- Hz. Âişeye İftira (İfk) Hadisi

Adsense kodları


Hz. Âişeye İftira (İfk) Hadisi

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
saniyenur
Thu 27 October 2011, 10:28 pm GMT +0200
10- Hz. Âişe'ye İftira (İfk) Hadisi Ve Zina İftirasında Bulunan Kimsenin Tevbesinin Kabulü


2509- Hz. Âişe (r.anhâ)'dan rivayet edilmiştir:

“Resulullah (s.a.v.) bir sefere çıkmak istediği zaman kadınlarının arasında ki çekerdi. Kur'a kime çıkarsa, Resulullah (s.a.v.) onunla birlikte sefere çıkardı.

Âişe der ki:

“Yapacağı bir gaza için aramızda kur'a çekmişti. O gazada kur'a be isabet etti. Ben de Resulullah (s.a.v.)'le birlikte gazaya çıktım. Bu olay, tesettür, indirildikten sonra oldu. Ben hevdecimin içinde (deveye) bindiriliyor, gideceğii yere onun içinde indiriliyordum. Nihayet Resulullah (s.a.v.) gazasını bitirip geri de düğü ve Medine'ye yaklaştığımız zaman bir gece yürüyüşü bildirdi. Yürüyüşü bile dikleri zaman ben hemen kalkıp yürüdüm, hattâ orduyu geçtim. Hacetimi gön ğümde eşyanın yanına yöneldim. Göğsüme dokundum, bir de taktım ki, Zafâr be cuğundan yapılan gerdanlığım kopmuş. Derhal dönerek gerdanlığımı aradım. O aramak beni alıkoydu. Benim semerimi yükleyen cemaat hevdecimi yükleyip gittiler. Onu benim bindiğim deveme yüklemişler. Benim onun içinde olduğumu zanetmişler.”

Âişe der ki:

“O zaman kadınlar hafif idiler. Şişmanlamamışlar, kendilerini et kî lamamıştı. Yiyecek nâmına ancak bir parça bir şey yiyorlardı. Cemâat hevdeci  veye yükler ve kaldırırken ağırlığını yadırgamamışlar. Ben genç yaşta taze birisiydi Deveyi sürerek yürümüşler. Ben gerdanlığımı ordu gittikten sonra buldum. Buh dukları yere geldim ki, orada ne çağıran var ve ne de cevap veren birisi. Bulum ğum yerime vardım. Zannettim ki, cemaat beni arayacak ve yanıma dönecek! Yerimde otururken uykum geldi. Orada uyuya kalmışım. Safvan b. Muattal Sülemî sonra Zekvânî, ordunun arkasında mola vermişti. Gecenin sonunda y çıkmış, benim bulunduğum yerde sabahlamış ve uyuyan bir insan karaltısı görm Hemen yanıma gelip beni gördüğü zamna tanımış. Hakikaten bana tesettür farz kılınmazdan önce beni görüyordu. Beni tanıdığı zaman onun;

““İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn” Biz muhakkak Allah'tan geldik ve ancak O'na dönücüleriz” [1009] şeklindeki istircâ sözüyle uyandım. Hemen çarşafımla yüzümü örttüm. Vallahi, benimle bir kelime bile konuşmadı. Istircâ'dan başka ondan bir kelime işit­medim. Devesini çöktürdü, ön ayağına bastı, böylece ben de deveye bindim. De­vemi önüne katarak yola koyuldu. Nihayet orduya öğlen zamanı sıcak bastığında konakladıktan sonra yetiştik. Artık benim hakkımda helak olan helak olmuştu. Bu iftiranın büyük kısmına girişen Abdullah b. Übey b. Selûl olmuştu. Daha sonra Me­dine'ye geldik.”

Medine'ye geldiğimiz zaman ben bir ay hasta oldum, insanlar, İftiracıların sözle­rini dillerine doluyorlarrms Ben, bundan hiçbir şeyin farkında değildim. Fakat hasta­lığım esnasında Resulullah (s.a.v.)'in eskiden rahatsızlandığımda gördüğüm şefkatini görememek beni şüphelendiriyordu. Resulullah (s.a.v.) sadece içeriye girer, selâm verir ve sonra adımı anmadan:

