

- Bedir gününde sizden kaç kişi esir düştü

- Abbas, Nevfel ve Akil esir düştü.»

Beyhakî, Zührî tariki ile Ali b. Hüseyn Zeynelabidin´in şöyle dedi­ğini rivayet etmiştir:

«Rasûlullah (s.a.v.), üç beze sarılıp kefenlendi. Bunlardan biri, Yemen imalatından olan bir hırka idi.»

Hafız îbn Asakir, Hz. Ali´nin şöyle dediğim rivayet etmiştir:

«Rasûlullah (s.a.v.)´ı, Sahuliye kenti imalatından iki beze ve Ye­men imalatından bir hırkaya sarıp kefenledim.»

Ebu Said İbn Arabî, Ebu Hüreyre´nin şöyle dediğini rivayet et­miştir:

«Rasûlullah (s.a.v.), Yemen yapısı ince ve yumuşak iki kumaş ile Necran hırkasına sarılıp kefenlendi.»

Hafız el-Beyhakî, Harun b. Said´in şöyle dediğini rivayet etmiştir:

«Ali´nin yanında misk vardı. Vefat ettiği zaman bu kokunun ken­disine sürülmesini vasiyet etti ve şöyle dedi: «Bu, Rasûlullah´m cese­dine sürülen kokunun arta kalan kısmıdır.» [6]



Peygamber (S.A.V.)´İn Namazı


Daha önce de geçen ve Beyhakî tarafından İbn Mesud´dan rivayet edilen bir hadiste anlatıldığına göre Peygamber (s.a.v.), vefat ettiği zaman kendisini ehl-i beytinden erkeklerin yıkamasını vasiyet etmiş ve şöyle demiştir: «Beni şu elbiselerimle veya Yemen imalatından olan kumaşlarla, yahud Mısır´ın beyaz kumaşlarıyla kefenleyin.»

Yine bu vasiyetinde Peygamber (s.a.v.), kendisini kefenledikleri zaman mezarının kenarına bırakmalarını, sonra yanından çıkıp git­melerini, melekler gelip üzerine namaz kıldıktan sonra ehl-i beytinden erkeklerin yanma gelip üzerine namaz kılmalarını, sonrada in­sanların birer birer gelip namaz kılmalarını söylemiştir.

Bu hadisin sıhhatinde şüphe vardır. Nitekim bunu daha önce de belirtmiştik. Doğrusunu Allah bilir.

Muhammed b. İshak, Hüseyin b. Abdullah b. Ubeydullah b. Ab-bas kanalı ile İbn Abbas´ın şöyle dediğini rivayet etmiştir:

«Rasûlullah (s.a.v.), vefat ettiğinde yanma erkekler gidip imanısız olarak namaz kıldılar. Grup grup gidip bu görevlerini ifa ettiler. Ni­hayet tamamladılar. Sonra kadınlar gidip üzerine namaz kıldılar. Sonra çocuklar gidip üzerine namaz kıldılar. Sonra sırasıyla akın akın köleler gidip üzerine namaz kıldılar. Rasûlullah üzerine namaz kılarlarken onlara hiç kimse imamlık etmedi. Herkes kendi başına kıldı.»

Vakidî, Sehl b. Sa´d´m şöyle dediğini rivayet etmiştir: «Rasûlullah (s.a.v.), kefene konulduktan sonra kanepesinin üzeri­ne bırakıldı. Sonra götürülüp mezarının kenarına konuldu. Sonra in­sanlar akın akın yanma gidip namaz kıldılar. Namazı kılarlarken on­lara hiç kimse imamlık etmedi.»

Vakidî, Musa b. Muhammed b. İbrahim´in şöyle dediğini rivayet etmiştir: «Babamın bir el yazısına rastladım. Şunları yazmıştı: Rasû­lullah (s.a.v.), kefenlendikten sonra kanepesinin üzerine konuldu. Ebu Bekir, Ömer ve beraberlerinde Muhacirlerle Ensâr´dan eve sığa­cak kadar bir grup içeri girdiler. Ebu Bekir´le Ömer şöyle dediler:

- Ey peygamber, Allah´ın selamı, rahmet ve bereketleri senin üze­rine olsun.

Ebu Bekir´le Ömer gibi Muhacirler ve Ensâr da ona selam ver­diler. Sonra saf halinde dizildiler. Ama onlara hiç kimse imamlık et­medi. Böylece namazlarını kıldılar.

Ebu Bekir ile Ömer birinci safta, Rasûlullah´m hizasında dur­muşlardı. Şöyle dediler:

- Allah´ım, biz senin Rasûlünün kendisine nazil olan emirleri teb­liğ ettiğine tanıklık ediyoruz. Ümmetine nasihat verdi. Allah yolunda cihad etti. Nihayet Allah, dinini güçlendirdi, kelimesi tamamlandı. Böylecetek ve ortaksız Allah´a iman edildi. Ey Rabbimiz, bizi pey­gamberine nazil olan kavle tabi olanlardan kıl. Bizimle onun arasın­da öyle bir işaret koy ki onu bizimle, bizi de onunla tanıyasın. Doğru­su o, mü´minlere karşı şefkatli ve merhametli idi. Ona olan imanımı­za karşı bir bedel istemiyoruz ve ebediyete kadar da bu imanımızı de­ğersiz şeylerle satacak değiliz.

Ebu Bekir ile Ömer´in bu dualarının sonunda insanlar âmin, âmin diyorlardı. Bir kısmı dışarı çıkıyor, başkaları içeri giriyorlardı. Nihayet böylelikle erkekler, sonra kadınlar, sonra çocuklar cenaze namazını kıldılar.

