- İbadet Ehline İhsan Edilen Dereceler

Adsense kodları


İbadet Ehline İhsan Edilen Dereceler

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
reyyan
Fri 8 June 2012, 05:16 pm GMT +0200
Minhâcü’l Âbidîn’den


Ali Kaya |
Mayıs 2012 | TASAVVUF KLASİKLERİ   


İbadet Ehline İhsan Edilen Dereceler

• İbadet ehli kişilerin ölümleri kolay olur. Halbuki ölüm anı peygamberlerin bile kalplerinin titrediği ve kolay olması için Cenab-ı Hakk’a yalvardıkları korkulu bir haldir. İşte bu korkunç hal Allah Tealâ’nın sevgili kulları için, susuzluktan kurumuş birinin soğuk ve tatlı suyu yudumlaması kadar kolaydır. Cenab-ı Hak şöyle buyurur: “(Onlar) meleklerin, ‘Selam size! Yapmış olduğunuz (iyi) işlere karşılık cennete girin!’ diyerek tertemiz olarak canlarını aldıkları kimselerdir.” (Nahl, 32)

• Sahip oldukları ilahî kavrayış ve iman üzerinde sebat ederler. İnsanların bütün korkuları, üzüntüleri, ağlamaları ve feryat etmelerinin sebebi, sahip oldukları iman ve kavrayış üzere sebat edemeyip son nefeste imansız gitmektir. Cenab-ı Hak şöyle buyurur: “Allah Teâlâ sağlam sözle iman edenleri hem dünya hayatında hem de ahirette sapasağlam tutar. Zalimleri ise Allah saptırır. Allah dilediğini yapar.” (İbrahim, 27)

• Onlara rahatlık, güven ve müjde verilir. Rabbimiz şöyle buyurur: “Şüphesiz, Rabbimiz Allah’tır deyip, sonra dosdoğru yolda yürüyenlerin üzerine melekler iner. Onlara: Korkmayın, üzülmeyin, size vaad olunan cennetle sevinin, derler.” (Fussilet, 30)

İbadet ehli kişi ahirette karşılaşacağı şeylerden korkmaz. Dünyada arkasında bıraktığı şeylerden dolayı da üzülmez.

• Cennetlerde ebedi olarak kalır ve Rahman’a komşu olma şerefine erer.

• Manevi alemde ruhu ile yaşar. Melekler onun ruhunu izzet, ikram ve hürmetle semaya yükseltirler. Dünyada kalan insanlar da cenazesine saygı gösterirler. Namazını kılmak için büyük bir kalabalık ve izdiham oluşturur, cenazesinin hazırlanması ve kefenlenmesinde bulunmak için yarışırlar. Bu hizmetleri kendileri için büyük bir sevap ve muazzam bir ganimet sayarlar.

• Kabir sualinden güvende olurlar, sorulara doğru cevap verirler. Münker ve Nekir’in sualindeki dehşetten emin olurlar.

• Kabirleri genişler ve nurla dolar. Kabirleri kıyamet gününe kadar cennet bahçelerinden bir bahçe olur.

• Ruhu pek çok lütuf ve ikramlara erişir. Salih kişilerin ruhlarıyla beraber, Cenab-ı Hakk’ın ihsanlarına sevinerek ve bunların müjdeleriyle beklerler.

• Burak üzerinde, “hülle” denilen özel elbiselerini kuşanmış, tacını giymiş olarak izzet ve ikram içerisinde haşir meydanına gelirler.

• Yüzü bembeyaz ve nurludur. Cenab-ı Hak şöyle buyurur: “Yüzler vardır ki, o gün ışıl ışıl parıldayacaktır. Rablerine bakacaklardır (O’nu göreceklerdir).” (Kıyame, 22-23), “O gün bir takım yüzler parıl parıl, güler ve sevinir.” (Abese, 38-39)

• Kıyamet gününün korkusunu yaşamaz. “Ayetlerimiz hakkında doğruluktan ayrılıp eğriliğe sapanlar bize gizli kalmaz. O halde ateşin içine atılan mı daha iyidir, yoksa kıyamet günü güvenle gelen mi? Dilediğinizi yapın! Kuşkusuz O yaptıklarınızı görmektedir.” (Fussilet, 41)

• Hesap defterleri sağ taraflarından, bazılarına başlarından verilir.

• Hesapları kolay olur. Bazıları hesaba bile çekilmezler.

• Mizanda sevapları ağır basar. Bazıları mizanda hiç durdurulmaz.

• Rasulullah s.a.v.’in Kevser havuzundan içer ve bir daha ebediyen susamazlar.

• Sırat’ı geçer ve cehennemden kurtulurlar. Hatta cehennemin ne alevini duyar, ne de hissederler.

