sumeyye
Fri 6 May 2011, 11:25 am GMT +0200
h- Anlayış Derinliği ve İsabetli Karar Verme Yeteneği
Kur'an, Hz. Süleyman'a hüküm (karar) vermenin öğretildiğini haber veriyor:
"Davud ve Süleyman da; hani kavmin hayvanlarının içerisine girip yayıldığı ekin-tarlaları hakkında hüküm yürütüyorlardı. Biz onların hükmüne şahitler idik.
Biz bunu (hükmü) Süleyman'a kavrattık. Her birine de hüküm ve ilim verdik..." [158]
'Hüküm' kelimesi, yargı, karar verme, hikmet, doğruyu yanlıştan ayıran ölçü, yönetimde yetki gibi geniş anlamlara sahiptir.
İlim ise burada Allah'tan gelen vahiy'dir. Nitekim bu âyetlerden geçen bir başka âyette;
'Lût'a da hüküm ve ilim verdik..." [159] deniliyor. Kur'an bir çok âyette ilmi, peygamberlere gönderilen vahiy anlamında kullanmaktadır.[160]
Aşağıda genişçe anlatacağımız gibi Hz. Davud (a.s.), hayvanlar tarafından tahrib edilen ekin tarlası hakkında Hz. Süleyman'la birlikte karar vermişlerdi. Davud (a.s.) oğlunun verdiği hükmü daha isabetli bularak onu tercih etmişti.
Allah (c.c.), Hz. Süleyman'ın böyle isabetli karar vermesini 'bunu ona kavrattık' diyerek övmektedir.” Ancak Hz. Davud'un görüşünün yanlış olduğunu da söylemiyor. Çünkü her ikisine de İlim ve hüküm verilmişti.
Allah (c.c.) Hz. Davud'u yeryüzünde halife tayin etmişti ve ona: "insanlar arasında hak ile hükmet" [161] diye emretmişti. Şüphesiz bir nebi olarak Davud (a.s.) halifeliğin gereğini yapmış ve insanlar arasında adaletle hükmetmiştir.
Ekin tarlası sahibinin davasında beraber hükmetmeleri, ya da istişare etmeleri ve Hz. Süleyman'ın verdiği kararın tercih edilmesi, belki de onun Hz. Davud'tan sonra halifeliğe layık oluşunun ortaya konulmasıydı. [162]
Âyetin sonunda"... Biz onların hükmüne şahitler idik" deniliyor. Bu ifade, onların hükümlerinin doğru olduğunu gösterdiği gibi, isabetli hüküm vermenin onlara Allah'ın bağışı olduğunu da ortaya koymaktadır. Öyleyse, diğer insanlardan farklı olarak isabetli ve doğru hükmetmek, her meselede en uygun çözümü bulmak, kararlarında yanılmamak her iki peygambere verilen bir özelliktir. Onların nebilik görevlerine uygun bağışlardı.
Burada şunu da hatırlatmakta fayda vardır. Her iki peygamber kendilerine verilen ilim, yani ilâhi vahiy doğrultusunda hükmediyorlar, hükümlerine (kararlarına) ilâhî vahyin getirdiği ölçüleri esas alıyorlardı ama bir şeye karar verecekleri zaman da kendi iradeleriyle hükmediyorlardı. Eğer onların hükümleri bizzat vahiy olsaydı, onu bırakıp bir başka görüşü tercih etmeleri mümkün değildi.
Böyle olmadığı için, Hz. Davud kendi hükmü doğru olduğu halde onu bırakıp oğlunun görüşüyle hareket etmiştir.
Bu, insanlar için bir hareket noktasıdır. Hakkında açık vahiy (yani nass) olmayan konularda, vahyin çizdiği çerçevede kalmak şartıyla farklı görüşler ileri sürülebilir ve bunların içerisinde en isabetli, maslahata en uygun olan tercih edilebilir. İlahî vahye aykın olmayan farklı görüş sahipleri de kınanmaz ve ayıplanmaz.
Âyet aynı zamanda bu her iki peygamberin Allah vergisi üstün yeteneklere ve güce sahip olmalarına rağmen, onların birer insan olduklarına dikkat çekmektedir. Onların sahip olduğu her türlü güç ve üstünlük Allah'ın onlara birer bağışıdır. İnsan olarak onların, peygamber de olsa olağanüstü hiç bir güçleri bulunmamaktadır.[163]
[158] Enbiya: 21/78-79
[159] Enbiya: 21/74
[160] Bakara: 2/145. Âli İmran: 3/19, 61, 66. Araf: 7/52. Hud: 11/14. Gafir: 40/42. v.d
[161] Sâd: 38/26.
[162] M. H. Tabatabâf, el-Mizan: 14/340.
[163] Hüseyin K. Ece, Hz. Süleyman, H. Ece Yayınları: 86-88.