- Kabul Olan Dualar

Adsense kodları


Kabul Olan Dualar

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
reyyan
Mon 22 August 2011, 02:33 pm GMT +0200
Binbir Damla



Şubat 2009 122.SAYI


Yusuf YAVUZ kaleme aldı, BİNBİR DAMLA bölümünde yayınlandı.


Kabul Olan Dualar


Tabiîn alimlerinin büyüklerinden Şa’bî (ö. 104 h.) anlatıyor:

“Ben ve Abdullah b. Ömer, Abdullah b. Zübeyr, Mus’ab b. Zübeyr, Abdülmelik b. Mervan Kâbe’nin yanındaydık. Namaz kılındıktan sonra gruptan şöyle bir teklif geldi:

– İçinizden her kişi tek tek ayağa kalksın. Kâbe’nin Rüknü’l-yemânî’sini (güney köşesini) tutsun, hacetini Allah’tan dilesin. Çünkü buradaki istek anında karşılık bulur. Abdullah b. Zübeyr, önce sen kalk dua et.

Abdullah b. Zübeyr kalktı, Rüknü’l-yemânî’yi tuttu:

– Allahım sen yücesin, her büyük iş için sana ümit bağlanır. Arşının hürmetine, zâtının hürmetine ve Peygamberinin hürmetine beni Hicaz’a idareci yapmadıkça ve hilafet bana teslim edilmedikçe beni öldürmemeni senden diliyorum, dedikten sonra gelip oturdu.

Sonra Mus’ab kalktı, Rüknü’l-yemânî’yi tuttu:

– Allahım, sen her şeyin Rabbisin ve her şey sana döner. Her şeye gücü yeten kudretinle senden dilerim ki; beni Irak valisi yapmadıkça ve Hüseyin kızı Sekîne ile evlendirmedikçe beni dünya hayatından ayırma, dedi ve gelip oturdu.
Sonra Abdülmelik kalktı, Rüknü’l-yemânî’yi tuttu:

– Ey göklerin ve yerin sahibi Allahım! Senin emrine itaat eden kullarının senden dilediğiyle dilerim. Sen zâtının hürmeti için, bütün yarattıklarının üzerinde olan hakkın için ve senin Beytinin çevresinde tavaf edenler hakkı için dilerim ki; beni yeryüzünün doğusuna ve batısına hâkim eylemedikçe ve benimle kavgaya tutuşanların hakkından gelmedikçe beni dünyadan göçürme, dedi ve gelip oturdu.

Sonra Abdullah b. Ömer Hazretleri kalktı, Rüknü’l-yemânî’yi tuttu:

– Allahım, şüphesiz sen Rahman ve Rahimsin. Senin gazabını geçen rahmetinle, senin bütün yarattıklarının üzerindeki kudretinle dilerim ki; cenneti hak etmedikçe beni dünya hayatından ayırma, dedi.”

Bu duaların şahidi Şa’bî diyor ki:

– Gözlerimi dünyaya kapatmadan, ben bu adamların her birinin dileğine kavuştuğunu görmüşümdür. Abdullah b. Ömer ise cennetle müjdelenmiş ve onun rüyası görülmüştür.

İbn Hallikân: Vefayâtü’l-A’yân (Beyrut, 1977), 3/28-30.


Öğrenme İhtiyacı


İmam-ı Azam Ebu Hanife rh.a. Hazretleri’nin büyük talebelerinden Ebu Yusuf şiddetli bir hastalığa tutulmuştu. Hocası İmam-ı Azam, onu defalarca ziyaret etti. Son ziyaretinde iyice ağırlaştığını gördü ve “istircâ”da bulundu. (“Biz Allah’ın kullarıyız ve O’na döneceğiz” mealindeki ayet-i kerimeyi okudu.) Sonra şöyle seslendi:

– Benden sonra müslümanlar için sana ümit besliyordum. Eğer senin (ölümün) ile insanlara bir musibet gelirse, beraberinde büyük bir ilim de ölüp gider.

Bir süre sonra Ebu Yusuf sağlık ve afiyete kavuştu, hastalıktan kurtuldu. Bu sırada Ebu Hanife’nin son ziyaretinde söylediği övücü sözler Ebu Yusuf’a ulaşmıştı. Bu sebeple nefsi biraz kabarmış, insanların ilgi ve iltifatı da kendisine yönelmişti. Artık kendi başına bir fıkıh meclisi kurmuş, hocası Ebu Hanife’nin ilim meclisine devam etmeyi bırakmıştı. Ebu Hanife Hazretleri onun son durumunu soruşturdu. Ebu Yusuf’un kendi başına bir grup oluşturup ders verdiği haberini aldı.

Durumu öğrenen Ebu Hanife değer verdiği birini çağırıp şöyle dedi:

– Ebu Yusuf’un ders grubuna git ve ona şöyle söyle: “Şu adam hakkında ne dersin: Temizlikçiye bir dirhem para karşılığı temizlemesi için bir elbise vermiş. Birkaç gün sonra elbiseyi almaya gidince, temizlikçi ‘Bende sana ait bir şey yok!’ diyerek inkârda bulunmuş. Bir müddet sonra elbise sahibi tekrar ona gitmiş, bu sefer elbiseyi temizlemiş olarak ona vermiş. Bu durumda temizleyicinin ücret hakkı var mı?” Eğer o “Ücret hakkı vardır..” derse, sen “Hata ettin!” de. “Ücret gerekmez.” derse, yine “Hata ettin!” de.

