- Hicri Dokuzuncu Sene Tebük Gazvesi

Adsense kodları


Hicri Dokuzuncu Sene Tebük Gazvesi

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
Esila
Wed 2 February 2011, 01:53 am GMT +0200
Hicri Dokuzuncu Sene Tebük Gazvesi

Taif Gazvesi

Peygamber (S.A.V.)İn Taiften Dönüşü Ve Hüneyn Gününde Hevazinlilerden Ele Geçirdiği Ganimetleri Mekke´ye Umre İçin Girmeden Önce Cirâne´de Paylaştırması

Malik B. Avf En-Nasrî´nin Rasûlullah (S.A.V.)´In Yanına Gelişi

Adilane Ganimet Taksimi Hususunda Bazı Cahil Ve Münafıkların İtirazları

Rasûlullah (S.A.V.), Cirâne´de İken Süt Kardeşi Şeyma´nın Gelişi

Cirâne Umresi

Ka´b B. Züheyrb. Ebi Sülma´nın Müslüman Oluşu.

Hicretin Sekizinci Senesinde Vuku Bulan Önemli Hadiseler Ve Vefatlar.

Hicri Dokuzuncu Sene Tebük Gazvesi

Mazeretleri Dolayısıyla Savaştan Geri Kalan Bekkailer (Ağlayanlar) Ve Diğerlerinin Durumu

Fasıl

Hz.Peygamber in Tebük e Giderken Hicr de Bulunan Semud Kavminin Meskenlerine Ve Köşklerine Uğraması

Hz.Peygamber in Tebük teki Bir Hurma Ağacının Yanında Hutbe İrad Etmesi


Taif Gazvesi


Urve ile Musa b. Ukbe, Zührî1 nin şöyle dediğini rivayet ederler: "Rasûlullah (s.a,v.), hüneyn gününde savaştı ve hicri sekizinci sene­nin şevval ayında Taif i muhasara altına aldı."

Muhammed b. İshak dedi ki: "Sakif in yenilmiş´ ordu birlikleri Ta­ife geldikleri zaman, üzerlerine şehirlerinin kapılarını kilitlediler ve savaş için hazırlıklar yapmaya başladılar.

Ne Hüneyn´de ne de Taif kuşatmasında Urve b. Mesud ve Gaylan b. Seleme hazır bulunmadılar. Onlar Cüreş´te idiler. Debbabe, mancı­nık ve dabur eğitimi yapıyorlardı.

Sonra Rasûlullah (s.a.v.), Hüneyn´in işini bitirdiği sırada Taife yürüdü. O esnada Ka´b b. Maiik bu hususta şu şiiri söylemişti:

"Tihame´den ve Hayber´den bütün şek ve şüphelere son verdik.

Sonra kılıçları dinlendirdik.

Onları muhayyer kıldık. Eğer konuşurlarsa onların keskinleri şöyle derler:

Devs ve Sakif kabileleriyle savaşacağız.

Yurdunuzun civarında bizden binlerce kişi olarak onları eğer gör­mezseniz ben çocuğa bakıcı değilim.

Vecc vadisinde evlerin çatılarını çıkartırız.

Evleriniz sizden boş kalmış bir hale gelir, viraneye döner.

Bizim için öncü olan atlar,

Ardında yoğun bir topluluk bırakarak size gelirler.

Sizin sahanıza indikleri zaman onlar için onları çöktüren kimse­lerden şiddetli depreten bir ses işittiniz.

Ellerinde keskin kılıçlar olduğu halde düşmanlarından onlarla kucaklaşan kimseleri ölüm için ziyaret ediyorlar.

Tıpkı yıldırımların parlaması gibi, kılıçlar ki, onları Hind demir­cileri halis kılmıştır.

Henüz hiçbir kapı demirini dövmemiştir.

Kahraman kişilerin kan yollarını orada savaşçıların birbirine yaklaştığı sabahı başkasıyla karışmış bir safran sanırsın.

Onlardan gayret gösterenler var mıdır

Bizi fazlasıyla tanımış olan kavimlerden onlara bir öğüt veren yok mudur

Onlara haber ver ki, biz kerim, asaletli atları topladık.

