- İstikrar Rahatsız Ediyor

Adsense kodları


İstikrar Rahatsız Ediyor

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
reyyan
Tue 1 November 2011, 06:05 pm GMT +0200
Dünya Hali


Nisan 2005 76.SAYI


Halil AKGÜN
kaleme aldı, DÜNYA HALİ bölümünde yayınlandı.


İstikrar Rahatsız Ediyor


Daha önce de yazdık: Türkiye'de birileri siyasi ve ekonomik istikrardan rahatsız oluyor. Medyamız suni krizler üretmek için en ufak fırsatları dahi kaçırmıyor.

Geçen ay Erkan Mumcu AKP'den ayrılıp ANAP'a geçince yeni kriz senaryoları yazıldı. Kimse kimseyle atışıp tutuşmazken, birileri başbakanın sürekli medyaya saldırdığını manşetlere taş ıdı . Sonra hükümetin Amerika'yı memnun etmek için daha fazla çaba göstermediği, bunun bizi ne büyük felaketlere götüreceği yazıldı. Askerlerin yine bir şeylerden rahatsız olduğu, ama o ‘ şeyler'in ne olduğu konusunda hiçbir şey söylenmedi.

Son dönemdeki moda tabiriyle, Türk siyasetinde bugünlerde yaprak kıpırdamıyor! Şimdi sormak lazım: Bu kendi başına kötü bir şey midir? Türkiye 55 yılda 57 hükümet eskitmiş bir ülke. Yıllardır koalisyon hükümetleriyle yönetildiğimiz için, ülkeyi seçimle iş başına gelen kadrolar değil, kemikleşmiş bürokrasi yönetiyor. Büyük hukuk, eğitim, sağlık ve bürokrasi reformları bu yüzden yapılamıyor. Çünkü her gelen yeni hükümet sil baştan yapıp, tekerleği yeniden keşfetmeye çalışıyor.

Siyasi görüşünüz ne olursa olsun, bir hükümetin Türkiye'de belli bir istikrar tesis edebilmiş olması büyük başarıdır ve bunu memnuniyetle karşılamak gerekir. Türkiye'nin sırtında kambur haline gelen sorunlar 2-3 yılda çözülüverecek türden değil. Bunlar ancak milli şuur diyebileceğimiz bir ruhla üstesinden gelinecek sorunlar.

Bu söylediklerimiz, eleştiri ve muhalefetin kapısını kapatmak olarak anlaşılmamalı. Fakat muhalefet yapıcı olmak zorundadır. Maksat üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek olunca, muhalefet de inanılırlığını yitiriyor. Bugün gerek Mecliste yer alan, gerek Meclis dışında kalan siyasi partiler samimi muhalefet adına ne yapıyorlar? Sivil alternatifleri güçlendirmek için hangi adımları atıyorlar?

AKP hükümetinin önündeki en büyük handikap ne suni kriz üretme plânları, ne de samimiyetsiz muhalefet. Asıl tehlike, hükümetin böyle bir ortamda her şeyin yolunda gittiğini düşünüp kendi başarılarının kurbanı olması. Fakat tekrar edelim: Türkiye'nin istikrara duyduğu ihtiyaç, siyasi partilerin ve güncel politikanın ötesinde bir şeydir.

Çeçenistan Bir Şehit Daha Verdi


Çeçenistan eski devlet başkanı Aslan Mashadov , Rus kuvvetlerinin düzenlediği bir saldırı sonucu hayatını kaybetti. Mashadov , 1994-1996 Çeçen-Rus savaşından sonra 1997 yılında devlet başkanı olarak seçilmi şti. Rusya 1999 yılında Çeçenistan'a savaş açınca, Mashadov diğer Çeçen liderler gibi direnişe ba şlamış tı . Mashadov , Rusya'ya yıllardır barış yapma çağrısında bulunuyordu. Çeçen liderlerinden Şamil Basayev'in tersine Mashadov , Rusya ile anlaşma yapılabileceğine inanıyordu. İnancının ne kadar yanlış olduğunu bu suikast gösterdi. Rusya, Çeçenistan sorununu barış ve görüşmeler yoluyla çözmekten yana olsaydı, bu suikastı yapmazdı. Bu yüzden Mashadov'un ölümü Çeçen davasını daha da güçlendirecektir. Nitekim Çeçenler Mashadov'un yerine yeni bir liderin geçeceğini açıkladılar. Allah bu mazlum milletin yar ve yardımcısı olsun.

