- Bedir Gazvesi

Adsense kodları


Bedir Gazvesi

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
Esila
Wed 2 February 2011, 02:40 am GMT +0200
Bedir Gazvesi


Uşeyre Gazvesi

İlk Bedir Gazvesi

Abdullah B. Cahş Seriyyesi

Kıblenin Ka´be´ye Çevrilmesi

Ramazan Orucunun Farz-Kılınması

Büyük Bedir Gazvesi

Ebu´l-Bahteri B. Hişam´ın Öldürülmesi

Uşeyre Gazvesi


Rasûlullah (s.a.v.), Uşeyr, Useyre veya Uşeyra denen bu gazve ile Kureyşlilere saldırmak üzere sefere çıktı.

İbn Hişam dedi ki: Rasûlullah, bu gazve için Medine´den ayrılırken yerine Medine valisi olarak Ebu Seleme b. Abdi´l-Esed´i tayin etti.

Vakidî dedi ki: Rasûlullah (s.a.v.)´m bayrağı, Abdülmuttalib oğlu Hamza´da idi. Rasûlullah (s.a.v.), Şam´a giden Kureyş kervanlarına sal­dırmak için yola çıkmıştı.

İbn İshak dedi ki: Rasûlullah (s.a.v.), Beni Dinar dağ yolu üzerinde yürüdü. Sonra Hayar kayasının üzerinden geçti ve İbn Ezher´in kumlu vadisindeki bir ağacın altına indi ki, ona Zatü´s-Sak denir. Ve orada namaz kıldı. Rasûlullah (s.a.v.)´m mescidi orada idi. O ağacın yanında ken­disi içinyapılan yemekten yedi. Beraberindekiler de onunla beraber ye­diler. Orada çömlek taşlarının yeri malumdur. Orada kendisine Müşey-reb denen bir sudan içirildi. Sonra Rasûlullah (s.a.v.) yola koyuldu ve Halayık mevMni sol tarafla bıraktı. Bir dağ yolundan gitti. O yola Şube-i Abdullah denilir. Ve Yelyele indi. Sonra Ferşemelel yoluna koyuldu. Yolda Yemam´m küçük taşlarına (çakıllarına) rastladı. Böylece yolunu doğrultmuş oldu. Nihayet Yenbu vadisinden geçerek Uşeyre´ye indi. Orada cemaziyelevvel ayının kalan kısmı ile cemaziyelahir aylarının birkaç gecesinde ikamet etti. Müdliç oğulları ve müttefikleri olan Denire oğullarıyla saldırmazlık antlaşması yaptıktan sonra herhangi bir tu­zakla karşılaşmadan Medine´ye döndü.

Buharı, Abdullah kanalıyla Ebu İshak´m şöyle dediğini rivayet eder: «Ben, Zeyd b. Erkam´m yanında idim. Ona şöyle soruldu:

- Rasûlullah (s.a.v.) kaç gaza yaptı

- Ondokuz gaza yaptı. Ben de Zeyd´e sordum:

- Ya sen, Rasûlullah (s.a.v.) ile birlikte kaç gazaya katıldın

- Onyedi gazaya katıldım.

- Bunların ilki hangisi idi

- Uşeyr ya da Useyr idi.

Ben, bunu Katade´ye anlattığımda o, ilk gazanın Uşeyr gazası oldu­ğunu söyledi.»

Bu hadis, gazvelerin ilkinin Uşeyre ya da Useyre olduğunu açık bir şekilde ifade etmektedir. Kimine göre bu gazvenin adı Uşeyr veya Useyrdir. Her ne ise Zeyd b. Erkam´m, Rasûlullah (s.a.v.) ile birlikte ka­tıldığı ilk gazvenin, Uşeyre gazvesi olduğu bu hadis ile anlatılmaktadır. Bu demek değildir ki, Zeyd b. Erkam´m hazır bulunduğu bu gazveden önce bir gazve yapılmış değildir. Böylece Muhammed b. îshakın ifadesi . ile bu hadis arasında birlik ve uyum sağlanmış olmaktadır. Doğrusunu Allah bilir.

Muhammed b. İshak dedi ki: O gazvede Rasûlullah (s.a.v.), Ali´ye bazı şeyler söylemişti. Yezid b. Muhammed b. Haysem, Muhammed b. Ka´b el-Kurazî tarikiyle Ammar b. Yasir´in şöyle dediğini rivayet eder:

"Uşeyre gazvesinde ben ve Ebu Talib oğlu Ali iki arkadaştık. Rasûlullah (s.a.v.) geldiğinde orada bir ay müddetle ikamet etti. O süre zarfinda Müdliç oğulları ile barış yaptı. Onların müttefikleri olan Deni­re oğullarıyla da saldırmazlık antlaşması yaptı. Ebu Talib oğlu Ali bana dedi ki:

