- Danyal- Üzeyîr-Zekeriyya-Yahya-Meryem Oğlu İsa Peygamberler

Adsense kodları


Danyal- Üzeyîr-Zekeriyya-Yahya-Meryem Oğlu İsa Peygamberler

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
Esila
Thu 3 February 2011, 01:25 pm GMT +0200
Danyal- Üzeyîr-Zekeriyya-Yahya-Meryem Oğlu İsa Peygamberler


Danyal Peygamberden Haberler.

Beyt-Î Makdis´in Yeniden İmar Edilmesi Ve İsraîloğullarının Toplanıp Bir Araya Gelmesi

Üzeyîr´în Kıssası

Fasıl

Zekeriyya Ve Yahya (A.S.) Kıssaları

Yahya (A.S.)´Nın Öldürülme Sebebi

Meryem Oğlu İsa´nın Kıssası

İffetli Ve Bakire Meryem´in Oğlu, Allah´ın Kulu Ve Elçisi İsa´nın Doğumu.

Cenâb-I Allah´ın Çocuk Edinmekten Münezzeh Oluşu.



Danyal Peygamberden Haberler


İbn Ebi´d-Dünya dedi ki: Buhtunnasr, iki aslanı ava alıştırdı. Sonra onları bir kuyuya bıraktı. Peşleri sıra Danyal´ı da üzerlerine bıraktı ama onlar DanyaTa saldırmadılar. Danyal, Allah´ın dilediği bir zaman kadar kuyuda kaldı. Sonra insanoğullarm diledikleri bir takım yiyecek­lerle içecekleri arzuladı. Cenâb-ı Allah, Şam´daki Ermiya peygambere vahiy göndererek Danyal için yiyecek ve içecek hazırlamasını emretti. Ermiya şöyle dedi: "Ey Rabbim! Biz Arz-ı Mukaddes´teyiz. Danyal ise Irak´a bağlı Babil toprağmdadır. Ben, ona nasıl yiyecek ve içecek götü­rebilirim " Cenâb-ı Allah ona şöyle vahyetti: "Sana emrettiklerimizi ha­zırla. Seni ve hazırladığın, şeyleri, Arz-ı Mukaddes´e götürecek birini sa­na göndereceğiz!" Bunun üzerine Ermiya peygamber, yiyecek ve içecek hazırladı. Cenâb-ı Allah onu ve hazırladıklarım, Arz-ı Mukaddes´e gö­türecek birini gönderdi. Nihayet gidip, Danyal´m içinde yaşamakta ol­duğu kuyunun başında durdular. Danyal, "Bu kimdir " diye sorunca Er­miya: "Ben Ermiya´yım." dedi. Seni gönderen kimdir diye sorunca o da: "Rabbim beni sana gönderdi." diye karşılık verdi. Danyal: "Rabbim beni hatırladı mı " diye sorunca Ermiya, evet dedi. Danyal da şöyle karşılık verdi: "Kendisini zikredeni unutmayan Allah´a övgüler olsun. Kendi­sinden dilekte bulunanın dileğine icabet eden Allah´a hamd olsun. Ken­disine güvenen kimseyi başkalarına bırakmayan Allah´a övgüler olsun. İyiliğe iyilikle karşılık veren Allah´a hamd olsun. Sabra, kurtuluşla mu­kabelede bulunan Allah´a övgüler olsun. Dara düştükten sonra sıkıntı­mızı gideren Allah´a hamd olsun. Amellerimiz hakkındaki zamlımız kö-tüleştiğinde bizi koruyan Allah´a övgüler olsun. Gücümüz ve kuvveti­miz kalmadığında umudumuz olan Allah´a hamd olsun."

Yunus b. Bükeyr, Ebü´l-Aliye´nin şöyle dediğini rivayet eder: "Tüs-ter şehrini fethettiğimizde Hürmüzan´m şahsi malları arasında bir ka­nepe gördük. Kanepenin üzerinde ölü bir ceset bulduk. Cesedin baş kıs­mının yanında bir mushaf vardı. Mushafı alıp Hz. Ömer´e getirdik. O da Kab´ı çağırarak bu mushafı Arapça´ya tercüme ettirdi. Araplar arasın­da o tercümeyi ilk okuyan ben oldum. Tıpkı Kur´ân okur gibi onu oku­dum."

