- Dünya Sevgisi Bütün Kötülüklerin Başı

Adsense kodları


Dünya Sevgisi Bütün Kötülüklerin Başı

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
neslinur
Fri 16 July 2010, 06:19 pm GMT +0200
بســـم الله الرحمن الرحيم
 
 
Dünya Sevgisi Bütün Kötülüklerin Başı Olup Bir Çok Yönden Dini İfsad Edicidir

 
 
Sabredenlerin üstün olduğunu iddia edenler demişlerdir ki:

"Dünya sevgisi bütün kötülüklerin başı olup bir çok yönden dini ifsad edicidir."
 
 
1 - Birincisi, dünya sevgisi, dünyaya tazim etmeyi gerektirir. Halbuki dünya Allah katında hakirdir. Allahın tahkir ettiği bir şeyi tazim etmek en büyük günahlardandır.
 
 
2 - İkincisi, Allah Teala dünyaya lanet, gazab ve buğz etmiştir. Ancak dünyada Allah için olanlar müstesnadır. Allah'ın lanet, buğz ve gazab etmiş olduğu şeyi seven kimse fitneye, Allah'ın buğzuna ve gazabına hedef olmuş olur.
 
 
3-  Üçüncüsü, bir kimse dünyayı sevince onu gaye ve maksad edinmiş olup, Allah'ın kendisine ve ahirete ulaşmak için vesile kıldığı amelleri dünya için vesile kılmış olur. Burada iki şık vardır;

Birincisi; vesileyi gaye ve maksad edinmektir.

İkincisi; ahiret amellerini dünyaya vesile kılmaktır. Bu her bakımdan büyük bir günahdır.

Nitekim Allah Teala:

"Kim (sadece) dünya hayatını ve ziynetini isterse, biz öylelerine amellerinin karşılığını burada tamamen öderiz. Bu hususta, onlara cimrilik yapılmaz. Bunlar öyle kimselerdir ki, ahirette kendilerine ateşten başka bir şey yoktur. Yaptıkları bütün ameller orada boşa gidecek. Zaten bütün yapmış oldukları şeyler boştur" (Hud/15-16).

diğer bir ayette:

"Her kim acele (geçen dünya)yı isterse, dilediğimiz kimseye dilediğimiz kadar peşin (dünyalık) veririz. Sonra da ona cehennemi tahsis ederiz. Yerilmiş ve kovulmuş bir halde oraya girer." (İsra/18)

diğer bir ayette de;

"Her kim ahiret sevabını isterse, onun sevabını artırırız ve her kim dünya menfaatini isterse ona da dünyalık veririz, fakat ahirette ona hiçbir nasib yoktur." (Şura/20) buyurmuştur.

Bu üç ayet birbirine benzer ve bir manaya delalet eder. Yani bir kimse ameliyle dünyayı ve dünyanın ziynetini isteyip Allah'ı ve ahireti istemezse, onun nasibi istediğidir, istediğinden başka nasibi yoktur. Hadis-i şerifler bu ayet-i kerimeyi açıklamaktadır.

Nitekim Ebu Hüreyre (r.a.)'nin rivayet ettiği bir hadis-i şerifde;

"Kıyamet gününde ilk defa ateş üç sınıfla tutuşacaktır.

Birinci sınıf dünya için savaşanlardır,

İkinci sınıf dünya için sadaka verenlerdir,

Üçüncü sınıf dünya için okuyanlardır, bunlar amelleriyle dünyayı ve dünya nasibini istemişlerdir" buyurmuştur. (Müslim.)

Nesei'nin rivayet ettiğine göre, Ebu Ümame demiştir ki;

"Bir adam Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'a gelerek:

"Ya Resulullah! Bir kimse hem mükafat hem de namının anılması için savaşıyor, onun için ne var?" diye sordu Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem):

"Onun için hiçbirşey yoktur" buyurdu. Sonra da:

"Şüphe yok ki, Allah Teala, ancak rızası için yapılan halis amelleri kabul eder." buyurmuştur.

