saniyenur
Fri 20 May 2011, 07:45 pm GMT +0200
On Kıraat (Aşere)
İbn Mİhran en-Nîsâbûrî (ö. 381/992) el-Gâye fi'1-kırâ'âti'l-aşr adlı ereriyle Kırâat-i Aşere tasnifini ortaya koyan ilk alim olmuştur. Onun Aşere ile ilgili eş-Şâmil fı'l-kırââti'l-aşrvz bunun şerhi olan el-Mebsût 8'1-kırââti'l-aşr adında iki eseri daha bulunmaktadır.[239] Ebû Abdullah Ahmed b. Ebû Ömer ei-Enderâbî (ö. 470/1077) Kırâ'âtüİ-kunâ'i'l-ma'rûSn bi nvâyâti'r-mvâti'J-meşhûdn ve Ebü'l-'Alâ el-Hemedânî (ö. 569/1173) Gâyetü'l-ihtisar fi'I-kirâ'âti''l-'aşradlı eserlerde aynı çizgiyi takip ederek on kıraati rivayetleri ve tarikleriyle birlikte tanıtmışlardır. Ne var ki Enderâbî kitabına, İbnü'l-Cezerî tasnifmdeki Halef b. Hişâm kıraati yerine sonraki tasniflerde şâz kabul edilen İbn Muhaysm kıraatini almış, Halef kıraatini "ihtiyârât" kategorisinde değerlendirmiştir. Bu ve benzeri âlimlerin yedili sistemin ortaya konulduğu asırdan itibaren yaptıkları onlu tasnifler çok fazla dikkat çekmemiş yedili tasnife alternatif olamamıştır.
Onlu tasnifin (Aşere) yaygınlaşıp yedili sisteme alternatif olacak tarzda öğretim müfredatına girmesinde en büyük pay tartışmasız bir şekilde İbnü'l-Cezerî'ye aittir.[240] O, ilk dönemlerden itibaren telif edilen eserlerin birçoğunda adları ve rivayetleri yer almakla birlikte sahih kıraatlar sınıflaması içerisinde yer almayan Ebû Ca'fer el-Kârî, Ya'kûb el-Hadramî ve Halef b. Hişâm kıraatlannı da sahih kıraatlar kategorisi içerisine sokarak bu ilmi zenginleştirmiştir.[241] İbnü'l-Cezerî'nin tercihi kabul görmüş ve seyahatlerinin de etkisiyle Mısır, Osmanlı coğrafyası, Orta Asya ve İran'da bu tercihe göre Kur'ân talimi yapılarak Seb'a'nin yerini büyük ölçüde Aşere almıştır. Aşere'nin içerisinde zaten Seb'a'nin olması bu tasnife yönelik herhangi bir tepkinin meydana gelmeme sindeki en önemli etken olarak karşımıza çıkmaktadır* Günümüzde icazet gelerıeğindeki isnad zincirinde İbnü'l-Cezerî'nin buluşma noktası olması bundan o'sa gerektir. Endülüs'ün müslümanların elinden çıkması kıraat ilmi bakımından da büyük bir kayıp olmuş ve bu ilim artık bazı Kuzey Afrika ülkeleri, Orta Doğu ve Anadolu sınırlan içerisinde varlığını devam ettirmiştir. İbnü'l-Cezerî'den sonra bu çapta başka bir kıraat âlimi yetişmemişse de onun usûllerini ortaya koyduğu Aşere tarîki üzere kıraat eğitimi günümüze kadar hayatiyetini sürdürmüştür. Onlu tasnifin yaygınlaşmasını sağlayan İbnü'l-Cezerî'nin ilmî hayatının ve faaliyetlerinin tanınması bu tasnifin yaygınlaşma sebeplerini de ortaya çıkaracaktır. Bu sebeple aşağıda onun hayatından, eserlerinden ve ilmi kişiliğinden bahsedilecektir.
