sümeyra
Wed 14 December 2011, 02:14 pm GMT +0200
4264)Aişe (Radıyallâhü anha)'dan
4264) "... Aişe (Radıyallâhü anha)'dan; Şöyle demiştir:
Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
Her kim Allah'a kavuşmayı severse, Allah (da) ona kavuşmayı sever. Her kim de Allah'a kavuşmaktan hoşlanmazsa Allah (da) ona kavuşmaktan hoşlanmaz, buyurdu. Bunun üzerine O'na:
Yâ Resûlallah! Allah'a kavuşmaktan hoşlanmamak. Ölüme kavuşmaktan hoşlanmamak dolayısıyladır ve hiç birimiz ölümden hoşlanmayız (ne buyurulur?) denildi. Resûl-i Ekrem (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki:
Hayır, (öyle değil). Bu (yâni Allah'a kavuşmayı sevmek veya sevmemek) ancak kişinin öleceği anda olur. Ölüm döşeğinde kişi Allah'ın rahmet ve mağfiretiyle müjdelendiği zaman Allah'a kavuşmayı sever. Allah da ona kavuşmayı sever. Ölüm döşeğinde kişi Allah'ın azabı ile müjdelenince (yâni tehdid edilince) Allah'a kavuşmak istemez. Allah da ona kavuşmaktan hoşlanmaz."[140]
İzahı
Bu hadîsi Buhâri, Müslim ve Tirmizi az lâfız değişikliği ile rivayet etmişler.
El-C ezeri, en-Nihâye'de: Allah'a kavuşmaktan maksad, âhiret hayatına intikal etmek ve Allah katındaki nimetleri arzulamaktır. Maksad ölmek değildir. Çünkü hiç bir kimse, ölümden hoşlanmaz. Allah'a kavuşmak yukarda belirtilen mânâda yorumlanınca bundan hoşlananların imân ve takva ehli olduğu tabiidir. Çünkü dünya
ya gönül bağlamayan, bilâkis nefret eden mü'min âhiret mutluluğuna gönül verir ve ebedi hayata intikal etmekten hoşlanır. Onun aksine dünyaya gönül verip zevklere dalan kimseler ise âhirete intikal etmeyi sevmez, demiştir.
Nevevî de: Hadîsin sonu baş kısmını açıklar. Yâni Allah'a kavuşmaktan ve ölümden hoşlanmamak veya hoşlanmak hususunda dikkat alınacak durum, ölüm döşeğindeki haldir, sağlık hâli değildir. Çünkü ölüm döşeğinde, artık tevbenin de kabul olunmayacağı anda, her insana gideceği yer ve kendisi için hazırlanmış olan nimet veya azab bildirilir ve gösterilir. Artık saadet ve cennet ehli olanlar o esnada ölümü ve Allah'a kavuşmayı severler, o güzel makamlara ve üstün nimetlere bir an önce erişmek istemezler. Allah da onlara kavuşmayı sever, yâni onlara lutüf ve keremlerini sergiler. Şakavet ve cehennem ehli olanlar ise, gidecekleri yerin fena olduğunu anladıkları için ölümden hoşlanmazlar, Allah'a kavuşmak istemezler. Allah da onlara kavuşmayı sevmez. Yâni onları rahmet ve kereminden uzak tutar, rahmet etmeyi dilemez. Allah'ın onlara kavuşmayı sevmemesinin mânâsı budur. Hadis cennetlik ve cehennemlik olanların hâl ve sıfatlarını beyân eder. Hadisten maksad şu değildir: Bâzı insanların Allah'a kavuşmayı sevmeleri, Allah'ın onlara kavuşmayı sevmesine sebep olur. Keza bâzı insanların Allah'a kavuşmayı sevmemeleri, Allah'ın onlara kavuşmayı sevmemesine sebep olur. Böyle bir mâna kasdedilmemiştir, diye bilgi verir.
Allah'ın kuluna kavuşmayı sevmesi veya kavuşmadan hoşlanmaması ifâdesinden kasdedilen mânâ ile ilgili olarak î b n - i H a c e r: Âlimler demişler ki: Allah'ın kulunu sevmesi, ona hayır dilemesi, onu hayır yoluna yöneltmesi ve ona lutüf ve ihsanda bulunmasıdır. Allah'ın kulundan hoşlanmaması da bunun zıddı demektir. Yâni kulu için şer dilemesi, hayırlı yola yöneltmemesi ve ikramda bulunmaması demektir, der.
