ecenur
Fri 26 March 2010, 08:52 am GMT +0200
ÜÇÜNCÜ KISIM
İcmaa Datkdtb
İçindekiler : İcmaın mahiyeti. İcmaın ehli, şartı ve istinatgahı. 1c-maın tarikleri ve hükmü. İcmaın haddi zatında kabil ve vaki olup olmadığı. [16]
İcmaın mahiyeti :
439 - : Icma, lügatte azm, kasd, ittifak manasınadır. Istılahta : «Ümmeti Muhammed´den olan müctehidlerin bir asırda, bir hükmü şer´î üzerine ittifak etmeleri» dir.
Demek ki icma, bir kerre bu ümmeti merhumeye hâs bir hüccettir, bir tekrimi ilâhî eseridir. Sonra bu icma salâhiyeti, müetehitlerin hasai-smden olup avamını nâssm ittifakları icma sayılmaz. Çünkü avamını nâs, icmaın istinat edeceği delillere muttali değildir. Zaten onların bir meselede ittifakları adeten kabil olamaz, kabil olsa da ona bizim ıttılaı-mız mümkün değildir.
440 -: İcma, yalnız bir kısm şer´î hükümlerde, yâni: dinî umurda carîdir. İbadetlerde ve hukukî meselelere ait hususlarda icma cereyan eder. Vücudi bârî, sıhhati risalet gibi itikada ait olan esaslar, mücerred icma ile sabit olamaz. Ve şer´î delillerden istinbatı mümkün olmayıp şarii mübinin tasrihine mütevakkıf bulunan ahiret ahvâli, eşratı saat gibi şeyler de icma ile bilinemez. Bunlar, şariin nususuna mütevakkıftır, ve illâ devr lâzım gelir. Yâni: Bu husustaki nususun icmaa, icmaın da bu nü-suna tevakkufu lâzim gelir ki, bu bâtıl olan bir devrdir.
Kezalik : âlemin hudusu gibi aklî hükümlerde veya bir ilâcfn bir hastalığa nafi olması gibi gayri dinî hükümlerde veya vaktile görülmüş veya ileride -görülecek tarihî hâdiselerde de insanların ittifak etmeleri icmaı ümmetten mâdud olamaz. [17]
İcmaın ehli, şartı ve istinatgahı:
441 -: Ehli icma; fâsik, mübtedi olmayan ve icühad kudretini haiz bulunan zatlardır.
îcmaın şartı da bir asırda, yâni: bir zamanda bulunan ve bu evsafı haiz olan müctehidlerin ittifak etmeleridir.
Binaenaleyh bir mesele hakkında bir asırdaki müctehidlerden yalnız bir kısmının ittifak etmeleri, bir icma mahiyetinde olamaz.
Bazı zevata göre müctehidlerden bir İki zatın muhalefeti, icmaın inikadına mâni değildir. Bir hadisi şerifte: en büyüt cemaate tâbi olunuz) buyurulmuştur. Ekser için hükmi kül vardır.
442 -: Yalnız ehli beyti nübüvvetin, yalmz Hulefai Râşidinin veya yalnız Medinei Münevvere ehlinin ittifakları bir icma sayılmaz.
Yalmz İmamı Mâlike göre Medinei Münevvere ehlinin ittifakları ic-madan mâduddur.
Zeydiyye ile İmamiyyeye göre Resulü Ekrem´in itretinden -mübarek neslinden başkalarının icmaı sahih değildir.
Zahariyyeye ve İmam Ahmedden bir rivayete göre de ashabı kiramdan olmayan müctehidlerin icmaı muteber değildir. Bunlara göre, -ümmetim dalâlet üzerine toplanmaz) hadisi şerifi ashabı kirama hastır.
443 -: icmaın inikadı için, İmam Ahmed ibni Hanbele ve İmarn Şafiîden bir kavle göre asrın inkırazı şarttır. Müttefik olan müctehidler, vefat etmedikçe icma tahakkuk etmiş olmaz. Çünkü içlerinden bazılarının rücuu, tebdili kanaat etmesi caizdir, melhuzdur.
Demek ki, bu zatlara göre müctehidlerden bazılarının bilâhare ittifaktan ayrılmaları, sabık icmaı ihlâl eder.
444 -: Cumhurı fukahaya nazaran bir meselede ittifak eden müctehidlerin yalnız ashabı kiramdan veya ehli beyti nübüvvetten olmaları veya tevatür adedine baliğ bulunmaları ve bunların ittifakları üzerinden bir asır geçmesi şart değiidir. Belki herhangi bir asırdaki müctehidlerin ittifakı da —usulü dairesinde-icmadan mâduttur. Bir asırda bulunan müctehidler, bir mesele hakkında, bir kerre ittifak ettiler mı, artık o mesele icma ile sabit olmuş olur. Ondan sonra yetişecek müctehidlerin varlığı ve tevali edecek senelerin, asırların mevcudiyeti bu icmaı İhlâl edemez. Hattâ bu icmaı vücude getirmiş oîan müctehitlerden bir kaçının bilâhare reyinden dönmesi de münakid bulunan bu icmaı izale edemez. Çünkü müctehidîerin bu icmaı, bir teemmül ve tefekkür devresinden´sonra vuku bulmuş olacağından artık sonraki fikirleri, evvelce tam kanaatleri dairesinde tecellî etmiş olan bir ittifaka müzahim olamaz.
445 -: Bir mesele hakkındaki sabık ihtilâf, o mesele hakkındaki lâhik icmaın tahakkukuna mâni olamaz. Şöyle ki: bir mesele hakkında bir asrın müctehidleri ittifak edemeyip meselâ: iki veya üç reyde bulunmuş oldukları hâlde onlardan sonra gelen müctehidler, bu reylerin birinde ittifak etseler, artık icma vukua gelmiş olur. Fakat bu iki veya üç reyden başka bir reyde ittifak etse bu icma sayılmaz. Çünkü evvelki müctehidîerin bu hususta yalnız iki veya üç reyde ittifakları vardır. Bunun haricinde bir reye mahal bulunmadığına âdeta ittifak etmiş demek-dirler. O hâlde muahhar asırdaki müctehidlerin buna muhalefeti savap görülemez.
