neslinur
Mon 12 July 2010, 04:52 pm GMT +0200
4. Cinslerin Terbiyesi:
Kur'ân-ı Kerîm'de çocukların cinslerine göre terbiyeleriyle ilgili teferruata rastlanmaz. Ancak yine de bu mevzûyla ilgisini kurabileceğimiz bir kısım âyetler vardır:
1. Tesettür âyeti: Kadınların tesettürü yâni süslerini (süs mahallerini) kimlere karşı açabilecekleri birer birer sayılırken, ilgili âyette, sonuncu kalem olarak:
Meâlen: "Kadınların mahrem yerlerini henüz anlamayan çocuklar"[236] denmektedir.
Âyette "bulûğ" kelimesi kullanılmadığı gibi, buna delâlet eden bir tâbire de yer verilmemektedir. Bu duruma göre, cinsî terbiye hususunda bir kısım fiilî tedbirler daha erken yaşlarda başlatılacak demektir. İbnu Kesîr'e göre, küçük çocuklar, kadınların sözlerindeki yumuşaklık, yürüyüş,' duruş ve diğer hareketlerindeki kadınlığa has incelikleri anlayamazlar. Bu durumdaki küçüklerin kadınların yanlarına girmelerinde bir beis yoktur. Ancak mürâhık olmuş ise, veya mürâhık olma yaşına yaklaşmış ise-ki bu da kaydedilen hususları anlaması, çirkinle güzelin arasını tefrik edebilmesiyle ortaya çıkar- kadınların yanına girmesi caiz değildir.[237]
Râzi'nin kaydettiği iki açıklamadan birine göre, bu âyette kastedilen, kadınların avretlerini, küçüklüğü sebebiyle tasavvur edemiyen ve ne olduğunu anlamayan çocuk, diğerine göre de, kadınlara temas etme gücüne henüz ulaşmamış bulunan çocuktur.[238]
2. İsti'zân âyeti: Günün üç vaktinde, büyüklerin yanma girerken, çocuklar için izin isteme (isti'zân) kaidesini getiren âyet bu mevzuda bir başka delîl olmaktadır:
"Ey iman edenler, ellerinizin altında olan köle ve cariyeler ve sizden henüz bulûğa ermemiş olanlar, sabah namazından önce, öğle sıcağında ve yatsı namazından sonra yanınıza gireceklerinde üç defa izin istesinler. Bunlar sizin açık bulunabileceğiniz üç vakittir. Bu vakitlerin dışında birbirinizin yanına girip çıkmakta size de, onlara da bir sorumluluk yoktur. Allah size âyetlerini böylece açıklar. Allah bilendir, hakimdir."[239]
Burada Kur'ân-ı Kerim, doğrudan doğruya çocuklara hitab etmeksizin, çocuklarla ilgili bir emir vermektedir. Doğrudan çocuklara hitab edilmeyişi, onların henüz mükellef, teklife mahal olmayı şiarından dır. Her çeşit âdabı ve hattâ farzları onlara büyükleri öğretecektir. Dinî terbiyeleri ile alâkalı olarak daha önce kaydettiğimiz âyetlerde de çocuklar doğrudan muhatab değillerdir. Meselâ namaz vs. bir kısım umur Hz. Lokman'm çocuğuna yaptığı nasihatler meyânında kaydedilmiş veya, ehline namaz emreden bâzı peygamberlerden bahislerde bulunulmuştur.
Âyette dikkat çeken diğer bir husus şudur: Oradaki hitap anneye veya babaya değil "büyüklere"dir. Binâenaleyh çocuk sâdece ebeveynin değil, diğer büyüklerin de, bu üç vakitte, huzurlarına girerken izin isteyecektir. Müfessirler burada, "ey iman edenler" tabiriyle erkek ve kadın her iki cinsin de kastedildiğini belirtirler. Keza, çocuklar için de, kız ve erkek her ikisi maksûddur.
