- İlk kaynaklar

Adsense kodları


İlk kaynaklar

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
sumeyye
Wed 23 February 2011, 04:27 pm GMT +0200
II İlk Kaynaklar

 

İslamm VII. yüzyılda doğuşu ile birlikte, tarih boyunca müslüman coğraf­yada iç hukuka paralel olarak uluslararası hukuk da ortaya çıkmış ve konuyla ilgili özel eserler milâdî VIII. yüzyıldan itibaren telif edilmeye başlanmıştır.

İlk fakihler, İslamın devletlerarası ilişkilerdeki tavrını belirlemeye yönelik içtihatlarını çokça "siyer", bazen de "cihad" başlıklarıyla ortaya koymuşlardır.

Siyer kelimesi; tavır, hareket, davranış, idare ve yol gibi anlamları bulunan "sîret" kelimesinin çoğuludur.[13] İslam hukukçuları, İslam devletinin diğer devletlerle ilişkilerinde takip edeceği tutum ve siyaseti, Hz. Peygamber (s.a.v.) ve O'nun Raşit halifelerinin (r.ah.) aynı konuda ortaya koydukları tavır, hareket, davranış ve tuttukları yoldan istinbat ettikleri için, tesbit ettikleri ahkama bu terimi başlık olarak uygun bulmuşlardır.[14] Konuya bu açıdan bakıldığında siyer terimi; uluslararası ilişkiler, harekete geçip yürümeyi (seyr) ve mesafe almayı gerektirdiğinden[15] aslî anlamını muhafaza etmekle birlikte, bu amaç için hare­kete geçen kimsenin hak ve sorumluluklarının bulunduğu, savaş ve barış du­rumlarının belli bir hukuk anlayışına göre düzenlenmesi gerektiği, gerçekte ise bunun Hz. Peygamber'in sîretinden çıkarılabileceği düşünülerek menkul an­lamda[16] kullanılmıştır. Tabiatıyla, harekete geçen kimse olan mücahidin insan­lar nazarında güzel bir adı-sanı, hoş bir sîreti olması gerektiğinden buna bir de ahlakî boyut eklenmiştir.[17]

Böyle bir seçim aynı zamanda İslam devletler hukuku sahasındaki düzen­lemelerin Peygamber gibi ideal bir ömeğe, bir başka ifadeyle vahyin onayladığı bir kaynağa dayandığını, dolayısıyla takdir ve keyfiliğin değil hukukîliğin hakim olduğunu da göstermektedir. Siyer terimi bir başka açıdan, dînî endi­şeleri olan devlet idarecilerine, uluslararası ilişkilerin tanziminde izleyecekleri yolu İlham etmektedir.

İslam tarihinin klasik siyer yazarlarından İbn Hişâm'ın (V/218-833) bildir­diğine göre bu terim, bu anlamda bizzat Allah Rasulü tarafından Abdurrahman b. Avf'a (v. 32/652) hitabederken kullanılmıştır: ".... Sonra Peygamber, san­cağı kendisine vermesini Bilal'den istedi; O da verdi. Arkasından Peygamber Allah'a hamd, ve kendisine duadan sonra şöyle buyurdu: 'Ey Avfoğlu, sancağı tut! Topluca Allah yolunda gaza edin ve Allah'ı inkar edenlerle savaşın! Fakat hıyanet etmeyin, ahdi bozmayın, organları keserek işkence yapmayın ve çocuklarla kadınları Öldürmeyin! İşte bu, Allah'ın emridir ve Peygamberinin sizin aranızdaki sîretidirl tavır ve davranışıdır.[18]

İslam hukuk literatüründe bu ilim dalına neredeyse özel bir isim olarak konmuş olan siyer teriminin kapsamını, hanefî hukuk âlimi Merğînânî (v. 593 /1197) el-Hidâye isimli meşhur kitabında şöyle belirler: Savaşın keyfiyeti ve savaş hukuku, barış anlaşması ve hükümleri, eman sistemi ve diplomatik ilişki­ler, ganimet ve esir hukuku, gayri müslimlerin galibiyeti durumunda uygula­nacak hükümler, kanunlar ihtilafı, öşür ve haraç vergileri, cizye ve yabancılar hukuku, dinden dönenlere ait hükümler ve isyancılara yönelik hükümler.[19]

Cihad terimine gelince; sözlükte gayret etmek, istediğinde ısrarlı olmak, bütün gücünü sarfetmek, eziyet ve meşakkat çekmek vb. anlamlara gelen keli­me[20] fıkıh ıstılahı olarak ise, Allah'ın kullarının yararını gözetmek, adalet ve maslahat esasına dayandırdığı ilahî mesajını insanlara ulaştırmak ve bu uğurda can, mal, dil, kalem ve diğer bütün araçlarla çaba sarfetmek[21] anlamında kulla­nılmaktadır.

Evrensel bir mesaj olan İslamin[22] uluslararası ilişkilerde belirleyici olan temel ilkelerinden birisi tebliğdir. İslam idaresi, en başta tebliğ amacıyla diğer devletlerle ilişki kurar. Devletin tebliğ için giriştiği bu çaba cihad olduğu gibi, din tebliğine engel olanlara karşı bütün insanların yararına din ve vicdan hürri-yetini sağlamak amacıyla yaptığı fiilî mücadele de cihaddır. İslam gerçekçi bir din olduğu için, davet ve tebliğ esasına dayalı devletlerarası ilişkilerin barış içinde sürebileceği gibi bazan da düşmanca boyutu kazanabileceğini öngürmüş ve buna ilişkin hükümlerini de vazetmiştir.