Meselâ: vaktile müctehidler, bir Ölünün sahih ceddi var iken kardeşine hisse verilip verilmemesi hususunda ihtilâf edip bir kısmı ceddin müstakillen varis olacağına, bir kısmı da mukaseme yoîile varis olacağına kail olmuştur. Artık sonraki müctehidlerin bir üçüncü kavi olmak üzere ceddin mahrumiyetine kail olmaları caiz olamaz. Böyle bir kavi, evvelce müttefekun aleyh olan bir reyi nefy edeceğinden muteber değildir,
Kezalik: ribevî mallardaki illeti riba hakkında müctehidler kısmen ittifak ve kısmen ihtilâf etmişlerdir. Şöyle ki: bu illet, Hanefîlerce keyl maarcinstir, Şafiîleree ta´m maar cinstir, Mâliküerce de iddihar maâl cinstir. Demek ki, bu illetin bir cüz´ünde ihtilâf, diğer bir cüz´ü olan cinste de ittifak etmişlerdir. Binaenaleyh sonradan gelen müctehidlerin, illeti ribanın bidûnilcins hangi bir şey olduğunda ittifak etmeleri muteber olamaz.
446 -: Müctehidlerin bir hadise hakkında ittifak etmeleri, şüphe yok ki, mücerred reylerine müstenid olmayıp yine bir şer´î delile müs-tenid bulunur. Bu delil, haberi vahid veya kıyas olabilir. İcma ile bu deliller kuvvet bulur, artık asıl delil, icma olmuş olur, hükm icmaa izafe edilir.
İcmaın senedi, istinatgahı bir kat´î delil de olabilir. Fakat bu halde icma, hüccet olmakta müstakil olamaz. Belki hükm esasen o kafi delil ile sabit olmuş, icma da buna munzam bulunmuş, o kafi delilin te´vile. takyide muhtemil olmadığım göstermiş olur.
Meselâ: Beş vakitteki namazların farziyeti, kitab ile ve sünnet ile sabit olduğu gibi icmaı ümmet ile de sabit bulunmuştur! Zekât, oruç, hac hakkında da böyledir. [18]
İcmaın tarikleri ve hükmü:
447 - : Müctehidlerin ittifaklarında İki tarik vardır: Biri azimet, diğeri de ruhsat tariktir. Şöyle ki: bir mesele hakkında bir asırdaki müctehidlerin birden hüküm verip onunla hepsinin aynı veçhile amel etmeleri, azimet tarikîle olan bir icmadır. Bununla o mesele hakkında bir «İcmaı kavli», «icmaı amelî>, vücudo gelmiş olur. Bilâkis bir mesele hakkında bu müctehidlerden bir kısmı hüküm verdiği hâlde veya onunla amel ettiği hâlde diğer bir kısmının ona vâkıf olduğu ve teemmül zamanı geçtiği hâlde sükût etmesi de ruhsat yolile bir icmadır. Buna da, «İcmaı sükûtî» denir.
448 - : İcma, bir hüccettir, temam hükmü yakin ifade etmektir. Bir meselenin hükmü icma ile sabit oldu mu artık o hüküm, kafidir. Buna muhalif görülen herhangi bir delîl, mutlaka müevvel, mukayyed veya nensuh demektir, icmaa müzahim olamaz.
Bir kerre esasen icmaın hücceyitini inkâr, Hanefî fukahasmca muhtar olan kavle göre ikfarı müatelzimdir. Sonra sübuti kati, yâni: tevatür ile sabit olan herhangi bir muayyen, gayri sükûtî icmaı ademi ka bul de ikfarı istilzam eder. Çünkü ümmeti dalâlete isnad, şarii mübinin tezkiyesini inkâra müeddî olur. îcmaı sükûtî ise edillei kat´iyyeden olmakla beraber münkiri tekfir olunmaz. Hattâ Şafiüerce icmaı sükûtî, icma sayılmaz. Çünkü bu sükût, rızaya delâlet etmez, bir mehabet ve hürmetten veya fitne havfinden dolayı sükût edilmiş olabilir. Buna cevaben deniliyor ki:_ Hakka karşı sükût etmek haramdır. Ashabı Kiram ile sair müetehidîn ise böyle bir haram ile itham edilemez. haktan susan, yâni: bâtılı gördüğü hâlde susup hakkı söylemeyen dilsiz bir şeytandır) buyurulduğu malûmdur. O hâlde vâki olan bir ittifaka karşı sükût eden bir müetehid, onun hak olduğunu kabul ettiğinden dolaya sükût etmiştir. Ve illâ sükût etmesi kabil olmazdı. Şüphe yok ki, eazımı ümmet, kanaatlerini söylemekten asla çekinmemişlerdir. Onların tarihi hayatı malûmdur.
449 - : Bir hâdise hakkında icma bulunduğu ya tevatür ile veya şöhret tarikile veya haberi ahad ile malûm olur. Tevatür tarikile sabit olan icmaın en kuvvetlisi ise sahabei kiramın icmaldir. Tevatür ile sabit olmayan bir icmaı kabul etmemek bir bid´attir, münkiri dalâlete nisbet olunur. Fakat ikfar olunmaz.
450 - : Bazı zevata göre, icma ile sabit olan hüküm, bilinmesinde hassa ile âmme müşterek olan bir hüküm ise, inkârı küfrü icap eder. Namazların âdetleri, rükünleri ve hac ile orucun farzları ve zamanları, zinanın, sirkatin, ribanm tahrimi gibi. Bunları inkâr, Resulûllah´ın ka-tiyyen dininden olan şeyleri inkâr etmektir.
