Esila
Wed 2 February 2011, 02:37 am GMT +0200
Kureyş´in, Esirlerinin Fidyesi İçin Rasûlullah´a Heyet Göndermesi
Ümeyye B. Halefin Öldürülmesi
Ebu Cehil Mel´ununun Öldürülmesi
Rasûlullah (S.A.V.)´In, Katade´nin Gözünü İyileştirmesi
Buna Benzer Başka Bîr Kıssa.
Bedir Gününde Küfür Liderlerinin Cesetlerinin Kuyuya Atılması
Fasıl
Fasıl
Fasıl
Hz. Peygamberin Bedir´den Medine´ye Dönüşü.
Nadr B. Haris İle Ukbe B. Ebî Muayttn Öldürülmeleri
Necaşi (R.A.)´Nin Bedir Zaferine Sevinmesi
Müşriklerin Bedîr´de Uğradıkları Musibet Haberinin Mekke´ye Ulaşması
Kureyş´in, Esirlerinin Fidyesi İçin Rasûlullah´a Heyet Göndermesi
Fasıl
Fasıl
Ümeyye B. Halefin Öldürülmesi
îbn îshak, Yahya b. Abbad b. Abdullah b. Zübeyr tarikiyle Abdur-rahman b. Avf m şöyle dediğini rivayet eder: Ümeyye b. Halef, Mekke´de benim dostum idi. Adım, Abdi Amr idi. Müslüman olduğum zaman Ab-durrahman adını aldım. Biz Mekke´de idik. Mekke´de iken bana rastlar ve şöyle derdi:
- Ey Abdi Amr, babanın seni adlandırdığı gibi addan yüz mü çevirdin
Bende evet, derdim. O bana şöyle derdi:
- Ben Rahmanı tanımıyorum. Aramıza birşey koy ki seni o şeyle çağırayım. Sana gelince ilk adınla baııa cevap vermiyorsun. Bana gelince, seni bilmediğim birşeyle çağıramam!
Beni «Ey Abdi Amr» diye çağırdığı zaman ona cevap vermezdim. Ona dedim ki:
- Ey Ebu Ali, dilediğini yap. Dedi ki:
- Sen Abdü´l-îlah´sm.
Ben de evet, dedim. Ona rastladığımda, Ey Abdü´1-İlah dediği zaman, ona cevap verir, kendisiyle konuşurdum. Nihayet Bedir günü kendisine rastladım. Oğlu Ali b. Ümeyye ile duruyordu. Elinden tutmuştu. Yanımda bir takım zırhlar vardı ki onları savaşta ele geçirmiştim. Onları taşıyordum. Beni gördüğü zaman şöyle dedi:
-Ey Abdi Amr!
Ben ona cevap vermedim. Bu defa şöyle, hitap etti:
-EyAbdü´1-İlah!
-Evet...
- Senin bende birşeyin yok mudur Ben yanındaki zırhlardan daha hayırlı değil miyim
- Evet, vallahi böyledir, dedim. Elimdeki zırhları attım. Onun ve oğlunun elinden tuttum. Bu esnada o şöyle diyordu:
- Şimdiye kadar bugünkü gibi hiç görmedim. Acaba sizin süte ihtiyacınız yok mudur (îbn Hişam´m ifadesine göre o, böyle demekle: «Beni esir alan kimseye sütü bol develeri fidye olarak veririm.» demek istemişti.) Sonra onlarla birlikte yürümek üzere çıktım.
İbn İshak, Abdurrahman b. Avf m şöyle dediğini rivayet eder: «Kendisiyle oğlu arasına girip ellerinden tutmuş olduğum halde Ümeyye b. Halef, bana şöyle dedi:
-Ey Abdü´1-İlah! Göğsünde deve kuşu yeleğiyle alametlenmiş şu adamınız kimdir
- Bu, Hamza b. Abdülmuttalib´tir.
Başımıza bu işleri getiren odur. "Abdurrahman b. Avf dedi ki:
- Vallahi ben, onların önlerine düşmüş getiriyordum ki, Bilal, onu benimle birlikte gördü. Ona Mekke´de İslâmiyet´i terketmesi için işkence eden ve öfkelendiği zaman onu Mekke´nin güneşten kızmış kumluğuna yatıran, sonra büyük bir kaya parçasının getirilmesini ve göğsü üzerine konulmasını emreden, sonrada; «Ya böyle kalırsın ya Mu-hammed´in dininden ayrılırsın,» diyen idi. Onun işkencelerine karşı «Allah birdir.» diyen Bilal onu gördüğü zaman dedi ki:
- İşte küfrün başı Ümeyye b. Halefi Eğer o kurtulursa ben ölürüm! Dedim ki:
- Ey Bilal, benim esirimi mi kastediyorsun
- Eğer o kurtulursa ben ölürüm (Daha sonra olanca sesiyle bağırdı:) Ey Ensârullah! Küfrün başı Ümeyye b. Halef işte burada! Eğer o kurtulursa ben ölürüm!
Böyle demesi üzerine ashab etrafımızı kuşattı. Bizi çember içine aldılar. Ben de onu himaye edip savunuyordum. Birden bir adam, kılıcını kınından çıkardı. Ümeyye´nin ve oğlunun ayağına vurdu. Oğlu yere düştü. Ümeyye de daha önce benzerini işitmediğim bir çığlık attı. Dedim ki:
- Sen kendini kurtar, sana kurtuluş yoktur. Vallahi ben senin için birşey yapamam.
Bunun üzerine onları kılıçlarıyla öldürdüler. Allah, Bilal´e rahmet etsin. Zırhlarım gitti. Esirimi de ziyan etti.»
Buharı de sahihinde buna yakın ifadeler kullanarak böyle bir rivayette bulunmuş ve vekalet babında şöyle demiştir: Abdülaziz, Abdurrahman b. Avf m şöyle dediğini rivayet eder: Mekke´de bana meyilli yakınlarımı koruması ve benim de Medine´de ona meyilli yakınlarını korumam üzerine Ümeyye b. Halefle bir sözleşme yaptım. İmza yerine adımı Abdurrahman diye yazacak olduğumda o:
- Ben Rahmanı tanımam. Cahiliye dönemindeki adınla yaz, dedi. Ben de Abdi Amr diye adımı yazdım. Bedir günü olduğunda insanlar uykuya daldıklarında onu korumak için dağa çıktım. Ama Bilal, onu gördü. Çıkıp Ensâr´ın meclisi yanına gelip durdu. Ve: "Eğer Ümeyye b. Halef kurtulursa ben ölürüm!" dedi. Onunla birlikte bizi takip etmek üzere bir grup Ensâr yola çıktı. Bize kavuşacaklarım görünce korktum, oğlunu kendilerini oyalasın diye geride bıraktım. Ama gelip onu öldürdüler. Sonra gelip bize ulaştılar. Ümeyye, ağır hareket eden bir adamdı. Ensâr bize ulaştığında Ümeyye´ye: Çök, dedim. O da çöktü. Korumak için üzerine kapandım. Ama altımda iken aradan lolıçlannı dürterek onu öldürdüler. Öyleki Ensâr´dan birinin kılıcı ayağıma değdi." Abdurrahman b. Avf, ayağındaki kılıç izini bize gösterdi. [1]
Ebu Cehil Mel´ununun Öldürülmesi
îbn Hişam dedi İn: Bedir savaşında Ebu Cehil, Recez bahrinden şu şiiri söyleyerek çarpışıyordu:
"Avan savaşı benden intikam almaz. İki senelik azı dişlerim çıkmış, yaşım yenidir. Anam beni bugün için doğurmuştur."