Ebü´l Aliye´den rivayette bulunan Ebi Halid b. Dinar der ki: Ebü´l Aliye´ye dedim ki, o tercümede ne vardı Dedi ki: Sizin gidişatınız, işleri­niz ve sözleriniz ile ileride vuku bulacak şeyler anlatılıyordu.

Yine sordum: Siz o ölü adamı ne yaptınız Cevaben dedi ki: Gündüz-leyin onüç ayrı mezar kazdık; gece olunca onu defnettik ve bütün mezar­ları kapatıp aynı seviyeye getirdik ki, insanlar onun hangi mezarda ol­duğunu bilemesinler ve onu mezarından tekrar çıkarmasınlar.

Ona dedim ki: İnsanlar onun cesedinden ne umuyorlardı

Dedi ki: Kuraklık olduğu zaman, yağmur yağması için insanlar onu kanepesinin üzerinde dışarıya çıkararak yağmur duasında bulunuyor­lar ve böylece yağmur yağıyordu.

Dedim ki: Siz o Ölü adamın kim olduğunu biliyor musunuz

Dedi ki: Danyal adındaki bir adamdır.

Dedim ki: Sizce o kaç seneden beridir vefat etmiş Dedi ki: 300 sene önce vefat etmiştir.

Dedim ki: Onun vücudunda bir değişiklik olmuş muydu

Dedi ki: Hayır, sadece başındaki tüyler değişikliğe uğramıştı. Yalnız peygamberlerin etlerini yer çürütmez. Canavarlar da onun cesetle­rini yemezler."

Bu, Ebü´l Âliye´ye ulaşan sahih bir senettir. Fakat onun asr-ı saa­detten 300 sene önce vefat ettiği bildirildiğine göre o, peygamber değil de salih bir insandır. Zira Meryem oğlu İsa peygamberle Rasûlullah . (s.a.v.) arasında herhangi bir peygamber geçmiş değildir. Bu, Buharî´de ki bir hadisin nassı ile sabittir. Hz. Peygamberle (s.a.v.) ile İsa (a.s.) ara­sında 400 senelik bir zaman vardır ki, bu arada hiçbir peygamber geç­miş değildir. Buna fetret dönemi denmektedir. Bazılarına göre bu dö­nem 600 sene, diğer bazılarına göre de 620 sene olmuştur. Fakat bir ri­vayete göre de yukarıdaki zatın vefatı, asr-ı saadetten 800 sene önce ol­muştur ki, bu da Danyal´m vefat tarihine yakın düşmektedir. Her ne ise, bu zat, bir peygamber de olabilir, salih bir insan da olabilir. Fakat zanm-mıza yakın olan husus şudur ki, yukarıdaki rivayette kendisinden söz edilen zat, Danyal peygamberdir. Zira Danyal´ı, Fars hükümdarların­dan birisi yakalayarak yanında zindanda tutmuştur. Bu husustan daha önce de söz edilmişti. Yine Eb´ül Âliye´ye ulaşan sahih bir senede göre o zatın burnunun uzunluğu bir karışmış. Yine sağlam bir senetle nakle­dildiğine göre Enes b. Malik, onun burnunun bir zira uzunluğunda oldu­ğunu söylemiştir. Böyle olunca da bu zatın, o tarihlerden çok daha önce­ki zamanlarda yaşamış bir peygamber olması muhtemeldir. Doğrusu­nu Allah bilir.

Ebu Bekir b. Ebi´d-Dünya, "Ahkamül Kubur" adlı eserde Ebul Eş as el-Ahmerî´nin şöyle dediğini rivayet eder: Rasûlullah (s.a.v.) buyurdu ki:

«Doğrusu Danyal, Aziz ve Celil olan Rabbine dua etti ki, Muham-med ümmeti kendisini defnetsin.»