Fazlurrahman'in (v. 1989) deyimiyle İslam toplumunun hedef ve gayesi, yeryüzünü ıslah etme ve oradan fesadı söküp kurutmaktır. Toplum bu evrensel görevin başarılabilmesi için "cihad" denilen gerekli bir görevle donatılmıştır. Cihad, Allah yolunda topyekün ve kesiksiz bir mücadele manasına gelir.[23] Ahmed b. Hanbel (v. 241/855) ve Tirmizî'nin (v. 279/892) Mu'az b. Cebel'den (v. 18/639) rivayet ettiği şu hadis bu mücadelenin konumunu çok güzel ortaya koymaktadır: "İşin başı İslam, direği namaz, doruğu da cihaddır."[24]

İşte bazı hukukçular bu savaş-banş ahkamını cihad başlığı altında incele­miştir. Yoksa bu terim, özellikle İslamî ilimlerle uğraşan Batılı yazarların öte­den beri yaptığı gibi, adaleti temin etmek ve haksızlığa engel olmak şeklindeki aktif anlamından soyutlamp[25] dâru'l-îslamm dâru'1-harb aleyhine sürekli geniş­lemesini sağlayan, tüm dünya müslüman oluncaya, ya da İslam hakimiyetine boyun eğinceye kadar bunun devam etmesini sağlayan bir kutsal savaş (holy war, heilige krieg) anlamında[26] düşünülmemelidir. Cihad görevini yerine geti­ren "mücahid" de, Goldziher'in (Ö.1921), Hz. Peygamber'in şahsında "Birtakım siyasî başarılardan sonra artık, o, yolda yürürken üzerine dayanacağı bir baston ile yetinemezdi. Sözlü diyalog da yeterli değildi. Artık o, içinde savaşın prog­ramlandığı kanlı bir kılıçtı" şeklinde nitelediği[27] gibi, gözünü kan bürümüş bir cani değil, insanları böyle canilerin elinden kurtaracak bir rahmet vesilesidir.

Yine bu noktada İslamın cihad anlayışına yüklenen yanlış anlam ile hıris-tiyanlann Haçlı Seferlerinin mukayesesi de yapılmış ve yanlış neticelere varıl­mıştır. Avrupalılar, Selçukluları Asya'nın barbar ırkı olarak nitelemiş ve onların şahsında İslama karşı "kutsal savaş" ilan etmişti.[28] Haçlıların kutsal savaşı ile ilgili eserin yazarı Karen Armstong'un da dediği gibi aslında haçlı seferlerinin ve yahudi girişimciliğinin niteliği olan holy war = kutsal savaş tiplemesi[29] îsla-mın "cihad"ına da aynı İsim verilerek kamufle edilmek istenmiştir.

Oldukça insaflı ve ilmi düşünceye sahip bir müsteşrik olarak bilinen Mont-gomery Watt bile bu yanlışa düşenlerden biridir: "Cİhad, ahlakî ve manevî faaliyetler için kullanılırken bilhassa kafirlere karşı yapılan savaşlara alem oldu ve o zaman 'mukaddes harb' diye tercüme edildi... İslamın cihad emri ile hristi-yanların 'Haçlı1 mefhumu arasında farklar vardır. Cihad, madem ki bedevilerin yağmacılığı yüzünden ortaya çıkmıştır, o zaman iştirakçilerin çoğunun dînî bir maksattan ziyade maddî gayelerle hareket etmiş olmaları ihtimali vardır... Putperest kabileler, yağmacı müslüman hücumlarını durdurmanın yolunun konfederasyona katılmak olduğunu anladılar... Bir zamanlar yağmacılıkla ener­jisini tatmin eden bedevi kabilelere şimdi yağma edecek taze ganimetler göster­mek lazımdı. Bu yüzden cihad, Müslümanların galip olduğu zamanlarda hem İslamî Konfederasyon'un devamlı büyümesine, hem de sınırların mütemadiyen genişlemesine yardım etti..."[30]

Oysa savaşa henüz izin verilmediği Mekke döneminde, sözkonusu terim bizzat Kur'an tarafından[31] geniş anlamıyla kullanılmıştır: "O halde, inkarcılara boyun eğme ve bu Kur'an ile onlara karşı olanca gücünle cihad et!"[32] "Ama bizim uğrumuzda cihad edenleri elbette kendi yollarımıza eriştireceğiz. Hiç şüp­he yok ki Allah iyi davrananlarla beraberdir."[33] ayetleri gibi.