- Ey Eba Yakzan! Var mısın, şu pmar başında çalışan Müdliç oğul­lan grubunun yanma gidelim de nasıl çalıştıklarını görelim

Yanlarına giderek bir saat kadar onları seyrettik. Sonra uyku bastirdi. Yumuşak topraklardaki küçük hurma ağaçlarının altına gidip uyumaya başladık. Uykuya dalmıştık. Allah´a yemin ederim ki Rasûlullah (s.a.v.)´m ayağıyla bizi dürterek uyandırdığım gördük. Üze­rinde uyuduğumuz o yumuşak toprak üzerimize bulaşmıştı. Kalkıp oturduk. Rasûlullah (s.a.v.), o gün Hz.Ali´ye -üzerine toprak bulaştığı için- Ey Eba Turab (Ey toprak babası), diye hitab etti. Biz de neler yaptı­ğımızı kendisine anlattık. Bize dedi ki:

- İnsanların en bahtsız iki kişisini size haber vereyim mi

- Evet, haber ver ya Rasûlallah!

- Salih´in devesini kesen Semud´un Uhaymiridir. Diğeri de ey Ali, senin şuranı vuracak olan adamdır. (Böyle derken Rasûlullah (s.a.v.) elini Hz. Ali´nin basma koyup şöyle dedi): Tald şuralarına kan değip ısla-nıncaya kadar. (Böyle derken de elini Hz. Ali´nin sakalı üzerine koydu.)" Bu hadis, bu yönü ile gariptir. Çünkü Rasûlullah´m Ali´ye bu ismi verişi değişik bir kanal ile anlatılır.

Rasûlullah (s.a.v.)´m, Hz.Ali´ye toprak babası anlamına gelen "Ebu Turab" künyesini takmasının -Buharî´nin sahihinde anlattığı gibi- bir başka sebebi de şudur: Hz. Ali, Hz. Fatıma´ya kızarak evden çıkmış, mescide gelip uyumuştu. Rasûlullah (s.a.v.) da Ali´nin evine gitmiş ve Fatıma´dan, Ali´nin nerede olduğunu sormuştu. Fatıma da kızıp mesci­de gittiğini söylemişti. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.), mescide gelip Ali´yi uykudan uyandırmış ve üzerindeki toprağı silip temizleyerek: «Kalk ey Eba Turab, kalk ey Eba Turab!» demişti. [1]



İlk Bedir Gazvesi


İbn îshak dedi ki: Rasûlullah (s.a.v.), Uşeyre gazvesinden döndü­ğünde Medine´de fazla durmadı. On geceden az bir zaman kaldı. Kürz b. Cabir el-Fihri, Medine´de otlatılmaya bn-akılan deve ve davarlar üzeri­ne saldırdı. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.), onu yakalamak için yola çıktı ve Bedir tarafındaki Safvan vadisine vardı. Bu, ilk Bedir gazvesi-dir. Rasûlullah (s.a.v.), Kürz´ü daha önceden kaçıp gittiğinden yakala­yamadı.

Vakidî der ki: Bu gazvede Rasûlullah (s.a.v.)´m bayrağı, Ebu Talib oğlu Ali´de idi.

İbn Hişam ile Vakidî dediler ki: Rasûlullah (s.a.v.), bu gazveye gi­derken Medine´ye Zeyd b. Harise´yi vali tayin etti.

İbn îshak dedi ki: Rasûlullah (s.a.v.), bu gazveden döndüğünde Me­dine´de cemaziyelahir, receb ve şaban aylarım geçirdi. Bundan önce se­kiz Muhacirin başında seriyye kumandanı olarak da Sa´d´ı yola çıkar­mıştı. Yola çıkan Sa´d ve adamları, Hicaz toprağında Harrar mıntıkası­na ulaşmışlardı.

îbn Hişam dedi ki: İlim erbabından bazılarının anlattıklarına göre Sa´d, Hz. Hamza´nın seriyyesinden sonra yola çıkmış, herhangi bir komplo ile karşılaşmadan geri dönmüştü.

îbn îshak, bu seriyyeleri kısaca anlatır. Vakidî´nin bu üç seriyye hakkındaki açıklamaları daha önce geçmişti. Bu üç seriyyeden maksat, ramazan ayında yola çıkan Hz. Hamza seriyyesi, şevval ayında yola çı­kan Ubeyde seriyyesi ve zilkade ayında yola çıkan Sa´d seriyyesidir ki, bunların üçü de hicri birinci senede olmuştu.

İmam Ahmed b. Hanbel, Abdu´l-Muteal b. Abdil-Vahhab kanalıyla Sa´db. Ebi Vakkas´m şöyle dediğini rivayet etmiştir: «Rasûlullah (s.a.v.), Medine´ye geldiğinde Cüheyneliler yanma gelip: «Aramıza kondun. Bi­ze teminat ver ki, kavmimizle birlikte sana gelelim.» dediler. Rasûlullah (s.a.v.), onlara teminat verdi. Onlar da gelip Müslüman oldular.

