- Bir Bilgenin Ardından

Adsense kodları


Bir Bilgenin Ardından

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
reyyan
Thu 3 November 2011, 07:38 pm GMT +0200
Dünya Hali


Haziran 2005 78.SAYI


Halil AKGÜN
kaleme aldı, DÜNYA HALİ bölümünde yayınlandı.


Bir Bilgenin Ardından

Modern dönemin nadir bilge insanlarından Martin Lings , geçtiğimiz ayHakk'a yürüdü. 96 yaşında hayata gözlerini kapatan Lings , genç biryaşta müslüman olmu ş, Şazeliyye'ye intisab etmiş ve Ebu BekirSiraceddin adını almıştı.

Hayatını ilim ve irşada veren Lings , bir taraftan İslâm ve tasavvuf geleneğini incelerken, öte taraftan modern dünyanın bunalımı ve manevi arayışı üzerine dü ş ünüyordu . Geride bıraktığı yirmi kadar kitap, onun bu arayışının bir ürünü. Onun “On Birinci Saat”, “Kadim İnançlar”, “Modern Hurafeler”, “Sembol ve Arketip” ve “Yirminci Yüzyılda Bir Veli” adlı kitapları, hep modern insana geleneğin önemini anlatan eserler. Yine onun “Hz. Muhammed'in Hayatı” adlı eseri, dünyada en çok okunan Hz. Peygamber biyografilerinden biri. Hz. Peygamber'in tarihi bir şahsiyet olmanın ötesinde, manevi irşad için bu dünyaya gönderildiğini vurgulayan Lings , kitabında Efendimiz'in hayatını tarihsel olarak anlatırken, hep bu manevi yönü üzerine de vurgu yapar.

Lings , aynı zamanda İslâm'ın Avrupa'daki sevimli ve nurlu yüzü idi. Kitaplarının yanı sıra, verdiği yüzlerce konferansta İslâm'ın manevi mesajını modern Avrupalıların anlayabileceği bir dille anlatmaya çalıştı. Lings , İslâm'ın modern insanın sorunlarını çözebilecek tek dinî gelenek olduğunda ısrar ediyordu. Kendisinin İslâm'ı seçmesi de böyle bir tercihe dayanıyordu. Ona göre insanın en iyi bilmesi ve en çok hatırlaması gereken şey “biz O'ndan geldik ve yine O'na döneceğiz” ayetidir. Bu evrensel gerçek, insanın anlamlı bir hayat yaşayabilmesi için vazgeçilmez bir ilkedir.

Lings hayatı boyunca bize bu gerçeği hatırlatmaya çalıştı. Ruhu şad, mekânı cennet olsun.

Yasakların Dayanılmaz Hafifliği


Açılması kamuoyunda büyük tartışmalara sebep olan Kürtçe dil kursları, yeterli öğrenci bulamayınca kapanmaya başladı. İstanbul, Adana, Diyarbakır, Van, Batman ve Kızıltepe'de açılan pek çok Kürtçe dil kursu, ilgisizlik ve ekonomik sıkıntılardan dolayı kapandı.

Yıllardır bu sorunu bir tabu haline getirenler, yasaklar yoluyla toplumu kontrol edeceklerini zannediyorlardı. Yasak kalkınca ulusal güvenliğin tehlikeye gireceklerini düşünüyorlardı. Yasağın konusu olan Kürtçe büyüsünü kaybedince işin hiç de öyle olmadığı anlaşıldı.

Kürtçe bugün Türkiye'nin pek çok yerinde konuşuluyor. Bu dili konuşan insanlar da Türkçe konuşan diğerleri gibi bu ülkenin vatandaşları. Onların vatanı diğerlerinden daha az sevdiğini kimse iddia edemez. O yüzden Kürtçe konuşmayı bir tür ihanet değil, zenginlik olarak görmeliyiz. Unutmayalım ki, toplumsal huzuru sağlamak için toplumun her kesimine güvenmek zorundayız.