“Hastanız nasıl?” diyordu. Bu da beni şüphelendiriyordu. Ama bir kötülük aktlam gelmedi. Nihayet iyileştikten sonra dışarı çıktım. Benimle beraber Ümmü Mistah'da Menasi' tarafına doğru çıktı. Bu yer bizim helâmızdı. Buraya sadece ge­ceden geceye çıkardık. Bu olay, helaları evlerimize yakın yapmamızdan önce idi. Ayak yolu hususunda âdetimiz ilk Arabların âdeti İdi. Helaları evlerimizin yanına yapmaktan eziyet duyardık. Ben ve Ümmü Mistah yürüdük. Bu kadın, Ebû Ruhm b. Muttalib b. Abdimenafm kızıdır. Annesi de, Sahr b. Amİr'in kızı Ebû Bekr es-Sıddîk'ın teyzesidir.  Ümmü  Mistah'm  oğlu  da,  Mistah  b.   Üsâse  b.  Abbâd b. Muttalib'dir. Sonra ben ve Ebu Ruhm'un kızı hacetimizi gördükten sonra, benim evime doğru yöneldik. Derken Ümmü Mistah çarşafına basıp:

“Mistah'ın belâsını versin!” dîye oğluna beddua etti. Ben, ona:

“Ne  kötü  söz söyledin! Bedir'de  bulunmuş bir adama  mı sövüyorsun?” dedim. O:

“Be kadın! Sen onun ne söylediğini işitmedin mi?” dedi. Ben de:

“Ne söylemiş?” dedim.

Bunun üzerine o, bana iftiracıların benimle ilgili söylediklerini anlattı. Bunun üzerine hastalığım daha da arttı. Evime döndüğüm zaman yanıma Resulullah (s.a.v.) girdi ve selâm verdi. Sonra da:

“Hastanız nasıldı”' diye sordu. Ben, ona:

“Bana, anne-babamın yanına gitmeye izin verir misin?” dedim. O anda ben bu haberi onlardan iyice anlamak istiyordum. Resulullah (s.a.v.) bana izin verdi. Ben de anne-babamın yanına gittim. Anneme:

“Ey anneciğim! İnsanlar ne konuşuyor?” dedim. Annem:

“Ey kızcağızım, sakin oli Vallahi, pek az güzel kadın vardır ki, kendisini seven bir adamla evli olsun, ortaklan da bulunsun da, onun aleyhinde çok söz söylemesin­ler” dedi. Ben:

“Subhanallah! Gerçekten insanlar bunu mu konuşmaktalar?” dedim.

Artık o gece ağladım. Gözümün yaşı dinmeden ve gözüme uyku girmeden sa­bahladım. Sonra (yine) ağlayarak sabahladım. Vahyin arası kesildiği zaman Resulullah (s.a.v.) ailesinden ayrılmak hususunda istişarede bulunmak üzere Ali b. Ebi Tâlib ile Üsâme b. Zeyd'i çağırdı. Üsâme b. Zeyd, Resulullah (s.a.v.)'e ailesinin suçsuzluğunu bildiğini ve onlara karşı beslediği sevgiye işaret ederek:

“Ey Allah'ın   resulü!   Onlar,   senin   ailendir.   Biz   hayırdan   başka   bir  şey bilmiyoruz” dedi. Ali b. Ebi Tâlib'e gelince o:

“Allah senin başını dara sokmaz, ondan başka kadınlar çoktur. Cariyeye sorasan sana doğruyu   söyler” dedi. Bunun üzerine Resulullah (s.a.v.) Berîre'yi çağıra­rak ona:

“Ey Berîre! Âişe'den seni şüpheye düşürecek bir şey gördün mü?” diye sordu. Berîre, ona:

“Seni hak (din)le gönderen Allah'a yemin ederim ki, ondan kendisini ayıplaya­cağım hiç bir şey görmedim. Şu kadar var ki, o genç yaşta bir tazedir. Ailesine yoğurduğu hamur üzerinde uyur da, koyun gelip o hamuru yer' dedi. Bunun üzerine Resulullah (s.a.v.) kalkıp minbere çıktı ve Abdullah b. Übey b. Selûl'un, hem kendi­sinden ve hem de ailesinden özür dilemesini sağlatmak istedi.”

Aişe der ki:

“Resulullah (s.a.v.) minberde iken şunu söyledi:

“Ey müslümanlar topluluğu! Ehl-i beytim hakkında ezası son dereceyi bulan bir adamdan benim özrümü kim alacak? Vallahi, ben, ailem hakkımda hayırdan başka bir şey bilmem. Bu iftiracılar, bir adamın ismini ortaya koydular ki, o kimse hakkın­da hayırdan başka bir şey bilmiyorum. Bu İsmi geçen kimse de, ailemin yanına an­cak benimle beraber girerdi” buyurdu. Bunun üzerine Sa'd b. Muâz el-Ensârî ayağa kalkıp;

“Ey Allah'ın resulü! Senin Özür diletmeni ondan ben alırım. Eğer Evs kabilesindense boynunu vururuz, eğer kardeşlerimiz Hazrec'ten ise emir buyurursun, biz de senin emrini yaparız” dedi.

