sumeyye
Wed 21 September 2011, 01:07 pm GMT +0200
3. Fukahaya Göre Sünnet
Fukahaya göre, sünnet: Farz ve vacipler dışında Peygamber (S.A.V)'den sadır olan her şey sünnettir.
Kitap, Sünnet ve Arap şiirlerinde sünnet kelimesinin kullanım alanını inceleyen bir araştırmacının varacağı sonuç şudur: Cahiliye dönemi Arapları kasidelerinde sünnet kelimesini yol manasında kullanmışlardır. Kelime, Kur'an-ı Kerim'de yol ve âdet anlamında kullanılmıştır. Bu anlamlardan ikincisi (âdet) de, birinciye raci'dir. Peygamber (S.A.V.)'in hadislerinde de aynı anlamda kullanılmıştır.
Kelime daha sonra ifade ettiği genel anlamdan müslümanlar arasında bilinen ıstılahı manaya kaydırılıp başına tarif edatı {el) getirildi. Böylece [mutlak haliyle ekseriya[68] "Peygamber (S.A.V.)'in yolu ve şeriatı" anlamında kullanıldı. Tabii ki bu durum, kelimenin sözlük anlamının silinip yok olduğu anlamına gelmez. Bilakis kelimenin kullanımının devam ettiğini; ancak bunun dar ve sınırlı bir çerçevede devam etmekte olduğu anlamına gelir.
Sünnet kelimesinin manasına ilişkin aktardığımız bilgiler, bütün Müslüman araştırmacılar tarafından ittifakla kabul görmüş hususlardır. Bu konuda lugatcı, usûlcü, fukaha ve muhaddisler arasında herhangi bir görüş ayrılığı yoktur.
Bilindiği gibi bir kelimenin manasını bilmenin yegane yolu, o dili orijinal şekliyle konuşanlardan, dilin asıl sahiplerinden öğrenmektir.
Ancak müsteşrikler, şüphe uyandırma amaçlı görüşlerinden bazılarını bu kelimeye bina etmek istediklerinden, kelimeleri yerlerinden oynatan selefleri gibi bu kelimeye yeni bazı anlamlar yükleyip, sünnet kelimesiyle ilgili değişik tezler ileri sürdüler. Bazıları bunun putperestlik dönemine ait bir ıstılah olduğunu savunurken bazıları bunun toplumun ideal durumu anlamına geldiğini savunmaktadır. Diğer bir kısmına göre İse kelime, ilk dönemlerde toplumun örfünü veya fikir birliği edilen hususlan ifade ederken, daha sonraları Peygamber (S.A.V.)'în fiillerine hasredilmiştir. Sonuçta Allah (c.c.) müminleri bunlann şerrinden korudu. Zira bu görüşlerin bazısı diğer bazısını tekzip edecek niteliktedir,
Müsteşrikler, bütün bunları sünnetin konumunu ve teşri değerini gözden düşürmek ve hüccet oluşunu inkar etmeğe zemin hazırlamak amacıyla yapmaktadırlar. Halbuki bütün söyledikleri, şüphe uyandırma amacına matuf olan mugalatalardır. Zira sünnetin hüccet oluşu, sünnet lafzına bağlı değildir. Bu İddiaları kabul ettiğimizi farzetsek bile bu, onlara bir şey kazandırmaz. Çünkü sünnetin hüccet oluşu RasûTe itaat mefhumuna bağlıdır. Rasûl'e itaatin vacip oluşu ise Kitap ve Sünnetle sabit olan bir husustur. Bu itaat aynı zamanda risaletin de bir gereğidir:
"Biz her peygamberi Allah'ın izniyle- ancak kendisine itaat edilsin diye gönderdik.[69]
Bütün çabalanna rağmen Oryantalistlerin tezleri kabul edilebilecek nitelikte değildir. Zira bunlar, gerek Goldziher'in "sünnet, İslam'ın alıp kullandığı cahili bir ıstılahtır." iddiasında, gerek Margoliouth'in "sünnet ilk dönemlerde örfî bir manaya sahipti" iddiasında, gerekse Schacht'ın çalışmalarında iıt oürdüğü "sünnet, toplumun geleneği ve hakim örfü anlamına elir." iddiasında görüldüğü gibi delillere dayanmayan iddialardır. Çünkü bu iddialar, sünetin yol ve adet olduğunu ifade eden Arap kelamı ve şiirleriyle, Kur'an ayetleri ve Arap dili otoritelerinden bize ulaşan kat'î metinlerle köklü bir şekilde çelişmektedir.[70]
Bunu isbat eden nas ve metinlerden bir kaç örnek sunmak istiyoruz. [71]
[69] Nisa, 64
[70] Geniş bilgi için bkz. Dr. Mustafa el-Azamî, Dirâsât fi'l-Hadîsi'n-Nebeuî ve Tarihi Tedvînihi, 1/1-11; Abdulgani Abdulhalık, Hücciyyetu's-Sünne, Giriş bölümü; Abdülfettah Ebu Gudde, Lemehât Mm Tarihi's-Sünne ue Ulûmi'l-Hadis
[71] Muhammed Salih Ekinci, Hüccet Değeri ve Tedvin Açısından Sünnet, Rağbet Yayınları: 47-49.