- Seyr u sülûk

Adsense kodları


Seyr u sülûk

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
Rüveyha
Sun 19 October 2014, 02:49 pm GMT +0200
Azizüddin Nesefî k.s.’den


Semerkand Dergisi | Ağustos 2005 | TASAVVUF KLASİKLERİ   


Seyr u sülûk

Allah seni iki dünyada da aziz etsin, bil ki sülûkun sözlük mânası , mutlak olarak git­mektir. Yani gidenin dış veya iç alemde seyretmesi mümkündür. Tasavvuf ehlinin görüşüne göre sülûk , özel olarak gitmekten ibarettir. O da “ seyr ilallah ” (Allah’a doğru seyir) ve “ seyr fillâh ” (Allah’ta seyir) dir .

Ey derviş! Bizden önceki şeyhler sülûk hakkında pek çok kitap yazmışlardır. Bu hu­susta “ sülûk , seyr ilallah ve seyr fillâh’tır ” demişlerdir. Ben de birkaç risalede aynı şekilde söyledim. Şimdi bu risalede başka bir ifade ile bir şey söyleyeceğim.

Ey derviş! İnsanın mertebeleri vardır. İnsanın sıfat ve ahlâkı insan zerrelerinde bulu­nur. Her mertebede bir şey zahir olur. İnsan mertebeleri tamamen belirince, insanın sı­fatları ve ahlâkı da tamamen zahir olur ve küçük alem tamamlanır. Küçük alemi ta­mamlayan bu sâlik, büyük alemde Allah’ın naip ve halifesi oldu. Onun dediği Allah’ın dediği, onun yaptığı Allah’ın yaptığı olur. Bu en büyük tecellidir. Çünkü ahlâkın ve il­min zuhuru burasıdır.

Ey derviş! İlim pek çok yerde zuhur eder. Ama ilim burayı ihata eder. Burada kendini tanımış ve burada her şeyi olduğu gibi görüp bilmiştir. O halde sülûk , sâlikin (gidenin) kendi mertebelerine yönelmesi, kendi mertebelerini tedricen tamamlayarak küçük alemi oluşturmasından ibarettir. Küçük alem tamamlanmadıkça, onun büyük alemde Allah’ın naip ve halifesi olması imkansızdır. Onun alemler üzerinde kudreti oluşur. Kendisine gücü yetmeyenin başkalarına nasıl gücü yetebilir? Bazıları burada hata edip çeşitli azap­lara uğramışlar, murad ve maksada ulaşmamışlardır. Sâlikin mertebeleri tamamen beli­rince, sülûk da tamamlanmıştır.

Ey dervi ş! Anlaşılmıştır ki, yolcu da, yol da, menzil de sensin! Sâlikin mertebeleri ta­mamen belirince, seyr fillâh mertebesinin başına gelinir. Bu seyir hiçbir zaman son bul­maz.

Niyet ve talep


Ey derviş! Sâlikin ibadet ve riyazetlerindeki niyeti “Allah’ı talep ediyorum” şeklinde olma­malıdır. Yine “arınma ve iyi ahlâk talep ediyorum”, “ilim ve marifet talep ediyorum”, “sırların keşfi ve nurların zuhurunu talep ediyorum” olmamalıdır. Çünkü bunların her biri insanlık mertebelerinden birine mah­sustur. Sâlik o mertebeye ulaşmadıkça, o mertebeye mahsus olan şeyin zahir olmasına imkan yoktur. Eğer o mertebeye ulaşırsa, istesin veya istemesin, biri söylesin veya söylemesin, o mertebeye ait olan bir şeyin zahir olmamasına imkan yoktur. Çocuğa “şehvetin zevki nedir?” diye sorulsa, çocuk bilmez. Ama çocuk o mertebeye gelirse, söylenilsin veya söylenilmesin kendi anlar.

Ey derviş! İnsanın, ağaçta olduğu gibi mertebeleri vardır. Ağacın her mertebesinde ne meydana geleceği açıktır. Şu halde bahçıvanın işi zemini yumu şatmak, taş ve çakılları temizlemek, zamanında su vermek, ağaca zarar gelmemesi ve olgunlaşmasının tamam­lanması için onu korumaktır. Sâliklerin işleri de aynı şekildedir. Sâlikin riyazet ve ibadetlerdeki niyeti, insan olmak ve insanlık mertebelerinin kendisinde tamamen zahir ol­masıdır. İnsanlık mertebeleri tamamen zahir olunca, sâlik istesin veya istemesin, temizlik ve iyi ahlâk, ilim, marifet, sırların keşfi, nurların zuhuru… her biri kendi vak­tinde zahir olur. Sâlikin adını hiç duymadığı, hatırından geçmediği şeyler zahir olur. Bu işte bulunmayan kimse bu sözleri asla anlamaz. Sözü uzatıp, maksadımızdan ayrılmayalım. Sâlik yüce himmetli olmalı, yaşadıkça çalışmalı, uğraşı ve çabayla meşgul olmalıdır. Çünkü Allah’ın ilim ve hikmetinin sonu yoktur.

