reyyan
Sun 6 November 2011, 06:27 pm GMT +0200
Binbir Damla
Ağustos 2005 80.SAYI
Yusuf YAVUZ kaleme aldı, BİNBİR DAMLA bölümünde yayınlandı.
Allah Korkusu
Hz. Ömer r.a. zamanında ibadete çok düşkün, mescidden ayrılmayan bir genç vardı. Hz. Ömer onu çok severdi. Gencin bir de yaşlı babası vardı, her akşam yatsı namazını kıldıktan sonra babasının yanına giderdi. Yolu üzerinde evli bir kadın ona tutulmuştu. Bu kadın her gece gencin yolunu bekler, ona takılırdı.
Yine bir gece genç oradan geçerken, kadın onu baştan çıkarmak için hayli uğraştı. Sonunda genç nefsine hakim olamayarak arkasından gitti. Ancak kapıdan içeri girerken Allah'ın azabını hatırlayıp ayıldı. Peşinden: “Allah'tan korkan takva sahipleri, şeytan tarafından bir vesveseyle karşılaşınca Allah'ı hatırlayıp hemen gerçeği görürler” (A'raf , 201) mealindeki ayet-i kerime diline geliverdi. O anda bayılıp yere düştü.
Kadın hizmetçisini çağırıp birlikte onu yerden kaldırdılar. Babasının kapısına kadar götürüp oturttuktan sonra kapıyı çaldılar. Gencin babası kapıyı açınca baygın oğlunu gördü. Elbirlik onu içeri aldılar. Gece yarısına doğru genç ayıldı. Babası sordu:
- Oğlum neyin var, ne oldu sana?
- Bir şey yok baba, hayırdır.
- Allah için bana doğruyu söyle!
Bunun üzerine genç olan biteni anlattı. Babası:
- Oğlum sen hangi ayeti okumuştun, diye sordu.
Genç ayeti tekrar okuyunca bir daha bayıldı. Fakat bu sefer ayılamadı. Ruhunu teslim etmişti. Aynı gece onu defnettiler.
Sabah olunca hadiseyi Hz. Ömer r.a.'a haber verdiler. O da gencin babasına gelip taziyede bulunduktan sonra, kendisinin niçin cenazeye çağrılmadığını sordu. Baba cevap verdi:
- Ey müminlerin emiri ! Vakit gece idi, sizi rahatsız etmek istemedik.
- Öyleyse gelin, birlikte mezarına gidelim.
Birlikte mezara gittiler. Hz. Ömer r.a. seslendi:
- Ey falan! “Ve limen hâfe mekâme Rabbihi cennetân . (Rabbinin huzurunda durmaktan korkan kimseye iki cennet vardır.)” (Rahman Suresi, 46)
Ve cevap geldi:
- Ya Ömer! Rabbim bana cennette o ikisini de verdi.
İbn Asâkir : Tarîhu Medîneti Dımaşk , 45/450
Ölüm Sohbeti
Rivayet edilir ki, Ashab -ı Kiram'dan Amr b. Âs r .a. Hazretleri, ölüm döşeğinde iken yüzünü duvara çevirmiş ağlıyormu ş. Oğlu ise:
- Niçin ağlıyorsun ki? Rasulullah Aleyhisselam seni falan şeyle, filan şeyle müjdelemedi mi, diye teselliye çalışıyormuş.
Amr b. Âs bunun üzerine yüzünü yanındakilere çevirip şöyle demiş:
“Amellerimin içinde en üstünü, Allah'tan başka ilâh olmadığına, Muhammed Aleyhisselam'ın Allah'ın elçisi olduğuna şahitlik etmem (kelime-i şehadet ) dir . Fakat ben üç farklı durum geçirdim. Bir zamanlar insanlar içinde Rasulullah kadar kızdığım, O'nun kadar öldürmek istediğim başka biri yoktu. Eğer o zaman ölmüş olsaydım kesinlikle cehennemlik olurdum. Sonra Yüce Allah müslüman olmayı gönlüme koydu ve Allah Rasulü'ne biat etmek üzere gittim.
- Ey Allah'ın Rasulü , elini uzat da sana biat edeyim, dedim.
