- Anzakların vefası

Adsense kodları


Anzakların vefası

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
ehlidunya
Wed 18 August 2010, 03:24 pm GMT +0200
Anzakların torunları, Dünya tarihinin en önemli olaylarından biri olarak tarihteki yerini alan Çanakkale Savaşı'nın 91. yıldönümünde, savaşta yaşamını yitirenlere saygılarını sunmak üzere her yıl Gelibolu'da buluşuyor ...

Ağustos 1914... Osmanlılar Balkan felaketinin yıkıntılarını onarmaya çalışırken Berlin, Londra ve Paris’te milyonlar coşku içinde cepheye koşuyordu. Savaşın en geç Noel’e kadar biteceğinden kuşku duyan çok azdı. Ne var ki erken bir zafer umudu sonbahar yağmurlarıyla birlikte, İsviçre sınırından Manş Denizi’ne kadar uzanan siperlere gömülüp kaldı.
Bu durum savaşın müttefik liderlerini görüş ayrılığına sürükledi: “Avrupacılar” diye adlandırılan birinci grup bütün kaynakların batı cephesine aktarılmasını, her ne pahasına olursa olsun siperlerin yarılarak geçilmesini savunurken, diğer grup ise doğudan dolaşılmasından yanaydı. Marmara Boğazları aşılırsa Osmanlılar savaştan çekilir, Rusya’ya destek götürülebilir ve bu sayede Almanya geniş cephelerde sıkıştırılabilirdi.

Akdeniz’den gelecek bir saldırı Osmanlıların beklemediği bir şey değildi. Savaş bulutları toplanırken Rusların İstanbul yakınlarına bir çıkarma planladıkları biliniyordu. Keza İngilizler ve Ruslar 1914 yazında Osmanlıların bütün yaklaşma girişimlerini geri çevirmişlerdi. 3 Kasım 1914’te Çanakkale’ye yapılan bombardıman ise güneyden gelmekte olan yeni tehlike için ek bir uyarı oldu. 1915 başlarında Mısır ve Yunanistan’dan gelen istihbaratlar ile müttefik gemilerinin Akdeniz’deki faaliyetleri, çatışmanın yaklaştığını haber verdi. Büyük kapışma için tarihi sahne hazırlanırken, yeniden yapılandırılan Türk ordusunun yarısını oluşturan 21 tümen Trakya ve Boğazlar’da toplanmaktaydı.
Çanakkale’nin ilk raundu Şubat 1915’te başladı. İngilizler kıyı tabyalarını yıkmak için 18 Mart’a kadar yedi büyük bombardıman yaptılar. Mart’ın ilk haftasında da kıyıya birkaç akın yaparak Seddülbahir’deki topları yok etmeye çalıştılar. Ölüm bu topraklara dönmüştü ve tıpkı batı cephesinde olduğu gibi burada da askerlerin çoğu düşmanını hiç görmeden son nefesini verecekti. I. Dünya Savaşı’nda muharebe alanlarının hâkimiyeti topçunun eline geçmişti.

Yüzbinlerce asker son anlarında sadece yaklaşan top mermisinin ıslığını duydu.
Kastamonulu çiftçiler ve İstanbullu yedek subayların Cardiffli kömür işçileri, İskoç yaylacıları ve Avustralyalı koyun çobanlarını yöneten mağrur İngiliz subayları ile karada karşı karşıya gelmelerinden önce müttefiklerin Çanakkale’yi denizden geçme umutlarının tükenmesi gerekiyordu. Bu olay 18 Mart günü meydana geldi. Türk topçusunun engelleme ateşi nedeniyle İngiliz mayın tarama filosunun faaliyet gösterememesi ve Nusrat mayın gemisinin son gece döktüğü ek mayınlar, müttefik gemi kayıplarının kabul edilemez seviyeye çıkmasına neden olmuştu. Nusrat’ın komutanı Yüzbaşı Hakkı Bey iki gün önce kalp krizi geçirmesine rağmen göreve çıkmış ve mayınları döktükten sonra dönerken ölmüştü. Çanakkale’de savaşanlar için iki yıl önceki Balkan felaketinin acısı henüz çok tazeydi. Bu durum, müttefiklerin Çanakkale’yi geçmeleri halinde meydana gelecek daha büyük felaketleri önlemek için onları büyük fedakârlıklara hazır hale getirmişti.