Ebu Hanîfe'nin (v. 150/767) Müsned'inde yer verdiği şu hadis rivayeti de cihad kavramının kapsamını göstermesi açısından dikkat çekicidir:"En değerli cihad, zalim bir sultana karşı hakkı söylemektir."[34]

Burada tartışmayı fazla uzatmadan[35] bir üçüncü terime daha değinmek istiyoruz. Konuyla ilgili olan bu terim "nıegâzî" dir. Fıkıh edebiyatı ürünlerin­de değil de daha çok diğer İslamî edebiyat ürünlerinde göze çarpan meğâzî terimi, inkarcılarla mücadele ve gerektiğinde savaş etmek anlamındaki mağzât masdannın çoğuludur.[36] Söz konusu kelimenin muhtevasına delil, ahkam ve adab girmediğinden İslam hukukçuları, yukarıda bahsettiğimiz iki ıstılahı tercih etmişlerdir. Çünkü fakihi ilgilendiren şey olay değil, onun delaletiyle çıkarı­lacak olan hüküm ve edeplerdir.[37]

Siyer, cihad veya meğazî, adı ne olusra olsun, nasıl tarif edilirse edilsin, konumuzla ilgisi bakımından bizim için asıl mühim olan nokta, başka devlet­lerle ilişkilerin İslam fıkhında yerini alması, hukukî esas ve umdelerinin belir­tilip hükme bağlanmış olmasıdır. "Hukuka bağlı devlet" ideali ve uygulama­sının, Batıda ancak XIX ve XX. yüzyıllarda ortaya çıktığı düşünülecek olursa, İslam hukukçularının, salt "hukuk ilmi"nin gelişmesinde sahip oldukları önem kendiliğinden ortaya çıkar.

İşte bu siyer ve cihad başlıklarıyla İslam hukuçuları, Batılı hukçulardan tam sekiz asır önce devletler hukuku alanındaki eserleri vermeye başlamışlardır.

Bilindiği kadarıyla bu alanda sistematik olarak ilk adımı atan fıkıh âlimi, Ebu Hanîfe Nu'man b. Sabit (v. 150/767) olmuştur. Zaten genel olarak fıkıh edebiyatının ilk teşekkül devrinde de Ebu Hanîfe'nin ismi öne çıkmaktadır. O'nun biyografisini işlediği eserinde Süyûtî (v. 911/1505) şunları yazar: Ebu Hanîfe'yi öne çıkaran özelliklerden birisi de, hukuk ilmini ilk olarak tedvin ve bölümlere göre tertip etmesidir. Bu konuda onu, Muvatta'm tertibiyle Mâlik İzlemiştir. Ebu Hanîfe'yi bu alanda geçen yoktur.[38]

O, Kufe'deki ilmî çalışma muhitinde, talebe dostları Ebu Yûsuf (v. 182/ 798), Züfer b. Hüzeyl (v. 158/755), Esed b. Amr (v. 188/804), Hasen b. Ziyad (v. 204/819), Afiye b. Yezid (v. II. yüzyıl h. ), Muhammed el-Vehbî (v. 190/ 806'dan önce) ve Muhammed b. Hasen eş-Şeybânî (v. 189/805) ile oğlu Ham-mâd'a "Siyer" isimli bir kitap imla ettirmiş ve burada Hz. Peygamber'in dev­letlerarası ilişkilerde izlediği yolla ilgili olark Abdullah b. Ömer'in (v. 73/692) (r.a) yaptığı nakilleri biraraya getirmiştir.[39] Ebu Hanîfe bu bilgileri Şa'bî (v. 103/171) kanalıyla Abdullah b. Ömer'den almıştı.[40]

Ebu Hanîfe'nin siyer kültürünün sağlamlığını göstermesi bakımından Ta-berânî'nin (v. 360/971) tahric ettiği bir anekdot vardır: "Şa'bî, meğâzî haberle­rini rivayet eder dururdu. Bir gün yine böyle rivayetler naklederken İbn Ömer ona uğramış ve oturup dinlemişti. Şa'bî sözlerini tamamladıktan sonra îbn Ömer 'Ben, Rasulullah ile beraber bunları yaşadığım halde Şa'bî benden daha iyi hıfzetmiş' diyerek takdirlerini bildirmişti.[41]

Bu konuda mevcut bir başka bilgiye göre, zâhiru'r-rivâye kitapları içinde İmam Muhammed'e nisbet edilen es-Siyeru's-sağir,[42] aslında Ebu Hanîfe'nin devletler hukuku konusunda İmam Muhammed'e yazdırdığı kitabının adıdır.[43] Bu es-Siyeru's-sağir, hanefî alimlerinden Serahsî (v. 483/1090) tarafından el-Mebsât'un X. cildini ağırlıklı olarak teşkil eden "Kitabu's-siyer1' kısmında şerh edilmiştir ki, biz bunu Serahsî'nin bölümün sonunda yer alan "Böylece es-Siye-ru's-sağîr şerhi de sona erdi" anlamındaki ifadesinden[44] hareketle söyleye-biliyoruz.

Ebu Hanîfe'nin görüşlerini yansıtan bu es-Siyeru's-sağîr'i, Süfyan es-Sevrî (v. 161/778) ve Mâlik b. Enes'e de (179/795) hocalık yapmış olan Şam bölge­sinin müctehidi Ebu Amr Abdurrahman b. Muhammed el-Evzâ'î (v. 157/774) tenkit etmiş ve reddiye olarak Kitabu's-Siyeri'l-Evzâ'f'yi yazmıştır.[45] Ebu Yûsuf Muhammed b. îshak da (v. 182/798) bu tenkide "er-Redd ala siyer7-Evzâ 7" adıyla kaleme aldığı bir kitapla cevap vermiştir. İki müctehit arasındaki tartışmalara sonradan İmam Şafiî'de (v.204/819) katılmış ve her iki tarafın görüşlerini ele alıp kendi yorum ve tercihleriyle Siyeru'l-Evzâ'f yi derlemiştir. Yine İmam Şafiî'nin el-Ümm isimli genel fıkıh kitabının bir bölümünü teşkil eden (c. VII/333-368) bu derlemede işte biz, hem Evzâ'î'nin hem de Ebu Yûsuf'un görüşlerini birarada bulabiliyoruz. Ayrıca İbn Cerîr et-Taberî'nin (v. 310/922) J. Schacht tarafından neşredilen İhtilâfu'l-Fukahâ'sı da Evzâ'î'nin görüşlerini takip açısından bize yardımcı olmaktadır. Bu noktada şunu da belir­telim ki, İslam devletler hukuku ile ilgili araştırmaları bulunan Majid Khadduri'nin, en eski siyer eserinin İmam EvzâTye ait olduğunu ve onun tam olarak günümüze ulaştığı şeklindeki mütalaası[46]  izaha muhtaç görünmektedir.