Fakat mücmeün aleyh olan hüküm, yalnız hassanın muttali olacağı bir hüküm ise inkân küfrü mucip olmaz. Bir kadını annesinin veya halasının üzerine almanın tahrimi, Arafatta vukuftan evvel vukubu-lacak bir cinsî mukarenetle hacem fesadı, ceddenin altıda bir tevrisi ve katilin maktule varis olmadan men´i gibi. Bunların hakkındaki icmaı inkâr edenin dalâletine hükm edilirse de küfrüne hükm edilemez. Çünkü müevvildir. Ona göre icma ehli olan ümmetten maksat, bütün müminlerdir, yalnız müetehidler değildir. Böyle bir hükümde bütün müminler müttefik, buna hepsi muttali olmayınca icma vücude gelmiş olamaz.
işte bu, bir te´vildir. Te´vil ise ikfara mânidir. Bunun içindir ki, kat´î naslan te´vil "edan bir kısım ehli hava, tekfir edilmemektedir. Mutezile gibi.
Bir cemaate göre de icma, ancak zan ifade eder. Razî ve Amidî bunlardandır. [19]
İcmaın haddi zâtında kabil ve vaki olup olmaması :
451 - : Bir asırda bulunan müctehidlerin bir hâdisede ittifakları
ve bu ittifaktan ümmeti merhumenin haberdar olması akien mumKün ve bilfîl vakidir. Nitekim ashabı kiramın bazı meselelerde ittifak etmiş oldukları kat´iyyen sabit, bizce tevatüren malumdur. Teati tariKüe satış muamelesi ve hammam ücretleri hakkındaki icma da böyledir.
452-: Nezzam ile Şiadan bazı taifeler, icmaın ademi imkânına kail olmuşlardır. Mutezileden olan İbrahim Nezzam ile Kaşanî ve R-âfı-zîlerin ekserisi, icmaın bir hüccet, veya bir hücceti katiyye olduğunu inkâr etmişlerdir.
Bunlara göre müctehidlerin adedi ziyade, reyleri muhtelif, istinat edecekleri deliller, gayri kat´î olacağından bir hükümde ittifak etmeleri müstebattir. Ve her birinin içtihadında hata etmesi caiz olduğundan mecmuunun da hata etmeleri caizdir.
Fakat bu iddiaları, kitaba, sünnete, edillei akliyyeye muhaliftir. Va-kii hâlde kendilerini tekzip etmektedir. Bu babda cumhuru ümmetin kanaati aşağıdaki vecihledir.
453 - : Şer´î delillerin esası, kitabullah ile sünneti nebeviyyedir.
Dinimizin başlıca hükümleri, bu iki menbadan iktibas olunmuştur. Maa-mafih hadisat, gayri mütenahidir, birçok hadiselerin hükmü Rur´arı mübinde veya sünneti nebeviyede sarih bir surette görülemez. Halbuki dini islâm, ekmeliyyet mertebesini haizdir. bugünkü gün size dininizi ikmal ettim..) âyeti kerimesi, bunu nâtıktır. O hâlde vakit vakit yüz gösteren bir takım hukukî, içtimaî hâdiselerin hükümleri de yine kitabullah ile sünneti nebeviyye aslından münşaib olan-icmaı ümmet ile, kıyası fukaha ile hâl ve tayin edilmek lâzım gelir. Bunlar da şer´î deliller cümlesinden olup âmmei ümmet tarafından kabul edilmiş, birer esastır. Ve illâ dini islâmın ekmeliyetini iddia, itirazdan salim olamaz.
454 - : Ümmeti merhumenin en nezih, en kudretli mümessilleri olan müetehidini izamın bir meselede ittifak etmeleri, bir hüccettir. Böyle bir ittifakın şer´an bir hüccet sayılması, bu ümmet hakkında bir tekri-mi sübhanîdir. Çünkü bu ümmet, dalâlet üzerine ittifak etmez. Nitekim bir hadisi şerifte: buyurulmuştur. Diğer bir hadisi şerifte de: müslümanlann gtizeJL gördüğü şey, Allah Tealâ nezdinde de güzeldir.) buyurulmuştur.
Binaenaleyh icma ile kıyas da yine şarii mübîn tarafından kabul ve ümmete tavsiye buyurulmuş birer serî delilden başka değildir. Artık bunların kabul edilmesi, dini islâmın ekmeliyyeti hakkındaki nassı Kur´ an´a münafi görülemez. Çünkü dini islâm, arz ettiğimiz üzere icmaı ümmet ile kıyası fukahayı da ulvî dairesinde cem etmiştir.
Demek oluyor ki: nazmı kerimi, kitabullah ile sünneti nebeviyyeyi ve icma ile kıyası ihtiva eden, bunlar ile bütün ahkâmı sabit bulunan bir dini celîlin ekmeliyyetini bizlere tebşir etmiş bulunuyor. Eğer böyle olmasaydı dini islâmın her asırda binlerce, yüz binlerce eazımı tarafından icma ile kıyasın birer hüccet olması kabul edilir miydi?
Artık ümmeti merhumenin bu husustaki kanaat ve ittifakı hilâfına olacak bir iddianın ne kıymeti olabilir?
455 -: icmaın bir hücceti şer´iyye olduğuna birçok âyetler, hadisler delâlet etmektedir. Bunlardan bir kaçını kayd edeceğiz,
âyeti kerimesi, müminlerin yollarının yakın derecede hak olduğunu göstermektedir.
Bu âyeti kerimede buyurulmuş oluyor ki: «her kim kendisine hak zahir olduktan sonra peygambere muhalif bir vaziyet alır ve müminlerin yollarından bankasını takip ederse biz onu kendi hâline bırakır ve cehenneme atarız. O ne fena gidiştir.»
Müminlerin yollarından murad, onların kavlen ve amelen ihtiyar etmiş oldukları şeylerden ibarettir. Artık bu gibi hususlarda kendilerine muhalefet caiz olmayınca bunun bir hüccet olduğu anlaşılmış olur.
(2) : âyeti celîlesi, bu ümmetin hayriyetini beyan ediyor;
«Sizler, insanlar için meydana çıkarılmış, mâruf ile emir, münkerden nehy eden ümmetlerin hayırlısı bulunmaktasınız» mealinde bulunmaktadır. Bu hayriyyet ise içtima ve ittifak ettikleri şeylerin hakkiyyetini iktiza eder. Eğer onlar, bir münker üzerine ittifak edecek olsalar idi münker ile âmir bulunmuş ve binaenaleyh böyle hayriyet ile tavsif edilmeleri caiz olmamış olurdu.