îbn İshak dedi ki: Rasûlullah (s.a.v.), düşmanın işini bitirince, Ebu Cehil´in ölüler arasında aranmasını emretti.
Ebu Cehil´in karşısına çıkan ilk kişi, Muaz b. Amr b. Cemuh (Beni Seleme´nin kardeşi) idi. O zat şöyle demiştir:
"Ebu Cehilin ağaçlıklarda olduğunu duydum. Ona kimsenin ulaşa-mıyacağını söylüyorlardı. Ben, bunu işittiğim zaman onu Öldürmeyi kafama koydum. O tarafa yönelip gittim. Fırsat bulduğumda üzerine hamle yaptım. Ona öyle bir darbe indirdim ki, ayağını baldırının yarısıyla birlikte uçurdum. Baldırı uçarken tıpkı öğütülmek üzere değirmen taşının altına atılan hurma çekirdeğine benziyordu. Oğlu İkrime de onıuzu-ma bir darbe indirdi. Kolumu kesti. Öyleki kolumla vücudum arasında sadece bir deri parçası kalmıştı. Bu durumda savaşmak bana çok eziyet verdi. Gün boyunca kolumu sürükleyerek savaştım. Eziyete dayanamaz hale geldiğimde ayağımı kolumun üzerine bastım. Böylece kolumu koparıp attım."
İbn îshak´ın ifadesine göre Muaz b. Amr, Bedir savaşından sonra da yaşamış, Hz. Osman´ın hilafeti zamanında vefat etmiştir.
Muavviz b. Afra, yaralı olan Ebu Cehil´e rastladı. Ona vurdu, yerinden kalkamaz hale getirdi. Onu, can çekişirken bırakıp gitti. Müavviz, savaş sırasında öldürülen şehidler arasındaydı.
Abdullah b. Mesud´da Ebu Cehil´e rastladı. Bütün bunlar, Rasûlullah (s.a.v.)´m ölüler arasında Ebu Cehil´in aranıp bulunmasını emrettiği zamanda olmuştu.
Bana gelen habere göre Rasûlullah (s.a.v.), ashabına şöyle emretmişti:
«Eğer o, ölülerin arasında sizden gizli kalıpta onu bulamazsanız, dizindeki bir yara izine bakınız. Çünkü bir gün ben ve o, Abdullah b. Cud´an´m yemek sofrasında iken kalabalıktan sıkıştık. Biz iki küçük çocuk idik. Ben ondan biraz yaşlı idim. Onu ittim. Oda dizleri üzerine düştü ve o iki dizinden birinde bir tırtıklama meydana geldi ki, o tırtıklanmanın izi, dizinde hala durmaktadır.»
Abdullah b. Mesud dedi ki:
"Ben, onu en son anında buldum. Son nefesini veriyordu. Kendisini tanıdım. Ayağımla boynuna bastım. O, bir defasında beni Mekke´de elleriyle yakalamış, bana eziyet etmiş ve beni yumruklamıştı. Sonra ona dedim ki:
- Ey Allah düşmanı! Allah seni rezil ve hakir etmedi mi
- Beni ne ile rezil ve hakir etti Kavminin Öldürdüğü adamdan daha üstün kim var Bunu bırak. Bana haber ver, bugün devran kimindir
- Allah ve rasûlünündür! İbn îshak dedi ki:
Manzum oğullarından bir takım kimselerin iddiasına göre îbn Mesud şöyle diyordu: «Ebu Cehil: "Ey koyunların çobancığı! Çetin, erişilmesi güç yukarılara çıkmışsın!" dedi. Sonra onun başını kopardım. Onu Rasûlullah´a getirip dedim ki: «Ey Allah´ın Rasûlü! İşte Allah´ın düşmanı Ebu Cehil´in başı!.."
Rasûlullah (s.a.v.):
- Kendisinden başka bir ilah bulunmayan Allah hakkı için bu Ebu Cehil´in başı mıdır diye sordu. Rasûlullah, yemin ederken böyle derdi. Ben de:
- Evet, kendisinden başka ilah bulunmayan Allah´a yemin ederim ki, bu Ebu Cehil´in başıdır! dedim. Sonra başım Rasûlullah´ın önüne bıraktım. O da Allah´a hamd etti.»
Buharı ve Müslim´in sahihlerinde Yusuf b. Yakup b. Macişşun kanalıyla gelen bir rivayete göre Abdurrahman b. Avf şöyle demiştir:
"Bedir gününde safta duruyordum. Sağıma ve soluma baktığımda Ensâr´dan iki delikanlı arasında bulunduğumu gördüm, onlardan en zayıf olam arasında bulunmayı temenni ettim. Onlardan biri beni dürterek:
- Amca, sen Ebu Cehil´i tanıyormusun diye sordu. Ben de:
- Evet, tanıyorum. Senin onunla işin ne diye sorunca, şu cevabı verdi:
- Duyduğuma göre o, Rasûlullah (s.a.v.)´a küfretmiş! Nefsim kudret elinde bulunan Allah´a yemin ederim ki, eğer onu görürsem ikimizden eceli daha çabuk gelecek olanımız ölünceye kadar kendisinden ayrılmayacağım!
Delikanlının bu sözü hoşuma gitti. Diğeride beni dürtüp bana aynı şeyleri sordu. Çok geçmeden Ebu Cehil´in insanlar arasında dolaşmakta olduğunu gördüm. Delikanlılara:
- Görüyor musunuz İşte biraz önce sorduğunuz adamınız budur! dedim. Onlar da kılıçlarını çekerek hemen saldırdılar. Vurup yere yıktılar ve öldürdüler. Sonra Peygamber´in yanma gidip onu öldürdüklerini bildirdiler. Hz. Peygamber:
- Onu hanginiz öldürdünüz diye sordu. İkisi de:
- Ben öldürdüm, diye cevap verdi. Hz. Peygamber:
- Kılıçlarınızın üzerindeki kanları şildiniz mi diye sordu Onlar da:
- Hayır, diye cevap verdiler. Peygamber (s.a.v.), ikisinin kılıcına baktı ve:
- Her ikiniz onu öldürmüşsünüz, dedi. Ebu Cehil´in üzerindeki eşyaları ganimet olarak Muaz b. Amr b. Cemuh´a vermeye hükmetti. Diğer genç ise Muaz b. Afra idi."
-Buharî, Yakub b. İbrahim kanalı ile Abdurrahman´m şöyle dediğini rivayet eder:
«Bedir günü safta duruyordum. Etrafıma baktığımda sağımda ve solumda genç yaşlarda iki delikanlı gördüm. Durumlarından şüphelendim. Çünkü ikisinden biri diğerinden gizlice bana: «Amca, bana Ebu Ce-hil´i göster." dedi. Ben de:
- Yeğenim, onunla işin ne diye sordum. Dedi ki:
- Onu gördüğüm takdirde ya onu öldürmek ya da bu uğurda ölmek için Allah´a söz verdim.