Hicrî II. yüzyılın ilk yarısında siyer ile ilgili hukukî görüşlerine rastladı­ğımız bir diğer kişi de îmam Zeyd b. Ali'dir (v. 120/737). Her ne kadar ona aidiyeti konusundaki tartışmalar hala sürmekte ise de[47] Mecmu'u'l-fıkhi'l-kebîr'de "Kitabu's-siyer" başlığıyla devletler hukuku alanı incelenmiştir ki, biz bunu, onun yeni neşirleri yanında, Şerafeddin Hüseyn b. Ahmed'in yaptığı er-Ravdu'n-nadîr isimli şerhten hareketle söyleyebiliyoruz.

Aynı şekilde ilk dönemle ilgili   olarak Muhammed b. Abdillah Nefsu'z-Zekiyye (v. 145/762), İmam Mâlik ve el-Vâkıdî'nin (v. 207/823) dahi "Kita­bu's-siyer" adıyla eserler telif ettiklerini bilmekteyiz. Bunlardan el-Vâkıdî'ye ait olanın İmam Şafiî tarafından yapılan tenkidi el-Ümm içinde "Siyeru'l-Vâkıdî" başlığı altında (c. IV/260-291) bulunmaktadır. Taberî İhtilafu'l-fukaha' da, İmam Şafiî'nin eman ile ilgili görüşlerine değinirken bir yerde "Siyeru'l-Vâkıdî diye isimlendirdiği kitabında şöyle kaydeder" diyerek[48] Siyeru'1-Vâkı-dfyi, Şafiî'nin eseri olarak niteler. Zeydî olan Nefsu'z Zekiyye ile İmam Mâlik'in eseri ise elimize kadar ulaşmam ıştır .[49]  Fakat O'nun  İslam hukuk tarihinde müellifine nisbeti kesin olan en eski fıkıh hadis mecmuası olan el-Muvatta* isimli eserinde "Kitabu' 1-cihad" başlığıyla devletlerarası ilişkilere ait hükümlere de yer verdiği görülmektedir.

Bu arada erken dönemlerle ilgili başka müstakil eserler de vardır. Bunlar­dan biri Abdullah b. el-Mübarek'e (v. 165/781)ait olan "Kitabu'l-cihad'dır.[50] Bir diğeri ise 786/786 da vefat eden Ebu îshak Fezârî'ye ait olan Kitabu's-siyer'dir.[51] İbn ebi Asım Ebu Bekr Ahmed b. Amr eş-Şeybânî'nin (v. 287/900) Kitabu'l-cihad'ı[52] da bu kapsamda hatırlanmalıdır.

Sevrî'nin de siyer ile ilgili bir kitap yazdığı bilinmekteyse de kaybolan bu kitabın izlerine ancak San'ânî'nin (v. 211/827) el-Mıtsannefi ile İhtilâfa'7-/«fca/zö'sında rastlanabilmektedir.[53] Taberî'nin az önce değindiğimiz İhtilâfu'l-Fukahâ isimli mukayeseli fıkıh eserinin "Kitabu'l-cihad, Kitabu'l-cizye ve ahkami'l-muharibin" başlıklı bölümleri, İslam devletler hukuk alanında adını andığımız alimlerin yanında Şa'bî, Ebu Sevr (v. 240 veya 246/854 veya 860), Hasen Basrî (v. 110/728) ve İbrahim en-Neha'î (v. 96/ 714) başta olmak üzere o zamana kadar söz söylemiş hukukçuların görüşlerinin birarada bulunduğu önemli bir kaynaktır.[54]

Devletler hukuku tarihinde en başta gelen müellif, hiç kuşkusuz İmam Muhammed b. Hasen eş-Şeybânî'dir. Ebu Hanîfe'nin Kûfe'deki fıkıh muhitin­de yetişen bu büyük hukukçunun kaleminden çıkan "es-Siyeru'l-kebir", gerek muhteva ve gerekse konulan ele alış biçimi açısından temel kaynağımız duru­mundadır. O'nun uluslararası ilişkiler alanındaki önderliğini ve uzmanlığını tak­dir eden Batılı hukukçular, Almanya'nın Göttingen kentinde "Şeybânî Devletler Hukuku Enstitüsü'nü kurarak O'nun konuyla ilgili görüş ve çalşmalarını tanıtmayı amaçlamışlardır.[55]

