- Allahı Tanımanın Eğilim Değeri

Adsense kodları


Allahı Tanımanın Eğilim Değeri

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
neslinur
Thu 15 July 2010, 03:57 pm GMT +0200
c. Allah'ı Tanımanın Eğilim Değeri
 

Allah'ın insanları eğitmesinin ilk hedefi insana metafi­zik (Manevî) tavır kazandırmaktır. Kur'ân'da Allah'ın "Rab" (eğitici), insanın "merbûb" (eğitilen) olarak anlatılması, insa­nın Allah ile ilişkisini sürekli ve canlı tutmasının yolunu an­latmaktadır. İnsan, hayatının her döneminde, metafizik bir tavrı alışkanlık haline getirmesi ve geliştirmesi için teşvik edilir. Bu ilişkinin sürekliliği ve canlılığı, onu daima ilâhî bir ölçüyü göz önünde tutma gibi zor, fakat yüksek değerler dünyasında onlarla iç içe yaşamanın coşkusu ve zevki ile bera­ber kılacaktır. Allah ile iç içe olarak kurulan Rab-merbûb iliş­kisi hususunda insan, Allah'a "Elest Bezmi"nde söz vermiş ve onu eğiticisi olarak kabul ettiğine dair şehadette de bulunmuş­tur. [199] Bu konuda bir mîsak (sözleşme) içindedir. [200] Dünyadaki hayatını gerek bireysel, gerekse toplumsal açıdan amacına uy­gun bir düzeyde ve kalitede oluşturabilmek İçin Allah'ın koy­duğu kuralları sürekli öğreneceğine ve O'nun şartlarına uya­cağına dair Allah'a söz vermiştir.

Ayrıca insan sürekli Allah Teâlâ ile birlikte olduğunu hissetmelidir. Bu konuda Kur'ân'da şöyle buyurulur:

"Nerede olursanız olun, O sizinle beraberdir." [201]

Kur'ân, insanın Rabb'i ile sürekli birlikte oluş halini, onun kul olma şuurunu canlı tutması ile mümkün görmektedir. İnsan, her işinde kul olduğunu düşünecek ve davranışlarında kulluk şuuru içinde Allah'ın emir ve yasaklarını ölçü olarak kabul edecektir. İnsan bunun için yaratılmıştır. [202] Hayat, kul­luğun iyi yapılıp yapılmadığını ortaya çıkarmak için bir imtihan alanıdır. [203] İnsan, Allah'ı Rabb olarak tanımalı ve sonra da doğruluğa devam etmelidir. [204] Rabbinin kendisine şah da­marından daha yakın olduğunu her an hissetmelidir.

İnsanın davranışlarında metafizik tavrı elde etmesi o-nun zihnini, duygularını ve iradesini eğitmesi ile mümkün olur. Öyle ise, insan, zihnini ilâhîsbilgiyİ elde edecek seviyeye ge­tirmeli, çevresindeki ve tabiattaki denge ve hikmeti idrak edebilmelidir. Aynı zamanda da duygularını ilâhî heyecan­larla beslemeli, O'nun dünyadaki her türlü tecellisinden bir hisse almalıdır. İradesini de ilahî emirlerle geliştirmeli ve yönlendirmelidir. [205] Çünkü Kur'ân, insanın mîsâkını (verdiği sözü) unutabileceğim, kendi öz mizacına uygun davranışların bir oluşumu olan kulluk psikolojisinin terkedebileceğini, böyle bir inkârdan.dönmeleri için kendilerine âyetlerin açıklandığı­nı beyan eder. Öyle ise insan metafizik tavrı konusunda çok duyarlı olmalı, onu unutmak bir yana, daha da geliştirmeye çalışmalıdır.