(3) - : âyeti kerimesi, bu ümmeti merhumenin adaletle, şahadetle ittisafını gösteriyor, «İşte sizi öylece âdil, mutedil bir ümmet kıldık, tâ ki nâs üzerine şahitler olasınız» buyurulmuş oluyor. Binaenaleyh bu ümmetin ittifak ettikleri bir şeyin hak olması lâzım gelir. Ve illâ adaletle, şahadete salâhiyetle itti-safları .doğru olmamak iktiza ederdi. Haktealâ Hazretleri ise kullarını haiz olmadıkları bir vasıf ile tavsif buyurmaz. O hâlde bu ümmeti merhumenin ittifakı, ittibaa ehak olmak icab eder.
(4) : Resulüekrem Efendimiz de: ümmetim, dalâlet üzerine toplanamaz) buyurmuştur. Demek ki, ümmetin heyeti mecmuası, hatadan ismette bulunmuş olur. Nitekim diğer bir hadisi şerifte de: Rabbimden ümmetimin dalâlet üzerine toplanmamasını istedim, onu bana ihsan buyurdu.) diye buyurulmuştur.
Bütün bunlar gösteriyor ki, ümmeti merhumeyi temsil eden müc-tehidlerin bir hükmü şer´îde ittifak etmeleri; hatadan beri, hakka mu-karin, ittibaı vacib bir hücceti dîniyyeden başka değildir.
456 - : İcmaın bir hüccet olması, aklî deliller ile de sabittir. Şöyle ki: bir kere düşünmeli ki, Resulü Ekrem Efendimiz, hatemülenbiyaaır, şeriati de kıyamete kadar bakidir: Şimdi bir hâdise tasavvur olunsun ki, onun hakkında kitabdan ve sünnetten sarih bir nas bulunmuyor, onun hakkında ümmetin ittifakı da bir hüccet sayılmıyor, kıyasa da imkân yok, artık o hâdise hakkında şeriati garra, munkati olmuş, kıyamete kadar devam etmesi gayri kabil bulunmuş olmaz mı?. Bu da şarii mübî-nin ihbarında hulfi müstelzim bulunmaz mı?. Halbuki icma da dinden olup şarii mübince makbul bir hüccet olunca böyle bir mahzura asla mahal kalmaz.
Bu babda ittifakları muteber olan ümmetten murad ise —evvelce de işaret olunduğu üzere-havaya, bid´ate sarılmayan, ilm ile, diyanet ile muttasif bulunan, şer´î delilleri tetkike muvaffak olan müctehidini kiramdan ba§ka değildir. Çünkü mutlak surette zikr edilen ümmetten murad, ümmeti icabet, ümmeti mütabaattir, yoksa ümmeti davet ve ümmeti bid´at değildir.
457 - : İslâm milletinin mebadiyi itilâsını, muhteşem tarihi ilmîsini nazara alanlar, icmaın imkânını, vukuunu itirafa mecbur olurlar. Bir kere bir zamandaki müctehidlerin bir mesele hakkında ayni kanaate varıp ittifak etmeleri asla istibad olunamaz. Çünkü o hususta yalnız kendi fikirlerine değil, kendilerine vâsıl olan şer´î emarelere, delillere is-tinad edecekleri cihetle aralarında reylerin ihtilâfına mahal kalmayacağı pek ziyade mümkündür. Sonra bu müctehidlerin bu ittifakına ümmeti merhumenin muttali olması da asla müstebad değildir. Bir hadisi şerifi râvîsinden telâkki etmek için şehir şehir, iklim iklim gezip uzun boylu yolculuk zahmetine katlanmış binlerce, yüz binlerce muhaddisle-rin, ilim adamlarının islâm muhitinde yaşamış olduğunu ilim tarihimiz tesbit etmiş bulunuyor.
Maamafih her asırda islâm âleminin alelekser başlıca merkezlerinde zuhur eden ve âdetleri binnisbe mahdut bulunacak olan müctehidlerin bir mesele hakkındaki kanaatlerine ıttıla, hakikatleri araştırıp duran bir ümmet için hiç de muhal görülemez.
Vâkiâ bugün islâm memleketleri çoğalmış, birbirinden ayrıca yaşamakta bulunmuştur. Fakat yine güzel bir teşkilât sayesinde islâm yüksek âlimlerinin biribirinin içtihadından haberdar olmaları, güç değildir. Belki bu cihet pek ziyade kolaylık kesb etmiştir.
Filhakika bugünkü gündeki muhtelif muhabere vasıtalarının mükemmeliyeti, bu ciheti pek mükemmel bir hâle getirmiştir. Telgraflardan, radyolardan, ilmî ceridelerden ne kadar istifade olunabilir. Elverir ki, müslümanlar arasında hakikati araştıran bir ilmî heyet mevcut bulunsun.
458 -: Şunu da ilâve edelim ki, bugün icmaı ümmet, artık vücude gelmeyebilir. Vaktile müctehidîni izam, mütehaddis ve melhuz yüz binlerce meseleyi dermeyan ederek, hükümlerini beyan etmiş hangi meselelerde ittifakta ve hangi meselelerde ihtilâfta bulunmuş oldukları kitaplarımızda kayd ve tesbit edilmiş olduğundan artık bunların hakkında yeniden içtihada lüzum kalmamıştır. Son asırlarda ictihad kuvvetini, şeraitini hâiz âlimlerin yetişmez olması da ictihad vukuunu sekteye uğratmıştır. Bazı müctehidler bulunsa bile bunların reylerine ümmeti merhumenin-bugün ıttılaı, islâm âleminde matlûp teşkilât vücude getirilmediğinden ve lâubalîlikten dolayı kabil görülmeyebilir. Fakat bizim maksadımız, esasen icmam bir hücceti şer´iyye olduğunu ve bunun vaktile tahakkuk etmiş bulunduğunu söylemekten ibarettir. Bir şeyin bir zamanda ademi vuku ise o şeyin haddi zâtında cevazına, imkânına ve vaktile vukubulmuş olmasına münafi bulunamaz. Bilhassa âmmei müsliminin kabul etmiş olduğu bir esası artık kimsenin inkâr etmesine mahal kalmamıştır. [20]
İcmaa Datkdtb
İçindekiler : İcmaın mahiyeti. İcmaın ehli, şartı ve istinatgahı. 1c-maın tarikleri ve hükmü. İcmaın haddi zatında kabil ve vaki olup olmadığı. [16]
İcmaın mahiyeti :
439 - : Icma, lügatte azm, kasd, ittifak manasınadır. Istılahta : «Ümmeti Muhammed´den olan müctehidlerin bir asırda, bir hükmü şer´î üzerine ittifak etmeleri» dir.