Hangisi Lübnan Halkı?


Geçen ay Lübnan eski başbakanı Hariri bir suikastle hayatını kaybetti. Suikastin hemen ardından ülkede Suriye aleyhtarı bir hava estirildi. Ortada hiçbir delil yokken, Suriye Amerika tarafından suçlu ilan edildi. Asıl ilginç gelişme ise şuydu: Lübnan'da Suriye aleyhtarı gösteriler yapıldığında Amerikan Başkanı Bush “Lübnan halkı demokratik hakkını kullanıyor” dedi. Aradan bir hafta geçmeden yine Lübnan'da yarım milyona yakın Lübnanlı Suriye taraftarı ve Amerika karşıtı gösteriler yaptı. Bu sefer Amerikan yönetiminden ses yok! Şimdi Lübnan halkı, bunlardan hangisi? Hangi yürüyüş “gerçek demokrasi”yi temsil ediyor? “Suriye'nin Lübnan'daki askeri varlığı Lübnan demokrasisi için bir engeldir” diyen Bush, bu dediğine gerçekten inanıyor mu? Eğer öyleyse, Ortadoğu'da demokrasinin neden kök salamadığının sebebini bulduk demektir: Amerika'nın bölgedeki askeri varlığı!

Bir Dünya Kadınlar Gününü Daha İdrak Ettik!


8 Mart dünya kadınlar günüydü. Her yıl olduğu gibi bu yıl da çeşitli etkinlikler yapıldı. Kadın sorunları dile getirildi. Yetkililer, artık neredeyse ezberlediğimiz cümlelerle kadının öneminden, toplum hayatındaki yerinden bahsettiler. Resmi programları yeterli bulmayan bazı gruplar sokaklara çıktılar. Bu esnada bir de sopa yediler. Ondan sonra biz yine “işte bakın kadının hakkını veremiyoruz” serzenişleri yapmaya ba ş ladık .

Bu kısır döngüden ne zaman kurtulacak Türkiye? Kendimizi bu kadar yoracağımıza, kadınların değerini ifade edecek somut adımlar atsak daha anlamlı olmaz mıydı? Mesela kadının metalaşmasını tartışsak? Kadın bedeninin bir mal gibi satılmasını kınasak? Başörtülü kadınların haklarını savunsak?

Bunları yapmak için bazı temel kabullerimizi gözden geçirmemiz gerekiyor. Türkiye'de ‘kadın meselesi' ele alındığında, ne hikmetse hep bir tür kadından bahsediliyor. Başörtülü dindar kadınlar bu söylemin içinde değil. En feminist ve güya ilerlemeci çevreler, dindar kadınlara -ki bunlar Türkiye'deki kadın nüfusunun yüzde sekseninden fazlasını oluşturuyor- neredeyse düşman gözüyle bakıyor. Yani kadın düşmanlığı yine kadınlar aracılığıyla yapılıyor.

Sahte Ölüm?


Geçtiğimiz ay Türkiye'de sahte rakıdan onlarca kişi öldü. Böylece sahte rakının ölüm sebebi olduğunu da öğrenmiş olduk. Yapılan operasyonlarda sahte içki işinin büyük bir şebeke olduğu ortaya çıkartıldı. Binlerce şişe sahte içkiye el konuldu. Onlarca kişi yakalandı. Ve biz, alkolün sahtesini de yapabilen toplum olarak kayıtlara geçtik!

Her şeyin sahteleştiği ve güven diye bir şeyin kalmadığı ülkemizde bu tür hadiselere çok şaşırmamak gerekiyor aslında. Biz şimdiye kadar nelerin sahtesini üretmedik ki: Sahte kimlik, sahte diploma, sahte doktor, sahte mühendis, sahte bal, sahte kaşar… Kırmızı biberin sahtesini yapacak kadar ayağa düştü bu iş.

Öte yandan ölenlerin haline gülmek mi lazım acımak mı lazım, insan bilemiyor. Ahiret günü bu insanlar kendilerini nasıl bir hicap ve pişmanlık hali içinde bulacaklar acaba? Burada Hz. Peygamber s.a.v. Efendimiz'in duasını hatırlamamak mümkün değil: “Allah'tan güzel ölüm isteyin.” Sahte rakıdan öteki dünyaya gidenlerin pek güzel bir ölümle ölmedikleri açık olsa gerek.