Ebü'1-Hayr Muhammed b. Muhammed b. Muhammed b. Ali b. Yusuf İbnü'l-Cezerî 26 Kasım 1350'de (25 Ramazan 751) tacir bir babanın oğlu olarak Dımaşk'ta dünyaya geldi. İbnü'l-Cezerî künyesi ailesinin Cezîretü İbn Ömer'e (bugükü Şırnak iline bağlı Cizre ilçesi) mensubiyeti sebebiyledir. 12-13 yaşlannday-ken Kur'ân'ı ezberleyip kıraat ilmini muhtelif tarikîariyle Şam'ın önde gelen hocalarından okudu. 1367 yılında babasıyla hacca gitti. Medine'de Harem-i şerif imam-hatibi Ebû Abdullah Muhammed b. Salih'ten cem' usulüyle kıraat okudu. 1367'de (769) tahsil maksadıyla gittiği Mısır'da Ebû Bekir Abdullah b. el-Cündî, Ebû Abdullah Muhammed b. es-Sâiğ ve Ebû Muhammed Abdurrahman b. el-Bağdâdî'den kıraat ilmi aldı. Ekim 1369'daki ikinci Mısır seyahatinde ise on kıraati ve buna ek olarak İbn Muhaysm, A'meş ve Hasan-ı Basrî kıraatlerini okudu, bazı âlimlerden de hadis dinledi. Şafiî fakihi Abdürrahîm b. Hasan el-İsnevî'den fıkıh dersleri aldı, İbn Kesîr (1372'de), Ziyâeddin Sa'dullah el-Kazvînî (1376'de) ve Şeyhülislâm Ömer b. Reslân el-Bulkînî (1383'te) ise ona ayn ayn fetva izni verdi. 1376-77 (778) yılında üçüncü defa Mısır'a gitti, burada sayısı kırkı bulan muhtelif ilimlerde mütehassıs âlimden kıraat, maânî, beyan ve diğer dinî ilimlere, dair dersler alıp tahsilini tamamladı.
İbnü'l-Gezerî'nin hocalığı Şam Emeviyye Camii'ndeki Kubbetü'n-nesr'in altında okuttuğu kıraat dersleriyle başladı ve bu senelerce sürdü. Buradaki derslerine Endülüs, Yemen, Hindistan, Rum ve Acem diyarından pek çok talebe katıldı. Âdiliyye Medresesi, Dâru'l-hadîst'l-Eşrefiyye ve Ümmü's-Sâlih Türbesi kıraat şeyhliklerinde bulundu. Sonradan herbiri ünlü alimler olan pek çok insan onun buralardaki derslerinden istifâde etti. Şam'daki. Câmiu't-Tevbe'nin hatipliğiyle ilgili olarak İbnü'l-Hüsbânî Şihâbeddin Ahmed b. İsmail ile aralarında meydana gelen ihtilaf yıllarca devam etti. 1390 yılında ikinci defa hacca gitti. Kasım 1392'de Mısır'dan Şam'a gelen İbnü'l-Cezerî müteakiben Kudüs Salâhiyye medresinde ders okutmakla görevlendirildi ve 1394 yılı sonlanna kadar bu görevinde kaldı.
İbnü'l-Cezerî, bir anlaşmazlık sebebiyle malına el konulması ve yöneticilerle ihtilaflı hale gelmesi üzerine 3 Mart 1.396'da Mısır'dan kaçarak İskenderiye'ye gitti, buradan da deniz yoluyla Antakya'ya geçti. İbnü'l-Cezerî Antakya'da bir müddet kalarak kıraat okuttu; daha sonra Bursa'ya gitti. Şam'daki talebelerinden kıraat âlimi Hatîb Abdülmü'min'in aracılığıyla görüştüğü Yıldırım Bayezid'den büyük ilgi gördü ve kendisine yüksek miktarda maaş bağlandı. Bunun üzerine İbnül-Cezerî'nin Bursa'da talebe yetiştirmesi sağlanarak ondan istifâde yoluna gidildi. Padişah'ın teklifi üzerine aynı yıl Temmuz ayında İstanbul'a yapılan askerî harekâta katıldı; Niğbolu savaşında da Yıldırım Bayezid'in beraberinde bulundu. Savaş sonrası Bursa'ya giden İbnü'l-Cezerî burada en-Neşrfi'J-kı/ââü'Taşr adh eserini yazıp Tayyibetû'n-Neşı'\ nazmetti. Bu manzumeyi pek çok talebe ezberleyerek muhtevası çerçevesinde kendisinden Aşere okudu; Padişah'ın oğullan Mu-hammed, Mustafa ve ve Musa da onun talebeleri arasında yer almıştır.