Demek ki icma, bir kerre bu ümmeti merhumeye hâs bir hüccettir, bir tekrimi ilâhî eseridir. Sonra bu icma salâhiyeti, müetehitlerin hasai-smden olup avamını nâssm ittifakları icma sayılmaz. Çünkü avamını nâs, icmaın istinat edeceği delillere muttali değildir. Zaten onların bir meselede ittifakları adeten kabil olamaz, kabil olsa da ona bizim ıttılaı-mız mümkün değildir.
440 -: İcma, yalnız bir kısm şer´î hükümlerde, yâni: dinî umurda carîdir. İbadetlerde ve hukukî meselelere ait hususlarda icma cereyan eder. Vücudi bârî, sıhhati risalet gibi itikada ait olan esaslar, mücerred icma ile sabit olamaz. Ve şer´î delillerden istinbatı mümkün olmayıp şarii mübinin tasrihine mütevakkıf bulunan ahiret ahvâli, eşratı saat gibi şeyler de icma ile bilinemez. Bunlar, şariin nususuna mütevakkıftır, ve illâ devr lâzım gelir. Yâni: Bu husustaki nususun icmaa, icmaın da bu nü-suna tevakkufu lâzim gelir ki, bu bâtıl olan bir devrdir.
Kezalik : âlemin hudusu gibi aklî hükümlerde veya bir ilâcfn bir hastalığa nafi olması gibi gayri dinî hükümlerde veya vaktile görülmüş veya ileride -görülecek tarihî hâdiselerde de insanların ittifak etmeleri icmaı ümmetten mâdud olamaz. [17]
İcmaın ehli, şartı ve istinatgahı:
441 -: Ehli icma; fâsik, mübtedi olmayan ve icühad kudretini haiz bulunan zatlardır.
îcmaın şartı da bir asırda, yâni: bir zamanda bulunan ve bu evsafı haiz olan müctehidlerin ittifak etmeleridir.
Binaenaleyh bir mesele hakkında bir asırdaki müctehidlerden yalnız bir kısmının ittifak etmeleri, bir icma mahiyetinde olamaz.
Bazı zevata göre müctehidlerden bir İki zatın muhalefeti, icmaın inikadına mâni değildir. Bir hadisi şerifte: en büyüt cemaate tâbi olunuz) buyurulmuştur. Ekser için hükmi kül vardır.
442 -: Yalnız ehli beyti nübüvvetin, yalmz Hulefai Râşidinin veya yalnız Medinei Münevvere ehlinin ittifakları bir icma sayılmaz.
Yalmz İmamı Mâlike göre Medinei Münevvere ehlinin ittifakları ic-madan mâduddur.
Zeydiyye ile İmamiyyeye göre Resulü Ekrem´in itretinden -mübarek neslinden başkalarının icmaı sahih değildir.
Zahariyyeye ve İmam Ahmedden bir rivayete göre de ashabı kiramdan olmayan müctehidlerin icmaı muteber değildir. Bunlara göre, -ümmetim dalâlet üzerine toplanmaz) hadisi şerifi ashabı kirama hastır.
443 -: icmaın inikadı için, İmam Ahmed ibni Hanbele ve İmarn Şafiîden bir kavle göre asrın inkırazı şarttır. Müttefik olan müctehidler, vefat etmedikçe icma tahakkuk etmiş olmaz. Çünkü içlerinden bazılarının rücuu, tebdili kanaat etmesi caizdir, melhuzdur.
Demek ki, bu zatlara göre müctehidlerden bazılarının bilâhare ittifaktan ayrılmaları, sabık icmaı ihlâl eder.
444 -: Cumhurı fukahaya nazaran bir meselede ittifak eden müctehidlerin yalnız ashabı kiramdan veya ehli beyti nübüvvetten olmaları veya tevatür adedine baliğ bulunmaları ve bunların ittifakları üzerinden bir asır geçmesi şart değiidir. Belki herhangi bir asırdaki müctehidlerin ittifakı da —usulü dairesinde-icmadan mâduttur. Bir asırda bulunan müctehidler, bir mesele hakkında, bir kerre ittifak ettiler mı, artık o mesele icma ile sabit olmuş olur. Ondan sonra yetişecek müctehidlerin varlığı ve tevali edecek senelerin, asırların mevcudiyeti bu icmaı İhlâl edemez. Hattâ bu icmaı vücude getirmiş oîan müctehitlerden bir kaçının bilâhare reyinden dönmesi de münakid bulunan bu icmaı izale edemez. Çünkü müctehidîerin bu icmaı, bir teemmül ve tefekkür devresinden´sonra vuku bulmuş olacağından artık sonraki fikirleri, evvelce tam kanaatleri dairesinde tecellî etmiş olan bir ittifaka müzahim olamaz.
445 -: Bir mesele hakkındaki sabık ihtilâf, o mesele hakkındaki lâhik icmaın tahakkukuna mâni olamaz. Şöyle ki: bir mesele hakkında bir asrın müctehidleri ittifak edemeyip meselâ: iki veya üç reyde bulunmuş oldukları hâlde onlardan sonra gelen müctehidler, bu reylerin birinde ittifak etseler, artık icma vukua gelmiş olur. Fakat bu iki veya üç reyden başka bir reyde ittifak etse bu icma sayılmaz. Çünkü evvelki müctehidîerin bu hususta yalnız iki veya üç reyde ittifakları vardır. Bunun haricinde bir reye mahal bulunmadığına âdeta ittifak etmiş demek-dirler. O hâlde muahhar asırdaki müctehidlerin buna muhalefeti savap görülemez.