H a 11 â b î de : Kulun Allah'a kavuşmayı sevmesi, âhireti dünyaya tercih etmesidir. Böyle olan kul, dünyada devamlı kalmayı sevmez. Bilâkis dünyadan göçetmeye hazırlanır. Kulun Allah'a kavuşmadan hoşlanmaması da bunun zıddıdır, der.
Hulâsa yukarda âlimlerden naklen verilen bilgiden çıkan sonuç şudur:
Allah'a kavuşmayı sevmek, kulun sağlıklı iken ölmeyi arzulaması demek değildir. Keza O'na kavuşmaktan hoşlanmamak da kulun sağlıklı iken ölmeyi arzulamaması demek değildir. Çünkü takva sâhibi olan mü'min daha çok hayırh işler ve ibâdetler işlemek için dünyada uzun süre kalmayı arzular ve ölmek istemez. İmansız kişi de âhiret hayatına inanmadığı ve dlümü yokluk olarak sandığı için ölmek istemez. îmânh olup da günahlara dalmış durumdaki gafil kişi de şuursuzluğundan dolayı ve ölümün acı bir şey olması hasebiyle ölmek istemez.
Allah'a kavuşmayı sevmek veya bundan hoşlanmamak, ölüm döşeğinde kişinin gideceği yeri görmesi anına mahsustur. Kasdedilen mânâ budur. Takva sahibi mü'min, son nefesini vermek üzere iken cennetteki makamı seyretmesi veya ilâhî mükâfatlara dâir müjdeyi alması hâlinde canını seve seve verir ve bu nimetlere kavuşmak ister. Azaba müstehak olan kul da ölüm döşeğinde fecî manzarayı görünce uğrayacağını anladığı vahim durum dolayısıyla ölmekten hoşlanmaz.
Allah'ın kuluna kavuşmayı sevmesi ise ona lutüf ve ikramda bulunması demektir. Allah'ın kuluna kavuşmaktan hoşlanmaması da kulunu rahmetinden ve lütuflarından uzaklaştırması demektir.
4264) "... Aişe (Radıyallâhü anha)'dan; Şöyle demiştir:
Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
Her kim Allah'a kavuşmayı severse, Allah (da) ona kavuşmayı sever. Her kim de Allah'a kavuşmaktan hoşlanmazsa Allah (da) ona kavuşmaktan hoşlanmaz, buyurdu. Bunun üzerine O'na:
Yâ Resûlallah! Allah'a kavuşmaktan hoşlanmamak. Ölüme kavuşmaktan hoşlanmamak dolayısıyladır ve hiç birimiz ölümden hoşlanmayız (ne buyurulur?) denildi. Resûl-i Ekrem (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki:
Hayır, (öyle değil). Bu (yâni Allah'a kavuşmayı sevmek veya sevmemek) ancak kişinin öleceği anda olur. Ölüm döşeğinde kişi Allah'ın rahmet ve mağfiretiyle müjdelendiği zaman Allah'a kavuşmayı sever. Allah da ona kavuşmayı sever. Ölüm döşeğinde kişi Allah'ın azabı ile müjdelenince (yâni tehdid edilince) Allah'a kavuşmak istemez. Allah da ona kavuşmaktan hoşlanmaz."[140]
İzahı
Bu hadîsi Buhâri, Müslim ve Tirmizi az lâfız değişikliği ile rivayet etmişler.
El-C ezeri, en-Nihâye'de: Allah'a kavuşmaktan maksad, âhiret hayatına intikal etmek ve Allah katındaki nimetleri arzulamaktır. Maksad ölmek değildir. Çünkü hiç bir kimse, ölümden hoşlanmaz. Allah'a kavuşmak yukarda belirtilen mânâda yorumlanınca bundan hoşlananların imân ve takva ehli olduğu tabiidir. Çünkü dünya
ya gönül bağlamayan, bilâkis nefret eden mü'min âhiret mutluluğuna gönül verir ve ebedi hayata intikal etmekten hoşlanır. Onun aksine dünyaya gönül verip zevklere dalan kimseler ise âhirete intikal etmeyi sevmez, demiştir.