İbnü'l-Cezerî Yıldırım Bayezid'le birlikte katıldığı Ankara Sa-vaşı'nda {28 Temmuz 1402) Timur'a esir düştü; ancak şöhretinden haberdar olununca kendisine saygı ve ikramda bulunuldu, Timur onu ülkesine götürüp Keş'teki medresede görevlendirdi. Timur'un ölümünden (İS Şubat 1405) sonra Sultan Halil'in iznini sağlayarak 6 Haziran 1405 Semerkand'dan ayrıldı, uğradığı Buhâra'da bir müddet kalıp dersler verdi. Buhâra'dan ayrılıp 14 Ağustos 1405'te Herat'a ulaştığında Sultan Mirza Şâhruh kendisini şehrin dışında askerî törenle karşıladı. Gördüğü ilgi ve talep karşısında burada da bir müddet kalıp hadis okuttu. Yezd ve İsfehan üzerinden Şirâz'a ulaşınca (Şubat 1406) Sultan Pîr Mu-hammed onu isteksiz olmasına rağmen alıkoydu ve kadı tayin etti. İbnü'l-Cezerî daha sonra burasın: benimsedi ve Dımaşk'taki gibi bir Dâru'l-Kur'ân yaptırdı. Üçüncü hacci için 1419 yılında yola çıkan İbnü'l-Cezerî, Basra-Mekke arasındaki Uneyze'de be-devî Arapların saldırısına uğrayarak soyuldu ve canım zor kurtardı. Soygun sebebiyle gerçekleştiremediği haccıni 1420'de ifa edip Şirâz'a döndü. İbnü'l-Cezerî 1424 yılında Şam'a, buradan da Kahire'ye gitti; yıllar- Önce gizlice ayrıldığı bu şehirde bu defa Sultan Eşref Barsbay tarafından itibarla karşılandı. Kahire'de bulunduğu sürece talebelerin yoğun ilgisiyle karşılaştı; onlara başta kıraat oimak üzere muhtelif dersler okuttu. Aynı yıl hac kafılele-riyle Mekke'ye gidip dördüncü haccım ifa etti. Buradan deniz yoluyla Yemen'e geçen İbnü'l-Cezerî'ye Yemen meliki Mansûr Abdullah b. Ahmed er-Resûlî İlgi gösterdi; kendisinden hadis dinledi. Daha sonra Mekke'ye dönüp 1425 yılında beşinci haccım ifa ederek 1425 yılı sonlarında tekrar Kahire'ye geçti; buradan da Şam ve Basra üzerinden Şirâz'a ulaştı. Hayatının bundan sonraki bölümünü telif çalışmalarıyla ve talebe yetiştirerek geçiren Îbnü'l-Cezerî Sûku'l-iskâfıyyîn'de bulunan evinde 2 Aralık'ta vefat etti; kendi yaptırdığı Dârul-Kur'ân'da defnedildi.
İbnü'l-Cezerî kıraat ilminde zirve olmuş bir şahsiyettir. Dini ilimlerin merkezi olan Dımaşk, Mısır ve Medine gibi yerlerde bütün sahih kıraatları muhtelif hocalardan tekrar tekrar okuyarak Pekiştirmiş, kıraat vecihlerini meleke haline getirecek ölçüde hıf-zetmiştir. Hocalık döneminde de ilm-i kıraat hep ön planda ol-, birkaç günlüğüne misafir olarak bulunduğu yerlerde bile bu ilim için etrafında kalabalıklar oluşmuş, uzun yolculuklar sırasında geçirilen zaman dahi kendisinden yararlanmak için değerlendirilmiştir. Tedris programlarında yedi kıraat yerine on kıraatin tercih edilmesi için çaba sarfetmiş bu maksatla önce en-Neşi'\ yazmış, ardından onu Tayyibetü'n-NeşrüĞsy\& manzum hale getirmiş; daha sonra da talebelere kolaylık olsun diye Takribü'n-Neşr â'I-kirââti7- 'aşr adıyla onu ihtisar etmiştir. Amacı tedris programlarında seb'a'nın yerini Aşere'nin almasıydı. îbnü'l-Cezerî bu çalışmalarıyla kırât-i seb'a anlayışına alternatif program ortaya koymakla yetinmedi; bu anlayışın yaygınlaşmasında önemli yeri olan eserlerden Şâübî'nin Hırzü'i-emânîadlı manzu-meşindeki yedi kıraati on'a tamamlamak üzere ed-Dürrdy\ naz-metti; daha sonra Ebû Amr ed-Dânî'nin et-Teysîfini ele alarak aynı şeyi onun üzerinde gerçekleştirdi: Ebû Ca'fer el-Kârî, Ya'kûb el-Hadramî ve Halef b. Hişâm'ın kıraatlerini ona dercetüği bu çalışmasına Tahbîrü't-Teysfr ff kırââti'l-eimmetiTaşere adını verdi. Özellikle bu iki eser üzerinde yaptığı çalışmalarıyla sanki o-bun-dan böyle Hırzü'i-emânî yi okuyanların ed-Dürre'y\ ihmal etmemesini, et-Teysîf'm yerini Tahbîrü't-Teysîf in almasını istiyordu; Aşere üzerinde dururken yedi imama ilave ettiği üç imamın kıraatlerinin de sahih senedle geldiğini, onlann her bir rüknünün Hz. Osman'ın mushaflannın hattına, bir veçhile de olsa nahiv kaidelerine uygun olduğunu savundu.