Meselâ: vaktile müctehidler, bir Ölünün sahih ceddi var iken kardeşine hisse verilip verilmemesi hususunda ihtilâf edip bir kısmı ceddin müstakillen varis olacağına, bir kısmı da mukaseme yoîile varis olacağına kail olmuştur. Artık sonraki müctehidlerin bir üçüncü kavi olmak üzere ceddin mahrumiyetine kail olmaları caiz olamaz. Böyle bir kavi, evvelce müttefekun aleyh olan bir reyi nefy edeceğinden muteber değildir,
Kezalik: ribevî mallardaki illeti riba hakkında müctehidler kısmen ittifak ve kısmen ihtilâf etmişlerdir. Şöyle ki: bu illet, Hanefîlerce keyl maarcinstir, Şafiîleree ta´m maar cinstir, Mâliküerce de iddihar maâl cinstir. Demek ki, bu illetin bir cüz´ünde ihtilâf, diğer bir cüz´ü olan cinste de ittifak etmişlerdir. Binaenaleyh sonradan gelen müctehidlerin, illeti ribanın bidûnilcins hangi bir şey olduğunda ittifak etmeleri muteber olamaz.
446 -: Müctehidlerin bir hadise hakkında ittifak etmeleri, şüphe yok ki, mücerred reylerine müstenid olmayıp yine bir şer´î delile müs-tenid bulunur. Bu delil, haberi vahid veya kıyas olabilir. İcma ile bu deliller kuvvet bulur, artık asıl delil, icma olmuş olur, hükm icmaa izafe edilir.
İcmaın senedi, istinatgahı bir kat´î delil de olabilir. Fakat bu halde icma, hüccet olmakta müstakil olamaz. Belki hükm esasen o kafi delil ile sabit olmuş, icma da buna munzam bulunmuş, o kafi delilin te´vile. takyide muhtemil olmadığım göstermiş olur.
Meselâ: Beş vakitteki namazların farziyeti, kitab ile ve sünnet ile sabit olduğu gibi icmaı ümmet ile de sabit bulunmuştur! Zekât, oruç, hac hakkında da böyledir. [18]
İcmaın tarikleri ve hükmü:
447 - : Müctehidlerin ittifaklarında İki tarik vardır: Biri azimet, diğeri de ruhsat tariktir. Şöyle ki: bir mesele hakkında bir asırdaki müctehidlerin birden hüküm verip onunla hepsinin aynı veçhile amel etmeleri, azimet tarikîle olan bir icmadır. Bununla o mesele hakkında bir «İcmaı kavli», «icmaı amelî>, vücudo gelmiş olur. Bilâkis bir mesele hakkında bu müctehidlerden bir kısmı hüküm verdiği hâlde veya onunla amel ettiği hâlde diğer bir kısmının ona vâkıf olduğu ve teemmül zamanı geçtiği hâlde sükût etmesi de ruhsat yolile bir icmadır. Buna da, «İcmaı sükûtî» denir.
448 - : İcma, bir hüccettir, temam hükmü yakin ifade etmektir. Bir meselenin hükmü icma ile sabit oldu mu artık o hüküm, kafidir. Buna muhalif görülen herhangi bir delîl, mutlaka müevvel, mukayyed veya nensuh demektir, icmaa müzahim olamaz.
Bir kerre esasen icmaın hücceyitini inkâr, Hanefî fukahasmca muhtar olan kavle göre ikfarı müatelzimdir. Sonra sübuti kati, yâni: tevatür ile sabit olan herhangi bir muayyen, gayri sükûtî icmaı ademi ka bul de ikfarı istilzam eder. Çünkü ümmeti dalâlete isnad, şarii mübinin tezkiyesini inkâra müeddî olur. îcmaı sükûtî ise edillei kat´iyyeden olmakla beraber münkiri tekfir olunmaz. Hattâ Şafiüerce icmaı sükûtî, icma sayılmaz. Çünkü bu sükût, rızaya delâlet etmez, bir mehabet ve hürmetten veya fitne havfinden dolayı sükût edilmiş olabilir. Buna cevaben deniliyor ki:_ Hakka karşı sükût etmek haramdır. Ashabı Kiram ile sair müetehidîn ise böyle bir haram ile itham edilemez. haktan susan, yâni: bâtılı gördüğü hâlde susup hakkı söylemeyen dilsiz bir şeytandır) buyurulduğu malûmdur. O hâlde vâki olan bir ittifaka karşı sükût eden bir müetehid, onun hak olduğunu kabul ettiğinden dolaya sükût etmiştir. Ve illâ sükût etmesi kabil olmazdı. Şüphe yok ki, eazımı ümmet, kanaatlerini söylemekten asla çekinmemişlerdir. Onların tarihi hayatı malûmdur.
449 - : Bir hâdise hakkında icma bulunduğu ya tevatür ile veya şöhret tarikile veya haberi ahad ile malûm olur. Tevatür tarikile sabit olan icmaın en kuvvetlisi ise sahabei kiramın icmaldir. Tevatür ile sabit olmayan bir icmaı kabul etmemek bir bid´attir, münkiri dalâlete nisbet olunur. Fakat ikfar olunmaz.
450 - : Bazı zevata göre, icma ile sabit olan hüküm, bilinmesinde hassa ile âmme müşterek olan bir hüküm ise, inkârı küfrü icap eder. Namazların âdetleri, rükünleri ve hac ile orucun farzları ve zamanları, zinanın, sirkatin, ribanm tahrimi gibi. Bunları inkâr, Resulûllah´ın ka-tiyyen dininden olan şeyleri inkâr etmektir.
Fakat mücmeün aleyh olan hüküm, yalnız hassanın muttali olacağı bir hüküm ise inkân küfrü mucip olmaz. Bir kadını annesinin veya halasının üzerine almanın tahrimi, Arafatta vukuftan evvel vukubu-lacak bir cinsî mukarenetle hacem fesadı, ceddenin altıda bir tevrisi ve katilin maktule varis olmadan men´i gibi. Bunların hakkındaki icmaı inkâr edenin dalâletine hükm edilirse de küfrüne hükm edilemez. Çünkü müevvildir. Ona göre icma ehli olan ümmetten maksat, bütün müminlerdir, yalnız müetehidler değildir. Böyle bir hükümde bütün müminler müttefik, buna hepsi muttali olmayınca icma vücude gelmiş olamaz.
işte bu, bir te´vildir. Te´vil ise ikfara mânidir. Bunun içindir ki, kat´î naslan te´vil "edan bir kısım ehli hava, tekfir edilmemektedir. Mutezile gibi.