Âyetten anlaşılan sarih mânâlardan bir diğeri, Müslüman bir ailenin yaşayacağı meskenin plân ve tanzîmiyle ilgilidir. Müslüman "aile" tek odalı bir meskende yaşayamayacağı gibi, oda sayısı, evde yaşayanların sayısına uygun olarak farklı olacaktır. Bulûğa ermeyenler için, bulûğa ermiş olanlar için, ebeveyn için ve hattâ ayrı cinsten büyükler için -en azından yukarıda beyân edilen üç vakitte- kalacakları üç ve hattâ dört ayrı odaya ihtiyaç vardır. Aksi takdirde âyette emredilen "birbirlerine izinle girme" emri yerine gelmez.
Bu âyeti tamamlamak üzere, Hz. Peygamber'in (a.s.m.), on yaşma basan çocukların yataklarının ayrılmasına dâir emride[240] göz önüne alınacak olursa, gerek mesken plân ve tanzimi nokta-i nazarından ve gerekse çocukların cinsî terbiyeleri nokta-i nazarından "ayırım" mes'elesinin ehemmiyeti daha da ciddiyet kazanır.
Ama ne var ki, Müslümanlar, bu âyeti, tâ bidayetten beri tam olarak tatbik sahasına koymuş değillerdir. Rivayetler, Ashâb'ın büyüklerinden olan İbnu Abbâs'm bu âyeti, insanların tatbik dışı bıraktığı üç âyetten biri olarak görerek yakındığını kaydeder.[241]
Bu âyetten şu mânâ da çıkmaktadır: Çocuklar, bu üç vakit dışında, evin odalarını normal şartlarda dolaşmak hususunda serbest olmalıdır, bu hususta onlar kayıtlanmamalıdır. Bu üç vakitte izin şartı, "açık bulunabilme ve binâenaleyh avretlere ıttıla" sebebine bağlandığına göre, bu vakitler dışında da avretlere ıttıla ihtimali izni gerektireceği gibi, "bu vakitlerin dışında birbirinizin yanma girip çıkmakta size de, onlara da bir sorumluluk yoktur" ifâdesine göre, bu vakitler dışında, normalde, küçüklerin girip çıkmasına imkân verecek örtülü kıyafette bulunmak gerekmektedir.
Kur'ân-ı Kerîm bu isti'zân âyetiyle, dolaylı olarak, hâne halkının, mesken dâhilinde taşımaları gereken kıyafet ve dahilî hayatın tanzimiyle ilgili esasları da latîf bir üslûbla vermiş olmaktadır.
3. Büyüklerin isti'zâni: Kur'ân-ı Kerîm, yukarıda kaydettiğimiz, çocuklarla ilgili âyetin hemen ardından, büyüklerle alâkalı kaideyi kaydeder:
"Çocuklarınız bulûğa erdiklerinde, büyüklerinin izin istediği gibi, onlar da her defasında izin istesinler. Allah size âyetlerini böylece açıklar. Allah alîmdir, hakimdir."[242]
Bu âyet doğrudan çocuklarla alâkadar görünmese de, mevzûmuzu tamamlayıcıdır. Zira, görüldüğü üzere, burada, büyük çocukların ebeveyn veya diğer büyüklerinin yanlarına girmede izin isteme gereği, küçüklerde olduğu gibi, üç vakitle kayıtlanmıyor, "her defasında" olmak üzere şümullendiriliyor. Yine Nür Sûresinde, daha önce mutlak bir şekilde beyân edildiği üzere, "büyük, küçük, mahrem, yabancı kim olursa olsun, hangi vakitte bulunursa bulunsun[243], bir başkasının evine girerken" izin istemek gerekmektedir:
"Ey iman edenler! Evlerinizden başka evlere, izin almadan seslenip sahiplerine selâm vermeden girmeyiniz. Eğer düşünürseniz bu, sizin için daha iyidir."[244]
Râzî, isti'zân emrinin sebebi, avrete ıttıla değil de içeridekinin başkasının ıttılaını istemediği bir işle
meşguliyeti ise, kişinin zevce ve cariyesinin bile izinsiz giremiyeceğini beyân eder.[245]
Kur'ân-ı Kerîm'de çocukların cinslerine göre terbiyeleriyle ilgili teferruata rastlanmaz. Ancak yine de bu mevzûyla ilgisini kurabileceğimiz bir kısım âyetler vardır:
1. Tesettür âyeti: Kadınların tesettürü yâni süslerini (süs mahallerini) kimlere karşı açabilecekleri birer birer sayılırken, ilgili âyette, sonuncu kalem olarak:
Meâlen: "Kadınların mahrem yerlerini henüz anlamayan çocuklar"[236] denmektedir.
