sumeyye
Sun 27 February 2011, 03:02 pm GMT +0200
4. Kadınların Siyasete Katılımı[31]
Sınırlı da olsa bir demokrasi ortamında yaşadığımızdan dolayı, bazı konuların tartışılması kendiliğinden bir zorunluluk olarak beliriyor. Tartışmalar, hemen her zaman olduğu gibi, red cephesi, teslimiyet cephesi ve uzlaşmacı cephe biçiminde sonuca bağlanıyor. Günümüzdeki başlıca tartışma konuları da demokrasi, sivil kuruluşlar, muhalefet, kadının siyasete katılması şeklinde özetlenebilir.
“Parti ve dernek şeklinde sivil örgütlenmelere gidilebilir mi?” sorusu, bu tartışmaların başka bir uzantısıdır. Parti ve dernek örgütlenmesi belli bir siyasî anlayışın, ürünüdür. Demokratik siyasî düzenlerde yaşayan müslümanlar, bir baskı grubu oluşturmak, siyasî kararların alınmasında ve uygulanmasında, kendi görüşlerinin ve eğilimlerinin de dikkate alınmasını sağlamak için bu türden örgütlenmelere gidebilirler. Burada önemli olan nokta, İslâmî esaslara bağlı olduğunu ileri süren parti ve derneklerin birbirleriyle müslümanca ilişkileridir. Ayrıca, parti veya dernek, adaletin ve iyiliğin yaygınlaştırılmasında bir araç olmaktan daha ötede bir şey değildir. Parti ve derneğin karar mekanizmalarının işleyişi de müslümanca olmalıdır.
Ülkemizdeki özel şartlardan dolayı, kadınların siyasete katılmaları konusunda, yükselen bir talep dalgası var gibi görünüyor. Siyasete ilgi duyma, kadınların genel olarak benimsedikleri bir durum değil. Ama siyasetin kaderini belirlemede hiç de küçümsenmeyecek etkileri sözkonusudur.
İslâm fıkhı açısından kadınların siyasete katılmaları; milletvekili, bakan, başbakan, hatta devlet başkanı olup olamayacağı gibi konular da işte bu ortam dolayısıyla doğuyorlar. Kadının seçme hakkı konusunda genellikle tartışma yapılmıyor. Seçilme hakkı ve bunun sonucu olarak milletvekili, bakan, başbakan ve devlet başkanı olma konusu ise oldukça tartışmalıdır.
Kadının fıtratı, aslî görevinin aile yuvasında oluşu, siyasetin zorlukları ve bunlar karşısında kadının zaafları, otoriteyi sağlama derecesi, İslâmî bir hayat tarzının uygulanamayışı gibi gerekçelere dayananlar, kadınların seçilme hakkını toptan reddetmektedirler. Buna karşılık, kadınların siyasete katılmaları aleyhinde açılan ve kesin bir delil (nas) bulunmadığını benimseyip, aleyhte gibi görünen bazı delilleri de bu anlayış doğrultusunda yorumlayanlar ise kadınların seçilme hakkı ve siyasete katılmaları konusuna olumlu bir gözle bakmaktadırlar. Her halükârda konu; sosyal, siyasî ve kültürel şartlarla yakından ilgili gibi görünüyor.
Türkiye'de kadınların siyasete katılmalarında bazı fiilî güçlüklerin bulunduğunu gözden ırak tutmamalı. En başta uygun partiyi bulma sorunu var. Uygun partiyi bulunca, siyasetin işleyişindeki zorluklar var. Partilerimizdeki tek kişi egemenliği, danışma ve birlikte düşünme alışkanlıklarının bulunmayışı, bu şartlar altında alınan grup kararlarının bağlayıcılığı da bunlara eklenince, siyaset çarkının hiç de elverişli şartlarda dönmediği daha iyi anlaşılır. Başörtülü milletvekillerinin mecliste bulunuşu acaba nasıl karşılanacak? Militan ve saldırgan laikler, böyle milletvekillerinin varlığını içlerine nasıl sindirecekler? Hatta İslâmî esaslara bağlılığını belirten partilerin tabanları, belki daha önemlisi tavanları, bunu nasıl karşılayacak? Milletvekili seçilecek kadınların, adaletin ve iyiliğin yaygınlaştırılmasına katkısı olacak mı? Gerçekten, siyaset gibi zor bir mesleği seçen kadınlar, fıtratlarına aykırı davranışlara girmemek ve dinî hükümlere bağlı kalmak kaydıyla, çok zorlu bir yolda bulunduklarının da bilincinde olarak, toplumu yönetirken ve yönlendirirken adaletin ve iyiliğin yaygınlaştırılması için çaba harcamalıdırlar.
[31] İzlenim, 1/11 (İstanbul 1993), s. 9.