Daha sonra Sa'd b. Ubâde ayağa kalktı. Bu kimse, Hazrec kabilesinin reisi ve iyi bir adamı idi. Fakat kabile hamiyyetionu cahilleştırdi. Sa'd b. Muâz'a'da:

“Hatâ ettin! Allah'a yemin ederim ki, onu öldüremezsin. Öldürmeye de gücün yetmez!” dedi.

Daha sonra Üseyd b. Hudayr ayağa kalktı. Bu kimse, Sa'd b. Muâz'ın amcasının oğluydu. Sa'd b. Ubâde'ye:

“Hatâ ettin! Allah'a yemin ederim ki, onu mutlaka öldürürüz. Sen gerçekten münafıksın. Münafıklar namına mücâdele ediyordun” dedi.

İki kabile yâni Evs ve Hazrec kabileleîeri ayaklandılar. Hatta çarpışmaya niyetlendiler. “Resulullah (s.a.v.) ise minberin üzerinde ayakta duruyordu. Resulullah (s.a.v.) onları yatıştırmaya devam etti. Nihayet sustular. O da sustu.

Aişe der ki:

“Ben o gün ağladım. Göz yaşım dinmiyor, gözüme uyku girmiyordu. Sonra ertesi gece de ağladım. Göz yaşım dinmiyor, gözüme uyku girmiyordu. An-nem-babam, bu ağlamamın ciğerimi parçalayacağını sanıyorlardı. Onlar benim yanımda oturuyor, ben de ağlıyorken Ensar'dan bir kadın yanıma girmek için izin istedi. Ona izin verdim. Kadın oturup benimle birlikte ağlamaya başladı.”

Âişe der ki:

“Biz bu hal üzere iken yanımıza Resulullah (s.a.v.) girdi. Selâm verdi. Sonra oturdu. . Resulullah (s.a.v.) daha önce hakkımda başladığı günden beri yanımda hiç oturmamıştı. Bir ay beklediği halde kendisine benim hakkımda hiç bir şey vahyedilmemişti. Resulullah (s.a.v.) oturduğu zaman şahadet kelimelerini getirdi.” Sonra da:

“Bundan sonra, Ey Aişe! durum şu ki, hakında bana şöyle şöyle sözler erişti. Eğer sen bunlardan uzaksan yakında Allah senin suçsuz olduğunu ortaya koyacak­tır.   Eğer bir günah işlediysen Allah'a istiğfar et! Ona tevbe eyle! Çünkü kul bir gü­nahı itiraf eder, sonra da tevbe ederse, Allah onun tevbesini kabul eder” buyurdu.

Aişe der ki:

“Resulullah (s.a.v.) sözünü bitirince göz yaşım dîndi. Hatta ondan bir damla hissetmez oldum. Babama:

“Resulullah (s.a.v.)'in söylediği bu söz hususunda benim adıma cevap ver!” de­dim. Babam:

“Vallahi, Resulullah (s.a.v.)'e ne söyleyeceğimi bilemiyorum” dedi. Bunun üze­rine anneme:

“Benim adıma Resulullah (s.a.v.)'e cevap ver!” dedim. O da:

“Vallahi, Resulullah (s.a.v.)'e ne söyleyeceğimi ben de bilemiyorum” dedi. Bunun üzerine ben, Kur'an'dan çok şey bilmediğim halde genç yaşta taze bir kimse olduğum halde:

“Vallahi, ben iyi anladım ki, siz bu dedikoduyu işitmişsiniz. Hatta bu söz, kalp­lerinize yerleşmiş ve ona inanmışsınız. Size ben suçsuzum desem -ki Allah suçsuz olduğumu  daha  iyi  bilir-  bu  hususta  bana  inanmayacaksınız.   Eğer  ben  size kötü bir şey itiraf etsem -ki Allah suçsuz olduğumu daha iyi bilir- beni tasdik edecek­siniz. Vallahi, ben bu vaziyette kendim ille size verecek başka bir örnek bulamıyo­rum. Ancak Yûsuf'un babası Yakub'un dediği gibi, “Artık bana düşen güzel bir sabırdan ibarettir. Sizin şu söylediklerinize karşı yardımına sığınılacak ancak Allah'tır” [1010] dedim.