Bu savaşan kimse mükafat almaya niyet ederken insanlar arasında namının yayılmasına da niyet edince, ameli sırf Allah rızası için olmadı. Bu yüzden amelinin hepsi boşa gitmiştir.

İmam Ahmed'in Müsned'inde ve Ebu Davud'da rivayet, edildiğine göre, Ebu Hüreyre (r.a.) demiştir ki;

"Bir kimse;

"Ya Resulullah! Bir adam Allah, yolunda cihad etmek istiyor, halbuki dünya menfaatlarından bir şey de elde etmek istiyor, (bunun hakkında ne dersin)" diye sordu.

Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem);

"Onun için hiçbir ecir yoktur" buyurdu.

Resulullah'ın bu cevabı insanlara çok ağır geldi. O kimseye;

"Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'a bunu tekrar sor, galiba soruyu anlayamadı" dediler.

O kimse de; "Ya Resulullah! Bir adam Allah yolunda cihad etmek istiyor, halbuki dünya menfaatlarından bir şey de elde etmek istiyor" diye tekrar sordu.

Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem);

"Onun için hiçbir sevap yoktur" buyurdu.

O kimse aynı soruyu üçüncü defa sordu.

Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'da;

"Onun için hiç bir ecir yoktur" buyurdu.

Nesei'nin rivayet ettiğine göre, Ubade b. Samit demiştir ki;

Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem);

"Her kim Allah yolunda sadece bir yular elde etmek niyetiyle savaşırsa, ona ancak niyet ettiği şey vardır" buyurmuştur.

Ebu Davud'un rivayet ettiğine göre, Ya'la b. Münya (r.a.) demiştir ki;

"Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) harbe çağırdı. Halbuki ben ihtiyar bir kimse idim, benim hizmetçim de yoktu. Benim yerime ücretli gidecek bir kimse aradım. Ganimet hissemi de ona verecektim. Bir adam buldum. Ordunun hareket etmesi yaklaşınca bana geldi ve;

"Sehimler nedir, benim hisseme ne düşecek, bilmiyorum? O halde ister hisse olsun, isterse olmasın, bana belli bir şey tayin et" dedi.

Ben de; "Onun için üç altın tayin ettim, ganimet hazır olduğu vakit onun hissesini vermek istemedim, fakat ona tayin ettiğim üç altın hatırıma geldi. Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'a geldim. Ona o adamın durumunu anlattım. Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem);

"Onun için bu savaşında dünya ve ahirette tayin ettiği üç altından başka bir şey yoktur" buyurmuştur.

Ebu Davud'un rivayet ettiğine göre, Abdullah b. Amr demiştir ki;

"Ya Resulullah! Cihad ve savaştan bana haber ver." dedim.

Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem);

"Ey Abdullah b. Amr eğer sabrederek, sevab ümid ederek savaşırsan, Allah seni sabredici, sevap ümid edici olarak diriltecek, eğer riyakarlık ve mal toplamak için savaşırsan, Allah da seni riyakar ve mal çoğaltıcı olarak diriltecek. Ey Abdullah b. Amr ne hal üzerine savaşırsan veya şehid edilirsen, Allah da seni o hal üzerine diriltecek" buyurdu.

İmam Ahmed'in Müsned'inde ve Ebu Davud'da rivayet edildiğine göre, Ebu Eyyüb (r.a.) demiştir ki;

Resulullah şöyle buyururken işittim;

"Yakında size bir çok şehirler fethedilecek, o şehirlere sizden müfrezeler gönderilecek. Sizden bir kimse (parasız) o müfrezede gitmeyi istemeyecek, kavmi içinden çıkıp kaçacak. Sonra kabilelere kendisini arz edecek ve, "Şöyle müfrezeye beni kim ücretli tutacak, ben onun vazivesini yapayım" diyecek. Bilmiş olun ki, "O kimse kanının son damlasına kadar ücretlidir, gazi değildir."