Şeybânî'nin es-Siyeru'1-Kebîr'i, Karahanlı devrinin büyük hukukçusu Muhammed b. Ahmed es-Serahsî (v.490/1097) tarafından şerh edilmiştir. Bizim de temel kaynaklarımızdan olan bu şerh, Osmanlı âlimlerinden Mehmed Münîb Aymtâbî (v. 1238/1823) tarafından yer yer genişletilerek Arapça aslından 110 sene önce "Şerhu Siyer-i Kebîr Tercümesi" ismiyle 1241/1825 yılında iki cilt halinde İstanbul'da Osmanlıca olarak yayınlanmıştır.[56]

Serahsî'nin[57] söz konusu şerhi, devletler hukuku alanındaki ilk kitapların detaylı açıklaması olması dolayısıyla Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) tarafından Fransizcaya tercüme ettirilmiş ve Örgüt tarafından yayınlanması planlanmıştır.[58] Fakat Muhammed Hamidullah tarafın­dan yapılan bu tercüme, ne UNESCO ne de onun havale ettiği Beyrut'taki bir kurumca[59] değil, "Le Grand Livre de la Conduiîe de VEtat" ismiyle Türkiye Diyanet Vakfı tarafından dört cilt halinde yayımlanmış bulunmaktadır.[60]

Bu noktada Şeybânî'nin yazdığı en son kitap olan es-Siyeru' l-kebîr'in telifi sebebiyle ilgili olarak Serahsı'nin naklettiği şu anekdota da değinmek istiyoruz: Şeybânî'nin es-Siyeru's-sağîr isimli eserini inceleyen el-Evzâ'î, Kitabı kimin yazdığını sorar. "Iraklı Muhammed" cevabını almca "Iraklılar nerede, siyer konusunda kitap yazmak nerede! Peygamber (s.a.v.) ile ashabının gazveleri, Şam ve Hicaz tarafından gerçekleşmiştir, Irak tarafından değil. Nitekim Irak daha sonra fethedilmiştir..." şeklinde küçümseyici ifadeler kullanır. Bunu duyan İmam Muhammed de kendisini es-Siyeru'l-kebîfi yazmaya vakfeder. Yazılıp bitirilen bu ikinci kitabı gören Evzâ'î bu defa "Eğer kitapta Hadis-i şerifler bulunmamış, onlara dayanılmamış olsaydı, Muhammed bunu kendi kafasından yazmış derdim. Allah ona görüşlerinde doğruyu bahşetmiş. 'Her bilenin üstünde daha iyi bilen biri vardır.'[61] buyuran Allah ne doğru söylemiş" diyerek takdirle­rini bildirmiştir.[62]

Es-Siyereru'1-kebîr'in îmam Muhammed'in en son kitabı olması gerçeği, Ebu Zehra'nın da (v. 1974) dediği gibi, onu Evzâ'î'nin küçümsemelerine ve tenkidine karşı yazdığı iddiasıyla çelişmektedir. Gerçekten de bu kitap imam Muhammed'in son kitabıdır. Zira bunu, kitaplarının devamlı ravisi Ebu Hafs el-Kebir Ahmed Hafs (v. 216/831) değil, Ebu Süleyman el-Cüzcânî (v. 200/815) ile İsmail b. Süvâbe (v. III. asır) nakletmiştir. Çünkü Ebu Hafs kitap yazıldı­ğında Irak'ta değildi. Üstelik es-Siyeru'1-kebîr'in, Ebu Yûsuf'un son dönemlerinde İmam Muhammed ile aralarının açıldığı bir zamanda yazıldığı, kaynak­larda, bu arada bizzat Serahsî tarafından da bildirilmektedir ki, Ebu Yûsuf'un vefatı 182/798'dir. Diğer taraftan Evzâ'î 151111A yılında vefat ettiğinde İmam Muhammed yirmibeş yaşında idi. Şeybânî'nin daha telif hayatının başında iken son kitabını yazmış olması ve ömrünün geriye kalan otuziki senesinde hiçbir şey yazmamış olması gerçeklerle bağdaşmamaktadır.[63]

İslam devletler hukuku ile ilgili bu ilk özel eserlerin yanında, devlet yöneti­mi, kamu maliyesi ve kısmen ceza hukuku ile ilgili özel eserler olan "Haraç" "EmvaV\ "es-Siyasetü'ş-şer'iyye" ve "el-Ahkâmu's-sultâniyye" türü eserlerde de konu bazı boyutlarıyla incelenmiştir. İslam hukukunun taharetten ferâize bütün konuları kapsayan genel fıkıh kitaplarında da ilk örneklerden itibaren aynı konuya yer verilmiştir. Hz. Ali'nin (r.a.) torunu Zeyd 'b. Ali'ye (v. 122/740) nisbeti konusunda şüpheler bulunmakla birlikte bilinen en eski fıkıh mecmuası olan[64] el-Mecmû' fi'l-fıkh isimli eserde Kitabu's-siyer bölümünün varlığını bilmekteyiz Aynı şekilde ilk dönem fıkıh mecmualarından biri olan ve İmam Mâlik'in görüşlerini içeren el-Müdevvene ile İmam Şafiî'nin el-Ümm adlı eserlerinde devletler hukuku bahisleri yer almaktadır.