Ve biz, onların kalelerinin surlarını saflar halinde kuşatan bir or­du ile onlara gittik.

Onların başkam peygamberdir. Dayanıklı, sebatlı, temiz kalbli, sabırlıdır.

Zühd ettiği şeylerden uzak duran kimsedir.

İşin doğrusunu bilen, hüküm, ilim ve yumuşak huyluluk sahibi­dir.

Hafif meşrebli olmayan bir kişiliğe sahihtir.

Peygamberimiz´e itaat ederiz, Rabbe itaat ederiz. O ki, Rahman´dır.

Bize rahmeti bol, zatı yüce ve yüksektir.

Eğer bize barışı teklif ederseniz kabul eder ve sizi bizim için des­tek sayarız.

Verimli topraklarınızı da geçim kaynağımız kılarız.

Eğer barışa yanaşmazsanız sizinle cihad ederiz. Cihadda sabır gösteririz.

Bizim işimiz kararsız ve zayıf olmaz. Biz hayatta kaldığımız sürece kılıçlarımızla cenk ederiz. Veya siz zorla ve itaatle islâm´a dönersiniz. Cihad eder ve bizimle karşılaşan kimselere aldırış etmeyiz. İster eski malı mahvetmiş olalım, ister yeni meydana gelmiş ola­nını mahvedelim.

Birçok topluluk vardır ki, bizim yanımızda toplandılar. Onlardan halis asıllı olanlar vardır. Onlarla antlaşma yapmış olanları vardır.

Kendileri için kafi bir kuvvet görmez olarak bize geldiler.

Böylece biz kulakları ve burunları kestik.

Her yumuşak ve parlak Hind kılıçlarıyla ki, onlarla onları şiddet­li bir şekilde sürüyorduk. .

Allah´ın emrinden ve İslâm´dan dolayı.

Nihayet din doğru bir şekilde bâtıla meyletmeksizin kalır.

Lat, Uzza ve Ved unutulur.

Onlardan gerdanlıkları ve küpeleri soyarız.

Böylece onlar ikrar etmiş ve sükuna ermiş oldular.

Kim kötülüklerden kaçınmazsa alçaklığı kabul eder."

İbn İshak dedi ki: Kinane b. Abdi Yaleyl b. Amr b. Umeyr es-Sa-kafî de, Abbas´m yukarıdaki şiirine şu cevabî şiiri okudu:

Ben derim ki: Bu zat, Rasûlullah (s.a.v.)´a bilahare Sakif kabilesi heyeti ile birlikte gelmiş, onlarla beraber Müslüman olmuştur. Medainî´nin iddia ettiğine göre Müslüman olmamış, aksine Bizans´a git­miş, orada Hristiyan olmuş ve Hristiyan olarak ölmüştür. Şiiri şudur:

"Kim bizimle savaşmayı arzu eder olduğu halde bizi arıyorsa, biz bir meşhur yurttayız ki, oradan katiyen ayrılmayız.

Orada babaları bundan önce gördüğün şey üzere bulduk ve bizim için oraların kuyuları ve üzüm bağları kaldı.

Bundan önce Amr b. Amir bizi denedi.

Böylece onun fikir ve akıl sahibi adamı ona haber verdi.

O biliyor ki, şayet gerçeği söylerse şöyle diyecektir: Biz, büyüklük taslamasından dolayı yanaklar bir tarafa eğildiği zaman onları düzel­tiriz.

Onları doğrulturuz. Tâ ki, onların sert ve şiddetli olanı yumuşasın.

Ve apaçık haktan Ötürü zalimler bilinip tanınsın.

Yakan kimsenin mirasından bizim üzerimizde yumuşak zırhlar vardır.

Tıpkı yıldızların süslediği göğün rengi gibidir.

Bir şiddet zamanı kınlarından sıyrıldıkları zaman keskin kılıçlar­la onu bizden kaldırırız.

Ve o kılıçları kınlarına koymayız."