Sa´d b. Vakkas sözüne devamla şöyle diyor: Rasûlullah (s.a.v.), receb ayında bizi yola çıkardı. 100 kişiden az idik. Cüheyne kabilesinin yanında Kinane oğullarından bir kabileye baskın yapmamızı bize em­retti. Onlara baskın yaptık. Sayıları çoktu. Cüheynelüere sığındık. Bizi korudular ve: "Haram ayda niçin savaşıyorsunuz " diye sordular. Biz de birbirimize: "Ne diyorsunuz, fikriniz nedir " diye sorduk.. Biri; "Allah´ın peygamberine gidip durumu ona bildirelim." dedi. Topluluk ise; "Hayır burda kalacağız." dediler. Ben de yanımdaki adamlarla beraber Kureyş kervanım karşılayıp yolunu keseceğimizi söyledim. O vakit ganimet hü­kümlerine gory bir kimse, birşeyi düşmandan ele geçirirse o şey kendisi­nin ganimeti olurdu. Kureyş kervanına doğru gittik. Ama arkadaşları­mız, Hz. Peygamberin yanma giderek durumu ona anlattılar. Hz. Pey­gamber de öfkelenip yüzü kızararak şöyle demişti:

"Benim yanımdan hep birlikte toplu olarak gittiniz ama bölünüp parçalanarak geri geldiniz! Sizden Öncekileri helak eden şey, bölünüp parçalanmadır. Size, hayırlınız olmayan ama açlığa ve susuzluğa karşı sizden daha dayanıklı ve sabırlı olan bir adamı göndereceğim." Böyle de­dikten sonra üzerimize komutan olarak Abdullah b. Cahş el-Esedî´yi gönderdi. O, İslam tarihindeki ilk komutandır.»

"Delail" adlı eserde Beyhakî, Yahya b. Ebi Zaide kanalıyla Müca-led´den buna benzer bir rivayette bulunmuş ve şu ilaveyi yapmıştır:

- Niçin haram ayda savaşıyorsunuz

- Bizi haram beldeden (Mekke´den) çıkaran kimselere karşı haram ayda savaşıyoruz!.

Bu hadisten anlaşıldığına göre seriyyelerin ilki, Abdullah b. Cahş el-Esedî´nin komutasındaki seriyyedir. İlk bayrağın, Ubeyde b. Haris b. Muttalib´e verildiğini söyleyen İbn İshak´m ve ilk bayrağın Abdülmut-talib oğlu Hamza´ya verildiğini söyleyen Vakidî´nin rivayetine, bu riva­yet aykırı düşmektedir. Bunlardan hangisinin doğru olduğunu yüce Al­lah daha iyi bilir. [2]



Abdullah B. Cahş Seriyyesi


Bu, büyük Bedir gazvesine sebebiyet veren bir seriyyedir. Büyük Bedir gazvesi ki, o günde İslâm ordusu ile müşrik ordusu karşı karşıya gelmiş ve hak ile batıl birbirinden ayrılmıştı. Allah, her şeye güç yetiren-dir.

ibn îshak dedi ki: Rasûlullah (s.a.v.), ilk Bedir gazvesinden dönün­ce receb ayında Abdullah b. Cahş b. Riab el-Esedî´yi sekiz Muhacirin ba­şında seriyye komutanı olarak göreve gönderdi. Bunların arasında Ensâr´dan bir kimse bulunmayıp adları şöyle idi: Ebu Huzeyfe b. Utbe, Ukkaşe b. Mihsan b. Hursan (Bu, Beni Esed b. Hüzeyme´nin müttefikidir.) Utbe b. Gazvan (Bu, Beni Nevfel´in müttefikidir.), Sa´d b. Ebi Vakkas. ez-Zührî, Amir b. Rabia el-Vailî (Bu, Beni Adiyy´in müttefikidir.), Vakdd b. Abdullah b. Abdumenaf b. Arin b. Salebe b. Yer-bü et-Temimî (Buda Beni Adiyy´in müttefikidir.), Halid b. Bükeyr (Bu, Beni Sa´d b. Leys kabilesinden olup Beni Adiyy´in müttefikidir), Sehl b. Beyda el-Fihrî. Bunlar yedi kişidirler. Sekizincileri ise, seriyye komu­tanları olan Abdullah b. Cahş´tır. Allah ondan razı olsun.

Yunus, İbn îshak´m şöyle dediğini rivayet eder: Rasûlullah (s.a.v.), bir mektup yazıp Abdullah´a verdi. İki günlük yol gitmeden bu mektubu açıp bakmamasını emretti. İki günlük yol gittikten sonra açıp bakması­nı ve mektupta emredilen hususlara riayet ederek yola devam etmesini ve arkadaşlarından her hangi birini de yola devama zorlam amasını bu­yurdu.

