sumeyye
Fri 6 May 2011, 11:41 am GMT +0200
3- Hz. Davud (a.s.)’ın Özellikleri
Allah, (c.c.), Davud (a.s.) ve onun ailesine bol bol nimet ve diğer kullara verilmeyen kimi üstünlükler ve lütûflar bağışladığım haber verdikten sonra buyuruyor ki:
"...Bundan dolayı şükreder misiniz?" [56]
Bir başka âyette yine onlara verilen bir çok nimet sayıldıktan sonra deniliyor ki:
"... (Artık) siz de (bunlara karşılık) salih amellerde bulununuz. Gerçekten ben, sizin yapmakta olduklarınızı görenim (diye variyettik)." [57]
Hz. Davud (a.s.) bu emirlerin gereğini yerine getiren, Rab-bine bunca nimetten dolayı hakkıyla şükreden bir insandı. O, nimet vereni biliyordu. Kendisine bunca üstünlüğün, mülkün ve ilmin hangi kaynaktan ve niçin geldiğinin şuurunda idi.
Nimete nasıl şükredileceğini biliyordu. Çünkü Rabbinden hikmet ve ilim öğrenmişti. Bu ilim ve hikmet ona şükrü, hamdi ve tesbih'i öğretmişti. Kulluğu nasıl yerine getireceğinin, kulun Rabbi karşısındaki konumunun, insan olarak bulunduğu yerin farkında idi. Bu bilinçle nimetlere şükretti. Kendisine verilen peygamberlik görevini yerine getirdi, insanları, kendisine tabi olanları hidayete çağırdı, onlara Allah'ın ölçüleriyle hükmetti.
Rabbinin 'Ey Davud ailesi, şükredin, salih amel işleyin' emri onun rehberi idi. Emrin yüceliğini idrak edecek kadar imanlıydı, bilinçliydi ve Rabbinin emirleri karşısında boyun bükecek kadar, büyüklük taslamayacak kadar edepliydi.
Kur'an onun bu tavrını şöyle övüyor:
"Onların (inançsızların) söylemekte olduklarına karşı sabret ve bizim güç sahibi kulumuz Davud'u hatırla; çünkü o, (her tutum ve davranışında Allah'a) yönelip-dönen biri idi." [58]
Bu yöneliş içten ve samimi idi. Bilinçli ve iyi niyetli idi. Kimbilir belki de Allah (c.c.) onun bu ihlası sebebiyle dağların ve kuşların, gece gündüz, sabah akşam onunla birlikte tesbih etmelerini ona bir hediye olarak bağışlamıştı. Onun Allah'ı tesbihi o kadar içten idi ki, ona bu tesbihinde kuşlar ve dağlar bile eşlik ediyorlardı.
Bu onun Allah (c.c.) katındaki derecesini gösterdiği gibi, ihlasla kulluk yapanların ulaşabileceği ödüllere bir örnektir. Allah'ın insanlara bağışı çoktur. Kul, Hz. Davud örneğinde olduğu gibi şükreder, Rabbini içtenlikle tesbih ederse hiç kimsenin hayal bile edemeyeceği karşılığa kavuşur.
Bunun somut göstergesi Davud (a.s.)a verilenlerdir.
Hz. Davud ilim sahibiydi. O bu ilimle Rabbini tanıyor, O'nun nimetlerini algılıyor, nasıl şükredeceğini öğreniyordu. Bu ilimle, Rabbinin âyetlerini idrak ediyor, bu âyetlerin ifade ettiği gerçeklere ulaşıyordu. O bu ilimle derin bir anlayışa, isabetli bir görüşe, doğru karar verme yeteneğine kavuşmuştu. Onunla hüküm veriyor, onunla adaleti sağlıyor, onunla insanları hidayete davet ediyordu.
O, aynı zamanda hikmet sahibiydi. Her işini sağlam yapıyor, salih amel işliyor, kulluğun en güzel örneklerini sergiliyordu.
Demir onun için yumuşatılmıştı, yani demir madeni emrine verilmişti. O, demirden savaş elbiseleri yapıyor, bunları giyen mü'min askerleri ile Allah (c.c.) yolunda müslümanlara saldıranlara karşı cihad ediyordu.
Hz. Davud (a.s.) aynı zamanda güçlü, kuvvetli çok cesur bir kimseydi. Nitekim Tâlut'un ordusunda genç bir çoban iken, kendilerinden kat kat kalabalık düşman ordusunun komutanı Câlut'a karşı yiğitçe düelloya çıkmış ve onu öldürerek müslümanların zafer kazanmasına kapı açmıştı. Onun bu cesareti, akıllı hareketi, ilim ve hikmet sahibi oluşu, adaleti ve iyilik ahlâkı israiloğullarına başkan olmasını sağlamıştı. [59]
Hz. Davud (a.s.) bunun yanında takva sahibi bir kimse idi. Sürekli tesbih eder, Rabbini zikreder, kulluktan geri kalmazdı. Rabbine karşı bir hata yaptım zannıyla hemen tevbe istiğfar eder, Rabbine yönelirdi. O, Rabbinin huzurunda saygıyla rukû'ya ve secdeye varırdı. Allah (c.c.) da onu salih bir insan olarak seçti. Onun Rabbi katında bir yakınlığı ve varılacak güzel bir yeri vardır."