Diğeri de, bundan gizli olarak bana aynı şeyleri söyledi. Bu ikisinin arasında bulunmaktansa, yerlerinde bulunmak arzusunu duydum. Ebu Cehil´i onlara gösterdiğimde iki doğan gibi koştular, yakalayıp onu öldürdüler. Bu delikanlılar, Afra´nın oğullarıydılar.»
Yine Buharî ve Müslim´in sahihlerinde Enes b. Malik´in şöyle dediği rivayet edilir:
Rasûlullah (s.a.v.): «Ebu Cehil´in ne yapmakta olduğuna kim gidip bakar » diye sordu. îbn Mesud: «Ben gidip bakarım ya Rasûlallah.» diyerek bakmaya gitti. Ebu Cehil´i, Afra´nm iki oğlunun öldürmüş olduğunu ve vücudunun tamamen soğuduğunu gördü. Sakalından tutup:
- Sen Ebu Cehil´sin değil mi diye sordu. Ebu Cehil´de:
- Öldürdüğünüz bu adamdan daha üstün bir kimse var mıdır (Yada: kavminin öldürdüğü bu adamdan daha üstün biri var mıdır ) diye sordu.»
Buharî´nin, İsmail b. Kays´tan yaptığı rivayete göre İbn Mesud, Ebu Cehü´e gidip:
- Allah seni rezil ve hakir etti mi diye sorrnuş, o da şu cevabı vermişti:
- Öldürdüğünüz adamdan daha üstün biri var mıdır
A´meş, Ebu İshak kanalı ile Abdullah b. Mesud´un şöyle dediğini rivayet eder:
«Ebu Cehil´in yanına gittim. Yere düşmüştü. Başında bir miğfer, yanında da güzel bir kılıç vardı. Benim yanımda ise adi bir kılıç vardı. Kılıcımla başına vurmaya başladım. Mekke´de iken başıma vurduğu bir darbeyi hatırladım. Öyle bir darbe vurmuştu ki eli güçsüzleşmişti. Kılıcını aldım. Başını kaldırıp bana şöyle dedi:
"Bugün devran kimindir Bizim mi yoksa sizin mi Sen ey Abdullah, Mekke´de bizim çobancığımız değil miydin !" Böyle demesi üzerine onu öldürdüm. Sonra Hz. Peygamber´in yanına gidip: "Ebu Cehil´i öldürdüm." dedim. Peygamber:
- Kendisinden başka ilah bulunmayan Allah hakkı için, onu gerçekten öldürdün mü diye sordu ve üç kez bana bu şekilde yemin verdi. Sonra kalkıp benimle birlikte müşrik ölülerinin yanma geldi. Onlara beddua etti.»
İmam Ahmed b. Hanbel, Vekf kanalı ile Abdullah b. Mesud´un şöyle dediğini rivayet eder:
«Bedir gününde Ebu Cehil´in yanma vardım. Ayağından darbe yemişti. Kılıcıyla kendini koruyor, insanları yanından uzaklaştırmaya çalışıyordu.
Ben:
- Allah´a hamd olsun ki o seni rezil ve hakir etti ey Allah düşmanı! dedim. O da:
- O, kendi kavminin öldürdüğü bir adamdır! dedi. Ben de pek iyi olmayan kılıcımla ona vurmaya başladım. Eline bir darbe indirdim. Küıcı düştü. Düşen kılıcım alıp onunla kendisini vurup öldürdüm. Sonra âdeta yerde sürünürcesine Hz. Peygamber´e geldim ve durumu anlattım. O da:
- Kendisinden başka ilah bulunmayan Allah için doğru söyle, onu öldürdün mü diye sordu. Ve bu şekilde bana üç kez yemin verdirdi. Ben de:
- Kendisinden başka ilah bulunmayan Allah´a yemin ederim ki, onu öldürdüm! dedim. Rasûlullah kalkıp benimle birlikte Ebu Cehil´in yanma geldi ve:
"Seni rezil ve hakir eden Allah´a hamd olsun ey Allah düşmanı! Bu, bu ümmetin Firavunu olmuştu!" dedi.
Başka bir rivayete göre İbn Mesud: "Rasûlullah (s.a.v.), Ebu Cehil´in kılıcını bana ganimet olarak verdi." demiştir.
Ebu îshak el-Fezari, Sevrî kanalı ile İbn Mesud´un şöyle dediğini rivayet eder: «Bedir gününde Rasûlullah (s.a.v.)´m yanına gidip: «Ben Ebu Cehil´i öldürdüm.» dedim. Rasûlullah: «Kendisinden başka ilah bulunmayan Allah için doğru söyle, Öldürdün mü » diye sordu. Ben de: «Kendisinden başka ilah bulunmayan Allah hakkı için onu öldürdüm.» dedim. Bu sözümü, iki ya da üç kez tekrarladım. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.) şöyle dedi:
«Allahu Ekber. Vadini gerçekleştiren, kuluna yardım eden ve yalnız başına fırkaları hezimete uğratan Allah´a hamdolsun.» Böyle dedikten sonra bana: «Haydi gidelimde, onu bana göster.» dedi. Ben de onunla birlikte gidip Ebu Cehil´in cesedini ona gösterdim. O da: «O, bu ümmetin Firavun´udur!» dedi.
Vakidî dedi ki: « Rasûlullah (s.a.v.), Afra´nm iki oğlunun ölüp düştükleri yere gelip durdu ve şöyle dedi:
"Allah, Afra´nm iki oğluna rahmet etsin. Onlar, bu ümmetin Fira-vun´unu ve küfür liderlerinin başını Öldürmede ortaktırlar." Denildi ki: Ya Rasûlallah! Onu bunlarla birlikte öldüren kimdi
Buyurdu ki: "Melekler ile İbn Mesud, onu öldürme işine ortak oldu."
Beyhakî, el-Hakim tarikiyle Ebu İshak´m şöyle dediğini rivayet eder:
«Bedir gününde Ebu Cehil´in öldürüldüğüne dair haberi getiren müjdeci Rasûlullah´a geldiğinde kendileri, müjdeciye: «Kendisinden başka ilah bulunmayan Allah hakkı için doğru söyle, sen onu Ölmüş halde gördün mü » diyerek üç kez yemin ettirdi. Müjdeci de yemin etti. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.) secdeye kapandı.»
Beyhakî, Ebû Nuaym kanalı ile Abdullah b. Ebu Evfa´mn şöyle dediğini rivayet eder:
« Rasûlullah (s.a.v.), fetihle müjdelendiğinde ve Ebu Cehil´in başı kendisine getirildiğinde iki rekat namaz kıldı.»
İbn Mace, Ebu Bişr Bekr b. Halef kanalı ile Abdullah b. Ebi Evfa´mn şöyle dediğini rivayet eder:
«Ebu Cehil´in başının vurulduğu müjdesi kendisine getirildiği günde Rasûlullah (s.a.v.), iki rekat namaz kıldı.»