İki günlük yol gittikten sonra Abdullah, Rasûlullah (s.a.v.)´m mek­tubunu açtı, okudu, mektupta şunlarm yazılı olduğunu gördü:

«Mektubuma baktığın zaman yoluna devam et. Meleke ile Taif ara­sındaki bir hurmalığa varıncaya kadar yürü. Orada Kureyşlileri gözet­le. Bizim için habeıierini öğren.»

Abdullah, mektuba baktığında, "İşittik ve itaat ettik" dedi. Mek­tupta yazılı olan emirleri arkadaşlarına anlattı ve şöyle dedi: « Rasûlullah (s.a.v.), sizden herhangi birinizi yola devama zorlamamı ya­saklamıştır. Bizden her kim şehadeti ister ve arzularsa yola devam et­sin. Şehadeti istemeyen ise geri dönsün. Bana gelince; ben, Rasûlullah (s.a.v.)´m emrini yerine getirmek üzere yola devam edeceğim.» Böylece o yürüdü ve onunla birlikte arkadaşları da yürüdüler. Onlardan hiç kim­se geri kalmadı. Hicaz üzerine yürüdü. Nihayet Maden´e vardı. Füruun üstünde bulunan o mıntıkaya Behran deniliyordu. O esnada Sa´db. Ebi Vakkas ile Utbe b. Gazvan develerini kaybettiler ki, ona nöbetleşe bini­yorlardı. Bunlar, onu aramak üzere dolaşırlarken seriyyeden geri kaldı­lar. Abdullah b. Cahş ile diğer arkadaşları yola devam ettiler ve nihayet Nahle´ye indiler. Oradan Kureyş´e ait bir ticaret kervanı geçti. Kervan­da Amr b. Hadremî de vardı. İbn Hişam´m anlattığına göre Hadremî´nin adı Abdullah b. îbat´tır ki, o, Sakif kabilesinden biridir. Osman b. Ab­dullah b. Muğire el-Mahzumî ile kardeşi Nevfel ve Hişam b. Muğire´nin azadlısı Hakem b. Keysan da kervanda idiler. Kervandakiler, onları gö­rünce çok korktular. Yakınlarına kadar gelmişlerdi. Bunun peşinden Ukkaşe b. Mihsan göründü ve o başını tıraş etmişti. Onu gördüklerinde rahatlayıp emin oldular ve dediler ki:

- Bunlar umrecilerdir, bunlardan size bir zarar gelmez. Sahabeler, kervan hakkında müşavere ettiler. Vakit, recep ayının

son günü idi. Dediler ki:

- Vallahi, eğer bunları bu gece bırakırsanız Harem´e girerler ve onunla kendilerini sizden korumuş olurlar. Eğer onları öldürürseniz el­bette haram ayda onları öldürmüş olursunuz!

Ashab, böyle bir tereddüt geçirdi ve onların üzerine saldırmaktan çekindi. Sonra kendilerini onlara karşı yüreklendirdiler. Öldürebilecekleri kimseyi öldürmeye ve onlarla birlikte olan mallan almaya karar verdiler. Böylece Vakid b. Abdullah et-Temimî, Amr b. Hadremî´ye bir ok atarak öldürdü. Osman b. Abdullah ile Hakem b. Keysan´ı da esir al­dı. Nevfel b. Abdullah, kafileyi kurtardı ve Müslümanlar onları yakala-yamadılar. Abdullah b. Cahş ve arkadaşları ise, kafileyi ve iki esiri ele geçirdiler. Medine´deki Rasûlullah (s.a.v.)´m yanma geldiler.

Abdullah b. Cahş´m ailesinden bir adam onun, arkadaşlarına şöyle demiş olduğunu rivayet etmişti. "Rasûlullah (s.a.v.) için bu ganimetle­rin beşte birini ayırmamız gerekiyor." Böyle dedikten sonra beşte birini Rasûlullah için ayırdı. Kalan kısmı arkadaşlarına paylaştırdı. Böyle yapması, humusdan (ganimetlerinin beşte biri Allah´a ve Rasûlüne ait olduğunu bildiren ayetin nazil olmasından) önce idi. İbn îshak´m anlat­tığına göre humus ayeti nazil olduğunda tıpkı Abdullah´ın taksimatı gi­bi bir taksimatı öngördü. Seriyye, Rasûlullah (s.a.v.)´in yanma döndü­ğünde Rasûlullah (s.a.v.) onlara şöyle dedi:

«Haram ayda savaşmanızı size emretmedim.» Böyle diyerek kerva­nı ve iki esiri durdurdu. Bunlardan birşey almaya yanaşmadı. Rasûlullah (s.a.v.), böyle dediğinde seriyyedekiler yaptıklarına pişman olup helak olduklarını zannettiler. Yaptıkları şeyler yüzünden Müslüman din kardeşleri onları ayıpladılar. Kureyşliler de şöyle dedi: Muhammed ve ashabı, haı-am ayı helal gördü. O ayda kan döktüler. Mal­ları aldılar, adamları esir ettiler.