Dikkat edin, dünya sevgisi, mücahidlerden olan bu kimseyi ecirden nasıl mahrum ediyor ve onun cihad amelini nasıl bozuyor, nasıl onu cehenneme ilk girenlerden kılıyor.
 
 
4 - Dördüncüsü: dünya sevgisi, kul ile ahirette kula fayda verecek amellerin arasına girip, kulu o amellerden alıkoyar. İnsanlar bu konuda bir çok mertebelere ayrılırlar.

Dünya sevgisi bir çok kimseleri iman etmekten ve müslüman olmaktan alıkor.

Dünya sevgisi, bazı kimseleri taat ve ibadet yapmaktan tamamiyle alıkoyduğu gibi, insanlar için vacip olan hakları da ödemekten tamamiyle alıkoyar.

Dünya sevgisi, bazı kimseleri bir çok vacipleri yapmaktan alıkoyar.

Dünya sevgisi, bazı kimseleri taat ve ibadetleri vaktinde ve layık olduğu şekilde eda edilmekten alıkoyup ya ibadetlerin vaktinde veya eda edilmesinde kusur yaptırır.

Dünya sevgisi, bazılarının kalbini doldurur, kalp Allah için boş olmadığından ibadetleri içten değil, dışdan eda ederler.

Dünya sevgisinin en aşağı derecesi, kulu saadetten alıkoymasıdır. Kulun saadeti, kalbin Allah sevgisi için, lisanın Allah'ı zikr için boşalıp kalp ile lisanın zikirde birleşmesidir.

Dünya aşkı ve dünya sevgisi ahirete mutlaka zarar verir.

Nitekim merfu olarak rivayet edilen bir hadis-i şerifde:

"Her kim dünyayı severse ahiretine zarar vermiş olur, her kim de ahiretini severse dünyasına zarar vermiş olur. O halde siz baki olan şeyi fani olan şey üzerine tercih ediniz" buyurmuştur.

Bu hadisi şerifi, İmam Ahmed, Bezzar, Taberani, İbn-i Hibban ve Hakim rivayet etmiştir.
 
 
5 - Beşincisi: dünya sevgisi, kul için en büyük üzüntüdür.

Nitekim Tirmizi'nin rivayet ettiğine göre, Enes b. Malik demiştir ki;

"Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem);

"Her kimin en büyük üzüntüsü ahiret olursa, Allah onun zenginliğini kalbine kılar, işlerini dağınık olmaktan kurtarır ve dünya ona boyun eğerek gelir. Her kimin en büyük üzüntüsü de dünya olursa, Allah onun fakirliğini iki gözü arasında kılar, işlerini dağıtır ve dünyadan da kendisine ancak mukadder olan verilir." buyurmuştur.
 
 
6 - Altıncısı, insanların en şiddetli azabı dünya sevgisi yüzündendir.

İnsan dünya sevgisi yüzünden üç yerde azab çeker.

Birincisi; dünyadadır, dünyalığı elde ederken çalışmasındaki ve dünya ehliyle mücadele ve münakaşasındaki azabıdır.

İkincisi; kabirdedir, kabirde elinden kaçırmış olduğu servete üzülerek azab çekmesidir. Çünkü ebedi kavuşması mümkün olmayacak şekilde kendisiyle sevdiği servet arasına perde çekilmiştir. Sevdiği servetin yerine kendisine hiç bir karşılık da verilmemiştir. İşte kabirde insanların en şiddetli azabı budur. Keder, gam, üzüntü, hasret, insanın ruhunda, en zehirli yılanın, akrebin vücudda yaptığı tahribatı yapar.

