Eslemnur
Thu 7 April 2011, 11:53 am GMT +0200
Kıble Ve Beytu'l-Makdis'in
Kıble Olmasının Neshedilmesî
Rasûlullah (s.a) Medine'ye hicret edince Yüce Allah o'na Beytu'l-Makdis'e doğru namaz kılmasını emretti. Çünkü Yahudilerin kıblesine doğru namaz kıldığı takdirde Yahudiler, Tevrat'ta o'nun niteliklerine dair buldukları bilgiler dolayısıyla o'nu yalanlamayacaklardı. Bu se-beble Nebî (s.a) ile ashabı Medine'ye hicret ettiklerinden itibaren onyedi ay kadar Beytu'l-Makdis'e doğru namaz kıldılar.
Müslümanlardan bir grup bir yolculuğa çıkmıştı. Bulutlu bir günde namaz vakti girdi. Kıbleyi tesbit edemediler: kimisi doğuya doğru, kimisi batıya doğru namaz kıldı. Daha sonra kıbleye doğru namaz kılmadıkları anlaşıldı. Medine'ye geldiklerinde durumu Nebî'ye (s.a) sordular. Bunun üzerine şu âyet nazil oldu:
Doğu da. batı da Allah'ındır. Dolayısıyla nereye dönerseniz Allah'ın vechi (yani, siz namaz kılarken yüzlerinizi hangi tarafa döndürürseniz, AIlah'ın vechi} oradadır. Kuşku yok ki Allah vâsidir, alimdir.[95] (Bakara/115)
Nebi (s.a) -ataları İbrahim ve İsmail'in (ikisine de selâm olsun) kıblesini kasdederek- Cebrail'e (a.s) dedi ki:
— Azız ve celîl olan Rabbimin beni Yahudilerin kıblesinden başka tarafa döndürmesini çok arzu ediyorum.
Cebrâîl (a.s) de şöyle karşılık verdi:
— Ben de senin gibi bir kulum, bunu Rabbinden dile!
Cebrâîl (a.s) yükseldi, Nebî de dileği gerçekleşir ümidiyle semâya doğru bakmaya koyuldu ve nihayet Cebrâîl istediği buyruğu getirdi. Böylece Beytu'l-Makdis'in kıble olma hükmü bu âyetle neshedildi.
Yüzünün semâda aranıp durduğunu {yani, semâya doğru uzun uzun baktığını} görüyoruz. Onun için andolsun seni hoşnut olacağın kıbleye {yani Kabe'ye} döndüreceğiz {çünkü Rasûlullah, Beytu'l-Makdis yerine Kabe'nin kıble olmasını çok arzu ediyordu}. Artık yüzünü Mescid-i Haram'a doğru çevir. Siz de nerede bulunursanız {namazda} yüzle-,; rinizi ona çevirin (yani, ona doğru döndürün}! (Bakara/144)
Kabe, Beytu'l-Makdis yerine kıble yapılınca, Yahudiler kıble hususunda Müslümanlarla tartıştılar ve Beytu'l-Makdis'in Kabe'den üstün olduğunu iddia ettiler. Yüce Allah onları yalanladı ve Âl-i İmrân süresindeki şu buyrukları indirdi:
Kuşkusuz insanlar için vaz'olunan ilk ev {yani, Müslümanlar için kurulan ilk mescid} Bekke'de {Mekke'ye "Bekke" denmesi, tavaf esnasında insanların kalabalık oluşturmaları sebebiyledir. Beytu'I-Makdis ise Mekke'deki evden/Kâbe'den kırk yıl sonra yapılmıştır. "Bekke" iki dağın arasıdır, "Mekke" ise Harem bölgesinin tamamının adıdır} bulunan, âlemlere {yani, mü'minlerej mübarek {yani, hacc ve umre yapan, orada namaz kılan kimselerin günahlarına bir mağfiret, bir bereket) ve hidâyet olan {yani, Kabe'ye doğru namaz kılan i: kimseler için dalâletten hidâyete erişmeye vesile olan} evdir. (Âl-i İmrân/96)
Kıble'nin Beytu'I-Makdis'ten Kabe'ye doğru döndürülmesinden sonra oraya doğru namaz kılmak sapıklıktır. Sonra Yüce Allah buyurmaktadır ki:
Orada (yani, Mescid-i Haram'da} apaçık âyetler {yani, apaçık belgeler/alametler} ve İbrahim'in makamı {yani, İbrahim'in (a.s) izi| vardır. (Âl-i İmrân/97)
Yüce Allah, Bakara sûresinde şöyle buyurmaktadır:
Siz de İbrahim'in makamından bir namazgah edinin {yani, onun yakınında namaz kılın}![96] (Bakara/125)
İmam, makamın arkasında ve Kabe'ye yönelmiş olarak ayakta durur, insanlar da onun etrafında saf tutarlar.
Şanı yüce Allah şöyle buyuruyor: De ki: "Rabbin adaleti emretti. Her secde yerinde {yani, her kilise, havra ya da başka bir yerde} yüzlerinizi doğrultun {yani, Kabe'ye doğru namaz kılın} ve O'na {yani, Allah'a} -dîni yalnız O'na hâlis kılarak {yani, O'nu tevhîd ederek}— ibâdet edin!" (A'râf/29)
Allah Teâlâ bu buyruğuyla onlara namazı ve tevhidi emretmektedir.
Mukâtil dedi: Kabe, Mescid-i Haram ahalisi için bir kıbledir. Mescid de, Harem ahalisi için bir kıbledir. Harem bölgesi ise, bütün yeryüzündekiler için bir kıbledir.
Mukâtil Bişr b. Teym'den, o da 'Abdullah b. Ömer'den şöyle rivayet etmektedir: "Batıyı sağına, doğuyu soluna aldığın takdirde orası, ikisi arasında doğuda bulunanlar için bir kıbledir."
Mukâtil Ebû İshâk'tan, o el-Hâris'ten, o da 'Ali b. Ebî Tâlib'ten (a.s) şöyle rivayet etmiştir: "Namazda önünden geçen hiçbir şey namazını kesmez. Fakat elinden geldiği kadar onu geri çevirmeye bak."
Mukâtil dedi: Namaz kılan kimsenin Önünden herhangi bir şeyin geçmesi —eğer önünde bir sütre bulunmu-_ 3forsa- mekruhtur. Fakat hiçbir şey de namazı kesmez/bozmaz. Bu sebeble, namaz kıldığınız takdirde deve semerinin arka tarafındaki çıkıntı uzunluğunda ve ip kalınlığında bir sopa dahi olsa, onu dikine saplayarak sütre edinin.
Mukâtil İsmail'den, o Ebû Umeyye'den, o Ebû Hurey-re'den, o da Nebî'den (s.a) şöyle rivayet etti:
Sizden herhangi bir kimse bir sütre bulamayacak olursa, önüne bir ip koysun. Artık öhünden ğeçenlerin ona zararı olmaz. [97]
[95] I/20b: Allah vâsidir: çünkü bilmedikleri zamanda kıbleye yönelmemek hususunda onlara genişlik sağlamıştır. Alimdir: onların niyetlerini çok iyi "bilendir. (Bakara/115)
[96] I/21/b: Siz de ibrahim'in makamından bir namazgah edinin {yani, onun yakınında namaz kılın}! Makama el sürmeleri de, onu öpmeleri de emredilmemiştir. Çünkü Kabe'de 360 tane put vardı. Nebî {s.a) hepsini kırdı.
[97] Mukatil B. Süleyman, Ahkam Ayetleri Tefsiri, İşaret yayınları: 64-68