Fakat o elini uzatınca ben elimi geri çekiverdim. Niçin elimi geriye çektiğimi sorunca dedim ki:
- Benim bir şartım var. Geçmi ş bütün günahlarım bağışlanacaksa sana biat ederim. O ise:
- Ey Amr , İslâmiyet kendisinden önceki günahları siler; hac kendisinden önceki günahları siler; hicret kendisinden önceki günahları siler, dedi.
Sonra öyle oldum ki, insanlar arasında O'ndan daha çok sevdiğim kimse yoktu. O'na karşı beslediğim saygıdan dolayı, O'nun yüzüne bile bakamaz olmuştum. Eğer biri bana: ‘ Rasulullah nasıl biridir?' diye sorsaydı, yüzüne bakamadığım için O'nu tarif bile edemezdim. Eğer ben o zaman ölmüş olsaydım, zannederim ki cennetliklerden olurdum. Ondan sonra ise bazı işler üstlendik. İşte bundan sonraki halimi bilemiyorum.
Öldüğüm zaman yanımda ağlayıp feryad eden kadınlar olmasın, meşale yakılmasın. Beni gömerken üzerime hafif yükseklik yapacak seviyede toprak atın. Kabir işim tamamlanınca bir devenin kesilip etinin dağıtılacağı kadar bir zaman kabrim yanında bekleyin. Sual meleklerine cevap verinceye kadar yalnızlığımı sizinle paylaşayım.”
İbn Sa'd : et- Tabakâtü'l -Kebir, 5/ 79-80
İlim Sohbeti
Tabiûndan olan Cündüb b. Abdullah rh .a . anlatıyor:
Bir şeyler öğrenmek için (Irak'tan) Medine'ye varıp Rasulullah'ın mescidine gittim. İçeri girince herkes halka halinde oturmuş, konuşuyorlardı. Halkaları birer birer geçerek, üstünde iki parça elbisesi bulunan, yoldan yeni gelmişçesine zayıf ve yorgun görünen bir adamın bulunduğu bir halkanın yanına geldim. Adam şöyle diyordu:
- Allah'a yemin ederim ki, memleketin vali ve idarecileri helak oldular!
Hemen onun yanına oturdum. Adam hayli konuştuktan sonra yerinden kalktı. Ben de bu şahsın kim olduğunu soruşturdum.
- Bu zat, müslümanların ulusu Übey İbn Ka'b'dır , dediler.
Bunun üzerine evine varıncaya kadar onu takip ettim, ardından ben de içeri girdim. Baktım ki kendi bitkinliği gibi evi ve eşyası da köhne durumda. Dünyadan ilgisini kesmiş bir hali var. Selamlaştıktan sonra kim olduğumu sordu. Iraklı biri olduğumu söyledim.
- Bana uzun uzadıya sorular sormaya gelmiş olmalısın, dedi.
O öyle söyleyince ben de kızdım. Diz üstü oturup yüzümü kıbleye çevirdim. Ellerimi kaldırarak şunları söyledim:
- Allahım , bunları sana havale ediyoruz. Biz dinimizi öğrenmek için bunca yol katederek , kendimizi ve hayvanlarımızı yorarak uzak yerlerden buralara kadar geliyoruz. Bunlar ise karşılaştığımızda bize surat asıyor, kalp kırıcı sözler söylüyorlar.
Bunun üzerine o ağlamaya başladı ve gönlümü alarak:
- Allah iyiliğini versin! Ben onu kasdetmedim , dedikten sonra, Allahım sana söz veriyorum. Eğer beni gelecek Cumaya kadar yaşatırsan, senin peygamberinden işittiklerimi kimseden çekinmeden müslümanlara aktaracağım, dedi.
O böyle dedikten sonra geri döndüm ve gelecek Cumayı sabırsızlıkla beklemeye başladım. Perşembe günü çarşıya çıktığımda bütün sokakların insanla dolup taştığını gördüm.
- Nedir bu kalabalık, diye sordum.
- Sen yabancısın galiba, dediler, müslümanların ulusu Übey b. Ka'b vefat etti.
et - Tabakâtü'l -Kebir, 3/465