İbn İshak dedi ki: Şeddad b. Arız el-Cüşemî, Rasûlullah (s.a.v.)´m Taife yürümesi hakkında şöyle dedi:

"Lafa yardım etmeyiniz. Çünkü Allah onu mahvedecektir. Nasıl olur da yardım etmeyen kimseye yardım edilir Bir şey ki, dağda yakıldı, alevlendi ve başlarının yanında savaşıl­madı. O şey heder olur.

Şüphesiz ki, Rasûl sizin beldelerinize indiği zaman eman kalkar. Ve oralarda oralılardan hiçbir beşer yoktur."

İbn İshak dedi ki: Rasûlullah (s.a.v.) Hüneyn´den Taife, Kahle-i Yemani´ye üzerinden yola çıktı. Sonra Karne vardı. Oradan Müleyh üzerinden yürüdü. Sonra Leyye´den olan Buhreti´r-Ruğa üzerinden gitti ve orada bir mescid bina etti. O mescidin içinde namaz kıldı. Amr b. Şuayb´m bana anlattığına göre oraya indiği sırada bir kanın kısasını aldı. Bu, İslâm´da karşılığında kısas tatbik edilen ilk kan da­vası oldu. Beni Leys´ten bir adam, Hüzeyl kabilesinden bir adamı Öl­dürmüştü. O da onun karşılığında onu Öldürdü. Rasûlullah (s.a.v.), kendisi Leyye´de iken Malik b. Avf m kalesinin yıkılmasını emretti ve kale yıkıldı.

Sonra Dayyıka denilen bir yolda yürüdü. Rasûlullah (s.a.v.), o yo­la yöneldiği zaman "Bu yolun adı nedir " diye sordu. Ona:

- Bu Dayyıka yoludur, denildi. Bunun üzerine buyurdu ki:

- Hayır, aksine bu yüsradır. (Yani darlık yolu değil, kolaylık yolu­dur.)

Sonra orada Nahb yolu üzerine çıktı. Nihayet bir sedir ağacının altına indi ki, ona sadire denilirdi. Sakif ten bir adamın malına yakın idi. Rasûlullah (s.a.v.), ona şu haberi gönderdi: "Ya çıkar yanımıza ge­lirsin veya senin üzerine bahçeni harap edip yıkarız."

O da çıkıp gelmeye yanaşmadı. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.), o bahçenin harap edilmesini emretti.

İbn İshak, İsmail b. Ümeyye kanalı ile Abdullah b. Ömer´in şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Kendisiyle birlikte Taif yolculuğuna çıktı­ğımızda Rasûlullah (s.a.v.)´m -hep birlikte bir mezarın yanından geç­tiğimiz esnada- şöyle dediğini işittim:

"Bu, Ebu Riğal´in mezarıdır. O Sakiflilerin babası idi. Semud kav-mindendi. Bu haremde bulunuyor ve burayı savunuyordu. Harem dı­şına çıktığı zaman kavmine isabet eden intikam, bu mekanda ona da isabet etti ve burada defnedildi. Bunun işareti de şudur ki, kendisiyle birlikte altından imal edilmiş bir dal mezara gömülmüştür. İsterseniz mezarı açın, açtığınız takdirde o dalı göreceksiniz."

İnsanlar koşup mezarı açtılar ve altın dalı çıkardılar.

Bundan sonra Rasûlullah (s.a.v.), yola devam etti. Taife yakın bir yere gelince konakladı. Burada onun ashabından bazıları oklarla öl­dürüldüler. Bunun sebebi, askerlerin Taif bahçelerine yaklaşmış ol­malarıydı. Böylece oklar onlara erişiyordu. Bunun üzerine Rasûlul­lah, askerlerini -İslâm´a girmelerinden sonra Sakiflilerin inşa ettiği-mescidin yerine doğru geri çekti. Bu mescidi, bilahare Amr b. Ümey­ye b. Vehb inşa etmişti. Mescidde öyle bir direk vardı ki, her sabah güneş doğduğunda -anlatıldığına göre- o direkten bir ses duyulurdu.