Denildi ki: Müslümanlar, Rasûlullah´ın üzerine pazartesi günü zevalden sonra başlayıp salı günü aynı vakte kadar cenaze namazı kılmaya devam ettiler. Yine üç gün süre ile Rasûlullah´m üzerine ce­naze namazı kılmış olduklarını söyleyenler de olmuştur. Nitekim bu­nunla ilgili, açıklama yakında gelecektir. Doğrusunu Allah bilir.

Müslümanların, Rasûlullah (s.a.v.)´m üzerine imamsız olarak bi­rer birer cenaze namazı kılmış oldukları hususunda ihtilaf yoktur. İc-ma vardır. Bunun gerekçesi hususunda ise farklı görüşler beyan edil­miştir. Eğer İbn Mesud´dan nakletmiş olduğumuz hadis sahih ise, o hadis bu hususta bir nass olur ve bu, manasını anlamakta güçlük çe­kilen, fakat taabbüd kabilinden olan bir meseledir. Herhangi bir kim­se çıkıp şöyle bir gerekçe ileri süremez: «Müslümanlar, Rasûlullah´m üzerine cenaze namazını kendi başlarına ferdi olarak kıldılar. Çünkü imamları yoktu.» Böyle bir iddiada bulunamaz. Çünkü daha önce de açıkladığımız gibi Müslümanlar, Ebu Bekir (r.a.)´e bey´atı tamamla­dıktan sonra Rasûlullah (s.a.v.)´m teçhizine başladılar. Bazı âlimler demişler ki: Rasûlullah´m üzerine cenaze namazını kılan Müslüman­lara sadece bir tek şahıs imamlık yapmadı, herkes namazını kendi başına kıldı. Peşpeşe, birer birer gelen Müslümanların, Rasûlullah üzerine kıldıkları cenaze namazı tekerrür etti. Erkek, kadın, çocuk, köle, cariye, bütün ashab teker teker kılarak mükerreren onun üzeri­ne cenaze namazını kılmış olsunlar diye böyle bir yol takip edilmiştir.

Süheylî´ye gelince, o, özetle şöyle der: Cenâb-ı Allah, kendisinin ve meleklerin, Rasûlullah üzerine namaz kıldıklarını haber vermiş­tir. Mü´minlerden de her birinin kendi başına Rasûlullah üzerine namaz kılmalarını emretmiştir. Rasûlullah´m vefatından sonra üzeri­ne kılınacak namaz bu kabildendir. Ayrıca melekler de bu hususta bi­zim için uyulacak önderlerdir. Doğrusunu Allah bilir.

Şafiî ashabından müteahhirin bazı kimseler, sahabelerden baş­kalarının Peygamber Efendimizin mezarı üzerine namaz kılmaları­nın meşru olup olmadığı hususunda ihtilaf etmişlerdir. Bunun nor­mal olabileceği söylenmiştir. Zira böyle diyenlere göre Peygamber (s.a.v)´in mübarek cesedi mezarında taptaze durmaktadır. Çünkü Ce­nâb-ı Allah, peygamberlerin cesedlerini yemesini yere haram kılmış­tır. Nitekim sünenlerde ve diğer hadis kitablarmda bu konuda hadis­ler varid olmuştur. Buna göre Rasûlullah (s.a.v.), mezarında sanki bugün ölmüş gibidir. Başkaları ise, Rasûlullah´m mezarı üzerine ken­disinden sonraki sahabelerden başkalarının namaz kılmalarının uy­gun olmayacağını söylemişlerdir. Zira sahabelerden sonra gelen zevat böyle yapmamıştır. Eğer meşru birşey olsaydı, önce onlar yaparlar ve bunu devam ettirirlerdi. Doğrusunu Allah bilir. [7]



Peygamber (S.A.V.), Nereye Ve Ne Şekilde Defnedildi Gece Mi, Yoksa Gündüz Mü Defnedildi


İmam Ahmed b. Hanbel, Abdürrezzak kanalı ile Abdülaziz b. Cü-reyc´in şöyle dediğini rivayet eder:

«Ashab, Peygamber (s.a.v.)´i nereye defnedeceğini bilemedi. Niha­yet Ebu Bekir, Peygamber (s.a.v.)´in şöyle buyurmuş olduğunu söyle­di:

«Peygamberler, vefat ettikleri yere defnedilirler.» Bunun üzerine sahabeler, Peygamber (s.a.v.)´in yatağını biraz geriye çektiler. Yatağı­nın bulunduğu yeri kazdılar.»

Aslında ravi Abdülaziz b. Cüreyc ile Ebu Bekir es-Sıddık arasın­da inkita vardır. Abdülaziz, Ebu Bekir´in sağlığına yetişmemiştir. Ama Hafiz Ebu Ya´lâ, Hz. Aişe´nin şöyle dediğim rivayet etmiştir:

«Ashab, Rasûlullah (s.a.v.)´m nereye defnedilmesi gerektiği husu­sunda ihtilafa düştü ki, Ebu Bekir, Peygamber (s.a.v.)´in şöyle buyur­muş olduğunu söyledi:

"Her peygamber, mutlaka kendisi için en çok sevimli olan yerde vefat etmiştir." Madem ki böyle, onu vefat ettiği yere defnedin.»

Tirmizî, Ebu Küreyb kanalı ile Hz. Aişe´nin şöyle dediğini rivayet etmiştir:

«Rasûlullah (s.a.v.), vefat ettiğinde sahabeler onu nereye defnede­cekleri hususunda ihtilafa düştüler. Ebu Bekir şöyle dedi: Rasûlullah (s.a.v.)´dan şöyle birşey duydum. Ben bunu unutmuş değilim. Ra­sûlullah (s.a.v.)