Müslümanlardan Mekke´de bulunup da Kureyşlilere cevap veren kimseler ise, bunlar şaban ayında olmuştur, diyorlardı.

Yahudiler, bununla Rasûlullah (s.a.v.)´a karşı tefaül ederek şöyle dediler: Amr b. Hadramî´yi, Vakid b. Abdullah öldürdü. Amr, harbi ya­şattı. Hadremî de harpte hazır bulundu. Vakid b. Abdullah ise harb ate­şini tutuşturdu. Böylece Allah, bunu onların lehlerine değil de aleyhleri­ne kıldı.

insanlar bu hususta çok ileri gittiklerinde yüce Allah, Rasûlüne şu ayeti inzal buyurdu:

«Ey Muhammed! Sana, hürmet edilen ayı, o aydaki savaşı sorarlar. De ki: «O ayda savaşmak büyük suçtur. Allah yolundan alıkoymak, O´nu inkar etmek, Mescid-i Haram´a engel olmak ve halkını oradan çıkar­mak, Allah katında daha büyük suçtur. Fitne çıkarmak ise öldürmekten daha büyüktür.» Güçleri yeterse, dininizden döndürünceye kadar sizin­le savaşa devam ederler.» (ei-Bakara, 217.)

Yani eğer siz hürmet edilen ayda öldürdünüz ise, onlar da küfret­mekle Allah yolundan çevirdiler. Siz, oranın sakinleri ve sahipleri oldu­ğunuz halde oradan çıkarılmanız, Allah katında onlardan öldürdüğü­nüz kimsenin öldürülmesinden günahça daha büyüktür. «Fitne çıkar­mak ise öldürmekten daha büyüktür.» Yani onlar Müslümanı dininden saptırıyorlardı. Ctyle ki, onu imanından sonra küfre geri döndürüyorlar­dı. Bu ise, Allah katında adam öldürmekten daha büyük bir günahtır. «Güçleri yeterse, dininizden döndürünceye kadar sizinle savaşa devam

ederler...»

İbn İshak dedi ki: Kur´ân-ı Kerim´in bu emri nazil olduğunda ve Genâb-ı Allah, Müslümanların içinde bulundukları sıkıntıyı kaldırıp onları genişliğe kavuşturduğunda Rasûlullah (s.a.v.), deveyi ve iki esiri alıkoydu. Kureyşliler, ona Osman b. Abdullah ve Hakem b. Keysan´m fidyesi hakkında haber gönderdiler. Rasûlullah (s.a.v.) dedi ki:

«İki arkadaşımız yani Sa´d b. Ebi Vakkas ile Utbe b. Gazvan yanımı­za gelmedikçe, o iki esiri fidye karşılığında size vermeyiz. Çünkü biz ar­kadaşlarımıza bir kötülük yapılmasından korkuyoruz. Eğer arkadaşla­rımızı öldürürseniz, biz de sizin arkadaşlarınızı öldürürüz!»

Bunun üzerine Sa´d ve Utbe geldiler. Rasûlullah (s.a.v.) da onlar­dan, o iki esirin fidyesini kabul etti. Hakem b. Keysan´a gelince, o Müslüman oldu ve İslamiyet´i güzelce yaşadı. Rasûlullah (s.a.v.)´m ya­nında Bi´r-i Maune gününde şehid oluncaya kadar kaldı.

Osman b. Abdullah ise, Mekke´ye ulaştı ve orada kafir olarak öldü.

İbn İshak dedi ki: Kur´ân nazil olup da Abdullah b. Cahş ve onun arkadaşları, içinde bulundukları belirsizlik durumu açıklanınca sevab ve mükafaat umarak şöyle dediler:

"Ey Allah´ın Rasûlü! Acaba içinde bizim için mücahidlerin sevabı­nın verileceği bir gazve olmasını isteyebilirmiyiz " Böyle demeleri üze­rine yüce Allah kendileri hakkında şu ayeti nazil buyurdu:

«İnananlar, hicret edenler ve Allah yolunda cihad edenler Allah´ın rahmetini umarlar. Allah bağışlar ve merhamet eder.» (ei-Bakara, 218.)

Böylece yüce Allah, bundan ötürü onlara büyük bir ümit verdi.

Şuayb, Urve´nin şöyle dediğini rivayet etmiştir:

"Hadremî, Müslümanlarla müşrikler arasında vuku bulan çarpış­mada Öldürülen ilk kişidir."

Abdülmelik b. Hişam´m dediğine göre Hadremî, Müslümanların öl­dürdüğü ilk şahıstır ve bu çarpışmada Müslümanların elde ettikleri ga­nimet, ilk ganimet idi. Yakalanan Osman ve Hakem b. Keysan adındaki esirler de Müslümanların ele geçirdikleri ilk iki esirdir.