îbn Ebi´d-Dünya, babası kanalı ile Şa´bi´nin şöyle dediğini rivayet eder: Adamın biri Rasûlullah (s.a.v.)´a şöyle dedi:
«Ben, Bedir´e uğradım. Orada yerden çıkan bir adam gördüm. Öte yandan bir başka adamda elindeki tokmakla vurarak onu yere batırı-yordu. Sonra tekrar çıkıyor, tokmaktı adam da yine aynı şekilde vurup onu yere batırıyor ve bunu defalarca tekrarlıyordu.» Rasûlullah (s.a.v.) buyurdu ki:
«O, Ebu Cehil b. Hişam´dır. Kıyamet gününe kadar azap görecektir.»
"Meğazi" adlı eserinde el-Ümevî, babası kanalı ile Amir´in şöyle dediğini rivayet eder:
Adamın birisi Rasûlullah (s.a.v.)´m yanına gelip şöyle dedi: «Bedir´de bir adamm oturmakta olduğunu, bir başka adamın da elindeki demir bir direkle onun başına vurarak onu yere batırıp kaybettiğini gördüm.»
Rasûlullah (s.a.v.) buyurdu ki:
«O, Ebu Cehil´dir. Başına bir melek görevlendirilmiştir. Yerden her çıktıkça ona böyle yapacaktır. Kıyamet gününe kadar o yere batacaktır!»
Buhari, Ubeyd b. İsmail kanalı ile Zübeyr´in şöyle dediğini rivayet eder:
«Bedir gününde Ubeyde b. Said b. As´a rastladım. O zırha bürünmüştü. Sadece gözleri görülüyordu. Ona Ebu Zati´l-Keriş künyesi ile hitap edilirdi. «Ben, Ebu Zati´l-Kirş´im» dedi. Ben de mızrağımla ona saldırdım. Mızrağı gözlerine sapladım ve öldürdüm.»
Hişam dedi ki: Bana gelen habere göre Zübeyr şöyle demiştir: «Ayağımı onun gövdesi üzerine koydum. Sonra bir gerindim ve mızrağı gözlerinden zorlukla çekip çıkardım. Mızrağın iki ucu eğilmişti.»
Urve dedi ki: « Rasûlullah (s.a.v.) Zübeyr´den o mızrağı istedi. Zübeyr de ona verdi. Rasûlullah vefat edince Zübeyr mızrağı aldı. Sonra Ebu Bekir istedi. Ona verdi. Ebu Bekir vefat edince Hattab oğlu Ömer, Zübeyr´den mızrağı istedi. Zübeyr de ona verdi. Ömer vefat edince Zübeyr mızrağı aldı. Sonra Osman ondan istedi. Osman´a verdi. Osman Öldürüldüğünde mızrak Hz. Ali ailesinin eline geçti. Zübeyr´in oğlu Abdullah, mızrağı onlardan istedi. Ve öldürülünceye kadar mızrak onun yanmda´kaldı.»
İbn Hişam dedi ki: Hattab oğlu Ömer, Said b. As´in yanına gidip ona şöyle dedi: "Sende bana karşı birşeyler görüyorum. Öyle sanıyorum ki, babanı öldürdüğümü sanıyorsun. Eğer onu öldürmüş olsaydım, senden özür dilemezdim. Ama ben dayım As b. Hişam b. Muğire´yi öldürdüm. Babana gelince ben ona uğradım. O, öküzün boynuzuyla yeri eşelemesi gibi yeri eşeliyordu. Ona dokunmadan yanından geçip gittim. Ama amcası oğlu Ali ona yönelerek öldürdü."
îbn İshak dedi ki: Abdu´ş-Şeuis oğulları kabilesinin müttefiki olan Ukkaşe b. Mihsan b. Hirsan el-Esedî, Bedir gününde kılıcıyla savaştı. Öyleki; kılıcı, elinde kırıldı. O da Rasûlullah (s.a.v.)´a geldi. Rasûlullah, ona ağaçtan bir dal verip şöyle dedi: «Ey Ukkaşe! İşte bununla savaş!»
Ukkaşe, o dalı Rasûlullah´t an aldığı zaman salladı ve o dal, onun elinde uzunca, ağzı sağlam, beyaz ve demirden bir kılıç haline geldi. Onunla savaştı. Nihayet Allah, Müslümanlara fetih müyesser kıhncaya kadar savaşım sürdürdü. Avn adı verilen kılıç onun yanında kaldı. Ukkaşe, o kılıçla savaşlarda Rasûlullah (s.a.v.)´m yanında hazır bulundu. Nihayet Ebu Bekir zamamnda irtidad hadisesinde öldürüldü. O zaman o kılıç, onun yanında idi. Onu, Tulayha b. Hüveylid el-Esedî öldür-dü.Tulayha, bu hususta bir kaside söyledi:
"Akşamleyin İbn Akremî ve Ükkaşe el-Ganmî´yi dönüp dolaşma yerinde mukim olarak bırakıp ayrıldım."İleride de açıklanacağı gibi bu hadiseden sonra Tulayha, Müslüman olmuştur.
İbn İshak dedi ki: Rasûlullah (s.a.v.): «Ümmetimden 70.000 kişi hesapsız ve azapsız olarak Cennet´e girecektir.» dediği zaman Ukkaşe: «Allah´a dua et de beni onlardan biri kılsın.» demiş, Rasûlullah da: «Alla-hım, Ukkaşe´yi onlardan biri kıl.» diye dua etmişti.
İbn İshak´m rivayetine göre Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
- Araplar arasında bizim hayırlı bir süvarimiz vardır.
- O kimdir ya Rasûlallah
- Ukkaşe b. Mihsan´dır.
Bunun üzerine Dırar b. Ezver dedi ki: -Ya Rasûlallah, o bizden bir adamdır.
- Sizden biri değildir. Fakat antlaşmadan dolayı o bizdendir.
Beyhakî, el-Hakim kanalı ile Ukkaşe b. Mihsan´m şöyle dediğini rivayet eder: «Bedir gününde kılıcım elimde kırıldı. Rasûlullah, bana bir dal verdi. Bir de baktım ki o dal elimde beyaz, uzunca bir kılıç haline gelmiş! O kılıçla savaştım. Nihayet Cenâb-ı Allah, müşrikleri yenilgiye uğrattı.» Bu kılıç, vefatına kadar Ukkaşe´nin yanında kaldı.
Vakidî, Üsame b. Zeyd kanalı ile Abdü´l-Eşhel oğulları kabilesinden bir kaç adamın şöyle dediklerini rivayet eder: "Seleme b. Haris´üı kı-lıa Bedir gününde kırıldı. Silahsız kaldı. Rasûlullah ona İbn Tab hurma ağaçlarından bir dal vererek: "İşte bununla vur." dedi. Seleme, bir de baktıki o dal, bir kılıca dönüşmüş. Bu kılıç Cisri Ebu Ubeyde günündeki çarpışmada öldürülünceye kadar Seleme´nin yanında kaldı." [2]
Rasûlullah (S.A.V.)´In, Katade´nin Gözünü İyileştirmesi
Beyhakî, "Delail" adlı eserinde Katade b. Numan´m şöyle dediğini rivayet eder: «Bedir gününde gözüm yanağımın üzerine aktı. Ashab, o gözümü koparıp atmak istedi. Bunu, Rasûlullah´a sordular. O, hayır dedi. Beni yanma çağırdı. Avucunu göz bebeğimin üzerine koydu. Böylece iyileştirdi. Ama hangi gözüm olduğunu bilemiyorum.»