Âişe der ki:

“Sonra yan dönerek döşeğime yattım. Halbuki ben vallahi o anda suçsuz olduğumu ve Allah'ın benim suçsuz olduğumu ortaya çıkaracağını bili­yordum. Fakat vallahi, hakkımda okunan vahy/Kur'ân ayeti indirileceğini zannet­miyordum. Benim halim kendimce Yüce Allah'ın hakkımda okunan bir kelamla konuşmasından daha aşağı idi. Fakat Resulullah (s.a.v.)'in uykuda rü'ya göreceğini, o rüya ile Allah'ın benim suçsuz olduğumu ortaya çıkaracağını umuyordum. Vallahi, Resulullah (s.a.v.) meclisinden ayrılmamış ve ev halkından hiç kimse de dışarı çık­mamıştı. Tam bu sırada Yüce Allah, Peygamberi (s.a.v.)'e vahy indirdi. Kendisine vahy anında basan şiddetli ağırlık yine bastı. Üzerine indirilen kelâmın ağırlığından soğuk günde alnından inciler gibi ter dökülüyordu. Resulullah (s.a.v.)'den vahy hâli açıldığı zaman kendisi gülüyordu. Konuştuğu ilk söz:

“Ey Âişe! Müjde! Allah senin suçsuzluğunu belirtti” oldu. Bunun üzerine annem, bana:

“Kalk! Resulullah (s.a.v.)'in yanına git” dedi. Ben:

“Vallahi, Resulullah (s.a.v.)’in yanına kalkıp gidemem. Allah'tan başka hiç kimseye de harndedemem! Benim suçsuz olduğumu indiren O'dur” dedim.

Âişe der ki:

“Yüce Allah,

“Şüphesiz ki, iftirayı getirenler sizden bir topluluktur” [1011] âyetinden itibaren on âyet indirdi. İşte Yüce Allah, bu âyetleri benim suçsuzluğum hakkında indirmiştir. Babam Ebû Bekr, akrabalık bağından ve fakirli­ğinden dolayı infakta bulunduğu Mistah için:

“Vallahi, Âişe hakkında söylediği iftiralardan sonra artık ona kesinlikle hiçbir infakta bulunmam!” dedi. Bunun üzerine Yüce Allah,

“İçinizden faziletli ve servet sahibi kimseler akrabaya, yoksullara, Allah yolunda göç edenlere malların­dan vermeyeceklerine dair yemin etmesinler, yaptıklarını bağışlasınlar ve aldırış etmesinler. Allah'ın sizi bağışlamasını arzulamaz mısınız?” [1012] ayetini indirdi.

Hibban b. Musa der ki:

“Abdullah b. Mübarek: İşte bu, Allah'ın kitabı içerisinde en ümit bahşeden âyetidir” dedi.

Bu ayetin Ebû Bekr:

“Vallahi, ben, Allah'ın beni mağfiret buyurmasını isterim” deyip Mistah'a daha önce vermekte olduğu infakı tekrar vermeye başladı. Sonra da:

“Ben bu infak verme olayını, ondan asla kesmem” dedi.

Âişe der ki:

“Resulullah (s.a.v.), hanımı Zeyneb bint. Cahş'a benim meselemi so­rup:

“Âişe'yle ilgili ne bilirsin ve gördün?” buyurdu. Zeyneb:

“Ey Allah'ın resulü! Kulağımı ve gözümü, işitip görmediğim şeyden korurum. Vallahi, hayırdan başka bir şey bilmem!” diye cevâp verdi.

Âişe der ki:

“Halbuki Peygamber (s.a.v.)'in hanımları içerisinde güzelliğiyle ve Peygamber'in yanındaki konumu nedeniyle benimle rekabet eden bir kadındı.

“Allah, vera' (ve takvası sebebiyle onu iftiracılara katılmaktan korudu. Kız kardeşi Hamne bint. Cahş ise iftiraya taassupla tutunmaya ve iftiracıların söylediklerini anlatmaya başladığından dolayı helak olanlar içerisinde helak oldu.” [1013]

İlk: yalan, büyük yalan, iftira namuslu birinin namusu hakkında iftira etmek.

İfk olayı; İslâm tarihinde Resulullah (s.a.v.)'in zevcesi ve müminlerin annesi. [1014] Hz. Aişe hakkında münafıklar tarafından uydurulan iftira olayının adı. Olay; Buhârî, Müslim gibi ana kaynaklarda tafsilatlı olarak anlatılır. Bizzat Hz. Âişe, olayı cereyan tarzı ve sebepleriyle birlikte detaylı olarak anlatmaktadır.