Ben derim ki: Önceki sayfalarda da geçtiği gibi İmam Ahmed b. Hanbel, Sa´d b. Ebi Vakkas´m şöyle dediğini rivayet etmiştir: İslâm tari­hindeki ilk emîr, Abdullah b. Cahş´tır. Tefsirimizde de buna dair isbatla-yıcı deliller naklettik. Bu nakillerde de İbn İshak´a dayandık. Nitekim Hafiz Ebu Muhammed b. Ebi Hatim, babası vasıtasıyla Cündüp b. Ab­dullah´ın şöyle dediğini rivayet etmiştir:

"Rasûlullah (s.a.v.), bir kafile yola çıkardı. Başlarında Ebu Ubeyde b. Cerrah yahud Ubeyde b. Haris´i koydu. Yola çıkacağı zaman bu zat, Rasûlullah (s.a.v.)´a olan aşkından ve onun yanından ayrılmak isteme­yişinden dolayı ağlamaya başladı ve yerinde oturdu. Onun yerine Rasûluliah (s.a.v.), Abdullah b. Cahş´ı seriyye komutanı olarak yola çı­kardı ve ona bir mektup yazıp verdi, falan mevkiye varmadan açıp oku­mamasını emretti ve şöyle dedi:

«Mektubu açtığın zaman salan arkadaşlarından herhangi birini seninle birlikte yola devam etmesi için zorlama.»

Yolda iken Abdullah b. Cahş, mektubu açıp okuduğunda, «İnna lil-lahi ve inna ileyhi raciun» ayetini okuyup: "Emri işittik ve itaat ettik. Al­lah ve Resulünün buyruğuna uyduk." dedi. Mektupta yazılanları arka­daşlarına okuyup durumu bildirdi. Seriyyedekilerden iki kişi geri dön­dü. Kalanları, onunla birlikte yola devam ettiler. îbn Hadremî ile karşı­laştıklarında onu öldürdüler. Öldürdükleri günün receb ayından mı yoksa cemaziyelahir ayından mı olduğunu bilemediler. Bunun üzerine müşrikler, Müslümanlara: «Haram ayda adam öldürdünüz!» dediler. Yüce Allah da şu ayeti inzal buyurdu:

«Ey Muhammedi Sana, hürmet edilen ayı, o aydaki savaşı sorarlar. De ki: «O ayda savaşmak büyük suçtur.» (el-Bakara, 217.)

İsmail b. Abdurrahman es-Süddî el-Kebir, tefsirinde sahabelerden bir topluluğun yukarıdaki ayetle ilgili olarak şöyle dediklerini rivayet eder:

Rasûlullah (s.a.v.), bir seriyye yola çıkardı. Seriyye yedi kişiden müteşekkil olup, başlarında Abdullah b. Cahş komutan olarak bulun­maktaydı. Seriyyedeki adamların adları şöyleydi: Ammar b. Yasir, Ebu Hüzeyfe b. Utbe, Sa´d b. Ebi Vakkas, Utbe b. Gazvan, Sehl b. Beyda, Amir b. Füheyre ve Vakid b. Abdullah el-Yerbuî. Bu zat, Hz. Ömer´in müttefiki idi.

Rasûlullah (s.a.v.), bunları yola çıkarırken bir mektup yazıp seriy­ye komutanı Abdullah´a verdi ve Batm Melele varmadıkça, bu mektubu açıp okumamasını buyurdu. Yola çıkan seriyye, Batm Melele ulaşınca Abdullah mektubu açtı ve gördü ki içinde şunlar yazılıdır: «Batm Nah-le´ye varıncaya kadar yola devam et.» Abdullah arkadaşlarına şöyle de­di:

" Ölmek isteyen kimse, yola devam etsin ve vasiyetini yapsın. Çün­kü ben vasiyetimi yapacak, Rasûlullah (s.a.v.)´m emrini uygulayacak ve yola devam edeceğim."

Yola devam ettiler. Sa´d ve Utbe, bineklerini kaybettikleri ve onu aramakla meşgul oldukları için kafileden biraz geri kaldılar. Abdullah b. Cahş ve arkadaşları yola devam ederek Batm Nahle´ye vardılar. Ora­da Hakem b. Keysan, Muğire b. Osman ve Abdullah b. Muğire ile karşı­laştılar.

Ravi, bu arada seriyyedeki sahabelerden Vakid´in, Amr b. Hadremî´yi öldürüşünü ve ganimet ele geçirip iki esir tutarak Medine´ye geri dönüşlerini ve Müslümanların ele geçirdikleri ilk ganimetlerinin de bu olduğunu anlatır. Bu hadise üzerine müşrikler şöyle demişlerdi:

"Muhammed , kendisinin Allah´ın buyruğuna uyup itaat ettiğini id­dia ediyor. Oysa ki haram ayların hürmetini hiçe sayan ilk kişi odur. Çünkü receb ayında bizim adamımızı öldürdü!"