İsrail Cephesinde Yeni Bir Şey Yok

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan geçen ay İsrail'e iki günlük bir ziyarette bulundu. Ziyaretin iki ana gündem maddesi vardı.

Birincisi, Türkiye'nin İsrail'le gerginleşen ilişkilerini yumu şatmaktı. Amerika üzerinden gelen uyarılar, Türk-İsrail ilişkilerinin gittikçe gerildiğini teyid ediyor. Ortada krize yol açacak fiilî bir durum yok. Fakat Türk hükümetinin İsrail'in yayılmacı politikalarını ve devlet terörünü eleştirmesi büyük bir rahatsızlık kaynağı. Başbakanın gezisinde bu konunun hangi düzeyde ele alındığını ve açıklıkla tartışılıp tartışılmadığını bilmiyoruz.

Gezinin ikinci gündem maddesi ise, Türkiye'nin Filistin sorununun çözümü için arabuluculuk teklifinde bulunmasıydı. Filistin tarafının heyecanla kabul ettiği bu teklif, İsrail tarafından nazik bir dille reddedildi. İsrail Filistin'deki statükonun değişmesini arzu etmediği için, dışarıdan yapılacak müdahalelere kesin olarak karşı çıkıyor. İsrail'in ‘arabulucu' kabul ettiği tek ülke Amerika. Bunun sebebini anlamak zor değil. Amerika her zaman İsrail'in tarafını tuttuğu için, İsrail'in böyle bir ‘ arabulucu'ya itiraz etmesi zaten düşünülemez.

Türkiye'nin girişimi şüphesiz önemli. Fakat mevcut güç dengeleri içerisinde cılız bir ses olarak kalmak zorunda.

Bir Garip Hukuk Anlayışı


Anayasa Başkanı Bumin'in türbanla ilgili açıklamaları, Türkiye'de hukukun siyasi bir uğraş olduğunu tekrar gündeme getirdi.

Bumin'e göre türban yasağı, Türkiye'nin hukuk sisteminin vazgeçilmez ilkelerinden biri. Bumin daha da ileri giderek türban yasağına karşı mücadeleyi hayatının mücadelesi olarak benimsediğini söylüyor.

Yasakçı bir zihniyeti hukuk anlayışıyla bağdaştırmak nasıl mümkün olabilir? Hukukun amacı insanların haklarını savunmak, onları çeşitli güç odaklarına karşı korumak değil mi? Yüzbinlerce müslüman hanımı kamusal alanın dışına itmek, hukukun bir gereği olarak görülebilir mi? Türkiye'de kadının toplumsal hayatın içinde hak ettiği yere sahip olmadığını söyleyenler, bu yasaklar karşısında neden sessiz kalıyor?

Bu soruların cevabını dürüst ve açık bir şekilde veremediğimiz müddetçe, Türkiye'de adil bir hukuk sisteminin olduğunu söylememiz mümkün değil. Umarız güç sahipleri bu basit gerçeği görmemekte daha fazla inat etmezler.

Savaş, Demokrasi, Medeniyet


Vietnam Savaşı'nın üzerinden otuz yıl geçti. Amerikan tarihinin en karanlık dönemi olarak görülen Vietnam savaşının izleri bugün de devam ediyor.

Vietnam Savaşı, 60 bin Amerikan askerinin, 2 milyon civarında da Vietnamlının ölümüyle sonuçlanmıştı. Vietnamlılar kaybettikleri 2 milyon insanı hâlâ hatırlıyor. Hatırladıkları bir başka şey, Amerikalıların kullandığı ‘ Agent Orange ' adlı kimyasal silah. Amerikan güçleri bu silahı, Vietnam'daki doğal bitki örtüsünü ve ağaçları yok etmek için kullanmışlardı. Bu silah doğal bitki örgüsünü öldürmekle kalmamış, ulaştığı bütün arazileri kuraklaştırmış. Bugün Vietnamlılar bunun ciddi bir sorun haline geldiğini söylüyorlar. Kanser dahil , pek çok hastalığın bu kimyasal silahın bir ürünü olduğu düşünülüyor. Bu bölgelerde bugün tarımsal üretim yapılamıyor.