Rasûlullah, Taiflileri yirmi gece kadar kuşatma altında tuttu. İbn Hişam´m ifadesine göre yirmiyedi gece müddetle kuşatma altında tutmuştur."

Urve ile Musa b. Ukbe, Zührî´nin şöyle dediğini rivayet etmişler­dir: "Rasûlullah (s.a.v.), daha sonra Taife gitti...Esirleri Cirâne´de bı­raktı. Mekkelilerin çadırları onlarla doldu. Rasûlullah (s.a.v.), Taif kalesinin yanındaki tepede yirmi küsur gece kaldı ki, karşılıklı ola­rak kale gerisinde savaşsınlar. Ama Ebu Bekre b. Mesruh (Ziyad´m ana tarafından kardeşi) dışında onlardan herhangi bir kimse, Rasû-lullah´m karşısına çıkmadı. Rasûlullah da onu azad etti. Ama çok ya­ralanma oldu. Taiflileri kızdırmak için sahabeler onların üzüm bağlarını kestiler. Sakifliler onlara: "Malı telef etmeyin. Çünkü bu bağlar bizimdir veya sizin olacaklar." dediler.

Urve dedi ki: Rasûlullah (s.a.v.), Müslümanlardan her bir adamın beş hurma ağacını ve beş de üzüm ağacım kesmesini emretti. Ve bir tellal çıkararak şöyle duyuruda bulundu:

- Sakiflilerden bize gelen herkes hürdür.

Aralarında Ebu Bekre b. Mesruh´un (Ziyad b. Süfyan´ın ana bir kardeşi) da bulunduğu birkaç kişi Sakiflilerin yanından çıkıp Rasû-lullah´m yanma geldiler. Rasûlullah (s.a.v.) da onları azad etti. On­lardan her birini yanma alması ve azığını temin etmesi için Müslü­manlardan birer kişiye teslim etti.

İmam Ahmed b. Hanbel, Yezid kanalı ile İbn Abbas´m şöyle dedi­ğini rivayet etmiştir: "Rasûlullah, Taiflilerden Müslüman olarak ya­nına gelen köleleri, efendilerinden önce azad ediyordu. Taif gününde iki kişiyi azad etmişti."

İmam Ahmed b. Hanbel, İbn Abbas´m şöyle dediğini rivayet et­miştir:

"Rasûlullah (s.a.v), Taiflileri muhasara altına aldı. Yanma iki kö­le geldi. Onları azad etti. Onlardan birinin adı Ebu Bekre idi. Rasû­lullah (s.a.v.), yanma gelen köleleri azad ederdi."

Yine İmam Ahmed b. Hanbel, Nasr b. Riab kanalı ile İbn Ab­bas´m şöyle dediğini rivayet etmiştir:

«Taif gününde Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Kölelerden ya­nımıza gelen kimse hürdür." Aralarında Ebu Bekre´nin de bulunduğu birkaç köle yanma geldi. Rasûlullah (s.a.v.) da onları azad etti."

İmam Ahmed b. Hanbel´e göre Dar-ı Harp´ten Dar-ı İslâm´a gelen her köle, mutlak ve âmm olan şer´î hüküm gereğince azad olur.

Diğerleri dediler ki: Bu, bir şarttır. Umumi hüküm değildir. Bu şartı da o zaman Peygamber (s.a.v.) ileri sürmüştü ki, bu şarta göre Taiflilerden gelen köleler azad edilmişlerdi.

Eğer bu hadis sahih ise, umumi teşri daha zahir ve kuvvetli olur. Çünkü bir hadis-i şerifte´ Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Her kim (kafirlerden) birini öldürürse, öldürdüğü kimsenin üze­rindeki eşyalar kendisinin olur."

Yunus b. Bükeyr, Abdullah b. Mükerrem es-Sakafî´nin şöyle dedi­ğini rivayet etmiştir:

"Rasûlullah (s.a.v.), Taiflileri muhasara altına aldığı zaman, köle­lerinden Ebu Bekre (Haris b. Kelbe´nin kölesi idi.), Münbais (adı Mudtaca idi. Rasûlullah (s.a.v.), ona Münbais adını verdi), Yahnes ile Verdan gelip Müslüman oldular. Daha sonra Taif heyeti gelip Müslü­man olduklarında şöyle dediler:

- Ya Rasûlallah, sana gelmiş olan kölelerimizi bize geri ver.