Müslümanlar ise: "Biz onu cemaziyelahir ayında öldürdük." dedi­ler.

Süddî dedi ki: Müslümanların Amr´ı öldürmeleri, receb ayının ilk

gecesi içinde olmuştu. Oysa onlar, o geceyi cemaziyelahir ayının son ge­cesi sanmışlardı.

Ben derim ki: Belki bu hadise´nin vuku bulduğu zamanda cemazi-. yelahir ayı yirmidokuz çekmişti. Bu sebeple Müslümanlar, receb ayının birinci gecesini, cemaziyelahir ayının otuzuncu gecesi sanmışlardı. Hal­buki hilal o gecede görülmüştü. Doğrusunu Allah bilir.

Avfî de İbn Âbbas´m şöyle dediğim rivayet eder: Amr, cemaziyela­hir ayının son gecesi zannı ile Öldürülmüştü. Oysa o gece, receb ayının ilk gecesi idi. Ama Müslümanlar bunun farkında değillerdi.

îbn İshak´m rivayetinde de geçtiği gibi bu hadise, receb ayının son gecesinde vuku bulmuştu. Müslümanlar, bu ganimetleri ele geçirmek için mevcud fırsatı değerlendirmedikleri takdirde müşriklerin hareme girecekleri ve artık onlara ilişmenin imkansız olacağını bildikleri için haram ay olduğunu bile bile üzerlerine saldırdılar.

Zührî de Urve´nin böyle dediğini rivayet etmiştir ki, bu rivayeti Beyhakî nakletmiştir. Bunlardan hangisinin doğru olduğunu ancak yü­ce Allah bilir.

Zührî, Urve´nin şöyle dediğini rivayet eder: Bize ulaşan habere göre Rasûlullah (s.a.v.), İbn Hadremî´nin diyetini ödemiş ve Önceden olduğu gibi yine haram ayın hürmete layık olduğunu bildirmiştir. Sonunda yü­ce Allah, Hadremî´yi haram ayda öldürenlerin affedildiğine dair Beraat ayetini inzal buyurmuştur.

Bu rivayeti, Beyhakî nakletmiştir.

îbn îshak dedi ki: Ebu Bekir es-Sıddık, Abdullah b. Cahş´m gazve-siyle ilgili olarak müşriklerin, güya Müslümanların haram ayın hürme­tini ihlal ettiklerine dair söyledikleri sözlere bir cevap mahiyetinde şu şiiri söylemiştir. îbn Hişam ise, şiirin Abdullah b. Cahş´a ait olduğunu

söylemiştir:

«Haram ayda adam öldürmeyi büyük günah sayıyorsunuz. Oysa doğru yolu arayan kimse doğruyu bulduğunda sizin, Muhammed´in söy­lediği sözlerden insanları geri çevirmeniz, Allah´ı inkar etmeniz, bun­dan daha büyük günahtır. Yaptıklarınızı Allah görüyor.

Allah´ın beytinde secde eden bir kimse görülmesin, diye ehlini Mes-cid-i Haram´dan çıkarıp sürmeniz haram ayda adam öldürmekten daha büyük bir günahtır.

Her ne kadar adam Öldürme sebebiyle bizi ayıpladımzsa da İslâmiyet sebebiyle azgın ve hasetci kişi sarsıldı.

Vakid, harbi ateşlediği zaman Nahle´de süngülerimizi îbn Hadremî´den akan kanlarla suladık.

Abdullah´ın oğlu Osman aramızdadır. Boynuna takılan deriden bir kayış, kendisini ölüme doğru sürüklemektedir!» [3]



Kıblenin Ka´be´ye Çevrilmesi


Bu hadise, Bedir vakasından önce hicretin ikinci senesinde vuku bulmuştur. Bazılan dediler ki: Bu hadise, hicretin ikinci senesinin receb ayında vuku bulmuştur. Katade ile Zeyd b. Eşlem böyle demişlerdir. Muhammed b. İshak da böyle bir rivayette bulunmuştur. Ahmed b. Hanbel, İbn Abbas´tan da buna delalet eden rivayetleri nakletmiştir ki, bu rivayetler kuvvetli rivayetlerdir. İleride de belirtileceği gibi Bera´ b. Azib´in hadisi, buna dair bir delildir. Doğrusunu Allah bilir. Kıblenin Ka´be´ye çevrilmesinin, hicri ikinci senenin şaban ayında vuku bulduğu­nu söyleyenler de vardır.