• Kıyamet günü Arasat meydanında nebi ve rasuller gibi şefaat ederler.

• Ebediyen cennetlik olurlar.

• Allah Tealâ’nın en büyük rızasına ererler.

• Alemlerin Rabbi’ne kavuşur, mekandan ve keyfiyetten münezzeh olarak onu müşahede ederler.

Sonra şunu da ilave etmek gerekir:

Bizim burada saydığımız ikram ve şerefler, kusur ve eksikleriyle beraber bizim anlayışımızın ve ilmimizin eriştiği kadarından ibarettir. Ayrıca biz bunları da genel hatlarıyla ifade ve hülasa ettik. Temel hususları ve genel manada olanları belirtmekle yetindik. Bunları ayrıntılarıyla açıklayacak olsaydık kitaplara sığmazdı. Dikkat edersen, lütfedilen nimetlerden ebedi cennet saadetini bir cümlecikle geçiştirdik. Eğer bunu gereği gibi açıklayacak olsaydık, cennette nice nimet ve ikramların bulunduğunu, hurileri, köşkleri, sarayları, ipek ve atlas elbiseleri… tek tek saymamız gerekirdi. O nimetlerin tafsilatını tam olarak Allah Tealâ’dan başka kimse bilemez. Cenab-ı Hak şöyle buyur: “Yaptıklarına karşılık olarak onlar için ne mutluluklar saklandığını hiç kimse bilemez.” (Secde, 17)

Müfessirler “De ki: Rabbimin sözleri için denizler mürekkep olsa ve bir o kadar da ilave getirsek dahi, Rabbimin sözleri bitmeden önce deniz tükenecektir.” (Kehf, 109) ayetinin tefsirinde şöyle derler: Buradaki bitmeyen kelimeden maksat, Cenab-ı Hakk’ın cennet ehline lütuf ve ikram olarak söyleyeceği sözlerdir. Cenab-ı Hakk’ın cennet ehli hakkında söyleyeceği sözler böyle olunca, bizim gibi yaratılmış ve beşer olanların o cennet hakkında söyleyecekleri ve bilgileriyle kavrayabilecekleri acaba onun hakikatinin milyonda biri olabilir mi?

Hayır, asla!.. Tüm gayretler onu kavramakta çaresiz, akıllar onları anlamakta yaya kalır. Zira bu ihsan ve ikramlar Aziz ve Alîm olan Allah Tealâ’nın eşsiz lütfunun ve ezeli cömertliğinin bir gereğidir. Evet, çalışıp gayret göstermek isteyenler, işte böylesine yüce ve şerefli bir hedef için gayretlerini seferber etsinler. Çalışsınlar ve çalışmaktan asla geri durmasınlar. Zira onların yaptıkları ameller, yapmaları gerekene göre çok çok azdır.

Yine herkes bilsin ki, bir kulun Allah yolunda olabilmesi için özetle şu dört husus gereklidir: İlim, amel, ihlâs ve korku… Bir insan öncelikle tutup gideceği yolu bilmelidir. Bu da bilgi ile olur. Bilgisiz yola çıkan insan kör bir kişi gibidir. Sonra insanın bildikleri ile amel etmesi gerekir. İlmiyle amel etmeyenler her şeyden mahrum kalırlar. İşlediği amellerde de ihlâs sahibi olmalı, sırf Allah rızasını gözetmelidir. İhlâsla amel etmeyenler hep ziyana uğrarlar. Bütün bunlardan sonra, sürekli olarak içinde korku taşımalı, son nefeste imansız gitmekten endişe duymalı, güvene erişinceye kadar afetlerden sakınmalıdır. Aksi takdirde aldanan kimselerden olur.
Zünnûn-ı Mısrî ne kadar doğru söyler:

“Bütün insanlar ölüdür, yalnız alimler diridir. Bütün alimler uykudadır, yalnız ilmi ile amel edenler uyanıktır. Bütün amel edenler amelleriyle mağrurdur, yalnız ihlâs ile amel edenler aldanmazlar. İhlâs sahipleri de sürekli büyük tehlikelerle karşı karşıyadır.”

Ey benim din kardeşlerim! Cenab-ı Hakk’tan hem sizleri hem bizleri, bildikleri ile sırf kendi rızası için amel edenlerden kılmasını dilerim. O bildiklerimizi bizlere vebal olarak yazmamasını niyaz ederim. Bu bilgilerimizi, kıyamet gününde amel defterlerimiz bizlere verildiğinde mizanın salih ameller kefesine koymasını temenni ederim. Muhakkak ki o çok cömert ve sınırsız ikram sahibidir.