Ey derviş! Ağacın tüm mertebeleri, ağaç tohumunda mevcuttur. Usta bahçıvan, ter­biye ve eğitim gerekir ki, hepsi zahir olsun. Aynı şekilde arınma, iyi ahlâk, ilim, mari­fet, sırları keşfetme, nurların zuhuru, hepsi insanın zâtında mevcuttur. Ârifle sohbet, terbiye ve eğitimle bunların hepsi zahir olabilir.

Yakınlık (sohbet)

Bil ki, manevi yakınlığın (sohbetin) kuvvetli tesirleri ve önemli özellikleri vardır. Maksada ulaşmayan sâlikin maksadının hasıl olmamasının sebebi, bir ârifin yakınlığına nail olmamasıdır. Bir şeyler elde edebilen kimse, bunu ancak ârifin manevi yakınlığından elde etmiştir. Bunun dışında kalan tüm ibadet ve riyazetler, sayısız âdâb ve şartlar, sâlikin bir ârifin yakınlığına ulaşması içindir. Sâlik bir ârifin yakınlığına lâyık olunca, onun işi tamamlanır.

Ey derviş! Sâlik, bir gün, hatta bir an için bir ârifin manevi yakınlığına ulaşıp, ondan yararlanır ve ârifin yakınlığına layık olursa, yüz yıl, hatta bin yıl ibadetle meşgul olmasından daha hayırlı olur. “Rabbinin nezdinde bir gün, sizin saydıklarınızdan bin yıl gibidir.” ( Hacc , 47). Bir kimse, ne kadar istidatlı olsa, çokça ibadetle meşgul olsa da, ârifin manevi yakınlığı olmaksızın maksada ulaşması ve maksadın hasıl olması imkansızdır.

Ey derviş! Pek çok kimse vardır, bir ârifin yakınındadır, ama ondan hiç faydalanamaz. Ya istidadı yoktur ya da maksadı yoktur. İstidadı olmayan, yakınlık ehlin­den değildir. İstidadı olup da maksadı olmayan yakınlık eri sayılmaz. Çünkü yakınlık eri­nin ortak maksadı vardır; iki veya daha çok kimse birlikte olur, maksatları da aynı olur­sa, bunlar yakınlık arkadaşıdırlar. Maksatları bir olmazsa yakınlık arkadaşı sayılmazlar.

Yakınlığın (sohbetin) manasını anladığına göre, şimdi şunu iyi bil ki, dervişlerin sohbetine katıldığın zaman az konuşmalı, sana sorulmadıkça cevap vermemelisin. Sana sorulan sorunun cevabını bilmiyorsan, hemen “bilmiyorum” demeli ve utanmamalısın. Cevabı biliyorsan, özlüce söylemeli ve sözü uzatmamalısın. Tartışmaya girmemeli ve dervişler arasında kibirlenmemelisin. Otururken baş köşeye geçmemeli, tevazu göstermelisin. Sohbet arkadaşları hazır olup da, arada yabancı bulunmazsa, edepte mübalağa etmemeli, fazla resmi olmamalısın. Çünkü birkaç yer dışında resmî olunmaz.

Ey derviş! Edepsizlik her zaman ve her yerde yasaktır. Onun için edepsizlik etmeyesin. Ama bizim maksadımız, yalnızken, yani arada yabancı yokken, serbest ve samimi yaşamalısın. Çünkü resmi davranacak olsan, diğerlerinin de resmi olması gerekir; der­vişler de ağırlaşırlar. Yakınlığın zevki kalmadığı gibi, onun sebebi sen olursun. Putperest olmamalı, bir şeyi kendine put yapmamalısın. Başkalarının yaptıklarını sen de yap.

Ey derviş! Yapılması ve yapılmaması zorunlu olmayan her işte arkadaşlarla uyum sağlamak kerem ve mürüvvettir. Muvafakat etmezsen mürüvvetsiz olursun. Hangi işe alışırsan o iş senin putun olur; arkadaşlar arasında da putperest olursun.

Ey derviş! Zorunlu olmayan ve arkadaşların rahatlamasına sebep olmayan bir işi adet edinme. Adet edinirsen, o iş senin putun olur. Alışkanlığı terketmek ve putu kırmak, mert olanların işidir.