Neticede İngiliz donanmasının iradesi kırılmış oldu. Churchill bu olayı şöyle değerlendirmişti: “Milletlerin servetleri akıp giderken ve milyonlarca insan cephelerde ölürken, denizlerde dört–beş bin savaş gemisi dolaşırken, Nusrat gemisinin gizlice döktüğü bu yirmi demir kap harbin devamı ve dünyanın geleceği bakımından bütün diğer gayretlerden daha kesin sonuçlu oldu.” İngilizler 18 Mart’tan sonra pes edip çekilmediler. Gelibolu Yarımadası’nı ele geçirip planlarını sürdürme ısrarı içerisindeydiler. Bunun için İngiltere’den getirdikleri tümenleri Mısır’da toplanmakta olan Avustralya ve Yeni Zelanda birlikleri ile takviye edip 15 tümenlik bir güç yığdılar. Bunların hepsi Türk tümenlerinden daha çok askere sahipti ve daha iyi donatılmıştı. Ayrıca iki Fransız tümeni, İngiliz ve Fransız denizaşırı imparatorluklarından gelen Hintli ve Senegalliler ve hatta bir Yahudi mekkare (katır) taburu müttefik ordusunu tamamlıyor, Türk ordusunu destekleyen birkaç yüz Alman subay ve teknisyen ise bu muharebeleri adeta I. Dünya Savaşı’nın mikrokozmosu haline getiriyordu.

Çanakkale SAvaşı'ndan belgelerle esir ifadeleri...

"Uzak memleketin toprakları üstünde kanlarını döken kahramanlar:
Burada dost bir vatanın toprağındasınız.
Huzur ve sükun içinde uyuyunuz. Sizler Mehmetçiklerle yan yana koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar, gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve huzur içinde uyuyacaklardır. Bu toprakta canlarını verdikten sonra artık bizim evlatlarımız olmuşlardır..." Ulu Önder Atatürk’ün böyle seslendiği yabancı askerlerin 90 yıl önceki ifadeleri Kültür ve Turizm Bakanlığı’nca yayınlanan "Destan ve Abide: Çanakkale" adlı eserinde yayınlandı. Bugüne kadar yayınlanmamış belge ve fotoğrafların da yer aldığı eser, Çanakkale destanında mertliği, cesareti ve centilmenliği gözler önüne seriyor Eserin "Belgelerle Esir İfadeleri" adlı bölümü ise ilgi çekici öğeler taşıyor. Çanakkale Savaşı’nının bazı esirlerinin ifadeleri şöyle:

-Yüzbaşı A.J.Dawes (Gurkha Rifles): ...Almanlara esir olmaktansa Türklere esir olmak daha iyidir. Çünkü, Mısır’da Mısır ordusunda ifa-yi hizmet ettiğim zaman pek çok Türk zabitan ve ahalisi ile temasta bulunduğum cihetle iyi bir surette malumat sahibiyim.

Binaenaleyh zaten pederim de aynı fikirde bulunduğu cihetle beni Türklere ısındıracak surette nasayihde bulunmuştur. Ve hakikaten vurulduktan sonra bana ettikleri hüsn-i muameleden fevk-al-hadd müteessir ve mütehassısım. Bana ilk kelime-i uhuvveti sarf zabit iki gün sonra vurulmuş ve benim bulunduğum hastaneye sevk edilmiş olduğundan orada gördüm ve gayet iyi surette seviştik.