Rasûlullah (s.a.v.):

- Hayır, onlar Allah tarafından azad edilmişlerdir, diye cevap ver­di ve kölelerin geri verilmesini isteyen adamın kölesi üzerindeki vela­yetini reddetti."

Buharı, Muhammed b.Beşşar kanalı ile Ebu Osman´ın şöyle dedi­ğini rivayet etmiştir:

"Allah yolunda ilk defa ok atan Sa´d´ın ve Taif kalesinin duvarla­rına birkaç kişi ile birlikte tırmanan, sonra da Rasûlullah (s.a.v.)´ırî yanma gelen Ebu Bekre nin şöyle dediklerini işittim: Biz, Rasûlullah (s.a.v.)´m şöyle buyurduğunu duyduk:

"Her kim kendi nesebini bilerek babasından başkasına isnad ederse, ona Cennet haram olur."

Buharı, Hişam ve ondan naklen Ma´mer kanalı ile Ebu Osman en-Nehdî´nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir: "Sa´d ile Ebu Bekre´-nin şöyle dediklerini duydum: Asım dedi ki: Ben, Rasûlullah (s.a.v.)´a şöyle dedim:

- Senin yanma iki adam geldi ki, onlar sana yeter.

Benim bu sözüme karşılık Rasûlullah (s.a.v.) şu cevabı verdi:

- Evet öyledir. Onlardan biri (Sa´d) Allah yolunda ilk´ok atan kişi­dir. Diğeri (Ebu Bekre) ise, Taif ten Rasûlullah (s.a.v.)´m yanma gelen yirmi üçüncü kişidir."

Muhammed b. İshak dedi ki: Rasûlullah´m hanımlarından ikisi o-nunla birlikte idi. Bunlardan biri Ümmü Seleme idi. Bunlar için iki çadır kurdu. İki çadırın arasında namaz kılıyordu.

Rasûlullah (s.a.v.), Taiflileri kuşatma altına aldı. Onlarla şiddet­lice savaştı. Karşılıklı ok atışmaları oldu.

İbn Hişam dedi ki: Rasûlullah, Taiflilere mancınıkla taş attı.

Kendisine güvendiğim birinin bana anlattığına göre Peygamber (s.a.v.), İslâm tarihinde mancınıkla taş atan ilk kişidir. O, Taiflilere mancınıkla taş atmıştı.

İbn İshak dedi ki: Sahabelerden bir grub, (tankı andıran savaş aracının) debbabenin içine girdiler. Sonra Taülilerin surlarını delmek için ilerlediler. Taiflüer de onların üzerine kızdırılmış katı, kahn de­mirler attılar. Bunun üzerine onlar da debbabenin altından çıktılar. Sakifliler, onlara ok attı ve onlardan birtakım adamları öldürdüler. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.), Sakiflilerin üzüm bağlarının kesil­mesini emretti. Sahabeler de o bağların içine girip üzüm ağaçlarını kesmeye başladılar.

Sonra Ebu Süiyan b. Harb ve Muğire b. Şube Taife gittiler. Sakif kabilesini kendilerine eman vermeye ve gidip karşılıklı konuşmaya davet ettiler. Sakifliler de onlara eman verdiler. Bunun üzerine o iki­si Kureyş´in ve Beni Kinane´nin kadınlarından orda bulunan birtakim kadınları çağırdılar ki, yanlarına gelsinler. Kale kapısı açıldığın­da bu kadınların Müslümanlar tarafından esir alınmalarından kor­kuyorlardı. Ne var ki, bu kadınlar Ebu Süfyan ile Muğire´nin çağrısı­na icabet etmediler. Ebu´l-Esved b. Mesud bu ikisine şöyle dedi:

- Ey Ebu Süfyan ve Ey Muğire! Size geliş amacınızdan daha ha­yırlı bir işi göstereyim mi Rasûlullah, el-Akik denilen bir vadiye in­mişti. Bu vadi, Beni Esved´in malı ile Taif arasında idi. Taif te Beni Esved´in malından sulama yönünden daha uzak, külfet yönünden da­ha meşakkatli, imar bakımından daha uzak hiçbir mal yoktur. Eğer Muhammed onu keserse, daha asla imar edilmez. O halde ona söyle­yiniz, ya kendisi için alsın veya Allah için ve akrabalık hakkı için onu bıraksın. Bunun arasında herkesçe bilinen bir akrabalık bağı vardır.

Anlatıldığına göre bunun üzerine Rasûlullah (s.´a.v.), o malı onla­ra bırakıp ona dokunmadı.

Vakidî de, kendi üstadlanndan buna benzer bir rivayette bulun­muştur. Onda mevcud oİan bir rivayete göre mancınık kullanılmasını Rasûlullah´a teklif eden kişi, Selman-ı Farisî´dir. Ve mancınığı da kendi eliyle yapmıştır. Denildiğine göre mancınığı ve iki debbabeyi o getirmiştir. Doğrusunu Allah bilir.

Beyhakî, İbn Lehika kanalı ile Urve´nin şöyle dediğini rivayet et­miştir:

"Uyeyne b. Hısn, Taiflilere gidip onları İslâm´a davet etmek için, Rasûlullah (s.a.v.)´dan izin istedi. Rasûlullah da ona izin verdi. Bu­nun üzerine Uyeyne Taiflilere gitti. Onlara, kalelerinde durup sebat etmelerini emretti ve şöyle dedi:

- Kesilen ağaçlar sizi asla korkutmasın...

Uyeyne dönünce Rasûlullah (s.a.v.), ona şöyle sordu:

- Onlara ne dedin

- Onları İslâm´a davet ettim ve onları Cehennem ateşi ile uyarıp korkuttum. Cennet´i de kendilerine hatırlattım.

- Yalan söylüyorsun. Aksine sen onlara şöyle ve şöyle dedin.

- Doğru söylüyorsun ya Rasûlallah, bu yaptığımdan ötürü Allah´a ve sana tevbe ediyorum."

Beyhakî, Ebu Necih es-Sülemî´nin (Asıl adı Amr b. Abse´dir.) şöy­le dediğini rivayet etmiştir:

"Rasûlullah (s.a.v.)´la birlikte, Taif kalesini kuşattık. Rasûlullah (s.a.y.)´m şöyle dediğini işittim:

"Her İdm (kafire) bir ok (öldürmek niyetiyle atıp) ulaştırıfsa, bu ok Cennet´te onun için bir derece olur."

Ben o gün kafirlere onaltı ok atıp ulaştırdım.

Yine Rasûlullah (s.a.v.)´m şöyle dediğini işittim:

"Her kim Allah yolunda bir ok atarsa; bu, bir köle azad etmeye denk olur. Her kim Allah yolunda saçının bir telini ağartırsa, bu onun için kıyamet gününde nur olur. Her kim Müslüman bir adamı azad ederse Allah, azad etmiş olduğu o adamın kemiklerinden her bi­rine karşılık azad edenin kemiklerinden herbirini Cehennem ateşin­den korur. Bir Müslüman kadın, bir Müslüman kadını azad ederse, azad ettiği kadının kemiklerinden herbirine karşılık, azad edenin ke­miklerini Cenâb-ı Allah Cehennem ateşinden korur."

Buharı, el-Humeydî kanalı ile Ümmü Seleme´nin şöyle dediğini rivayet etmiştir;

"Rasûlullah (s.a.v.) yanıma geldi. Benim yanımda erselik (hansa) biri vardı. Erseliğin Abdullah b. Ebi Ümeyye´ye şöyle dediğini işitti: "Bana bak... Eğer yarın Allah, Taifin fethini size nasib ederse Gay-lan´m şişman kızını yakalamaya bak. Çünkü o, semizlikten, karnı dört büklüm karşılar, sekiz büklümle de arkaya döner." Böyle demesi üzerine Rasûlullah (s.a.v.) bana şöyle dedi: "Böyleleri sizin yanınıza girmesin."