Mü´minlerin emiri Ömer b. Abdülaziz, bize dedi M: Bu haberi, Asım b. Amr b. Katade bana anlatmış, ayrıca ona şu şiiri de söylemiştir:
"Ben o adamın oğluyum ki, gözü yanağının üzerine aktı ve o gözü Muhammed Mustafa´nın avuç içi ile -her ne kadar soğumuş idiysede- yerine yerleşti."
Merhum Ömer b. Abdülaziz, bunu bize anlatırken Ümeyye b. Ebi´s-Salt´m, Seyf b. Zi-Yezen hakmda söylemiş olduğu bir şiiri konuyla irtibatlandırarak yerinde söyledi:
"Bunlar yüce ahlaklardır. Su ile karışan süt kapları değildir ki, o sütler daha sonra idrara dönüşsünler." [3]
Buna Benzer Başka Bîr Kıssa
Beyhakî, Ebu Abdullah el-Hafiz kanalı ile Rafı b. Malik´in şöyle dediğini rivayet eder:
"Bedir günü olduğunda insanlar, Ubey b. Halefin üzerine toplandılar. Ben de zırhının bir parçasına baktım ki koltuk altındaki kısmı parçalanmış. Kılıcımla orasından kendisine darbemi vurdum. Bedir gününde bana bir ok isabet etti. Gözüm çıktı. Rasûlullah (s.a.v.), gözüme tükürüp benim için dua etti. Artık o darbeden bir eziyet duymadım. "Bu olay bu açıdan gariptir.
İbn Hişam dedi ki: Ebu Bekir es-Sıddık, oğlu Abdurrahman´ı yanına çağırdı. Abdurrahman, o zaman müşriklerle beraberdi. Ona dedi ki:
- Ey Habis! Malım nerede Abdurrahman da dedi ki:
"Çok koşan at ve beyaz saçlı dalalettekileri öldüren keskin kılıçtan başka birşey kalmadı." Yani sadece savaş teçhizata ile atlar kaldıM, o atlar üzerinde sapıklıktaki ihtiyarlar savaşırlar.
Abdurrahman küfür halinde iken böyle diyordu. el-Ümevî´nin,
"Meğazi" adlı eserinde anlatıldığına göre Rasûlullah (s.a.v.), Bedir gününde Ebu Bekir es-Sıddık ile birlikte müşriklerin Ölüleri arasında dolaşırken şöyle demiş: «Başlan yararız.» Ebu Bekir es-Sıddık´ta şöyle demiş:
"Bize karşı güçlü olan adamların başlarını yararız. Onlar çok zalim ve çok asi idiler!" [4]
Bedir Gününde Küfür Liderlerinin Cesetlerinin Kuyuya Atılması
îbn İshak, Yezid b. Ruman kanalı ile Hz. Aişe´nin şöyle dediğini rivayet eder:
Rasûlullah (s.a.v.), ölülerin kuyuya atılmalarım emretti. İçine atıldılar. Ancak Ümeyye b. Halef kuyuya sığmadı. Çünkü o, zırhı içinde şişmiş ve zırhını doldurmuştu. Onu kuyuya atmak için uğraştılarsa da vücudu dağılmaya başladığından yerinde bıraktılar, üzerini toprak taş gibi şeylerle kapattılar. Diğerlerini kuyuya attıkları zaman Rasûlullah (s.a.v.) şöyle dedi:
- Ey kuyu halkı! Siz, Rabbinizin vadettiği şeyin gerçek olduğunu gördünüz mü Ben, Rabbimin bana vadettiği şeyin gerçek olduğunu gördüm!
Ashab, ona dedi ki:
- Ey Allah´ın Rasûlü! Ölmüş bir kavimle mi konuşuyorsun
- Onlar, Rablerinin kendilerine vadettiği şeyi öğrendiler. Hz. Aişe dedi ki:
İnsanlar, Rasûlullah´m: "Onlara dediğim şeyi muhakkak işittiler." şeklinde dediğini söylerler.Oysaki Rasûlullah sadece "Onlar muhakkak öğrendiler." dedi.
İbn İshak, Humayd et-Tavü kanalı ile Enes b. Malik´in şöyle dediğini rivayet eder:
Rasûlullah (s.a.v.)´ın ashabı, geceleyin kendisini dinlediler. O şöyle diyordu:
- Ey kuyu halkı! Ey Utbe b. Rebia, ey Şeybe b. Rebia, ey Ümeyye b. Halef ve Ey Ebu Cehil b. Hişam! -Böylece onlardan kuyuda olan kimseleri saydı- Rabbinizin vadettiği şeyin gerçek olduğunu gördünüz mü Ben, Rabbimin bana vadettiği şeyin gerçek olduğunu gördüm.
Bunun üzerine Müslümanlar dediler ki:
- Ey Allah´ın RasûlüîÖlen bir kavme mi sesleniyorsun
- Siz, benim söylediklerimi onlardan daha iyi işitecek değilsiniz. Ne varki onlar, bana cevap verme gücünü bulamazlar.»
İbn İshak dedi ki: Bazı ilim erbabı kimselerin bana anlattıklarına göre Rasûlullah (s.a.v.) şöyle demiştir:
"Ey kuyu halkı! Peygamber´ine en kötü davranan peygamber aşireti sizsiniz. Beni yalanladınız. Oysaki insanlar beni doğruladılar. Beni aranızdan çıkaııp sürdünüz. Oysaki insanlar beni aralarında barındırdılar ve siz benimle savaştınız, insanlar ise bana yardım ettiler. Rabbinizin size vadettiği şeyin gerçek olduğunu gördünüz mü Ben, Rabbimin bana vadettiği şeyin gerçek olduğunu gördüm."
Ben derim ki: Bu, Hz. Aişe´nin te´vil ettiği hadislerden biridir. Nitekim onun tevil ettiği hadisler, bir cüzde bir araya getirilmiştir. Hz. Aişe, bu hadislerin bazı ayetlerle çeliştiklerine inanmaktaydı. Mesela, bu hadis, şu ayetle çelişir görünmektedir:
"Ey Muhammed! Sen, kabirlerde olanlara işittiremezsin." (ei-Fâtır, 22.) Aslında yukarıdaki hadis, bu ayetle çelişmemektedir. Doğrusu, ashabın cumhurunun ve onlardan sonra gelen ulemanın kavlidir. Hz. Aişe´nin görüşü bu hususta doğru değildir. Allah ondan razı olsun ve onu hoşnud kılsın.