Valla Seviyor!


Geçtiğimiz ay Amerikan dışişleri bakanı Rice, Türkiye'yi ziyaret etti. Rice, Türkiye'deki Amerikan karşıtlığından rahatsız olduklarını dışişleri bakanı Gül'e aktardı ve bu konuda somut adımlar atılmasını istedi. Ardından Wall Street Journal gazetesinde Türkiye aleyhine zehir-zemberek bir yazı yayınlandı. Bunu, Washington Times gazetesindeki bir yazı takip etti. Amerikan korkusunu içselleştirmiş Türkiye'deki bazı medya çevreleri bu yazıları manşetlere taşıdılar ve “eyvah, Amerika bizi artık sevmiyor” çığlıkları atmaya başladılar.

Bu yazıların Amerikan makamları tarafından ısmarlandığında şüphe yok. Böylece Türkiye'ye birkaç koldan gözdağı vermek istiyorlar. Fakat lehte ya da aleyhte bir gazete yazısının bu kadar çok önemsenmesi ve neredeyse ulusal bir mesele haline getirilmesi abartı değil mi? Bundan sonra Türk medyası “valla da billâ da seviyoruz Amerika'yı” diye başlık mı atacak?

    Kısa Kısa Dünya Turu


    İstanbul ve Tahran, bölgenin iki en büyük şehri. İki şehirde milyonlarca insan yaşıyor. İki şehirde de çarpık şehirleşmenin bütün sorunları yaşanıyor. Fakat iki şehrin paylaştığı asıl endişe verici şey, ikisinin de büyük deprem hatları üzerinde bulunuyor olması. Deprem uzmanları İstanbul ve Tahran'da önümüzdeki 8-10 yıl içerisinde büyük bir deprem bekliyor. Uzmanların iki şehir için önerdiği çözüm de aynı: Şehir nüfusunu başka bir yere taşıyın. Bu işin kolay olmadığı ortada. Ama “nüfus seyrekleştirme” politikasına gidilmezse, sonucun ne olacağını görmek zor değil.

    ***

    Ermenilerin soykırım iddiası bugünlerde yine gündemde. Birkaç Türk yazarının soykırım iddialarını destekler mahiyetteki açıklamaları soruna yeni bir boyut kazandırdı. Amerika'daki bazı çevreler de Türkiye'ye karşı Ermeni kozunu yeniden kullanmak istiyor. Bu konu tarihi değil siyasi bir mesele olduğu için, sorunu sadece arşiv kaynaklarına geri dönerek çözmek mümkün değil. İlmi çalışmaların yanı sıra aynı zamanda siyasi bazı adımların atılması gerekiyor. Ters gelebilir ama Ermenistan'la ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi bunun yollarından biri. Çünkü neticede parayı veren düdüğü çalar!

    ***

    Microsoft, İnternet TV projesi üzerinde çalıştığını açıkladı. IPTV adı verilen yeni teknoloji, interneti televizyon ekranlarına taşıyacak. Bilgisayar aracılığıyla internet üzerinde yapabildiğiniz her şeyi TV'den de yapabileceksiniz. Yani artık şu kadar resmi, bu kadar özel kanal devri kapanıyor. TV şirketleri, bunun bildiğimiz anlamda televizyon döneminin sonu olabileceğinden endişeli. Tabii bu insanlığın ne kadar hayrına bir şey olacak, orası şüpheli.

    ***

    Ünlü pop şarkıcısı Michael Jackson, çocuklara taciz yapmak suçundan yargılanıyor. Jackson daha önce de bu tür bir suçlamaya maruz kalmıştı. Mahkeme, Amerika'daki diğer örnekleri gibi bir medya şovu haline geldi. İnsan gelişmeleri izledikçe sanki her şeyin bir mizansen olduğunu düşünüyor: Mahkeme, hakim , avukatlar, davalı, davacı kısacası herkes bir kurmacanın parçası gibi. Zaten Michael'ın kendisine diyecek bir şeyimiz yok: Onun burnundan derisinin rengine, hemen her şeyi kurmaca!