İbn Uyeyne, İbn Cüreyc´in şöyle dediğini nakletti: O erseliğin adı Hit idi. Buharî´nin başka bir rivayetinde şu kayda rastlanmaktadır: "Onlar, erselikleri kadınlara meyli olmayan erkeklerden sayıyorlar­dı."

Yine bir rivayette de Rasûlullah (s.a.v.)´m şöyle buyurduğu nakle­dilmektedir:

"Şu erseliğin şurada ne olduğunu bildiğinin farkında değil mi­yim Bunlar sizin yanınıza gelmesin ey kadınlar."

Yani eğer erselikler kadınların gizli ve ayıp yerlerinde neler bu­lunduğunu anlıyorlarsa, Cenâb-ı Allah´ın şu ayetinin kapsamına gi­rerler:

"Ya da kadınların mahrem yerlerini henüz anlamayan çocuk­lar..... " (en-Nûr, 31.)

Selef örfüne göre erselikten kasıt, kadınlara meyli olmayan kim­sedir. Yoksa homoseksüel olan kimse değildir. Çünkü böyle olursa öl­dürülmeleri mutlaka vacib olur. Nitekim hadis-i şerifte buna delalet etmektedir. Ayrıca Ebu Bekir es-Sıddık (r.a.) da böylelerini öldür­müştür.

Yukarıdaki hadiste geçen: "O kız ki, semizlikten karnı dört bük­lüm karşılar, sekiz büklümle de arkaya döner." sözüne gelince, bunun manası şöyledir: Yani semizlikten karnı dört büklümdür. Arkadan bakılınca iki taraftan taşarak sekiz büklüm gözükür. Bu kadın, Sa-kif in liderlerinden Gayîan b. Seleme´nin kızı Badiye idi.

Buharî´nin, İbn Cüreyc´ten naklettiğine göre bu erseliğin adı Hit idi. Meşhur olan kavil budur. Ama Yunus, İbn İshak´m şöyle dediğini rivayet etmiştir:

"Rasûlullah (s.a.v.)´m yanında teyzesine ait Mati adında bir erse­lik (hünsa)vardı ki, bu, Rasûlullah´m zevcelerinin yanma girip çıkar­dı. Onun, erkeklerin anladığı şekilde kadınlarla ilgili hususlara akıl erdiremediği ve kadınlara meyli olmadığı zannedilirdi. O, bir defasın­da Halid b. Velid´e şöyle diyordu:

"Ey Halid! Eğer Rasûlullah (s.a.v.) Taifi fethederse sakın Gay-lan´m kızı Badiye´yi elden kaçırmayasın. Çünkü o, sana karşı gelir­ken karnı dört büklümdür. Arkasını dönüp giderken de şişmanlıktan ötürü sekiz büklüm gözükür."

Rasûlullah (s.a.v.), onun böyle dediğini işitince: "Bak hele bu, bu işlerden de anlıyormuş." dedi. Sonra da hanımlarına: "Bu artık sizin yanınıza girmesin." diye emir verdi. Artık o erselik de Rasûlullah (s.a.v.)´m evine girmekten menedildi."

Buharı, Ali b. Abdullah kanalı ile Abdullah b. Amr´ın şöyle dedi­ğini rivayet etmiştir: "Rasûlullah (s.a.v.), Taifi muhasara altına aldı­ğı zaman onlardan birşey ele geçirmedi ve:

- İnşaallah yarın döneceğiz, dedi.

Bu söz sahabelerin ağrına gitti. Şöyle dediler:

- Fetih yapmadan mı dönüp gideceğiz

- Öyleyse yarın savaşa girişin.

-Ertesi gün sahabeler savaşa giriştiler, yaralandılar. Bunun üzeri­ne Rasûlullah (s.a.v.) yine:

- inşaallah yarın döneriz, dedi.