Ebu Musa el-Eş´arî, Tüster şehrini fethettiğinde Danyal´ı bir tabut­ta buldu^ Tabutun içinde iken onun damarları atıyordu. Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştu:

"Kim Danyal´ı bulursa, onu Cennetle müjdeleyin."

Danyal´ı bulup gösteren, Harkos adındaki bir zattı. Ebu Musa, Hz. Ömer´e mektup yazarak durumu bildirdi. Hz. Ömer de cevabî mektu­bunda şöyle diyordu: "Danyal´ı defnet, Harkos´u da bana gönder. Çünkü Peygamber (s.a.v.), onu Cennetle müjdelemiştir."

Sonra îbn Ebi´d-Dünya şöyle demiştir: Ebu Musa, Danyalla birlikte bir mushaf ve içinde yağ, dirhemler ye yüzük bulunan bir çömlek gör­müştü. Ebu Musa, bu durumu, Hz. Ömer´e mektupla bildirmişti. Hz. Ömer de cevabî mektubunda ona şöyle diyordu: «Mushafi bize gönder. Yağı da gönder. Yanındaki Müslümanlara da emret; onunla şifa talep etsinler. Dirhemleri onlara taksim et. Yüzüğü de sana ganimet olarak verdik.»

büyük; islâm tarihi

İbn Ebi´d-Dünya´nm rivayetine göre Ebu Musa el-Eşarî, Danyal´m cesedini bulduğunda, etrafındakiler bu cesedin Danyaî olduğunu söyle­diler. Bunun üzei"ine o da Danyal´m cesedine sarılıp kucakladı ve öpme­ye başladı. Bunu mektup ile Hz. Ömer´e bildirdi. Mektubunda Danyal´m cesedinin yanında 10.000 dirheme yakın bir mal bulunduğunu da ifade etti. Borç olarak kendisine para lazım olan kimse gelip bu parayı alırdı. İade ederse ne ala; etmediği takdirde hastalanırdı. Ayrıca cesedinin ya­nında bir sandık ta mevcut olduğunu mektubunda Hz. Ömer´e bildirdi. Hz. Ömer, cevabî mektubunda Ebu Musa´ya şöyle emir verdi: "Dan-yal´ın cesedini su ve sedir otuyla yıkayın, onu kefenleyip defnedin. Me­zarı kimselerce bilinmesin. Malını da beytül-mal´a devredin. Sandığı da bana gönderin. Yüzüğünü de size ganimet olarak verdim."

Ebu Musa´dan rivayet edildiğine göre kendisi dört esire emir ver­miş, esirler bir nehri tutarak önüne set çekmişler, sonra nehrin tam or­tasında bir mezar kazmışlar. Danyal´ı oraya gömdükten sonra nehrin önündeki şeddi kaldırarak mezarı sular altında bırakmışlar. Sonra da Ebu Musa´nın yanma dönmüşler. Ebu Musa da esrilerin boyunlarını vurmuş. Böylece kendisinden başka Danyal´m mezarının yerini bilen

bir kimse kalmamış.

İbn Ebi´d-Dünya, Ebi Zenap´dan, o da babasından naklen şöyle bir rivayette bulunmuştur: Ebu Musa el-Eşarî´nin oğlu Ebu Berde´nin oğlu­nun elinde bir yüzük gördüm. Yüzüğün kaşında iki arslan vardı. Ars-lanlarm ortasında bir adam sureti vardı. Arslanlar o adamın suretini

yalıyorlardı.

Ebu Berde dedi ki: Bu, bu belde ahalisince Danyal olduğu zannedi­len şu adamın yüzüğüdür. Ebu Musa, bu adamı defnettiği gün bu yüzü­ğü almıştır. Ebu Musa bu beldenin âlimlerine, bu yüzüğün nakısı hak­kında sormuş; onlar da şöyle demişler: Danyal´m, hakimiyeti altında yaşadığı hükümdara müneccimler ve bilginler gelerek şöyle demişlerdi: Şöyle şöyle bir çocuk doğacaktır. Senin mülkünü ve saltanatını bozup yok edecektir! Hükümdar dedi ki: Vallahi bu gece de öldürmediğim bir

tek çocuk kalmayacaktır!