Buharı, Hz. Ubeyd b. İsmail kanalı ile Urve´nin şöyle dediğini rivayet eder: İbn Ömer´in, ölünün mezarında aile efradının ağlaması yüzünden azap göreceğine dair bir hadisi, Hz. Peygamber´den merfu olarak rivayet ettiği kendisine anlatıldığında Hz. Aişe şöyle demişti: Rasûlullah (s.a.v.), sadece şöyle dedi: «Ölü, kendi hata ve günahı yüzünden azap görür ve onun aile efradı da şu anda onun üzerine ağlar.» Bu da Rasûlullah (s.a.v.)´m şu sözüne benzer: Rasûlullah (s.a.v.), içinde Bedir´de öldürülmüş olan müşriklerin cesedi bulunan kuyunun başında durdu ve onlara bazı şeyler söyledi. Sonra: «Doğrusu bunlar, benim söylediklerimi işitmekte ve söylediğim şeyin hak olduğunu bilmektedirler.» dedi. Ben de kendisine şu ayetleri okudum:
«Ey Muhammed! Tabiidir ki sen ölülere kat´iyyen işittiremezsin.»
(cr-RÛm, 52,)
«Ey Muhammed! Sen, kabirlerde olanlara işittiremezsin.» (ci-Fâtır, 22.) Benim bu ayetleri okumam üzerine Rasûlullah dedi ki: «Onların ateşteki yerlerini hazırladıkları zaman öyledir.» Defnedildikten sonra ölünün dışarıda söylenen sözleri işitebileceğine dair birden fazla sarih hadis varid olmuştur. Nitekim bunu "Ahkamü´l-Kebir" adlı kitabımızın cenazeler bölümünde anlatacağız. Buharı, Osman kanalı ile İbn Ömer´in şöyle dediğini rivayet eder: «Peygamber (s.a.v.), Bedir kuyusunun başında durup şöyle dedi:
«Rabbinizin size vaad ettiği şeyin gerçek olduğunu gördünüz mü » Daha sonra sözlerine devamla şöyle dedi:
«Onlar, şu anda benîm kendilerine söylediklerimi işitiyorlar.» Bu sözler, Hz. Aişe´ye anlatıldığında kendisi şöyle dedi: Peygamber (s.a.v.): «Kendilerine söylediğim sözün gerçek olduğunu onlar şimdi biliyorlar.» dediğinde ben kendisine:
Ey Muhammedi Tabiidir ki sen ölülere kat´iyyen işittiremezsin.» er-Rûm, 52.) ayetini okudum.»
Buharı, Abdullah b. Muhammed kanalı ile Ebu Talha´dan rivayet etti ki, Bedir gününde Rasûlullah (s.a.v.), öldürülen Kureyş büyüklerinden yirmi dört kişinin, içi taşlarla örülü pis bir kuyuya atılmalarını emretti. Müşriklere galip olduğunda, üç gece orada ikamet etti. Üçüncü gün yüklerin bağlanmasını ve yola çıkarılmasını emretti. Sonra kendisi yürümeye başladı. Ashabı da kendisini izledi ve: «Herhalde bir ihtiyacını görmek için yürüyor.» dediler. Nihayet Hz. Peygamber, kuyunun ağzına gelip durdu ve baba adlarıyla birlikte adlarını sıralayarak onlara seslendi: «Ey fulan b. fulan. Ey fulan b. fulan! Allah´a ve Rasûlüne itaat etmek hoşunuza gider miydi Doğrusu biz, Rabbimizin bize vaad ettiğinin gerçek olduğunu gördük. Siz de Rabbinizin size vaad ettiği şeyin gerçek olduğunu gördünüz mü !»
Hz. Ömer dedi ki:
- Ya Rasûlallah! Ruhsuz cesetlerle ne diye konuşuyorsun ı
- Muhammed´in nefsi elinde bulunan Allah´a yemin ederim ki, söylediğim sözleri siz onlardan daha iyi işitiyor değilsiniz!»
Katade dedi ki: «Cenâb-ı Allah, o müşrikleri diriltti ve Rasûlü´nün sözlerini onlara işittirdi. Onları kınamak, alçaltmak, onlardan öç almak, onları pişman edip hasret çektirmek için böyle yaptı.»
İmam Ahmed b. Hanbel, Yunus b. Muhammed kanalı ile Enes´in şöyle dediğini rivayet eder: Rasûlullah (s.a.v.), Bedir´de öldürülen müşrikleri üç gün yerde bıraktı. Nihayet kokuştular. Sonra yanlarına gidip durdu ve şöyle dedi:
- Ey Ümeyye b. Halef, Ey Ebu Cehil b. Hisara, Ey Utbe b. Rebia, Ey Şeybe b. Rebia! Rabbinizin size vadettiği şeyin gerçek olduğunu gördünüz mü Doğrusu ben, Rabbimin bana va´dettiği şeyin gerçek olduğunu gördüm.
Enes diyor ki: Rasûlullah´ın sesini duyan Ömer gelip dedi ki:
- Ya Rasûlallah! Ölümlerinden üç gün sonra mı bunlara sesleniyorsun Bunlar senin sesini duyarlar mı Oysa Cenâb-ı Allah buyurmuş ki: «Ey Muhammed! Tabii ki sen ölülere işittiremezsin.» Bunun üzerine Hz. Peygamber:
- Nefsim kudret elinde bulunan Allah´a yemin ederim ki, söylediklerimi siz bunlardan daha iyi işitiyor değilsiniz. Ne var ki bunlar, cevap verme gücünü bulamamaktadırlar.»
îbn îshak, Hassan b. Sabitin bu konuda aşağıdaki şiiri okuduğunu söyler.
"Zeyneb´in kumdan tepelerdeki diyarını bildim. Tıpkı yeni bir kağıttaki yazı satırı gibi idi.
Rüzgar birbirini izler ve bahar yağmurundan her bir kara bulut akıcı ve dökücüdür.
Onun resmi akşama doğru eskidi ve sevgili sakininden sonra akşama doğru çorak bir arazi oldu. O halde sen, her gün hatırlamayı terket ve Özgün kalbin hararetini geri çevir.
Yalancının haber vermesinden başka, doğrulukla kendisinde ayıp bulunmayan kimseyi söyle.
Melikler melikinin Bedir´de bizim için müşriklerde olan nasibe dair yaptığı şeyi anlat.
Sabahleyin sanki onların toplanması Hira dağı gibidir ki, onun etrafı güneş batmaya meylettiği zaman göründü.
Bizden bir topluluk ile onlarla karşılaştık.
Tıpkı orman arslanlan gibi gençler ve ihtiyarlar olarak,
Muhammed´e gelince, düşmanlara karşı savaşların ateşinde ve sıcağında ona yardımda bulundular.
Ellerinde keskin kılıçlarla ve kınlarını dolduran, parıldayan bütün kılıçlarla,
Efendiler olan Beni Evs´le Beni Neccar, kuvvetle dine yardım ettiler.
Biz de Ebu Cehil´i ve Utbe´yi yıkılmış olarak bırakıp gittik, yeryüzüne terk ettik.
Şeybe´yi bir soylu kimseye nisbet olundukları zaman, hasep sahibi erkekler arasında bıraktık.
Onları cemaatler halinde kuyuya attığımızda Rasûlullah, onlara şöyle sesleniyordu:
Benim sözümün gerçek olduğunu görmediniz mi Allah´ın emri kalbleri almaz mı
Onlar ise konuşmadılar ve eğer konuşsalardı şöyle derlerdi: Doğru söyledin ve sen doğruyu bulan bir fikir sahibisin!"