Rivayete göre Hz. Davud'un çok güzel bir sesi vardı. O, Allah'ı tesbih etmeye ve Zebur'u okumaya başladığı zaman dağlar yankı ile ve kuşlar da sesleri ile onun tesbihine katılırlar, beraberce Allah'ı zikrederlerdi. [60]
Hz. Davud'un bu yakıcı sesiyle tesbih ve zikredişi o dereceye yükselmişti ki; o tesbih yaptığı zaman kendi varlığı ile kâinat varlığı arasındaki engeller ortadan kalkıyordu. Hz. Davud'un hakikatiyle, dağların ve kuşların gerçeği, Rabbine olan ilgi ile birleşiyor, O'na ibadetle tamamlanıyordu. Bundan dolayı kuşlar başına toplanıyor, dağlarla birlikte zikirlerin en güzelini terennüm ediyorlardı.
Bunda şaşacak bir şey yoktur. Rabbimiz dilediğini yaratmaya güç yetirir. Sevdiği kullarına dilediği şeyi bağışlar. Yeryüzündeki her şey bir tek ilâhî gerçeğe dayanır. Hepsi de mutlak bir gerçekte birleşir. O da her şeyi yoktan var eden Allah'ın Rabliğidir. Rabbi ile ilgisi ihlas ve tam teslimiyet noktasına ulaşan kullar için soyut hakiketler apaçık olur. Farklı şekillerdeki varlıkların farklı biçimleri ortadan kalkar ve hepsi de aynı amaç etrafında tevhid (birlik) olurlar.
Güzel sesler için 'davudi ses' denmesi Hz. Davud'un sesinin güzel olmasındandır.
Hz. Davud (a.s.) büyük mülke ve hükümdarlığa sahip olmasına rağmen elinin emeği ile geçinirdi. Rivayete göre demirden yaptığı zırhları satar ve bununla rızkını kazanırdı. Bu nedenle onun bir lakabı da 'zerrâd-zırh ustası' idi.
Peygamberimiz şöyle buyuruyor:
"Davud'a okumak kolaylaştırılmıştı. Böylece hayvanın eğerlenmesini emreder, eğerlenmeden önce de (Zebur'u) okurdu. O, kendi elinin emeğiyle kazandığından başka bir şey yemezdi." [61]
Hz. Davud'un dikkat çeken bir özelliği de takvasına bağlı olarak senenin yarısını oruçla geçirmesidir. O bir gün iftar eder, bir gün oruç tutardı.
Bütün geceleri ibadetle, gündüzleri de oruçla geçireceğine söz veren Abdullah b. Amr'a (ra) Peygamberimiz söyle tavsiye buyurdu:
"...Buna güç yetiremezsin. Bazen ye bazen oruç tul, bazı geceler uyu, bazı geceler gece namazına kalk." Abdullah b. Amr: "Ben daha fazlasına güç yetirebilirim' deyince. Peygamberimiz (s.a.v.);
"Bir gün oruç tut, iki gün ye" dedi. Abdullah b. Amr (ra) "Ben bundan daha fazlasına güç yetirebilirim" dedi. Peygamberimiz (s.a.v.);
"Öyleyse bir gün oruç tut bir gün iftar et. Bu, Davud'un orucudur ve oruçların en orta yollu olanıdır" buyurdu. [62]
İşte Hz. Süleyman böyle bir babanın çocuğu, böyle bir şerefli 'ehl'i beyt'in evladı idi.
Bu konuyu kapatmadan önce bir noktaya daha işaret etmek istiyoruz. Üzülerek söyleyeyim ki israiliyyat kaynaklarında ve tabiki oradan etkilenen bir çok tefsir, peygamberler tarihi ve tarih kitaplarında Hz. Davud île ilgili bir çok uydurma haber bulunmaktadır. Bunların bir kısmı İslâmın akidesine ve peygamberlik inancına sığmadığı gibi, Hz. Davud hakkında birer iftiradır.
Bu haberlerin bazıları muharref Tevrat kaynaklı olmasına rağmen pek çok müslüman yazar bunları eleştirmeden, Kur'an'a uyup uymadığını gözden geçirmeden kitaplarında yer vermişlerdir.[63]
Bu yanlış rivayetler belli ki İslâm'ın ilk dönemlerinden beri anlatılmaktadır. Nitekim rivayete göre Hz. Ali;
"Kim Hz. Davud'la ilgili bu kötü haberleri anlatırsa, ona iki celde- yüzaltmış sopa vuracağım" demiştir. [64]
Biz Hz. Davud'u ve diğer masum peygamberleri onlara yakışmayacak sıfatlardan tenzih ederiz. Bizim inancımızın gereği budur. Onlar hakkında Kur'an'ın verdiği sağlam haberler ve övücü sözler bizim için yeterlidir.[65]
[56] Enbiya: 21/80
[57] Sebe’: 34/ll
[58] Sâd: 38/17
[59] Sâd: 38/24-25
[60] Kurtubi, el-C. li-Ahkamul Kur'an, 15/105. Sa'lebi, K. Enbiya, Beyrut. Trh. S:279. İbni Kesir. Muh.Tefsir. Beyrut, Trh. 2/516
[61] Buhari, Tefsiru Beni İsrail /5, 6/107, Büyü/715, 3/74.
[62] M. B. Haccac, Sahih-i Müslim, Sıyam: 35 Hadis no: 1159, 2/812
[63] K. M. Tevrat, Samuel 2, Bab/11-12, İst. Tarh
[64] Sa'lebî, Mecâlis, s: 284, Kurtubî, el-C li.A. Kuran, 15/119
[65] Hüseyin K. Ece, Hz. Süleyman, H. Ece Yayınları: 47-51.