Bir cemaate göre de icma, ancak zan ifade eder. Razî ve Amidî bunlardandır. [19]
İcmaın haddi zâtında kabil ve vaki olup olmaması :
451 - : Bir asırda bulunan müctehidlerin bir hâdisede ittifakları
ve bu ittifaktan ümmeti merhumenin haberdar olması akien mumKün ve bilfîl vakidir. Nitekim ashabı kiramın bazı meselelerde ittifak etmiş oldukları kat´iyyen sabit, bizce tevatüren malumdur. Teati tariKüe satış muamelesi ve hammam ücretleri hakkındaki icma da böyledir.
452-: Nezzam ile Şiadan bazı taifeler, icmaın ademi imkânına kail olmuşlardır. Mutezileden olan İbrahim Nezzam ile Kaşanî ve R-âfı-zîlerin ekserisi, icmaın bir hüccet, veya bir hücceti katiyye olduğunu inkâr etmişlerdir.
Bunlara göre müctehidlerin adedi ziyade, reyleri muhtelif, istinat edecekleri deliller, gayri kat´î olacağından bir hükümde ittifak etmeleri müstebattir. Ve her birinin içtihadında hata etmesi caiz olduğundan mecmuunun da hata etmeleri caizdir.
Fakat bu iddiaları, kitaba, sünnete, edillei akliyyeye muhaliftir. Va-kii hâlde kendilerini tekzip etmektedir. Bu babda cumhuru ümmetin kanaati aşağıdaki vecihledir.
453 - : Şer´î delillerin esası, kitabullah ile sünneti nebeviyyedir.
Dinimizin başlıca hükümleri, bu iki menbadan iktibas olunmuştur. Maa-mafih hadisat, gayri mütenahidir, birçok hadiselerin hükmü Rur´arı mübinde veya sünneti nebeviyede sarih bir surette görülemez. Halbuki dini islâm, ekmeliyyet mertebesini haizdir. bugünkü gün size dininizi ikmal ettim..) âyeti kerimesi, bunu nâtıktır. O hâlde vakit vakit yüz gösteren bir takım hukukî, içtimaî hâdiselerin hükümleri de yine kitabullah ile sünneti nebeviyye aslından münşaib olan-icmaı ümmet ile, kıyası fukaha ile hâl ve tayin edilmek lâzım gelir. Bunlar da şer´î deliller cümlesinden olup âmmei ümmet tarafından kabul edilmiş, birer esastır. Ve illâ dini islâmın ekmeliyetini iddia, itirazdan salim olamaz.
454 - : Ümmeti merhumenin en nezih, en kudretli mümessilleri olan müetehidini izamın bir meselede ittifak etmeleri, bir hüccettir. Böyle bir ittifakın şer´an bir hüccet sayılması, bu ümmet hakkında bir tekri-mi sübhanîdir. Çünkü bu ümmet, dalâlet üzerine ittifak etmez. Nitekim bir hadisi şerifte: buyurulmuştur. Diğer bir hadisi şerifte de: müslümanlann gtizeJL gördüğü şey, Allah Tealâ nezdinde de güzeldir.) buyurulmuştur.
Binaenaleyh icma ile kıyas da yine şarii mübîn tarafından kabul ve ümmete tavsiye buyurulmuş birer serî delilden başka değildir. Artık bunların kabul edilmesi, dini islâmın ekmeliyyeti hakkındaki nassı Kur´ an´a münafi görülemez. Çünkü dini islâm, arz ettiğimiz üzere icmaı ümmet ile kıyası fukahayı da ulvî dairesinde cem etmiştir.
Demek oluyor ki: nazmı kerimi, kitabullah ile sünneti nebeviyyeyi ve icma ile kıyası ihtiva eden, bunlar ile bütün ahkâmı sabit bulunan bir dini celîlin ekmeliyyetini bizlere tebşir etmiş bulunuyor. Eğer böyle olmasaydı dini islâmın her asırda binlerce, yüz binlerce eazımı tarafından icma ile kıyasın birer hüccet olması kabul edilir miydi?
Artık ümmeti merhumenin bu husustaki kanaat ve ittifakı hilâfına olacak bir iddianın ne kıymeti olabilir?
455 -: icmaın bir hücceti şer´iyye olduğuna birçok âyetler, hadisler delâlet etmektedir. Bunlardan bir kaçını kayd edeceğiz,
âyeti kerimesi, müminlerin yollarının yakın derecede hak olduğunu göstermektedir.
Bu âyeti kerimede buyurulmuş oluyor ki: «her kim kendisine hak zahir olduktan sonra peygambere muhalif bir vaziyet alır ve müminlerin yollarından bankasını takip ederse biz onu kendi hâline bırakır ve cehenneme atarız. O ne fena gidiştir.»
Müminlerin yollarından murad, onların kavlen ve amelen ihtiyar etmiş oldukları şeylerden ibarettir. Artık bu gibi hususlarda kendilerine muhalefet caiz olmayınca bunun bir hüccet olduğu anlaşılmış olur.
(2) : âyeti celîlesi, bu ümmetin hayriyetini beyan ediyor;
«Sizler, insanlar için meydana çıkarılmış, mâruf ile emir, münkerden nehy eden ümmetlerin hayırlısı bulunmaktasınız» mealinde bulunmaktadır. Bu hayriyyet ise içtima ve ittifak ettikleri şeylerin hakkiyyetini iktiza eder. Eğer onlar, bir münker üzerine ittifak edecek olsalar idi münker ile âmir bulunmuş ve binaenaleyh böyle hayriyet ile tavsif edilmeleri caiz olmamış olurdu.