Adam ona gidip soruyu sordu. Ebu Yusuf önce, “Ücret gerekir.” dedi. Adam “hata ettin” deyince biraz düşünerek, “Ücret gerekmez.” dedi. Yine “hata ettin” karşılığını alınca, kalkıp Ebu Hanife’ye geldi ve meseleyi sordu. Ondan şu cevabı aldı:

– Eğer temizlikçi elbiseyi kendi hesabına gasp ettikten sonra temizlemişse ona ücret yoktur. Çünkü onu kendisi için temizlemiş sayılır. Eğer elbiseyi kendisi için gasp edip sahiplenmeden önce temizlemişse, ücretini vermek gerekir. Çünkü onu sahibi için temizlemiş olur. Kim ki kendisinin ilim öğrenme ihtiyacı olmadığını zannederse, kendi
haline ağlasın!

Hadîb el-Bağdâdî: Tarîhu-Bağdad (Beyrut, 1997), 13/348-49.

Vâkıdî ve Dostları

Rasul-i Ekrem s.a.v.’in savaşlarını sağlam rivayetlerle ilk kalemde toplayan, başta üç ciltlik “Kitâbü’l Meğâzî” ile değerli eserlerin müellifi olan Vâkıdî Muhammed İbn Ömer (ö. 207/822) anlatıyor:

“İki dostum vardı, birisi Haşimî idi. Sanki tek beden gibiydik. Şiddetli bir darlıkla karşılaşmıştım. Bayram da gelmişti. Eşim şöyle sızlandı:

– Gerçi biz kendi başımıza yokluk ve darlığa sabrederiz. Fakat şu çocuklarımızın hali ne olacak? Onlar komşuların çocuklarını süslenmiş ve düzgün elbiselerle görecekler. Bizim çocuklar ise şu yırtık dökük elbiseler içinde bulunuyor. Keşke onların giyimlerinde harcayacağın bir şeylerin çaresine baksan...

Derhal yakın dostum Haşimî’ye bir mektup yazdım. Durumu anlatıp yardım etmesini istedim. O da içinde bin dirhem (gümüş para) olduğunu belirttiği mühürlü bir keseyi bana gönderdi. Henüz yerime oturmadan, diğer dostumun bana yazdığı bir yazı elime ulaştı. O da bana, dostum Haşimî’ye yaptığım şikayet benzeri yoksulluk şikayetinde bulunuyordu. Ben de derhal mühürlü keseyi ona yollayıverdim. Eşimden utancımdan o gecemi de mescitte geçirdim. Sabahleyin eve varıp durumu bildirince, yaptığımı gayet hoş karşıladı; beni ayıplamadı.

Ben böyle çaresizlik içindeyken dostum Haşimî, yanında o mühürlü keseyle birlikte ansızın çıkıp gelivermesin mi?

– Bana doğruyu söyle, sana gönderdiğim bu keseyi sen ne yapmıştın, dedi.

Ben de başımdan geçen macerayı anlatıverdim. Bana dedi ki:

– Sen bana isteğini ilettiğin sırada, sana gönderdiğim şu paradan başka dünyada bir şeyim yoktu. Diğer yakın dostumuza bir yazı yazarak elindekini paylaşmak istedim. O da senin kendisine gönderdiğin mühürlü keseyi, aynen bana gönderiverdi. (Böylece paralar hiç harcanmadan, üç el dolaşarak ilk sahibine dönmüş oldu.)”

Vâkıdî şöyle diyor: “Biz de bin dirhemi aramızda paylaştık. Yüz dirhemi ise bizim hanıma ayırdık. Bu haber halife Memun’a ulaşınca, beni çağırıp durumu sordu. Ben de olup bitenleri ona açıkladım. Benim için yedi bin dinar (altın para) verilmesini emretti. Her birimize ikişer bin, bizim hatun için de bin dinar ayırdı.”

Vefeyâtü’l-A’yân, 4/348-350.



mavi derinlik
Wed 24 August 2011, 11:16 am GMT +0200
        Büyüklerimizin hayatları ne ibretlerle dolu.. Her durumda yol gösterici.. İnşaallah Onları gereği gibi örmek almak nasip olur.. Allah Razı Olsun paylaşım için..

Zeynep7D
Wed 16 April 2014, 02:49 pm GMT +0200
Allah'ın lütfu çok büyüktür. Rabbim bizleri ilimsiz bırakmasın. Bu güzel ilim sitesini de daha da çok ilim öğrenmek isteyenlerle doldursun inşallah.

selenay siynem 7/D
Wed 16 April 2014, 03:40 pm GMT +0200
HOCAM iyiki bu siteyi açmısınız sizin sayenizde çok bilgi ediniyoruz