Yalnız bu beldenin müneccimleriyle bilginleri, Danyal´ı alarak bir arslan inine bırakmışlardı. O gece arslanla dişisi, Danyal´a ilişmeden yanlarında konuk etmişlerdi. Hatta onu yalamışlardı. Anası geldiğinde arslanlarm ikisinin de onu yalamakta olduklarını görmüştü. Böylece Cenâb-ı Allah, Danyal´ı o hükümdarın şerrinden korumuştu ve o yaşa­yarak belli makamlara ulaşmıştı. İşte Danyal, kendi suretiyle, kendisi­ni yalamakta olan iki arslamn suretini yüzüğünün kasma nakşettir-mişti ki Cenâb-ı Allah´ın, o gecede kendisine bahşettiği nimeti unutmasın. [1]



Beyt-Î Makdis´in Yeniden İmar Edilmesi Ve İsraîloğullarının Toplanıp Bir Araya Gelmesi


Cenâb-ı Allah, herşeyi apaçık bildiren kitabında şöyle buyurmakta­dır; «Yahut şu kimse gibisini (görmedin mi) ki, duvarları, çatıları üstüne yığılmış (alt üst olmuş) ıssız bir kasabaya uğramıştı: "Allah, bunu böyle Öldükten sonra nasıl diriltecek " demişti. Allah da kendisini yüz sene Öl­dürüp sonra diriltti. "Ne kadar kaldın " dedi. "Birgün, ya da bir günün birazı kadar kaldım." dedi (Allah), "Hayır, dedi, yüz yıl kaldın. ´Yiyecek ve içeceğine bak, bozulmamış. Eşeğine bak, seni insanlar için (kudreti­mize) bir işaret kılalım diye (bunları böyle yaptık). Kemiklere bak, nasıl onları birbiri üstüne koyuyor, sonra onlara et giydiriyoruz!" Bu işler ona açıkça belli olunca: "Biliyorum, Allah herşeye kadirdir." dedi.» (ei-Bakara, 259.)

Hişam b. Kelbî der ki: Sonra Cenâb-ı Allah, Ermiya peygambere şöyle vahyetti: «Ben, Beyt-i Makdis´i onaracağım, gidip oraya yerleş.»

Bunun üzerine Ermiya çıkıp Beyt-i Makdis´e (Mescid-i Aksa´ya) git­ti. Orası, harap vaziyetteydi. Kendi kendine şöyle dedi: "Sübhanallah! Rabbim, bana bu beldeye yerleşmemi emretti ve burayı onaracağını ba­na bildirdi. Bunu ne zaman onaracaktır Öldükten sonra bu beldeyi ne zaman canlandıracaktır !"[2]

Sonra başını koyup uyudu. Yanında eşeği ve bir sepet yiyeceği var­dı. Uykusunda yetmiş sene kaldı. Sonra Buhtunnasr adındaki hüküm­dar helak oldu. Onun fevkindeki Lehrasip adındaki hükümdar da helak oldu. Onun hakimiyeti 120 sene devam etmişti. Ondan sonra oğlu Beş-tasib´de hüküm sürmüştü. Onun hakimiyeti zamanında Buhtunnasr vefat etmişti. Aldığı habere göre Şam beldeleri harabeye dönüşmüş, Fi­listin toprağında canavarlar çoğalmış ve orada bir tek insan dahi kal­mamıştı. Babü´de yaşamakta olan İsraillilere seslenerek; dileyen kim­senin Şam´a dönebileceğini bildirmişti. Davud ailesinden bir adamı da onların başına hükümdar olarak bırakmıştı. Ona, Kudüs´ü ve oradaki Mescid-i Aksa´yı imar etmesini emretmişti. Böylece îsrailoğullan Ku­düs´e dönerek orayı imar ettiler. İmarından sonra Cenâb-ı Allah, Ermi­ya peygamberin gözlerini açtı. Şehrin nasıl yeniden kurulduğunu ve onarıldığını görüp temaşa eyledi. Bu vaziyette iken de otuzyıl daha uy­kuda kaldı. Nihayet yüzseneyi tamamlamış oldu. Sonra Cenâb-ı Allah, onu tekrar diriltti. O sadece kısa bir süre uyuduğunu zannediyordu. Ve uyumadan önce şehrin harap vaziyette olduğunu hatırlıyordu. Uyandı­ğında şehrin insanlarla dolup taştığını ve ma´mur vaziyette olduğunu gördü ve: "Bilirim ki, Allah herşeye kadirdir." dedi.