Âyette "bulûğ" kelimesi kullanılmadığı gibi, buna delâlet eden bir tâbire de yer verilmemektedir. Bu duruma göre, cinsî terbiye hususunda bir kısım fiilî tedbirler daha erken yaşlarda başlatılacak demektir. İbnu Kesîr'e göre, küçük çocuklar, kadınların sözlerindeki yumuşaklık, yürüyüş,' duruş ve diğer hareketlerindeki kadınlığa has incelikleri anlayamazlar. Bu durumdaki küçüklerin kadınların yanlarına girmelerinde bir beis yoktur. Ancak mürâhık olmuş ise, veya mürâhık olma yaşına yaklaşmış ise-ki bu da kaydedilen hususları anlaması, çirkinle güzelin arasını tefrik edebilmesiyle ortaya çıkar- kadınların yanına girmesi caiz değildir.[237]
Râzi'nin kaydettiği iki açıklamadan birine göre, bu âyette kastedilen, kadınların avretlerini, küçüklüğü sebebiyle tasavvur edemiyen ve ne olduğunu anlamayan çocuk, diğerine göre de, kadınlara temas etme gücüne henüz ulaşmamış bulunan çocuktur.[238]
2. İsti'zân âyeti: Günün üç vaktinde, büyüklerin yanma girerken, çocuklar için izin isteme (isti'zân) kaidesini getiren âyet bu mevzuda bir başka delîl olmaktadır:
"Ey iman edenler, ellerinizin altında olan köle ve cariyeler ve sizden henüz bulûğa ermemiş olanlar, sabah namazından önce, öğle sıcağında ve yatsı namazından sonra yanınıza gireceklerinde üç defa izin istesinler. Bunlar sizin açık bulunabileceğiniz üç vakittir. Bu vakitlerin dışında birbirinizin yanına girip çıkmakta size de, onlara da bir sorumluluk yoktur. Allah size âyetlerini böylece açıklar. Allah bilendir, hakimdir."[239]
Burada Kur'ân-ı Kerim, doğrudan doğruya çocuklara hitab etmeksizin, çocuklarla ilgili bir emir vermektedir. Doğrudan çocuklara hitab edilmeyişi, onların henüz mükellef, teklife mahal olmayı şiarından dır. Her çeşit âdabı ve hattâ farzları onlara büyükleri öğretecektir. Dinî terbiyeleri ile alâkalı olarak daha önce kaydettiğimiz âyetlerde de çocuklar doğrudan muhatab değillerdir. Meselâ namaz vs. bir kısım umur Hz. Lokman'm çocuğuna yaptığı nasihatler meyânında kaydedilmiş veya, ehline namaz emreden bâzı peygamberlerden bahislerde bulunulmuştur.
Âyette dikkat çeken diğer bir husus şudur: Oradaki hitap anneye veya babaya değil "büyüklere"dir. Binâenaleyh çocuk sâdece ebeveynin değil, diğer büyüklerin de, bu üç vakitte, huzurlarına girerken izin isteyecektir. Müfessirler burada, "ey iman edenler" tabiriyle erkek ve kadın her iki cinsin de kastedildiğini belirtirler. Keza, çocuklar için de, kız ve erkek her ikisi maksûddur.