îbn İshak dedi ki: Rasûlullah (s.a.v.), müşrik ölülerinin kuyuya atılmasını emrettiği zaman Utbe b. Rebia´nm cesedi alınıp kuyuya doğru sürüklendi. O esnada Rasûlullah (s.a.v.), Ebu Hüzeyfe b. Utbe´nin yüzüne baktı. Onun üzgün olduğunu ve renginin değiştiğini farketti: «Ey Hüzeyfe, babandan ötürü üzgün olduğunu sanıyorum. Öyle mi » diye sordu. Hüzeyfe de şöyle dedi:
"Hayır, vallahi ya Rasûlallah, babam ve öldürülüşü hakkında şüphe etmedim. Yalnız babamın görüş sahibi, yumuşak huylu ve faziletli bir kimse olduğunu biliyordum. Bu güzel hasletleri sebebiyle İslâm´a girip hidayet bulacağını umuyordum. Ama başına gelen bu felaketleri gördükten ve bunca ümidimden sonra küfür halinde öldüğünü gördükten sonra üzüldüm."
Rasûlullah (s.a.v.), böyle demesi üzerine Hüzeyfe´ye hayır duada bulundu. Ve ona iyi şeyler söyledi.
Buharı, el-Humeydî kanalı ile İbn Abbas´ın: «Allah´ın verdiği nimeti nankörlükle karşılayanlar...» (İbrahim, 28.) ayet-i kerimesiyle ilgili olarak şöyle dediğini rivayet eder: «Vallahi bu ayette sözü edilenler, Kureyş kafirleridir.»
Amr dedi ki: "Yukarıdaki ayette sözü edilen nankörler, Kureyş kafirleridir. Allah´ın nimeti ise Muhammed´dir." «Ve milletlerini helak olacakları yere götürenler.» ayetinde sözü edilen helak yerinden kasıt da Bedir savaşındaki ateştir, dedi."
İbn İshak dedi ki: Hassan b.Sabit konuyla ilgili olarak şu şiiri söyler:
"Benim kavmim o kimselerdir ki yer halkı inkar ederken onlar Peygamberlerini konuk edip onu tasdik ettiler.
Onlar ancak kavimlerin haslandırlarki, salihlerin öncüleridirler. Ensâr´la beraber yardımcılardır.
Aslı kerim, seçilmiş olan zat onlara geldiğinde Allah´ın taksimiyle müjdelenmiş olarak,
Hoş geldiniz, safa geldiniz , merhaba, güven ve bolluk içinde olasınız.
Ne güzel peygamber ve ne güzel taksim eden, ne güzel komşudur.
Onu bir eve konuk ettiler ki, orada kötülüklerden korkulmaz.
Onlara komşu olan eve, ev denilir.
Orada ona Muhacir olarak geldiklerinde malları taksim ediniz.
İnkarcının nasibi ise ateştir.
Biz ve onlar, Bedir´e onların helaki için yürüdük, şayet kesin bir bilgi ile bilselerdi yürümezlerdi.
Hile ile onların başını aldatarak iş açtı. Sonra onları yardımsız bıraktı. Çünkü o habis, dostu olduğu kimseleri çok aldatıcıdır.
Dedi ki: Ben sizin komşunuzum. Sizi himaye ederim. Onları, kendisinde aşağılık ve hakirlik ile utanç bulunan geliş yerlerinin kötüsüne getirdi.
Sonra karşılaştık. Ve onlar, liderlerinden yüz çevirdiler. Onlardan yükseklere gidenler olduğu gibi, derin yerlere, aşağılara dağılanlar da oldu."
İmam Ahmed b. Hanbel, Yahya b. Ebi Bekr kanalı ile İbn Abbas´ın şöyle dediğini rivayet eder: Rasûlullah (s.a.v.), ölülerle işini tamamladıktan sonra kendisine denildi ki :"Sen kervana bak, ondan başka birşey yoktur." Abbas, bağlar içinde bağlı iken Rasûlullah´a seslendi: "Bu sana layık değildir." Rasûlullah sordu:
- Niçin
- Çünkü Allah, sana iki taifeden birini vadetti ve sana vadettiğini de yerine getirdi.
Bedir´de kafirlerden yetmiş kişi öldürülmüştü. Bu savaşta 1000 melek de hazır bulunmuştu. Cenâb-ı Allah´ın ezeldeki takdirine göre geride kalan müşriklerin bir çoğu Müslüman olacaklardı. Şayet Cenâb-ı Allah dileseydi, bir melek ile onları baştan sona helak ederdi. İnsanlar, sadece tamamen hayırsız olanları öldürmüşlerdi. Melekler arasında Cebrail de vardı ki, Cenâb-ı Allah, ona emir vermiş, o da bu emir üzerine Lut kavminin yaşadığı şehirleri yerinden söküp altüst etmişti. Yedi şehri batırmıştı ki, onlarda çeşitli ümmetler, hayvanlar, arazi ve tarlalar
vardı.
Allah´tan başkasının bilmediği şeyler de vardı. Onları yerden kaldırıp semanın ucuna kadar kanadıyla yükseltmiş, sonra ters çevirip yere bırakmış, üzerlerine taşlar bırakmıştı. Nitekim bunları, Lut kavminin kıssasında anlatmıştık.
Cenâb-ı Allah, mü´minlere, kafirlerle cihad etmelerini emretmiş ve bunun hikmetini açıklayarak şöyle buyurmuştu:
«Savaşta inkar edenlerle karşılaştığınızda boyunlarını vurun. Sonunda onlara üstün geldiğinizde onları esir alın. Savaş sona erince onları ya karlışıksız, ya da fidye ile serbest bırakın. Allah isteseydi, onlardan başka türlü de öç alabilirdi. Bunun böyle olması, kiminizi kiminizle denemek içindir.» (Muhammcd, 4.)«Onlarla savaşın ki Allah, sizin elinizle onları azaplandırsm. Rezil etsin ve sizi üstün getirsin de mü´minle-rin gönüllerini ferahlandırsın, kalblerindeki öfkeyi gidersin. Allah dilediğinin tevbesini kabul eder.» (et-Tevbe, i4-ıe.)
Ebu Cehil, Ensâr´dan bir gencin eliyle öldürülmüştü. Sonra Abdullah b. Mesud, yanı başına gelip durmuş, sakalım tutmuş, göğsüne çıkmıştı. Ebu Cehil, ona şöyle demişti: "Ey koyun çobancığı! Zorlu bir yere çıktın!" Bundan sonra Abdullah, başım kesip Rasûlullah´ın huzuruna getirip bırakmıştı. Böylece Cenâb-ı Allah, mü´minlerin kalblerindeki öfkeyi yatıştırmış ti. Ebu Cehil´in bu şekilde öldürülmesi, onun yıldırım çarpması yahud evinin tavanının çökmesi, ya da normal ölümle ölmesinden daha çok mü´minlerin hoşuna gitmişti. Doğrusunu Allah bilir.
