- Hurma Aşıran Cin

Adsense kodları


Hurma Aşıran Cin

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
reyyan
Thu 20 October 2011, 07:59 pm GMT +0200
Binbir Damla



Eylül 2011 153.SAYI


Yusuf YAVUZ
kaleme aldı, BİNBİR DAMLA bölümünde yayınlandı.


Hurma Aşıran Cin


Ashab-ı Kiram’dan Ebu Hüreyre r.a. anlatıyor:

Rasulullah s.a.v. beni, Ramazan sadakasını (fıtır sadakası hurmalarını) korumaya vekil etmişti. Bir ara birisi gelerek hurmalardan avuçlamaya başladı. Hemen onu yakaladım. “Vallahi seni Rasulullah’a götüreceğim!” dedim. Hırsız: “Ben muhtacım, çoluk çocuğum var, şiddetli ihtiyaç içindeyim.” dedi. Ben de onu salıverdim.

Sabah oldu. Peygamber s.a.v.: “Ebu Hüreyre, dün akşam yakaladığın esirin ne yaptı?” dedi. Ben de: “Ya Rasulallah, çok muhtaç ve çoluk-çocuk sahibi olduğundan sızlandı, ben de acıdım ve salıverdim.” dedim. Rasulullah ise: “O sana yalan söylemiş. Ayrıca tekrar gelecek.” dedi. Rasulullah’ın bu sözü üzerine o adamı beklemeye başladım.

Tekrar geldi, yiyeceği avuçlamaya başladı. Onu hemen yakaladım ve: “Seni Rasulullah’a götüreceğim!” dedim. O yine “Beni bırak, çünkü ben muhtacım, çoluk-çocuğum var. Bir daha da gelmem.” dedi. Ben yine acıdım ve salıverdim.

Sabah olduğunda Rasulullah bana: “Ey Ebu Hüreyre! Esirin ne yaptı?” dedi. Ben de: “Ya Rasulallah! Şiddetli ihtiyaçtan, çoluk-çocuktan şikayette bulundu da kendisine acıyıp salıverdim.” dedim. Allah Rasulü buyurdu ki: “O sana yalan söyledi. Tekrar gelecek.” Onu üçüncü defa bekledim. Yine geldi ve hurmadan avuçlamaya başladı. Tekrar yakaladım ve: “Seni bu kez Rasulullah’a götüreceğim. Dönmem diyorsun dönüyorsun. Artık bu son!” dedim. O dedi ki: “Beni bırak da sana bazı sözler öğreteyim. Allah onlarla seni faydalandırır.” Ben de: “Neymiş onlar?” dedim. “Yatağına girdiğinde Ayetü’l-Kürsî’yi sonuna kadar oku. Muhakkak Allah tarafından senin bir koruyucun bulunur ve sana sabaha kadar hiçbir şeytan yaklaşamaz.” dedi. Ben de onu salıverdim.

Sabah olunca Rasulullah yine bana: “Dün gece esirin ne yaptı?” diye sordu. Ben ise: “Ya Rasulallah! O bana Allah’ın beni faydalandıracağı bir takım sözleri bildireceğini söyledi (ve öyle yaptı). Ben de kendisini salıverdim.” dedim. Bunun üzerine Rasulullah s.a.v.: “O çok yalancı olduğu halde nihayet doğru söylemiş. Ey Ebu Hüreyre, üç gecedir kimle konuştuğunu biliyor musun? İşte o bir şeytandır (cindir).” dedi.

Sahîhu’l-Buharî, Kitâbü’l-vekâle, Hd. 2311.


Bereketi Bol Yemek


Hz. Cabir r.a.’dan gelen bir rivayete göre, Rasulullah s.a.v. bir zaman yiyecek bir şey bulamadığından birkaç gün aç kalmış, bu durum kendisine pek zor gelmişti. Bir yiyecek bulma ümidiyle eşlerinin hanelerini dolaşmış, fakat hiçbirinin yanında yiyecek bir şey bulamamıştı. Nihayet kızı Fatıma’ya gidip: “Kızım, sende yiyebileceğim bir şey var mı? Çok acıktım.” dedi. Fatıma r.a. boynunu bükerek: “Sana canım feda olsun babacığım. Bende de yiyecek bir şey yok!” dedi.

Rasulullah s.a.v. onun yanından ayrıldıktan sonra komşu bir kadın Hz. Fatıma’ya iki ekmek ile bir parça et gönderdi. Fatıma r.a. onları bir tencereye koyup bekletti. “Vallahi ben bunu Rasulullah için kendime ve çocuklarıma tercih ederim” diyerek oğullarından birini Allah Rasulü’nü çağırmaya gönderdi. Rasulullah dönüp gelince Hz. Fatıma babasına: “Canım sana feda olsun. Allah bize bir şey gönderdi, ben de onu sana bıraktım.” dedi. Rasulullah da: “Getir kızım..” buyurdu.