Şimdi sormak gerekiyor: Amerika'nın dünyaya sunabildiği ‘ideal toplum düzeni' bu mu? İnsanlık tarihinde atom bombasını kullanmış tek ulus olma vasfı Amerikalılara ait değil mi? Bütün bunlar olmamış gibi, Amerika'nın küresel bir ‘demokrasi devrimi'nden bahsetmesi garip bir durum değil mi sizce?

Rusya'da İslâm


Gazete manşetlerini Çeçenistan hadiselerinin doldurduğu günümüzde, Rusya'da İslâm'ın durumu hakkında sağlıklı değerlendirmeler yapmak kolay değil. Rusya'nın geleneksel İslâm karşıtı politikaları, Rusya ile İslâm kelimelerini yan yana koymamızı dahi zorlaştırıyor.

Fakat Rusya'da İslâm'ın başka yüzleri de var. Rusya'da bugün 22 milyon civarında müslüman yaşıyor. Ünlü Rus filologu Iman Valeriya Porohova'ya göre, Rusya'da binlerce aydın İslâm'ı seçmiş. 1985 yılında İslâm'ı seçen Porohova , Kur'an -ı Kerim'i Rusça'ya tercüme etti. Porohova geçtiğimiz yıllarda Hz. Peygamber Efendimiz'in hadislerini de Rusça'ya tercüme etmişti. İslâm'ı kocası müslüman olduğu için değil, Kur'an'ı okuduğu ve kalben ve aklen ikna olduğu için seçtiğini söyleyen Porohova , İslâm'ın Rus aydınları arasında hızla yayıldığını söylüyor.

Porohova'ya göre bunda şaşılacak bir şey yok. Arayış içinde olan Rus aydınları İslâm'da hem aklı hem de kalbi tatmin eden bir cevher buluyor. Umarız bu gerçeği bizdeki Rusya meftunu olanlar da görür.

    Kısa Kısa Dünya Turu

    Üniversite mezunları iş bulamadıkları için çıraklık kurslarına gidiyor. Pek çok üniversite mezunu bu yola başvurmak zorunda kaldığını söylüyor. Devlet İstatistik Enstitüsü'nün verilerine göre, üniversite mezunları arasındaki işsizlik oranı yüzde 30 civarında. Bu gerçekler Türkiye'deki üniversite sisteminin hal-i pür melâlini ortaya koyuyor. Ne diyelim: görünen köy kılavuz istemez!

    ***

    Yeni Irak Başbakanı Caferî, ilk resmi ziyaretini Türkiye'ye yaptı. Görüşmelerde PKK ve Kerkük sorunları ele alındı. Irak Başbakanı Kerkük'ün çok-kültürlü yapısı konusunda güvence verirken, PKK ile mücadelede de Türkiye'ye destek olacaklarını söyledi. Bu, Türkiye-Irak ilişkileri açısından önemli bir gelişme. Türkiye'nin ‘komşularımızla sıfır sorun' politikası ürün vermeye başladı.

    ***

    Trafik cezalarında milletvekili, hakim ve savcılara verilen ayrıcalıklar yine gündemde. Mevcut kanuna göre bu kişilere trafik cezası kesilmiyor. Sadece kendi kurumlarına gönderilmek üzere tutanak tutuluyor. Vatandaşın buna tepki göstermesi normal. Ülke çapında adaleti tesis edemedik. Bari trafikte biraz adalet olsun!

    ***

    İngiltere'nin Newcastle Üniversitesi'ndeki bir grup bilim adamı, ülkede ilk kez insan embriyonu klonladıklarını açıkladı. Büyük iş yaptılar! İnsan klonlamanın ahlâkî, dinî ve siyasi mahzurları hemen herkes tarafından kabul ediliyor. Buna rağmen birileri bu hatayı işlemekte ısrar ediyor. Modern bilimin sorması gereken soru “yapabilir miyim?” değil, daha ahlâkî bir soru olan “yapmalı mıyım?” olmalı.