îsrailoğullan, Kudüs´te bir süre yaşadılar. Cenâb-ı Allah, onları eski hallerine kavuşturdu. Tavâif-i Mülûk zamanında Rumların bas­kınlarına lîğrayıncaya kadar bu halde kaldılar. Sonra Hıristiyanların saldırısı neticesinde mağlup olunca ne bir toplulukları, ne de hüküm­darları kaldı.

İbn Cerir´in anlattığına göre Lehrasip adlı adil bir hükümdar vardı. Memleketini iyi yönetiyordu. İnsanlarla beldeler, hükümdarlarla ku­mandanlar ona itaat etmişlerdi. Şehirleri, nehirleri ve kaleleri imar et­me hususunda sağlam bir görüşe sahipti. Yüz küsur sene yönetimde kaldıktan sonra memleketi idare etmekten aciz oldu. Bu nedenle de tahttan, oğlu Beştasip adına feragat etti. Onun zamanında Mecusilik dini ortaya çıkmıştı. Şöyle ki: Zerdüşt adındaki bir adam, Ermiya pey­gamberle arkadaşlık etmişti. Fakat Ermiya´yı kızdırmıştı. Bunun üze­rine Ermiya ona beddua etmiş, o da alacalık hastalığına müptela olmuş­tu. Gidip Azerbaycan toprağına yerleşerek Beştasib´e arkadaşlık etti. Kendi kafasından uydurduğu Mecusiliği ona empoze etmeye çalıştı. Beştasip de bu dini kabul etti. Tebaasını bu dine girmeye zorladı. Bu di­ne girmek istemeyen halkının çoğunu öldürdü. Beştasip´den sonra Beli-men b. Beştasip tahta oturdu. O, Farslarm meşhur hükümdarlarından ve adı sanı dillere destan olan kahramanlanndandır. Buhtunnasr, bu üç hükümdar zamanında naiblik yapmıştır. Uzun süre yaşamıştır. Al­lah onu kahretsin. Hülasa, İbn Cerir´in anlattığına göre o beldeye uğra­yan zat, Ermiya peygamberdir. Doğrusunu Allah bilir.[3]



Üzeyîr´în Kıssası


Hafız Ebu´l Kasım îbn Asakir der ki: Üzeyir, Cerve´nin oğludur. So-rik b. Adya´nın oğlu olduğu da söylenir. Adya, Direzna b, Eyyub´un oğlu­dur. Direzna, Arî b. Taki´nin oğludur. Taki, Esbo b. Fenhas´m oğludur. Fenhas, Azır b. Harun´un oğludur. Harun da İmran´m oğludur.

Uzeyir´in, Seniha´nın oğlu olduğu da söylenir. Bazı eserlerde nakle­dildiğine göre mezarı Şam´dadır. Ebu´l Kasım el-Beğavî, İbn Abbas´dan naklettiğine göre o şöyle demiştir: "Uzeyir´in satılıp satılmadığını bilmi­yorum. Onun peygamber olup olmadığını da bilmiyorum."

îshak b. Bişr´in, îbn Abbas´dan rivayet ettiğine göre; Üzeyir, Buh-tunnasr´ın henüz bir çocuk iken esir aldığı kimselerdendir. Yaşı kırka vardığında Cenâb-ı Allah ona hikmet vermiştir. Tevrat´ı onun kadar bi­lip hifzeden bir kimse yoktur. Adı peygamberlerin adıyla birlikte anılır­dı. Nihayet kader hususunda Rabbine sual tevcih ettiği zaman Cenâb-ı Allah, onun adını peygamberlerin listesinden silmiştir.