-Muhammed Kamara (Memleketi bilinmiyor-Müslüman asker):... Türkler pek güzel müdafaa etmiş olmasa idiler şimdiye kadar Fransız-İngilizler İstanbul’a gireceklerdi. Son yağmurlarda bütün siperler dolmuştu.

Herkes ayakta durmaya mecbur kalmıştı. Yatmak mümkün değildi. Bu hal 2 gün devam etti. Bundan böyle ben burada yaşayacağım. Zevcem ise orada ne yaparsa yapsın...

"TÜRKLER TARAFINDAN KURTARILDIM"


-Yüzbaşı Liuetenant S.T.W.Goodwin (Avustralya Emperyal Forsu):

...Asker çekildiği gün sabahleyin uçuyordum. Makineme arız olan sakatlıktan dolayı denize indim. Canımı kurtarmak için sahile doğru yüzmeye başladım. Pek ziyade yorulmuş bir halde iken Türkler tarafından kurtarıldım.

-Mülazım-ı Sani William George Stewart Fawkes: ...Kendime geldiğim zaman semada yıldızlar parlıyordu. Beni ölü zanneden Türkler kafama vücuduma tüfeklerini koymaya başladılar. Biraz kıpırdasam mucib-i helakım olacaktı. Yine kendimden geçmişim. Tekrar kendime geldiğim zaman zabt etmeye çalıştığım Türk siperinin içinde ve etrafımda şefik ve rahim yüzlü Türk evlatlarını gördüm. Bana su, yiyecek verdiler ve omuzlarında taşıyarak müdavat-ı evveliye mevkiine getirdiler. Bu ulvi cenabane muamelenin ve bundan buraya gelinceye kadar gördüğüm muamele-i insani-yetkaranenin hakikaten medyun-ı şükranıyom. Bunu burada söylediğim gibi vatanıma dönmek nasib olursa orada da bi-muhaba söyleyeceğime namusumla temin eylerim.

-Perrin Louis (Tunus): ... Benim hissiyatım daha fazla kuvvetler gelip daha fazla fedakarane hareket edilirse bu sene Boğaz’ı açabilirler. Hiçbir şikayetim yoktur. Yalnız şarabımız noksandır. Bana gayet güzel bakıldı.


BİR ESİR MEKTUBU...


Belgelerin içerisinde yer alan ve John Styl adlı askerin 21 Ağustos 1915’te kaleme aldığı ve gazetelerde yayınlanmak üzere ülkesindeki basın müdürlüğüne gönderdiği mektup da savaş ortamında yaşanan olanaksızlıklara rağmen yabancı askerlere gösterilen iyi muameleyi gözler önüne seriyor. Styl’in mektubundan bazı satırlar şöyle:
Bu ayın dokuzundan beri burada esir-i harp olarak bulunuyorum. Ben Şark Lokşir Alayı’nın 6. Taburu’nda idim.
...Gerek ben ve arkadaşlarım her hal ve hususta Türk zabitanının ahsen-i manasıyla birer centilmen olduklarını burada beyana fırsat yab olduğumdan dolayı cidden bahtiyarım. Türk zabitanından daha hoş rüfekayı seyahatle beraber bulunmak istemem. Nöbetçi neferinden tutunuz da zabitana kadar hepsi hakkımızda nezaket-i tamme ibraz eylediler.
...Yemek ve buna mümasil hususattaki muamelelerine gelince her ne kadar bittabi Türk yemekleri bizimkilere benzememekle beraber pek mebzul surette verilmektedir ki aynı zamanda pek temiz ve lezzetlidir.
Yedi pencereli odamız büyük ve bir nezaret-i kamileye sahiptir. Odamız her gün süpürülüp yıkanmaktadır. Yataklarımız şikayeti mecbur olmayacak derecede rahat ve üzerimizde fanile örtüler de pek iyidir.
...Fi-l hakika cümlemiz hüsn-i muamele görmekteyiz. Birçok kereler  üsera refiklerim ve zabitan ile görüştüm. Cümlesi hüsn-i muameleden dolayı beyan-ı memnuniyet eylemektedir.