Âyetten anlaşılan sarih mânâlardan bir diğeri, Müslüman bir ailenin yaşayacağı meskenin plân ve tanzîmiyle ilgilidir. Müslüman "aile" tek odalı bir meskende yaşayamayacağı gibi, oda sayısı, evde yaşayanların sayısına uygun olarak farklı olacaktır. Bulûğa ermeyenler için, bulûğa ermiş olanlar için, ebeveyn için ve hattâ ayrı cinsten büyükler için -en azından yukarıda beyân edilen üç vakitte- kalacakları üç ve hattâ dört ayrı odaya ihtiyaç vardır. Aksi takdirde âyette emredilen "birbirlerine izinle girme" emri yerine gelmez.
Bu âyeti tamamlamak üzere, Hz. Peygamber'in (a.s.m.), on yaşma basan çocukların yataklarının ayrılmasına dâir emride[240] göz önüne alınacak olursa, gerek mesken plân ve tanzimi nokta-i nazarından ve gerekse çocukların cinsî terbiyeleri nokta-i nazarından "ayırım" mes'elesinin ehemmiyeti daha da ciddiyet kazanır.
Ama ne var ki, Müslümanlar, bu âyeti, tâ bidayetten beri tam olarak tatbik sahasına koymuş değillerdir. Rivayetler, Ashâb'ın büyüklerinden olan İbnu Abbâs'm bu âyeti, insanların tatbik dışı bıraktığı üç âyetten biri olarak görerek yakındığını kaydeder.[241]
Bu âyetten şu mânâ da çıkmaktadır: Çocuklar, bu üç vakit dışında, evin odalarını normal şartlarda dolaşmak hususunda serbest olmalıdır, bu hususta onlar kayıtlanmamalıdır. Bu üç vakitte izin şartı, "açık bulunabilme ve binâenaleyh avretlere ıttıla" sebebine bağlandığına göre, bu vakitler dışında da avretlere ıttıla ihtimali izni gerektireceği gibi, "bu vakitlerin dışında birbirinizin yanma girip çıkmakta size de, onlara da bir sorumluluk yoktur" ifâdesine göre, bu vakitler dışında, normalde, küçüklerin girip çıkmasına imkân verecek örtülü kıyafette bulunmak gerekmektedir.
Kur'ân-ı Kerîm bu isti'zân âyetiyle, dolaylı olarak, hâne halkının, mesken dâhilinde taşımaları gereken kıyafet ve dahilî hayatın tanzimiyle ilgili esasları da latîf bir üslûbla vermiş olmaktadır.
3. Büyüklerin isti'zâni: Kur'ân-ı Kerîm, yukarıda kaydettiğimiz, çocuklarla ilgili âyetin hemen ardından, büyüklerle alâkalı kaideyi kaydeder:
"Çocuklarınız bulûğa erdiklerinde, büyüklerinin izin istediği gibi, onlar da her defasında izin istesinler. Allah size âyetlerini böylece açıklar. Allah alîmdir, hakimdir."[242]
Bu âyet doğrudan çocuklarla alâkadar görünmese de, mevzûmuzu tamamlayıcıdır. Zira, görüldüğü üzere, burada, büyük çocukların ebeveyn veya diğer büyüklerinin yanlarına girmede izin isteme gereği, küçüklerde olduğu gibi, üç vakitle kayıtlanmıyor, "her defasında" olmak üzere şümullendiriliyor. Yine Nür Sûresinde, daha önce mutlak bir şekilde beyân edildiği üzere, "büyük, küçük, mahrem, yabancı kim olursa olsun, hangi vakitte bulunursa bulunsun[243], bir başkasının evine girerken" izin istemek gerekmektedir:
"Ey iman edenler! Evlerinizden başka evlere, izin almadan seslenip sahiplerine selâm vermeden girmeyiniz. Eğer düşünürseniz bu, sizin için daha iyidir."[244]
Râzî, isti'zân emrinin sebebi, avrete ıttıla değil de içeridekinin başkasının ıttılaını istemediği bir işle
meşguliyeti ise, kişinin zevce ve cariyesinin bile izinsiz giremiyeceğini beyân eder.[245]