- Ölüm her yerde

Adsense kodları


Ölüm her yerde

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
ehlidunya
Sat 8 September 2012, 06:56 pm GMT +0200

M. Latif SALİHOĞLU

Ölüm her yerde


Güzelim vatanımız, bir baştan bir başa adeta yasa boğuldu bugünlerde.

Doğudan batıdan ardı ardına gelen şehit haberleriyle sarsıldı insanlarımız.
Beytüşşebap'ta içimizi yakan elim vak'anın harareti daha dinmeden, Afyon'daki facia ile yüreğimiz yeniden yangın yerine döndü.
Mühimmat deposundaki patlama sonucu 25 taze fidanımızı daha kara toprağa veriyoruz.
Patlamanın sebebi hakkında, ortada henüz netlik kazanmış bilgiler yok.
Genelkurmay: "Bilinmeyen bir nedenle patlama olmuş" diye açıklama yaptı.
Yaralı kurtulan bir askerin şu anlattıkları ise hayli manidar geldi: "Depoya mühimmat taşıyorduk. Astım hastası olduğum için, barut kokusundan rahatsız oldum ve dışarı çıkıp biraz teneffüs etme ihtiyacını duydum. Patlama, işte dışarıda olduğum o beş dakika içinde oldu. Demek ki, o anda ters giden birşeyler oldu. Patlama ile birlikte ben ve dışarıda namaz kılan bir arkadaşım 20–30 metre kadar uzağa fırladık. Ben sürünerek bir çukurun içine attım kendimi. O süre zarfında etrafa yayılan birçok el bombası daha patladı. Çukurda olduğum için bu patlamalardan yara almadan kurtuldum."
Afyon'daki fâcia ile ilgili araştırma, soruşturma çalışmaları devam ediyor.
Bu çalışmalardan bir netice alınır mı? Alınırsa, ne kadarlık bir zaman zarfında bellir olur? Yoksa, daha önceki benzerleri mürûr–u zamana bırakılarak unutulmaya mı terk edilir?
Bütün bu sorular, ne yazık ki muallakta duruyor. Dahası, bunların tatminkâr cevaplarının verilip verilemeyeceği hususu bile meçhûlde görünüyor.
Bunları ifade ettikten sonra, Afyon'la bağlantılı bir başka konuya temas edelim.

Dikkat çeken sinyaller!

Âlemde tesadüfe yer yok. Herşey bir mânâ ve hikmet tahtında cereyan ediyor.
Afyon, bir gün önce dikkatleri üzerine çekti aslında.
Salı günü Afyon'da Beytüşşebap şehitlerinden Piyade Üsteğmen Sami Çiftçi için cenaze merasimi yapıldı.
Ne aciptir ki, cenazeye katılanlardan biri, aynı zamanda şehidin meslektaşı olan Uzman Çavuş Cüneyt Akkuş'tu. On yıllık evli ve iki çocuk babası olan Akkuş, ne acıdır ki tam da ertesi günün gecesi meydana gelen dehşetli patlama esnasında şehit düştü. Böylelikle, dayanılmaz derecedeki acılar üst üste geldi.
* * *
Üsteğmen Sami Çiftçi'nin cenaze merasimine katılan en dikkat çekici isimlerden biri de, Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal'dı.
Uysal, çok yakın dostu olan şehidin babasını teselli etmeye çalıştı. Ancak, kendisi de ziyadesiyle duygulandı, üzüntüye gark oldu.
Uysal, o yakıcı keder ve üzüntü içinde tam da cenaze namazının kılınması esnasında baygınlık geçirdi. Başının tabuta çarpması ve kaşının yarılmasıyla yere yığıldı.
Soruşturup öğrendiğimize göre, aşırı üzüntünün yanı sıra, cenaze namazı için ön safta durduğu esnada burnuna çok tuhaf bir koku gelmiş. Kokuyla üzüntünün birleşmesi sonucu baygınlık geçirmiş.
Gariptir ki, DP'nin şimdiki genel başkanı Uysal, memleketi Afyon'da bu keder yüklü halleri yaşarken, bir gün sonra yine aynı partinin eski genel başkanlarından Süleyman Soylu AKP'ye geçiyor ve bu transferlik için rozet takma merasimi yapılıyordu.
* * *
Ölüm gerçeği bir yerde değil, her yerde hükmünü ibraz ediyor.
Muhtemelen şehit düşen askerlerden bazılarının ailesi, evlâdının terör saldırılarının yoğun olduğu doğu taraflarında değil de Afyon'da askerlik görevini yapmasına sevinmiş, en azından kalben daha rahat, daha emin olmuştur.
Fakat, şair Tarancı'nın da dikkat çektiği gibi, ölümün ne zaman, nerede ve kaç yaşında geleceğini hiçbirimiz bilemeyiz.
O halde, şu duâyı hiç eksik etmemeli: Allah, cümlemize imân selâmeti versin.
* * *
Dikkatimizi çeken bir başka nokta da şu oldu: Yüksek tirajlı bir sosyete gazetesi, Afyon'daki fâcia haberini büyük puntolarla—tepedeki Atatürk heykelini kast ederek—şu sözlerle manşete çekti: "Bıraksalar atlayacaktı Kocatepe'den Afyon Ovası'na..."
Görüldüğü gibi, ağlanacak halimizi bir de böylesine gülünç tablolarla tasvir edenler çıkıyor.
Hâsılı, bu dehşetli hadise her yönüyle soruşturulduğu gibi, her yönüyle dikkat çekici olup düşündürmeye devam edecek gibi görünüyor.
Yakın Tarih Yazıları- Fırtınalı günlerin halim-selim ricâli: Said Halim