Bu zayıf ve münker, aynı zamanda münkati bir rivayettir. Doğrusu­nu Allah bilir.

İshak b. Bişr´in, Rivayetine göre Abdullah b. Selam şöyle demiştir: Üzeyir, Cenâb-ı Allah´ın kendisini 100 sene öldürüp sonra yeniden di­rilttiği kuldur.

İshak b. Bişr, şöyle bir rivayette bulunmuştur: Üzeyir, hikmet sahi­bi, salih bir kuldu, Âdeti üzere günün birinde yine çöle çıktı. Dönüşünde bir harabeye uğradı. Tam öğle vakti idi. Sıcaklık ona epeyi tesir etmişti. Eşeğinin üzerinde iken harabeye girdi. Eşeğinden indi. Beraberindeki sepetlerden birinde incir, diğerinde de üzüm vardı. Harabenin gölgesi­ne oturdu. Yanındaki bir çanağı çıkararak üzümü içine sıkmaya başla­dı. Sonra kuru ekmek çıkararak üzüm suyunun içine doğradı ki yumu­şatıp yesin. Sonra sırt üstü uzanarak ayaklarını duvara dayadı. Ve evin tavanına bakarak içindekilerini gördü. O evler, sütunları üzerinde hâlâ durmaktaydılar. Halbuki orada daha önce yaşamış olan sahipleri ölüp gitmişlerdi. Kemiklerinin çürümüş olduğunu da gördü. Ve şöyle dedi. "Allah, bunu, böylece öldükten sonra nasıl diriltecek " Bunları Cenâb-ı Allah´ın, ölümlerinden sonra dirilteceği hususunda şüphesi yoktu, ama bunu tuhaf bulduğu için böyle demişti. Bunun üzerine Cenâb-ı Allah, ölüm meleğini göndererek ruhunu teslim aldı ve o vaziyette yüz sene ölü olarak bıraktı. Bu yüz sene zarfında İsrailoğulları çeşitli hadiseler yaşa­mışlardı. Cenâb-ı Allah, bu arada Üzeyir´e bir melek gönderdi. Melek onun kalbini yarattı ki kalbi bazı şeyleri düşünebilsin, iki gözünü de ya­rattı ki gözüyle etrafa bakabilsin. Ve Cenâb-ı Allah´ın ölüleri nasıl di­rilttiğini düşünsün. Bundan sonra Cenâb-ı Allah, onun gözleri önünde vücudunun parçalarını yeniden birarayâ getirdi. Kemiğine et, kıl ve cilt geçirdi. Sonra da vücuduna ruh üfledi. Bütün bunlar onun gözü önünde cereyan ediyordu. Ve bunların nasıl yapıldığını düşünüyordu. Nihayet tastamam bir insan haline gelerek oturdu. Melek ona: Ne kadar bekle­din diye sordu O da: Bir gün ya da bir günün bir kısmı kadar bekledim, diye cevap verdi. Çünkü o öğle vaktinde ölmüş, henüz güneş batmadan akşama yakın bir zamanda diriltilmiş ti. Onun için böyle demişti. Me-lekse ona şöyle karşılık vermişti: Hayır, bilakis sen 100 sene müddetle uykuda kaldın. Bak yiyeceğine ve içeceğine. Yani kuru ekmeğinle üzüm suyuna bak, henüz oldukları gibi çanakta duruyorlar. Hiç bir değişikli­ğe uğramamışlar. İncir ve üzümleri de taptaze olup hiç bozulmamışlar­dı. Fakat o, meleğin kendisine söylediklerini kabullenemiyordu. Melek ona: Söylediklerimi kabul edemiyorsun değil mi Öyleyse eşeğine bak! dedi. O da eşeğine baktı ki hayvanın kemikleri çürümüş ve ilikleri kuru­muştu. Melek, eşeğin iliklerine seslendi; onlar da, her taraftan toplana­rak gelip meleğin emrine icabet ettiler. Melek onları birleştirdi. Üzeyir de meleğin yaptıklarını seyrediyordu. Melek, eşeğin kemiklerine da­mar ve sinirlerini yerleştirdi, sonra da etini giydirdi. Etin üzerine deri ve ktlları geçirdi. Sonra da içine ruh üfledi, böylece eşek, başını kaldırarak ayağa kalktı. Kulaklarım da anırarak semaya dikti. Kıyametin kop­tuğunu zannetmişti. Ayet-i kerimede Cenâb-ı Allah şöyle buyuruyor: «Eşeğine bak, seni insanlar için (kudretimize bir işaret kılalım diye (bunları böyle yaptık). Kemiklerine bak, nasıl onları birbiri üstüne ko­yuyor, sonra onlara et giydiriyoruz!» Yani eşeğinin kemiklerine bak da o kemiklerin nasıl bir araya geldiklerini gör. Etsiz bir eşek iskeleti geldi­ğini seyret. Sonra o kemiklere nasıl et giydirdiğimizi de dikkatle temaşa et. «Bu işler ona açıkça belli olunca: "Biliyorum, Allah herşeye kadirdir." dedi.» Yani Cenâb-ı Allah´ın ölüleri diriltmeye ve diğer harika işleri yap­maya muktedir olduğunu bilirim, dedi. Sonra merkebine binerek eski mahallesine geldi. İnsanlar onu tanımadılar. O da gördüğü insanları ta­nımadı. Evini de tamyamıyordu. Bir tahmine dayanarak yoluna devam etti ve evine geldi. Orada kötürüm ve kör bir acuze ile karşılaştı. Acuze­nin yaşı 120´yi geçmişti. O acuze, daha önceleri, kendi hizmetçileri idi. Henüz yirmi yaşındaki genç bir kız iken, Üzeyir yanlarından ayrılıp git­mişti. Fakat Üzeyir´in şekil ve şemali onun aklında idi. Yaşlanınca artık bunamıştı. Üzeyir ona şöyle demişti: "Ey kadın, bu Üzeyir´in evi midir " Kadın şöyle cevap verdi: "Evet, burası Üzeyir´in evidir." Böyle deyince ağlayarak sözünü şöyle sürdürdü: "Şu kadar zamandan beridir Üzeyir´den bahseden bir adam görmedim. İnsanlar onu unutmuşlar­dır!"