Îbnü'l-Cezerî çabalannda amacına ulaştı; İbn Mihrân en-Nîsâbûrî'nin ilk defa el-Gâye fı'l-kırââti'l-'aşr adlı eseriyle bir a-raya getirdiği meşhur on imamın kıraati onun bu çalışmalarıyla yaygınlaştı, zaman içinde bu ilmin tedrisinde bütünlüğünü koruyarak günümüze ulaştı. Bazı İslâm ülkelerinde, özellikle Türkiye'de kıraat tedrisatında korunagelen icazet geleneğindeki isnâd zincirlerinin genellikle İbnü'l-Cezerî'ye dayanması, bir başka ifâde ile günümüzden Hz. Peygamber'e ulaşan kıraat silsilelerini!1 en yoğun kesişme noktasında İbnü'l-Cezerî'nin bulunması, onun
es Kıraatlerin Tasnifi so 97 bu ilimdeki haklı otorite ve itibariyle doğrudan ilgilidir. Burada İbnü'l-Cezerî'nin çoğu kıraata dair yüz kadar kitap ve risale yazdığını da zikretmemiz gerekir. [242]
[239] Ali Eroğlu, "İbn Mihran eivNîsâbûrî", D/A, İstanbul 1999, XX, 199.
[240] Tayyar Alükulaç, "İbnü'l-Cezerî", İstanbul 1999, DÎA, XX, 553
[241] bk. en-Neşr,\, 44-45.
[242] İbnü'l-Cezerî'nin biyografisi başta kendi eseri Gâyetü'n-Nihâye olmak üzere pek çok kaynakta bulunmaktadır. Bu konuda şu kaynaklardan yararlanılabilir; Muhammed Mutî' el-Hâfiz, el-İmâm Şemsüddîn İbnü'l-Cezerî, Dubai 1414/1994; Ali Osman Yüksel, İbn Cezeri ve Tayylbetü'n-Neşr, Marmara Üniv. İlahiyat Fak. Vakfı Yayınları, İstanbul 1996, s. 147-238; M. Ben Cheneb, "İbnülcezerî", İA, V/2, 850-851; Tayyar Altıkulaç, "İbnü'l-Cezerî", DİA, XX, 551-559; Abdülhamit Birışık, "İbnü'i-Cezeri", Yaşamları ve Yapıtlarıyla Osmanlılar Ansiklopedisi, Mİ, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 1999,1, 610-611. Abdülhamit Birışık, Kıraat İlmi ve Tarihi, Emin Yayınları, Bursa 2004: 91-97.
[243] Eserin yazması için bk. Süleymaniye Ktp., Turhan Valide Sultan, nr. 1, vr. 117-134, Yazma Bağışlar, nr. 1843, vr. 38-55, İzmirli İsmail Hakkı, nr. 42, vr. 1-16,
[244] Ebû Abdullah Ahmed b. Ebû Ömer el-Enderâbî, Kirâ'âtü'l-kurrâ'İ'I- ma'rüSn (nşr. Ahmed Nasîf el-Cenâbî), Beyrut 1405/1985, s. 28.
[245] Hayatı ve kıraati için bk. Tayyar Alükulaç, "İbn Şenebûz", DİA, İstanbul 1999, XX, 376-377.
[246] Abdülhamit Birışık, Kıraat İlmi ve Tarihi, Emin Yayınları, Bursa 2004: 97-99.