İttihat–Terakki döneminin (1908–18) en kapasiteli devlet ve hükümet adamı, eski sadrâzamlardan Said Halim Paşa, İstiklâl Harbi günlerinde Roma'da bir Ermeni terörist tarafından vurularak şehit edildi. (7 Aralık 1921)

Kısa biyografisi şöyledir:
Mısır valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşanın torunu, vezir Halim Paşanın da oğlu olan Said Halim Paşa, 1864'te Kahire'de doğdu.
Henüz küçük yaşta iken, ailesiyle birlikte İstanbul'a geldi. İyi bir tahsil gördü. Ayrıca, gittiği İsviçre'de de siyasî ilimler sahasında yüksek tahsil yaptı. İstanbul'a döndüğünde (1888) Şûrâyı Devlet (Danıştay) üyeliğine tâyin edildi. Ardından "Rumeli Beylerbeyliği" pâyesine sahip oldu. 1900'de aleyhinde jurnaller verildiği için, Yeniköy'deki meşhûr yalısında arama yapıldı. Sakıncalı bir şey bulunamamasına rağmen, baskı altında tutuldu. Sonunda dayanamadı ve kardeşiyle birlikte Mısır'a gitti.
II. Meşrûtiyetin ilânı üzerine İstanbul'a döndü. Bu kez Şûrâ–yı Devlet Reisi (1912) oldu. Bir sene sonra Hâriciye Nazırlığı, Mahmut Şevket Paşanın öldürülmesinden sonra da (1913) Sadrâzamlık makamına getirildi.
Halim Paşanın sadrazamlık müddeti yaklaşık dört sene sürdü. Ancak, hiç rahat yüzü görmedi. Bunun birinci sebebi, peşpeşe gelen büyük savaşlar: Birinci ve İkinci Balkan Savaşları ile I. Dünya Savaşı.
İkinci sebep ise, komitacı tabiatlı İttihatçıların bitmek bilmeyen baskı ve ihtirasları.
Başlangıçta Hariciye Nazırlığını da deruhte eden Sadrazam Said Halim, 1915 yılına gelindiğinde ise, bakanlık vazifesini bıraktı. Hatta, başbakanlıktan da istifa etmek istedi. Ancak, buna mani olunduğu için vazifeye devam etti.
Bu zaman zarfında, Dahiliye Nazırlığı, yani İçişleri Bakanlığı görevini yürüten kişi ise, İttihatçıların en ihtiraslı adamı Talat Paşaydı. Hani o, Ermenilere yönelik "Tehcîr Kànunu"nu çıkartan ve uygulayan kişi...
Talat Paşa, bağlı bulunduğu başbakana önemli hemen hiçbir konuda gerekli bilgiyi iletmiyordu. Onu kukla gibi yönetmek istiyordu.
Said Halim Paşa, Dünya Harbi dahil birçok hayatî gelişmenin haberini bile başka kaynaklardan alıyordu.
Sonunda, bu densizliklere dayanamadı ve Şubat 1917'de Sadrâzamlık görevinden kesin sûrette ayrıldı.
Politika dışında ilmî çalışmalar yapmakla da meşgul olan Said Halim, en tehlikeli günlerde de İstanbul'dan ayrılmadı.
Dünya Harbini müteakiben başlayan İstanbul'un işgali günlerinde (10 Mart 1919), tutuklanarak tevkif edildi. 22 Mayıs'ta da İngilizler tarafından, diğer bazı siyasî mahkûmlarla birlikte Malta adasına sürgüne gönderildi. İki yıl kadar burada kaldı. 29 Nisan 1921'de serbest bırakıldı. Ancak, İstanbul'a gelmesi kabul edilmedi. Çaresiz, oradan İtalya'ya gitti. Roma'da 7 Aralık 1921 günü bir Ermeni terörist tarafından vurularak şehid edildi.

Başlıca eserleri: Arapça, Farsça, İngilizce ve Fransızca biliyordu. Kendisinin çokça önem verdiği tefekkür ağırlıklı birçok eseri var. Bir kısmının isimleri şöyle: İslâmlaşmak ve Taassub, Mukallidliklerimiz, İnhitât–i İslâm, Buhrân–ı Siyâsimiz, Meşrutiyet, Buhran–ı Fikrimiz.


ceren
Fri 19 August 2016, 04:00 pm GMT +0200
Esselamu aleyküm.Ölüm her zaman bir nefes kadar yakındır bizlere.Ömrünü islam yolunda yaşayan ve her an ölecekmiş gibi yaşayan ve zekerat anında müslüman olarak ölen kullardan olalım inşallah...

HALACAHAN
Thu 2 February 2017, 06:42 pm GMT +0200
Son nefeste imanli ölüm nasip eyle rabbim

Sevgi.
Wed 21 June 2017, 06:27 pm GMT +0200
Ve aleykümselam ölümden asla kaçılamaz heryerde bizi yakalar. Oyüzden her anın kıymetini bilerek hareket etmeliyiz.

Bilal2009
Wed 21 June 2017, 08:25 pm GMT +0200
Aleyküm Selam. Her anın kıymetini bilip Allah yolunda hayırlı kullardan olalım inşaAllah