Üzeyir şöyle dedi. "İşte Üzeyir benim! Cenâb-ı Allah beni 100 sene­den beri öldürmüştü. Sonra yeniden diriltti!" Acuze şöyle dedi: "Sühha-nallah! Üzeyir´i 100 seneden beridir kaybetmişiz. Ondan bahseden biri­ni görmedik. Onun hakkında birşeylef duymadık!" Üzeyir şöyle dedi. "İşte Üzeyir benim!"

Acuze şu karşılığı verdi: "Üzeyir, duası kabul edilen bir adamdı. Hastalar ve belaya uğrayan kimseler için dua ederdi, onlar da şifa ve afi­yet bulurlardı. Sen de seni görebilmem için Allah´a dua et de gözlerimi bana geri versin. Eğer gerçekten Üzeyir isen seni tanırım."

Üzeyir, Rabbine dua edip kadının gözlerine elini sürdü. Gözleri eski haline döndü. Elini tutarak: "Allah´ın izni ile kalk bakalım." dedi. Cenâb-ı Allah, kadının ayaklarını da iyileştirdi. Sağlam vaziyette aya­ğa kalktı. Sanki bir bağdan kurtulmuş gibi idi. Üzeyir´e baktı ve: "Senin Üzeyir olduğuna şahitlik ederim." dedi.

Kalkıp İsrailoğullarının mahallesine gitti. Onlar birarayâ gelip top­lantı düzenlemişlerdi. Toplantıda Üzeyir´in 128 yaşındaki y