İbn İshak´m anlattığına göre Müslüman olup Mekke´de kalmış ve Kureyş tarafından savaşa mecbur edilerek Bedir´e gelmiş bir grup, Bedir´de öldürüldüler. Bunlar zulme uğradıkları ve İslâmiyet´ten dönmeye zorlandıkları için imanlarını gizlemişlerdi. Haris b. Zem´a b. Esved, Ebu Kays b. Fakih (Ebu Kays b. Velid b. Muğire), Ali b. Ümeyye b. Halef ve As b: Münebbih b. Haccac bunlardandı. Cenâb-ı Allah, bunlar hakkında şu ayeti inzal buyurdu:
«Kendilerine yazık edenlerin canlarını aldıkları zaman onlara: «Ne yaptınız bakalım » deyince «Biz yeryüzünde zavallı kimselerdik.» diyecekler, melekler de: «Allah´ın arzı geniş değil iniydi Hicret etseydiniz ya!» cevabım verecekler. Onların varacakları yer Cehennem´dir. Orası ne kötü dönülecek yerdir!» (cn-Nisâ, 97.)
Bedir´de Mekkelilerden yetmiş kişi esir alınmıştı. Nitekim ileride bunu açıklayacağız. Esirler arasında Rasûlullah (s.a.v.)´m amcası Ab-bas, amcası oğlu Akil b. Ebi Talib ve Nevfel b. Haris b. Abdülmuttalib gibi akrabaları da vardı. Şafii, Buharı ve diğerleri bunu delil olarak ileri sürerek akrabalık bağı bulunan herkesin azad edilmesinin gerekli olmadığını söylemişler ve İbn Semure´nin bu konudaki hadisine muarız olmuşlardır. Doğrusunu Allah bilir. Esirler arasında Ebul-As b. Rebi b. Abdu´ş-Şems b. Ümeyye de vardı ki, bu, Rasûlullah in kızı Zeyneb´in kocası idi. [5]
Fasıl
Ashab, esirlerin Öldürülmeleri veya fidye karşılığında serbest bırakılmaları konusunda görüş ayrılığına düşmüşlerdi. Nitekim İmam Ah-med b. Hanbel, Ali b. Asım kanalı ile Enes b. Malik´in şöyle dediğini rivayet eder: Rasûlullah (s.a.v.), Bedir gününde esirler konusunda sahabelerle müşavere yapıp şöyle dedi: «Doğrusu Allah, onları sizin elinize bıraktı.»
Hz. Ömer kalkıp şöyle dedi:
- Ya Rasûlallah! Boyunlarını vurayım mı
Rasûlullah (s.a.v.), Hz. Ömer´in bu görüşüne iltifat etmedi. Sonra tekrar insanlara aym şeyi sordu. Ebu Bekir es-Sıddık kalkıp şöyle dedi:
- Ya Rasûlallah! Onları affetmeni ve fidyelerini kabul etmeni uygun görüyoruz.
Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v. )´m yüzündeki keder kayboldu, esirleri affetti. Fidye vermelerini kabul etti. Bunun üzerine Cenâb-ı Allah, şu ayeti inzal buyurdu:
«Daha önceden Allah´tan verilmiş bir hüküm olmasaydı, aldıklarınızdan ötürü size büyük bir azap erişirdi.» (ei-Enfai, 68.)
İmam Ahmed b. Hanbel, Ömer b. Hattab´ın şöyle dediğini rivayet eder:
«Rasûlullah (s.a.v.), Bedir gününde ashabına baktı. Onlar, 300 küsur kişi idiler. Müşriklere baktı. Onlar da 1000´den fazla idiler. Müşriklerden yetmiş kişi öldürüldü. Yetmiş kişi de esir alındı.
Rasûlullah (s.a.v.), Ebu Bekir, Ali ve Ömer´e danıştı. Ebu Bekir şöyle dedi:
- Ya Rasûlallah! Bunlar amca oğullarıdırlar. Aşiretin ve kardeşlerindirler. Bence bunlardan fidye alman daha doğru olur. Bunlardan aldığımız fidyeler, kafirlere karşı bizim için bir kuvvet olur. Umulur ki Allah, bunlara hidayeti nasib eder, onlar da bize destek olurlar. Rasûlullah (s.a.v.):
- Ey Hattab´m oğlu, sen ne düşünüyorsun diye sordu. Hz. Ömer diyor ki: Ben de şöyle dedim:
-Vallahi ben, Ebu Bekir gibi düşünmüyorum, falanı (akrabalarımdan birini) bana ver ki boynunu vurayım. Akil´i de Ali´ye ver ki, Ali onun boynunu vursun. Hamza´ya da falan kardeşini ver ki, Hamza onun boynunu vursun, Taki Allah bizim kalblerimizde müşriklere karşı bir yumuşama kalmadığını bilsin. Bunlar, Kureyşlilerin varlıklıları, liderleri ve komutanlarıdırlar.
Rasûlullah (s.a.v.), benim dediğime değil, Ebu Bekir´in dediğine uydu ve esirlerden fidye aldı. Ertesi gün Rasûlullah (s.a.v.)´m yanına gittim. Baktım ki Ebu Bekir´le birlikte ağlamaktadır. ´Ya Rasûlallah, bana, seni ve arkadaşım ağlatan şeyin ne olduğunu söyle. Ağlamayı gerektiren bir sebeb varsa ben de ağlarım, eğer ağlamayı gerektiren bir sebeb yoksa, sizin ağlamanızdan´ötürü ben de ağlamaya çalışırım." dedim.
Rasûlullah buyurdu ki:
- Arkadaşlarının, bana esirlerden fidye almayı tekliflerinden ve benim o teklifleri kabul etmemden ötürü ağlıyorum. Azabınızın şu ağaçtan daha yakın olduğu bana gösterildi. (Böyle derken yakındaki bir ağacı gösterdi.)
Bunun üzerine Cenâb-ı Allah, şu ayeti inzal buyurdu: «Yeryüzünde savaşırken, düşmanı yere sermeden esir almak hiçbir peygambere yaraşmaz. Geçici dünya malını istiyorsunuz. Oysa Allah ahireti kazanmanızı ister. Allah güçlüdür. Haldm´dir. Daha önceden Allah´tan verilmiş bir hüküm olmasaydı, aldıklarınızdan ötürü size büyük bir azap erişirdi.» (ei-Enfiaı, 67-68.)
Bundan sonra Müslümanlara gaminetler helal kılındı.» imam Ahmed b. Hanbel, Ebu Muaviye kanalı ile Abdullah´ın şöyle dediğini rivayet eder: Bedir günü olduğunda Rasûlullah (s.a.v.):
- Şu esirler hakkında ne diyorsunuz diye sordu. Ebu Bekir şöyle dedi:
- Ya Rasûlallah, bunlar senin kavmin ve ailendirler. Bunları hayatta bırak ve haklarında vereceğin hükmü geciktir. Umulur ki Allah, tevbelerini kabul buyurur.
Ömer ise şöyle dedi:
- Ya Rasûlallah, bunlar seni memleketinden çıkardılar. Seni yalanladılar. Onları bana yaklaştırda boyunlarını vurayım!
Abdullah b.