reyyan
Wed 9 November 2011, 09:42 pm GMT +0200
Tavan Arası
Ekim 2005 82.SAYI
Akif GÜLER kaleme aldı, TAVAN ARASI bölümünde yayınlandı.
Bir Rüya
Abdülkadir Geylanî k.s. Hazretleri, Fütuhu'l- Gayb'da anlatıyor:
Bir rüya gördüm, bir ihtiyar bana sordu:
- Kul için Allah'a yakınlık nasıl olur?
Cevap olarak:
- Bunun öncesi ve sonu var, dedim ve sonra devam ettim: Öncesi, geçici ve kötü işleri bırakmak. Sonu ise Allah'tan razı olmak. O'na teslim olup candan bağlanmak.
Nuşirevan'ın Türbesinden
Rivayet edilir ki, Halife Me'mun, Nuşirevan'ın türbesini görmek ister. Malum, Nuşirevan, adaletini Hz. Peygamber Efendimiz'in övdüğü meşhur İran hükümdarıdır. Halife türbeye girdiğinde bir de bakar ki, Nuşirevan'ın bütün vücudu toprak olmuş bir taht üstünde yatıyor. Tahtın üst kısmında da duvarda Pehlevi dilinde yazılmış bir kitabe var. Me'mun emreder, kitabeyi Arapçaya çevirirler. Şunlar yazılıdır:
“Ey zamanın hükümdarı! Bilmiş ol ki senden önceki padişah bendim. Hayattayken ben padişahlık ederdim. Allah'ın bütün kullarına benim adaletimin yararı dokunurdu, hiç kimse benim katıma gelip de şefkat nazarımdan yoksun olmamıştır. İmdi ecel elinde benim de acizliğimin vakti geldi. Nasıl yapayım da öldükten sonra da insanlığa iyiliğim dokunsun diye ne kadar düşündüysem de, bundan başka çare bulamadım, şu birkaç öğüdü duvara yazdırdım. Benden sonra bir hükümdar buradaki öğütlere rastlayıp bunlarla iş görürse, bizim iyiliğimizden nasip almış olur. Nitekim diriliğimizde katımıza gelen iyilikten yana mahrum gitmezdi. Şimdi ziyaretimize gelen de öğüdümüzün cevahirinden mahrum olmasın, buraya kadar yürüdüğü için bu öğütler ayağının kirası olsun.”
Peki bu öğütler ne idi? İşte birkaçı:
- Hünersiz kişiyi dost tutmasınlar, zira o ne dostluğa yarar ne düşmanlığa...
- Dostlarına düşman olan birisine niçin dost diyesin?
- Kendini bilge sanan bilgisizden sakın.
- Aç ölmek daha iyidir, himmetsiz kişinin ekmeğini yemektense...
- Ululara küçük nazarıyla bakma, çünkü uluları küçük görmek ulu ziyan getirir.
- Bir de sınanmamış kişiye güvenme, kuşkunun yolunu yüz yerden bağlayacak olsa da...
- Tevazu sahibi bir dünya tutkunu, dünyaya sırt çevirmiş fakat burnu büyük bir dindardan yeğdir.
- Dostlarının, yarenlerinin çokken azalmasını istemiyorsan, kindar olma.
- Cihanda şu adamdan daha cimri kimse olamaz: Kendisinden bir hacet dilenmiştir, elinden de o işi bitirmek gelir, fakat yapmaz...
İlyasoğlu Mercimek Ahmed: Kâbusnâme
İlim Makamesi
Makâme, eski Arap edebiyatının önemli türlerindendir. Bu türde daha çok şehir şehir dolaşan dervişlerin, abdalların maceraları anlatılırmış. Son derece edebî olan bu metinler, hikmetli sözlerin yanı sıra Arapça'da ender kullanılan deyimleri de içerirlermiş. Bu yüzden Arapça'yı çok iyi bildiğini iddia edenleri Hemedanî veya Harirî'nin makâmelerinden imtihan ederlermiş.
Arap edebiyatında makâme türüne ait ilk örneği yazan Hemedanî'nin ilim makâmesinde bakın ne hikmetler var:
İsa b. Hişam bize anlattı ve dedi ki:
“Gurbetin beni fırlattığı yerlerin birinden geçiyordum. Bir adamla karşılaştım. Birine:
- Neyle ilim elde ettin? diye soruyordu. Diğeri ona şöyle cevap verdi:
- Onu aradım ve elde edilmesi zor bir şey olarak buldum. Oklarla avlanmaz, falla öğrenilmez. Ne rüyada görülür ne dizginlerle kontrol edilir. Ne amcalardan miras kalır, ne cömertlerden ödünç alınır. Bu yüzden kuru çamuru yatak yaparak, taşları yastık edinerek, yolculuğu arkadaş kılarak, çok okuyup, fikir üreterek ilim elde etmeye çalıştım. Sonra, onu sadece ekime müsait, ama insanlardan başka yere ekilemeyen bir tohum, nadiren düşen ve sadece kafada tutulabilen bir av, sadece kelime tuzağının avlayabildiği ve sadece hafıza ağının tutabildiği bir kuş olarak gördüm. Dolayısıyla onu ruhumda taşıdım ve gözümde hapsettim. Servetimi harcadım ama aklımı zenginleştirdim. Çok okuyarak meselelerin inceliklerine ve sırlarına vakıf oldum. Durup dinlenmeksizin, okumadan araştırmaya, araştırmadan yoruma geçtim.
Böylece ben, kulağımdan hemen kalbe varan bir konuşma duymuş oldum.
- Ey genç! Bu güneşin doğuş yeri neresi, diye sordum. Dedi ki:
- İskenderiye şehridir, keşke orada kalabilseydim. Fakat gecem Şam'da, gündüzüm ise Irak'ta geçiyor.”
Fasl-ı Cennet
Dinle Hakk’ın kudretini
Kullarına nimetini
Müminlere vaad eyledi
Mevlâ sekiz cennetini.
İhsan etti kula Mevlâ
Eyledi bize müheyyahazır
Saimlereoruçlulara makam ola
Gerekir Cennet-i Me’va.
Kıldı Hak ihsan-ı azim
Müminlere rahmet rahim
Ol sekiz cennetin biri
İsmidir Cennet-i Naim.
Cennet-i Âlâ donanır
Anberi halka boyanır
Rahmet-i Mevlâ isteyen
Vakt-i sahurda uyanır.
Geldi ele yine aşikâr
Ramazan oldu nevbaharilkbahar
Vaad olundu müminlere
Nasib ola Dâr-ı Karar
Kıl duayı subh ile şamakşam
Nasib ola Dâr-ı Selâm
Etme bizden şikayet
Hoşnut ola şehr-i sıyamoruç ayı.
Cennet-i Firdevs’i nimet
Kullara olur ziyafet
Cennetin ırmaklarından
Nûş edenleriçenler bula lezzet.
Kıldı atâbağış müminlere
Hisse yoktur kâfirlere
Bu Ramazan hürmetine
Ede müyesser kullara.