Nevevî de: Hadîsin sonu baş kısmını açıklar. Yâni Allah'a kavuşmaktan ve ölümden hoşlanmamak veya hoşlanmak hususunda dikkat alınacak durum, ölüm döşeğindeki haldir, sağlık hâli değildir. Çünkü ölüm döşeğinde, artık tevbenin de kabul olunmayacağı anda, her insana gideceği yer ve kendisi için hazırlanmış olan nimet veya azab bildirilir ve gösterilir. Artık saadet ve cennet ehli olanlar o esnada ölümü ve Allah'a kavuşmayı severler, o güzel makamlara ve üstün nimetlere bir an önce erişmek istemezler. Allah da onlara kavuşmayı sever, yâni onlara lutüf ve keremlerini sergiler. Şakavet ve cehennem ehli olanlar ise, gidecekleri yerin fena olduğunu anladıkları için ölümden hoşlanmazlar, Allah'a kavuşmak istemezler. Allah da onlara kavuşmayı sevmez. Yâni onları rahmet ve kereminden uzak tutar, rahmet etmeyi dilemez. Allah'ın onlara kavuşmayı sevmemesinin mânâsı budur. Hadis cennetlik ve cehennemlik olanların hâl ve sıfatlarını beyân eder. Hadisten maksad şu değildir: Bâzı insanların Allah'a kavuşmayı sevmeleri, Allah'ın onlara kavuşmayı sevmesine sebep olur. Keza bâzı insanların Allah'a kavuşmayı sevmemeleri, Allah'ın onlara kavuşmayı sevmemesine sebep olur. Böyle bir mâna kasdedilmemiştir, diye bilgi verir.
Allah'ın kuluna kavuşmayı sevmesi veya kavuşmadan hoşlanmaması ifâdesinden kasdedilen mânâ ile ilgili olarak î b n - i H a c e r: Âlimler demişler ki: Allah'ın kulunu sevmesi, ona hayır dilemesi, onu hayır yoluna yöneltmesi ve ona lutüf ve ihsanda bulunmasıdır. Allah'ın kulundan hoşlanmaması da bunun zıddı demektir. Yâni kulu için şer dilemesi, hayırlı yola yöneltmemesi ve ikramda bulunmaması demektir, der.
H a 11 â b î de : Kulun Allah'a kavuşmayı sevmesi, âhireti dünyaya tercih etmesidir. Böyle olan kul, dünyada devamlı kalmayı sevmez. Bilâkis dünyadan göçetmeye hazırlanır. Kulun Allah'a kavuşmadan hoşlanmaması da bunun zıddıdır, der.
Hulâsa yukarda âlimlerden naklen verilen bilgiden çıkan sonuç şudur:
Allah'a kavuşmayı sevmek, kulun sağlıklı iken ölmeyi arzulaması demek değildir. Keza O'na kavuşmaktan hoşlanmamak da kulun sağlıklı iken ölmeyi arzulamaması demek değildir. Çünkü takva sâhibi olan mü'min daha çok hayırh işler ve ibâdetler işlemek için dünyada uzun süre kalmayı arzular ve ölmek istemez. İmansız kişi de âhiret hayatına inanmadığı ve dlümü yokluk olarak sandığı için ölmek istemez. îmânh olup da günahlara dalmış durumdaki gafil kişi de şuursuzluğundan dolayı ve ölümün acı bir şey olması hasebiyle ölmek istemez.
Allah'a kavuşmayı sevmek veya bundan hoşlanmamak, ölüm döşeğinde kişinin gideceği yeri görmesi anına mahsustur. Kasdedilen mânâ budur. Takva sahibi mü'min, son nefesini vermek üzere iken cennetteki makamı seyretmesi veya ilâhî mükâfatlara dâir müjdeyi alması hâlinde canını seve seve verir ve bu nimetlere kavuşmak ister. Azaba müstehak olan kul da ölüm döşeğinde fecî manzarayı görünce uğrayacağını anladığı vahim durum dolayısıyla ölmekten hoşlanmaz.
Allah'ın kuluna kavuşmayı sevmesi ise ona lutüf ve ikramda bulunması demektir. Allah'ın kuluna kavuşmaktan hoşlanmaması da kulunu rahmetinden ve lütuflarından uzaklaştırması demektir.