Olayın gerçek yüzü münafıkların, Medine'de güvenli bir yurt edinen ve günden güne ge­lişen İslâm toplumunu parçalamak için İslâm peygamberinin aile mahremiyetini hedef alarak, baş vurdukları bir aleyhte propaganda ve karalama hareketidir. Onlar, Resulullah'ın, en yakın arkadaşları ile arasını açabilirlerse, İslâm'ı yok etme emellerine kısa yoldan varabileceklerini zannediyorlardı. Münafıklar Mustalîkoğullarına karşı düzenlenen cihat harekatında, Hz. Aîşe'nin başına gelen normal bir olaydan yararlanarak Hz. Ebu Bekir'le Resulullah'ın arasına fitne sokmaya ve Resulullah'i gözden düşürmeye çalıştılar.

Ne yazık ki münafıklar dışında üç müslüman da bu dedikoduya kendilerini kaptırdılar. Bunlar Safvan'dan öç almak isteyen Hassan bin Sabit, Resulullah'ın hanımlarından Zeyneb binti Cahş'ın kız kardeşi Hamne ve Hz. Ebû Bekir'in yardımlarıyla geçinen Mistah b. Üsâse idiler.

Olayı duyan Safvan büyük bir öfkeye kapılarak kılıcını aldı ve öldürmek kastıyla Hassan'a saldırdı ve onu yaraladı. Bu Resulullah (s.a.v.)'e haber verilince Safvan'ın tutuklan­masını emretti. Aslında Safvan kadına ilgi duymayan, erkeklik gücü yok hasûr birisi idi. Bunu kendisi de açıkça ifade etmiştir. [1015]

Hz. Aişe'nin suçsuzluğu hakkında ayetlerin inmesi, başta Resulullah (s.a.v.) olmak üzere bütün müminleri sevindirdi. Ama iftira yapanların ve yayanların cezası da verilmeliydi. Cenabı Hak bunun üzerine şu iki ayeti indirdi:

“Namuslu ve hür kadınlara zina isnadıyla iftira atan, sonra da bununla ilgi­li olarak dört şahit getirmeyen kimselerin her birine seksen değnek vurun. Onların ebedî şahitliklerini kabul etmeyin. Onlar fâsıkların ta kendileridir. An­cak bu hareketlerine tövbe edip durumlarım ıslah edenler müstesnadır. Çünkü Allah çok yarhğayıcı, çok esirgeyicidir.” [1016]

Ayetlerde, zina iftirası atanlar için üç ayrı hüküm konulmuştur:

1- İftiracıya seksen sopa vurulacak

2- Şahitliği ebediyyen kabul edilmeyecek

3- Allah'ın taatmdan çıktığı için fâsıklıkla vasıflandırılacak.

İftira eden, pişman olur, tevbe ederse fâsıklık vasfını üzerinden kaldırmış olur. [1017]

Bu ayetlerin inmesi üzerine Resulullah (s.a.v.) Hassan, Hamne ve Mıstah'a zina iftirası cezası olarak seksener değnek vurdurdu. Abdullah b. Übeyye'ye bu ceza tatbik edilmedi. [1018]

İftira, içi başka dışı başka olan iki yüzlü münafıkların metodudur. İftiradan sakınmak, İfti­raya uğrayan mazlumlara arka çıkmak, zalim ve iftiracıları yalanlamak gerekir. [1019]

[1009] Baka­ra: 2/156.

[1010] Yusuf: 12/18.

[1011] Nur: 24/11.

[1012] Nur: 24/22.

[1013] Buhârî, Şehadat 15, Citıad 64, Meğazî 12, Tefsiru Sure-i Nur 19-20, Eyman 13, 18, İ'tisam 18, Tevhid 35, 52; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 6/194, 197.

[1014] Ahzâb, 33/6.

[1015] İbn Hişam, Siret, s. 306, Müslim, Tevbe, 57.

[1016] Nûr, 24/4-5.

[1017] M. Ali es-Sabûnî, Kur'an-ı Kerîm'in Ahkâm Tefsiri, II, 107.

[1018] Muhammed Rıda, Muhammed (s.a.v.), Mısır 1357/1938, s. 303.

[1019] B.k.z: İsmail Kaya, "İfk Olayı" maddesi, Şamil İslam Ansiklopedisi.



ceren
Sat 18 August 2018, 12:54 pm GMT +0200
Esselamu aleykum. Rabbim razı olsun bilgilerden kardeşim. ..

Bilal2009
Sat 18 August 2018, 01:53 pm GMT +0200
Ve aleykümüsselam Rabbim bizleri tevbekar kullarından eylesin Rabbim paylaşım için razı olsun

Sevgi.
Sun 19 August 2018, 02:04 am GMT +0200
Aleyküm Selam. iftira etmek çok kötü ve günahtır. Rabbim bizleri Razı olmadığı tüm kötü hallerden uzak durmayı nasip etsin inşaAllah