İbn İshale, Abdullah b. Çalışın gazvesinden sonra kıblenin Kabe´ye çevrildiğini söylemiştir. Rasûlullah (s.a.v.)´m Medine´ye gelişinin onse-kizinci ayının başında (şaban ayında) kıblenin Kabe´ye çevrildiğini söy­leyenler de olmuştur. İbn Cerir, Süddî vasıtasıyla bu kavli nakletmiş ve İbn Abbas, İbn Mesud ile bir kaç sahabeye isnad etmiştir. Cumhur-u ulema ise, kıblenin hicretin onsekdzinci ayı. başında, şaban ayının orta­sında Ka´be´ye çevrilmiş olduğunu söylemişlerdir. Muhammed b. Sa´d ise, Vakidî´nin şöyle dediğini nakletmiştir: «Kıble, şaban ayının ortasın­da salı günü Ka´be´ye çevrilmiştir.»

Ancak bu kesin belirlemede ,ihtilaf vardır. Doğrusunu Allah bilir.

Tefsirimiz de şu aşağıdaki ayetle ilgili açıklamayı yaparken bu ko­nuda uzun uzadıya izahatta bulunduk:

«Yüzünü göğe çevirip durduğunu görüyoruz. Hoşnud olacağın Kıb-le´ye seni, ey Muhammed, elbette çevireceğiz. Artık yüzünü Mescid-i Haram semtine çevir; bulunduğunuz yerde yüzlerinizi o yöne çevirin. Doğrusu kitap verilenler, bunun Rablerinden bir gerçek olduğunu bilir­ler. Allah, onların yaptıklarından gafil değildir.» (ei-Bakara, 144.)

Bu ayetin öncesinde ve sonrasındaki ayetlerde de Yahudi ve müna­fıklardan olan beyinsizlerin, aşağılık cahillerin buna dair ileri sürdük­leri itirazlara da değinmişizdir. Çünkü İslâm tarihinde vuku bulan ilk nesih budur. Şunu da belirtelim ki yüce Allah, Kur´ânî ifadelerde bun­dan önce inzal buyurduğu bir ayet-i kerimede neshin caiz olacağını be­lirtmiştir:

«Herhangi bir ayetin hükmünü yürürlükten kaldırır veya unuttu-rursak, onun yerine daha hayırlısını veya onun benzerini getiririz. Allah´ın herşeye kadir olduğunu bilmez misin » (el-Bakara, ıoe.)

Buharı, Ebu Nuaym kanalı ile Bera´ın şöyle dediğini rivayet eder: Peygamber (s.a.v.), onaltı ya da onyedi ay boyunca Mescid-i Aksa´ya yö­nelerek namaz kıldı. Ama kıblesinin Ka´be´ye çevrilmesini istiyordu. Ka´be´ye yönelerek kıldığı ilk namaz, ikindi namazı idi. Bir toplulukla birlikte namaz kıldılar. O esnada yanında bulunanlardan bir adam çı­kıp bir nıescidde rükû halinde bulunan bir cemaate uğrayıp şöyle dedi: «Allah´ı şahid tutarım ki, Rasûlullah (s.a.v.) ile birlikte Mekke´ye yöne­lerek namaz kıldım. Siz de onlar gibi Ka´be´ye yönelerek namaz kılın.»

Kıblenin Ka´be´ye döndürülmesinden önce bazı sahabeler ölmüş ya da öldürülmüşlerdi. Onlar hakkındaki hükmün ne olacağı bilinmiyor­du. Bunun üzerine Cenab-ı Allah, şu ayeti inzal buyurdu.

«Allah ibadetlerinizi boşa çıkaracak değildir. Doğrusu Allah insan­lara şefkat gösterir, merhamet eder.» (el-Bakara, 143.)

Müslim, bu hadisi başka bir yönden rivayet etmiştir:

İbn Ebi Hatim, İbn Ebi Zur*a kanalı ile Bera´ın şöyle dediğini riva­yet etti:

« Rasûlullah (s.a.v.), onaltı ya da onyedi ay boyunca Mescid-i Ak­sa´ya yönelerek namaz kıldı. Ka´be´ye döndürülme sini arzu ediyordu. Bunun üzerine yüce Allah, şu ayeti inzal buyurdu:

«Yüzünü göğe çevirip durduğunu görüyoruz. Hoşnud olacağın kıb­leye seni, ey Muhammed, elbette çevireceğiz. Artık yüzünü Mescid-i Ha­ram semtine çevir» (el-Bakara, 144.)

Ravi diyor ki: Bu ayetin nüzulü üzerine Rasûlullah (s.a.v.) Ka´be´ye yöneldi.

İnsanlardan bazı beyinsizler -ki onlar Yahudilerdir- şöyle demiş­lerdi: Onları üzerinde bulundukları kıbleden döndüren sebeb nedir

Bunun üzerine yüce Allah, şu ayeti inzal buyurdu:

«De ki: "Doğu ve batı Allah´ındır. O, dilediğini doğru yola eriştirir.» (el-Bakara, 142.)

Özetle demek istediğimiz şu ki; İmam Ahmed b. Hanbel´in, îbn Ab-bas (r.a.)´dan da riva