İslam devletler hukuku, kendi teorisini Hz. Peygamber'in (s.a.v.) meğâzî pratiğine dayandırdığından meğâzi kitapları da kaynaklar arasında sayılmalıdır. Meğâzi alanında ilk müstakil mecmuayı derleyen Üçüncü Raşit Halife Hz. Os­man'ın oğlu Ebân b. Osman'dan [65] (v. 100/718), bize tam olarak ilk defa ulaşan meğâzî kitabı olan Vâkıdî'nin eserine kadar geçen süredeki müellefatı bu cüm­leden olarak zikretmeliyiz.

Buraya kadar ele aldığımız ilk hukukî ve tarihî eserler yanında, siyasî ve askerî nitelikli kitaplar da erken dönemlerden itibaren yazılmaya başlanmıştır. Bu cümleden olarak Abbasilerin I. dönem halifelerinden Mansur zamanında (136-158) Abdülcebbar b. Adî, "Kitab fi âdâbi'l-hurüb ve sûratu'l-asker" isimli eserini yazmış, bunu el-Herşâmî'nin "Siyâsetü'l-hurûb"u ile Çanakya el-Hin-dî'nin "Kitab fi emri tedbîri'l-harb"ı izlemiştir. Hatta bu alanda Özellikle savaş stratej ileriyi e ilgili olarak diğer dillerden arapçaya.[66]




13] İbn M3.nzûr,LisânWI-Arab, "s-y-r", IV/389-390; Nesefî Necmeddin, Tübetü't-Talebe, s. 79

[14] Feyyûmî, el-Misbâhu'I-Münîr, s. 114; Cürcânî, et-Ta'rîfât, s. 122; Konevî k. Enîsü'l-fukahâ,

s. 181 - 182; Tehânevî, Keşşaf Istılâhâti'l-fünûn, 1/663; İbn Hümâm, Fethu'l-Kadîr, V/435; Ahmed b. Yahya, Şerhu'l-ezhâr, IV/518; Sayâğî Hüseyin b. Ahmed, er-Ravdu'n-nadîr, Iv/294; Hamidullah, age, s. 45; Khadduri, The isletme Law ofNations Shaybani's Siyar, s. 39; Kruse, İslamische Völkerrechtslehre, s. 30 vd.

[15] İbnü'l-Hümâm, Fethu'l-Kadîr, V/435

[16] Kelimelerin menkul anlamlan için bkz. Cürcânî, Ta'rîfât, s. 233 - 234

[17] Şahhâte M. Ş.,Risaletü'l-cihad,s. 12-13

[18] ibn Hişâm, es-Sfratü'n-Nebeviyye, III - IV/632; Hamidullah, îslamda Devlet İdaresi

[19] Merğînânî, el-Hidâye, 11/135 - 170. Son iki konuyu teşkil eden mürted ve bağîlere uygulanacak hükümler de görüldüğü gibi "siyer" kavramının kapsamı içine alınmıştır. Bu bakımdan siyeri, Hans Kruse gibi, (bkz. İslamsche Völkerrechtslehre, s. 9) sadece ve sadece gayri müslimlerle ilişkilerin incelendiği bir hukuk dalı olarak düşünmek hatalıdır.

[20] tbn Manzûr, Lisânü 'l-Arab, "c-h-d", III 1\ 33 - 135; Feyyûmî, el-Mısbâhu 'l-Munîr, "c-h-d", s.

43 - 44; Fîrûzâbâdî, el-Kâmûsu'l-muhît, "el-cehd", s. 351; Nesefî, Tılbeîü't Talebe, s. 79; Mv. F, ■■el-Cihad".

[21] Nesefî, age.,s. 79; Konevî, Enîsü'[-fukahâ,sl81; Tehânevî, age., 1/197; Kâsânî, Bedâ'i-u's-sartâ'i, VII/97; İbn Âbidîn, Raddü'l-muhtâr, IV/119; Yazır Hamdi, Hak Dini Kur'an Dili, 11/863,865; Özel, age., 58

[22] A'râf 76158; Sebe'34/28

[23] Fazlurrahman, "islam ve Siyasî'Hareket", Islami Araştırmalar, VII/2 (1994), s. 194

[24] Müsncd, V/231 , 238; Tirmizî, "İman" 8

[25] Boisard, "The Conduct ofHostilities and The Victım of Armed Conflict m Islam"s. 6

[26] Schacht J., An întroduetian to Islamic Law, s. 130; Von Vloten G., Emevi Devrinde Arap Hakimiyeti, Şia ve Mesih Akideleri Üzerine Araşıtırmalar, s. 13 -14; Bosquet-Schacht, Seilected Works of C. Snouck Hurgronje, s. 72 - 73; Khadduri, The War and Peace on The Law of islam, s. 45, 52, 53, 144, 202; Kruse, "agm." , 57, 65, 79; a. mlf., Isiamische Völkcrrechtsİehre, s. 96

[27] Goldziher I., el-Akîde ve'ş-Şerî'a, s. 27 - 28

[28] Kruse, Isiamische Völkerrechtslehre, s. 62-69

[29] Armstorng K. Holy War: The Crusades and Their Impact on Today's World, s. 1, 147 vd.,

275 vd. Hristiyanlıktaki kutsal savaş fikri hakkında şu kitaba da işaret etmeliyiz: Noth, Heiliger Krieg und Heiliger Kampf in islam und Christentum, Bonnl966. Kadduri'nin mukayese .sadedindeki şu yorumu nisbeten daha insaflıdır: "Batı hukuk geleneğinde 'hak savaşı" yahut 'hakedilmiş savaş' yani bellum justum, tek geçerli savaş türüdür. Cihad da İsiamın hakedilmiş savaşı idi." İslamda Adalet Kavramı, s. 224