Bu defa bu buyruğu sahabelerin hoşuna gitti. Rasûlullah (s.a.v.) da güldü. Süfyan, Rasûlullah´m bu emrini tekrarladı. Rasûlullah da tebessüm buyurdu."

Vakidî, Kesir b. Zeyd b. Velid tariki ile Ebu Hüreyre´nin şöyle de­diğini rivayet etmiştir:

"Taif muhasarasının üzerinden onbeş gün geçtiğinde Rasûlullah (s.a.v.), Nevfel b. Muaviye ed-Dilî ile istişare yaptı ve ona şöyle sordu:

- Ey Nevfel, Taifliler üzerinde durmaya ne dersin

- Ya Rasûlallah, tilki deliktedir. Eğer karşısında durursan onu yakalarsın. Eğer kendi haline bırakırsan sana zarar vermez."

İbn İshak dedi ki: Bana gelen habere göre Rasûlullah (s.a.v.), Ebu Bekir´e (ki o, o sırada Sakiflileri muhasara altında tutuyordu.) şöyle dedi:

--Ey Ebu Bekir! Ben rüyada gördüm ki, bana içi kaymak dolu bir kadeh hediye edildi. Bir horoz da onu didikledi ve içindekini akıttı. , - Bugün onlardan istediğimiz şeyi elde edeceğimizi sanıyorum ya Rasûlallah.

- Ama ben öyle sanmıyorum.

Sonra Havle binti Hakim es-Sülemîye (Osman b. Mazun´un karısı) şöyle dedi:

- Ya Rasûlallah, eğer Allah Taif in fethini sana nasip ederse bana Badiye binti Ğaylan b. Seleme veya Faria binti Akilin ziynetini ver.

Bu iki kadın, Sakifli kadınların en fazla zinete sahip olanları idi­ler.

Anlatıldığına göre Rasûlullah (s.a.v.) da Havle´ye şöyle cevap ver­miş:

- Ey Havlecik! Eğer bana Sakif hakkında izin verilmemişse ne ya­palım

Bunun üzerine Havle çıktı ye bunu Ömer b. Hattab´a anlattı. O da Rasûlullah (s.a.v.)´m yanma gidip şöyle dedi:

- Ya Rasûlallah! Havle´nin bana verdiği haber nedir Senin kendi­sine birşey dediğini söylüyor.

- Evet onu ben söyledim.

- Onların hakkında sana izin verilmedi mi ya Rasûlallah

- Hayır verilmedi.

- Yola çıkmayı ilan edeyim mi

- Evet, ilan et. .

Bunun üzerine Ömer de yola çıkmayı ilan etti. Sahabeler yola çıktıkları zaman Said b. Ubeyd b. Useyd b. Ebi Amr b. İlaç şöyle ses­lendi:

- Ey insanlar, Sakif kabilesi kalıcıdır. Uyeyne b, Hısn da şöyle diyordu:

- Evet, vallahi yiğit ve üstün bir kavim olarak kalıyorlar. Bunun üzerine Müslümanlardan bir adam ona şöyle dedi:

- Ey Uyeyne! Allah sana lanet etsin, kahretsin. Müşrikleri Rasû­lullah (s.a.v.)´dan imtina etmelerinden dolayı övüyor musun Halbuki sen Rasûlullah (s.a.v.)´a yardım etmek üzere gelmiştin!

O da şöyle dedi:

- Vallahi ben sizinle birlikte Sakiflilere karşı savaşmak için gel­medim. Yalnız istedim ki, Muhammed´Taif i fethetsin de Sakif ten hisseme bir cariye düşsün. Onu alıp yatağıma götüreyim. Umulur ki, benim için ondan bir erkek çocuk doğar. Çünkü Sakif kabilesi deha ve zeka sahibidir."

İbn Lehia, Ebu´l-Esved kanalı ile Urve´nin, Havle binti Hakimle ilgili kıssasını ve Rasûlullah (s.a.v.)´m bu hususta söylediği sözlerini, geri dönüş için Hz. Ömer´in insanlara duyuruda bulunuşunu nak