(3) - : âyeti kerimesi, bu ümmeti merhumenin adaletle, şahadetle ittisafını gösteriyor, «İşte sizi öylece âdil, mutedil bir ümmet kıldık, tâ ki nâs üzerine şahitler olasınız» buyurulmuş oluyor. Binaenaleyh bu ümmetin ittifak ettikleri bir şeyin hak olması lâzım gelir. Ve illâ adaletle, şahadete salâhiyetle itti-safları .doğru olmamak iktiza ederdi. Haktealâ Hazretleri ise kullarını haiz olmadıkları bir vasıf ile tavsif buyurmaz. O hâlde bu ümmeti merhumenin ittifakı, ittibaa ehak olmak icab eder.
(4) : Resulüekrem Efendimiz de: ümmetim, dalâlet üzerine toplanamaz) buyurmuştur. Demek ki, ümmetin heyeti mecmuası, hatadan ismette bulunmuş olur. Nitekim diğer bir hadisi şerifte de: Rabbimden ümmetimin dalâlet üzerine toplanmamasını istedim, onu bana ihsan buyurdu.) diye buyurulmuştur.
Bütün bunlar gösteriyor ki, ümmeti merhumeyi temsil eden müc-tehidlerin bir hükmü şer´îde ittifak etmeleri; hatadan beri, hakka mu-karin, ittibaı vacib bir hücceti dîniyyeden başka değildir.
456 - : İcmaın bir hüccet olması, aklî deliller ile de sabittir. Şöyle ki: bir kere düşünmeli ki, Resulü Ekrem Efendimiz, hatemülenbiyaaır, şeriati de kıyamete kadar bakidir: Şimdi bir hâdise tasavvur olunsun ki, onun hakkında kitabdan ve sünnetten sarih bir nas bulunmuyor, onun hakkında ümmetin ittifakı da bir hüccet sayılmıyor, kıyasa da imkân yok, artık o hâdise hakkında şeriati garra, munkati olmuş, kıyamete kadar devam etmesi gayri kabil bulunmuş olmaz mı?. Bu da şarii mübî-nin ihbarında hulfi müstelzim bulunmaz mı?. Halbuki icma da dinden olup şarii mübince makbul bir hüccet olunca böyle bir mahzura asla mahal kalmaz.
Bu babda ittifakları muteber olan ümmetten murad ise —evvelce de işaret olunduğu üzere-havaya, bid´ate sarılmayan, ilm ile, diyanet ile muttasif bulunan, şer´î delilleri tetkike muvaffak olan müctehidini kiramdan ba§ka değildir. Çünkü mutlak surette zikr edilen ümmetten murad, ümmeti icabet, ümmeti mütabaattir, yoksa ümmeti davet ve ümmeti bid´at değildir.
457 - : İslâm milletinin mebadiyi itilâsını, muhteşem tarihi ilmîsini nazara alanlar, icmaın imkânını, vukuunu itirafa mecbur olurlar. Bir kere bir zamandaki müctehidlerin bir mesele hakkında ayni kanaate varıp ittifak etmeleri asla istibad olunamaz. Çünkü o hususta yalnız kendi fikirlerine değil, kendilerine vâsıl olan şer´î emarelere, delillere is-tinad edecekleri cihetle aralarında reylerin ihtilâfına mahal kalmayacağı pek ziyade mümkündür. Sonra bu müctehidlerin bu ittifakına ümmeti merhumenin muttali olması da asla müstebad değildir. Bir hadisi şerifi râvîsinden telâkki etmek için şehir şehir, iklim iklim gezip uzun boylu yolculuk zahmetine katlanmış binlerce, yüz binlerce muhaddisle-rin, ilim adamlarının islâm muhitinde yaşamış olduğunu ilim tarihimiz tesbit etmiş bulunuyor.
Maamafih her asırda islâm âleminin alelekser başlıca merkezlerinde zuhur eden ve âdetleri binnisbe mahdut bulunacak olan müctehidlerin bir mesele hakkındaki kanaatlerine ıttıla, hakikatleri araştırıp duran bir ümmet için hiç de muhal görülemez.
Vâkiâ bugün islâm memleketleri çoğalmış, birbirinden ayrıca yaşamakta bulunmuştur. Fakat yine güzel bir teşkilât sayesinde islâm yüksek âlimlerinin biribirinin içtihadından haberdar olmaları, güç değildir. Belki bu cihet pek ziyade kolaylık kesb etmiştir.
Filhakika bugünkü gündeki muhtelif muhabere vasıtalarının mükemmeliyeti, bu ciheti pek mükemmel bir hâle getirmiştir. Telgraflardan, radyolardan, ilmî ceridelerden ne kadar istifade olunabilir. Elverir ki, müslümanlar arasında hakikati araştıran bir ilmî heyet mevcut bulunsun.
458 -: Şunu da ilâve edelim ki, bugün icmaı ümmet, artık vücude gelmeyebilir. Vaktile müctehidîni izam, mütehaddis ve melhuz yüz binlerce meseleyi dermeyan ederek, hükümlerini beyan etmiş hangi meselelerde ittifakta ve hangi meselelerde ihtilâfta bulunmuş oldukları kitaplarımızda kayd ve tesbit edilmiş olduğundan artık bunların hakkında yeniden içtihada lüzum kalmamıştır. Son asırlarda ictihad kuvvetini, şeraitini hâiz âlimlerin yetişmez olması da ictihad vukuunu sekteye uğratmıştır. Bazı müctehidler bulunsa bile bunların reylerine ümmeti merhumenin-bugün ıttılaı, islâm âleminde matlûp teşkilât vücude getirilmediğinden ve lâubalîlikten dolayı kabil görülmeyebilir. Fakat bizim maksadımız, esasen icmam bir hücceti şer´iyye olduğunu ve bunun vaktile tahakkuk etmiş bulunduğunu söylemekten ibarettir. Bir şeyin bir zamanda ademi vuku ise o şeyin haddi zâtında cevazına, imkânına ve vaktile vukubulmuş olmasına münafi bulunamaz. Bilhassa âmmei müsliminin kabul etmiş olduğu bir esası artık kimsenin inkâr etmesine mahal kalmamıştır. [20]