[30] Watt, islamın Avrupa'ya Tesiri, s. 15

[31] Kur'an-ı Kerim'deki cihad ayetlerinin birarada topluca bir değerlendirmesi için bkz.  Daks Kamil Seiâme,Âyâtü'l-Cihadfı'l-Kur'âni'l-Kerîm, Kuveyt 1392/1972

[32] Furkân 25/52

[33] Ankebût 29/69

[34] Aliyyü'l-Kârî,£W7î Müsned Ebî Hanîfe, s. 370

[35] Cihad kavramıyla iligili bazı yaklaşımların değerlendirilmesi ve çağdaş bir cihad yorumu için şu çalışmaya işaret edilebilir: Bûtî Saîd Ramazan, el- Cihad fi'1-Islam keyfe nefhemuh ve keyfe Numârisuh, Dımeşk 1993

[36] İbn Manzîr, Lisânü'l Arab, "ğ-z-v", XV /123 125; Feyyûmî, el-Mısbâhu't-munîr, "ğ-z-v",s.

170; Cevheri, es-Sıhâh, "ğ-z-v", VI/2446; Fîrûzâbâdî, ei-Kâmûsü'l-muhît, "ğ-z-v", s. 1698; Nescfi, Tılbetü't -Talebe, s. 79;

[37] Şehhâte, Risaletü'l-cihad, s. 11-12; krs., Guneymî, Kânunu's-selâm, s. 58. İmam Şafiî ise

konuyla ilgili görüşlerini, her üç terimin de dışında "Kitabu'l-Cizye" başlığı altında vermiştir

[38] Süyûtî, Tebytdu''s-sahîfe fîmenâkıbi Ebî Hanîfe, s. 36

[39] Hamidullah, "Serahsî'nin Devletler Umumi Hukukundaki Hissesi", s. 17 (İbn Hacer, Ta- vâli'ut-te'sîs, s. 78); Kruse, "agm.", s. 63; Efgânî Ebu'1-Vefa, er-Red ala siyeri'I-Evzâi mukaddimesi, s. 2-3; Şafak Ali, İslam Hukukunun Tedvini, s 86; Nu'mani Muhmmed A., "Kitabu'l-âsâr mukaddimesi", SAÜİFD.,sy: 1 (1996), s., 247

[40] Kesveri Zahid, Husnü'î-tekâdîfi sîrati'l- İmam Ebî Yusuf el-kâdî, s. 42

[41] Efganî, er-Red ala siyeri 'l-Evzâ 'î mukaddimesi, s. 3

[42] İbn Abidîn, "ukûd resmi'l-müftî", s. 16; Ebu Zehra, Ebu Hanîfe,s. 240-241; Muhammed î. Ahmed, el-Mezheb inde'l-Hanefiyye, s. 147;

[43] Kevserî, Hüsnü 'l-tekâdffî sîrati'l-İmam EM Yusuf, s. 43; Öğüt, Safim, "Ebu Yûsuf, DİA. X/264; Krş, Ebu Zehra, age, s. 241; Khadduri, The Islamic Law of Nations, s. 41

[44] Serahsî, Mebsût, X/144

[45] İbn Âbidin, "ukûd resmi'l-müftf, s. 19; Kevserî, age., s. 43; Brockelmann C, GAL, Suppl 1/308; Schacht, "aI-Awza'i", El. (ing), 1/773; Öğüt, "Ebu Yûsuf, DİA., X/264;bkz: Öğüt, "£i'zâf',DİA.,XI/546-548

[46] Khadduri, The Islamic Law of Nations, s. 24

[47] Bu konuda bkz: Ebu Zehra, Târîhu'l-Mezâhibi'l-fıkhiyye, s. 510 vd. ; Musa M. Yusuf,

Târîhu'l-fıkhi'l-İslamî, s. 194 vd.; Şafak AH, Mam Hukukunun Tedvini,$. 58; Şener Abdülkadir, "ei-Müsned", AÜİFD. XVII (1969), s. 339; Yaman Ahmet, "İslam Hukuk Edebiyatı'nın Ortaya Çıkışı, Gelişmesi ve İslam Kamu Hukuku edebiyatına İlişkin Arapça bir Bibliyografya Denemesi".Diyanet İlmi Dergi,XXXl/3 (1995), s. 111-112

[48] İhtilâfıı'l-fukahâ,$.31

[49] Hamidullah. "Serahsî'nin Devletler Umumi Hukukundaki Hissesi", s. 18; Özel age., s. 21

[50] Abdullah b. Mübarek, Kitabu'1-cihad, thk: Nezih Hammad, Beyrut 1971; Tunis 1972

[51] Favik Hamâde'nin tahkikiyle 1987'de Beyrut'la neşredilen eserden ancak tanıtım yazısı kadarıyla haberdar olabildik. Bu tanıtım yazısı için bkz. Seyyid Rıdvan, "Kitabu's-siyer li'l-Fezân', el-Ebhâs sene: 35 (1987) Beyrut s. 67-72; Eserlerle ilgili daha önce yazılmış bir başka tanıtım ve değerlendirme yazısı için bkz: Muranyi Miklos, Das Kitab al-Siyar von Abu Jshaq Fazari, JSAİ-Vi (1985). s. 63-97; ayrıca bkz.: Khadduri, age. , s. 26