Hz. Fatıma tencereyi getirip kapağı açınca içinin et ve ekmekle dolu olduğunu gördü. Şaşırıp kaldı, bunun Allah tarafından bir bereket olduğunu anladı. Allah’a hamdederek Rasulü’ne salavat getirdi. Yemek tenceresini babası Rasulullah s.a.v.’in önüne koydu. O da yemeğin halini görünce Allah’a hamdetti ve: “Kızım bu sana nereden geldi?” dedi. Fatıma r.a. ise: “O Allah tarafındandır, şüphesiz Allah dilediği kimseyi hesapsız olarak rızıklandırır” (Âli İmran, 37) ayetini okudu.

Peygamber s.a.v. Allah’a hamdederek dedi ki: “Seni İsrail oğullarının en üstün kadını (Hz. Meryem) benzeri yaratan Allah’a hamdolsun, ey kızım! Çünkü o da Allah kendisine bir rızık gönderdiği zaman, bunun nereden geldiği sorulunca: O Allah tarafındandır, şüphesiz Allah dilediği kimseyi hesapsız olarak rızıklandırır, derdi.”

Sonra Rasulullah s.a.v., yemeğe çağırması için Hz. Ali’ye birini gönderdi. Ardından Allah Rasulü o yemekten yedi. Ali, Fatıma, Hasan Hüseyin ve Peygamber eşleri ve bütün ehl-i beyti doyuncaya kadar yediler. Hz. Fatıma der ki: “Kap dolusu yemek hâlâ olduğu gibi duruyordu! Ben o artan yemeği komşulara da dağıttım. Allah o yemeğe tükenmez bir bereket ve bol hayır vermişti.”

İbn Kesîr, Tefsiru’l-Kur’ani’l-Azîm (Riyad 1997), 2/36.


İnsan Diliyle Melek


Sa’d İbn Ebî Vakkas r.a. kumandasında İranlılar’la savaşa katılan Enes İbnü’l-Huleys isimli bir mücahit anlatıyor:
İranlılar’ın yenilgiye uğrayıp geri dönmesinden sonra Behüresîr şehrini kuşatmış bulunuyorduk. Bu arada İran şahının gönderdiği bir elçi geldi. Şah’ın şöyle söylediğini bildirdi: “Dicle nehrinden bizim dağımıza kadar bize ve Dicle’den sizin dağınıza kadar size olmak üzere barış antlaşması yapsak olur mu? Siz hâlâ doymadınız mı? Allah karnınızı doyurmasın!”

Bunun üzerine Ebu Müfezzer el-Esved isimli kişi hemen çıkarak diğer insanlardan önce söze başladı. Allah onu öyle konuşturdu ki, söylediklerini ne kendisi anlayabildi ne de biz anlayabildik! Elçi hemen kalkıp gitti. Ardından İran askerlerinin Medain’e doğru çekilip gittiklerini gördük. Biz dedik ki: “Ey Ebu Müfezzer! Sen o elçiye neler söyledin?” O da şöyle söyledi: “Allah’a yemin ederim ki o anda ne dediğimi bilmiyorum! Ancak üzerimde büyük bir huzur hissediyorum ve ben en hayırlı şekilde konuşturulmuş olduğumu umuyorum.”

Bunu duyan halk, durumu ona sormak için akın etti. Hatta kumandanımız Sa’d da bunu duydu ve yanımıza geldi: “Ey Ebu Müfezzer! Sen adama ne söyledin? Vallahi hepsi kaçıp gitmişler!” dedi. Arkadaş ona da bize söylediği şeyleri söyledi. Nihayet kumandan Sa’d herkese seslenerek hücuma geçti. Mancınıklarımız düşmanlara taş yağdırıyordu. Fakat şehirde kimseler ortaya çıkmadı. Ancak bir adam çıkıp eman diledi, biz de ona eman verdik. Adamcağız: “Şehirde size engel olacak kimse kalmadı.” dedi. Bunun üzerine adamlarımız şehre akın ettiler ve orayı fethettik. Fakat şehirde (savaşla ilgili) ne bir şey bulduk, ne bir kimse gördük! Ancak şehir dışında ele geçirdiğimiz esirler yanımızdaydı. O adama ve esirlere, şehir halkının neden kaçtığını sorduk. Adamlar şöyle garip bir haber verdi:

“Şah’ın gönderdiği barış elçisine sizden birisi: Bizler Efrîzîn (diyarı) balı ve Kûsî (diyarı) turuncunu yemedikçe aramızda barış olmayacaktır, demiş. Şah bunu duyunca: Eyvah! Melekler onların lisanıyla konuşarak onlar yerine bize cevap veriyorlar. Vallahi bu iş, sonumuz için konuşan o adamın diline bırakılmış bir şeydir. Derhal uzak şehre çekilin diye emretti.” dediler.

Tarîhu’t-Taberî, 4/7