Kur'ân, insan eğitiminde bu ilâhî ortamın tesisine birinci derecede önem verir. Kim Allah ile yaptığı sözleşmeye uyarsa, Allah onun için Rab sıfatının yanında Hüdâ (Rehber) sıfatını gerçekleştirir. Allah, o insan için artık sadece genel anlamda Rab değil, aynı zamanda Hûda'dır (Rehberdir). Bazı konular­da özellikle teori-pratik ilişkileri açısından çözmeye insanın gücünün yetmediği, aklının almadığı ve kendi idrâki ile bir çıkış yolunu bulamayıp uygulamada çaresiz kaldığı hususlar­da, rehberlik işlevini somuta indirgeyerek peygamberler gön­derir. Bu anlam ve kayıtla sınırlı olarak peygamber de insan için bir rehberdir.

İnsanın eğitiminde Allah ile iç içe olma hali, bir başka yönden Kur'ân'la devam eder. Kur'ân da insanlar için bir reh­berdir. İnsan sözleşmeye uyar, ilke ve prensiplerini Kur'ân'm genelinden çıkardığı bir hayat tarzım benimserse, gene Allah ile ilişkisi sürüyor demektir. Bu sefer onun rehberi Kur'ân'dır. Kur'ân'm rehberliği, insandaki bu metafizik tavrı canlı tutar.

İnsanın eğitiminin ilâhî potadaki son ayağı, insanın yine bizzat kendisi ve diğer insanlardır. Yukarıdaki bağlantıları korumak ve sürdürmek şartıyla insan, eğitimini kendisi ve diğer insanların rehberliği ile de gerçekleştirebilir. Çünkü in­san, ilim öğrenmek suretiyle bozgunculuk ve kan dokücülük gibi iki kötü özelliği giderebilen bir varlıktır. Bu imkânları kulla­narak insan, hayatının her anında kullanabileceği metafizik bir tavır elde edebilir.

İlâhî eğitimin ikinci hedefi olarak ileride ele alınacak olan adaleti kurma, takvâ'nm toplum içindeki göstergesidir. Takvâ'nın bu boyutu onu bireysel olmaktan çıkarıp toplumsal hayatta çok Önemli bir işleve sahip kılar. Yüce Allah, Kur'ân'da şöyle buyurur:

"Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutun. Ada­letle şahitlik yapan kimseler olun. Bir topluluğa duyduğunuz kin sizi adaletsizliğe itmesin. (Bilakis) adaletli olun. Bu tak­vaya en uygun davranıştır. Allah ile olan ilişkilerinizi boz­maktan sakının. Allah yaptıklarınızı hakkıyla bilmekte-dit. " [206]

Takva ile adaletli davranmayı bir birinin tamamlayı­cısı olarak ele alan bu âyet, bize göre, tek başına Kur'ân'm ve Peygamberin en önemli iki hedefini, çok özlü bir şekilde ver­mekte ve insandan istediklerini takva ve adalet olarak iki temel esasa indirgeyerek özetlemekte, peşinden gelen âyette rahmetin kapsamını da açıklamaktadır:

"Allah iman eden ve İyi işler yapanlara söz vermiştir. Onlara bağışlama ve büyük mükâfat vardır." [207]

Tevhîd ilkesinin din açısından bu çok önemli anlamı se­bebiyle onu zedeleyebilecek hiçbir şeye Allah Rasûlü İzin ver­memiştir. Tebliğ'in ilk gününden son ana kadar yaratma, yö­netme ve ibadete lâyık olmada Yüce Allah'ın tek oluşunu hep ilk ilke olarak öne çıkarmıştır. Bundan verilebilecek tavizler onun görevini çok kolaylaştırabileceği halde O, böyle bir şeye hiç yanaşmamıştır. İslâm'ın bu Özel ve farklı yanını dinin te­meli saymıştır. Bu sebeple kendi kabîlesi ile mücadeleye gir­miş, sonunda Mekke'yi fethedinceye kadar Kureyş'in bu yönde­ki İsteklerini hep reddetmiş, Mekke'nin fethinden sonra Müs­lüman olmalarına çok önem verdiği Taifiilerin gönderdiği he­yetin putların kısa bir zaman için yerinde bırakılması, böylece onları unutmayı zamana bırakma teklifini hiç düşünmeden red­detmiş, din tebliğinde çoğu kere riayet ettiği tedricîlik kura­lına bu konuda hiç yer vermemiştir. [208]