[52] İbn Ebi Asım, Kitabu'l-cihad, c. I-II, thk: Ebu Abdirrahman Müsaid b. Süleyman, Medine 1989

[53] Seyyid Rıdvan, ag. tanıtım, s. 68; Khadduri, age., s. 40

[54] Taberî'nin İslam hukukunun geneliyle ilgili görüşlerinin topluca bir özeti için bkz: Kal'acî M. Ravvâs (haz.), Mevsû'a fıkıh Muhammed b. Cerîr et-Taberî, Beyrut 1994

[55] Şafak Ali, age. , s. 93;Hans Kruse'nin eserinin mukaddimesinde adını vermeden andığı

"Enstitü" de muhtemelen bu enstitü olmalıdır, bkz: Islamische Völkerrechtsiehre, s. XIV

[56] Bursalı Mehmet Tahir, Osmanlı Müellifleri, 11/34-35. (Bursalı M. Tahİr, eserin baskı tarihini yaniışhkla 1244/1828 olarak verir); İsmail Paşa, Hediyyetü'l-ârifîn, 11/359-360; Ebu Zehra "Temhîd" s. 35.. Ayıntâbî'nin ayrrca Şerhu'' s-siyeri'l-kebîr''deki sadece muğlak ve çetrefil ibareleri açıklamaya matuf "Teysiru'l-mesir fi şerhi's-siyeri'l-kebir" isimli Arapça bir eseri daha vardır: İÜ., Yıldız Sarayı Kütüphanesi Arapça Yazmaları Bölümü No: 5867.

Söz konusu tercüme ve mütercimi Aymtâbî için bkz.: Okiç M. Tayyib, "Şemsü'l-eimme es-Serahsî'nin 'Şarhu's-siyafi'l-kabîr'inin Türkçe Tercümesi ve Mütercim Mehmed Münîb Ayıntâbî'nin Diğer Eserleri", s.27 vd. Okiç, bu makalede Bursalı M. Tahir, Bağdatlı İsmail Paşa ve diğer zevatın bu tercümeyi Serahsı'nin Şerh'inin değil de asıl metin olan Şeybânî'nin es-Siyeru'1-kebîr'inin tercümesi olduğu şeklinde yanlış tanıttıklarını söyler,, s. 31. cs-Siyeru'1-kebîr metin olarak da ayrıca neşredil mistir. M. Hadduri, önce İngilizce olarak "The Jslamic Law ofNations Shaybani's Siyar" ismiyle sonra da Arapça olarak "es-Siyeru'l-kebır Ve'l-alâkâtü' d-devliyye et-İstamiyye, (Beyrut 1975) ismiyle yayınlamıştır. Fransızca tercümesi de 1851-1853 yılları arasında Asya (?) gazetesinde tefrika edilmiştir. Bkz: Ermenâzî, eş-Şcr'u'd- devlî, s. 46

[57] Serahsı'nin devletler hukuku aİanındaki hukukî anlayışı ile ilgili olarak, bilebildiğimiz kadarıyla en son şu çalışma yapılmıştır: Taştan Osman, The Jurisprudence ofSarakhsi with Particular Reference to war and Peace (yayımlanmamış doktora tezi), The Universitiy Of Exeter 1993.

[58] Şafak, age., s. 93; Hamidullah, "Ölümünün 1200. Yıldönümünde Şarlman'ın Muasırı İmam

Muhammed b. Hasen eş-Şeybânî" İsi. Med. s.: 20 (1969), s. 9

[59] Hamidullah, Le Grand Livre de la Conduiîe de I'Etat 'a yazdığı önsöz, I/LV

[60] Ankara 1989-1991. Şeybânî'nin eserinin ve Serahsî'nin Şerhlerinin Batı dillerindeki tercümeleri için bkz: Bu son tercüme, 1/LIV-LV

[61] Yûsuf ] 2/76

[62] Serahsî, Şerhu''s-siyeri'l-kebîr; 1/3

[63] Ebu Zehra, Ebu Hanîfe, s. 241-242; a. mif., "Temhid" s. 34. imam Muhammed'in özel olarak

devletler hukuku, genel olarak İslam hukukundaki yeri için son dönem çalışmaları arasında şu teze bakılabilir: Muhammed Makbul Hüseyin, Muhammed b. Hasen.eş-Şeybânî ve eseruh fi'l-fıkhi'l-İslami, (yayımlanmamış dr. tezi), Cami'atü'i Ezher Külliyyetü'ş-Şeria ve'1-kanun, Kahire 1972;aynca bkz: Desûkî Muhammed, el- İmam Muhammed b. Hasen eş-Şeybani, Devha 1407/1987

[64] Schacht, "Fıkh ", E.I., (İng.), 11/887; Musa M. Yusuf, Tarihu'l-fıkhVl-İslamî, s. 194

[65] Horovitz J., el-Meğazî'l-ûlâ ve müellifûhâ, s. 6'dan Hizmetli Sabri, İslam Tarihçiliği Üzerine, 114; Poiat Selahaddin, "Ebân b. Osman b. Affan", DİA, X/66-67

[66] İmam Serahsî, İslam Devletler Hukuku, Şerhu’s-Siyeri’l-Kebir, Eğitaş Yayınları: 1/5-15