Nitekim İmam Ahmed'in rivayet ettiğine göre Vehb. b. Münebbih demiştir ki:

(Beytimakdis'i tahrib eden ve yetmiş bin Yahudiyi öldürdüğü söylenen Babil Kralı) Buhtunnasır'ın esir ettikleri arasında bulunan Hezekiel aleyhisselam uzun bir hadisinin sonunda şöyle demektedir:

"Fırat kenarında uyuyordum. Bir melek gelip, başımdan tutarak beni bir yere götürüp koydu. Orası bir harb meydanıydı. Bir de baktım ki, orada kuşların ve yırtıcı hayvanların etlerini ve mafsallarını parçalamış olduğu on bin ölü bulunmaktaydı. Cenab-ı Hak bana:

"Bir çok kimseler öldüklerinde veya öldürüldüklerinde benden ve benim kudretimden kaçıp kurtulacaklarını iddia ediyorlar bunları çağır" buyurdu.

Ben de onları çağırdım. Bir de baktım ki, her kemik ayrılmış olduğu mafsala koşuyordu. Her kemiğin ayrılmış olduğu mafsalını tanıması kadar bir kimse arkadaşını tanıyamazdı. Nihayet kemikler birbiriyle birleşti, sonra üzerlerinde etler bitti, sonra onların üzerinde damarlar bitti, sonra derileri yayıldı. Ben olanlara bakıyordum. Sonra Cenab-ı Hak bana:

"Onların ruhlarını çağır" buyurdu.

Ben de, ruhlarını çağırdım. Bir de baktım ki, her ruh ayrılmış olduğu cesedine girdi. Onlar kalkıp oturunca, onlara:

"Siz neredeydiniz?" diye sordum. Onlar da:

"Biz ölüp dünyadan ayrılınca bize bir melek gelerek;

"Amellerinize gelin, ücretlerinizi alın. Bizim sizin hakkınızda, sizden öncekiler hakkında ve sizden sonra kıyamete kadar gelecekler hakkında adetimiz böyledir" deyip, bizim amellerimize baktı, bizi putlara tapanlar buldu, bizim cesetlerimize kurtlar musallat etti, ruhlarımız bundan elem ve acı çekiyordu. Ruhlarımıza gam, keder ve üzüntü musallat etti, cesetlerimiz de bundan elem ve acı çekiyordu. Bize böyle devamlı azab ediliyordu. Nihayet sen bizi çağırdın" dediler.

Dünyayı sevenler hem dünyada hem de ahirette rahat edemezler.

"Bizi putlara tapanlar buldu" ifadesinden, paraya  tapanlarla, putlara tapanların eşit olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem):

"Altının kölesi de helak olsun, gümüşün kölesi de helak olsun" diye beddua etmiştir.

Netice olarak dünyayı seven hem kabrinde hem de Allah'a kavuştuğu günde azab görecektir. Nitekim Allah Teala:

"Onların ne malları, ne evladları seni imrendirmesin. Allah, bunlar sebebiyle onlara ancak, dünya hayatında azaba uğratmayı ve kafir oldukları halde canlarının çıkmasını istiyor" (Tevbe/55) buyurmuştur.

Selefi salihinden bazıları:

"Allah onlara malları toplamakla azab eder, o malları sevmeleri sebebiyle onlardaki Allah'ın hakkını men ettikleri için kafir olarak canları çıkar" demişlerdir.
 
 
7- Yedincisi; dünyayı seven, ona aşık olan ve onu ahirete tercih eden kimse mahlukatın en beyinsizi ve en akılsızıdır.

Çünkü bu dünyayı seven kimse hayali hakikata, uykuyu, uyanıklığa, geçici gölgeyi devamlı olan nimete, fani olan dünyayı baki olan ahirete tercih etmiş, refah ve bolluk içinde olan ebedi hayatı verip, uykuda görülür rüyalar gibi veya geçici gölge gibi olan dünya hayatını satın almıştır. Aklı başında olan kimse bu gibi şeylere aldanmaz.

Nitekim bir arabi bir kavme uğramış, yedirip içilmişler sonra arabi bir çadırın gölgesine yatıp uyumuş, kavim çadırlarını söküp gitmişler. Arabi güneşin sıcaklığından uyanmış ve şöyle demiş;

"En büyük kaygısı ve üzüntüsü dünya olan kimse, elbette aldatıcı bir ipe tutunmuştur."

Selefi Salihinden bazıları şu beyti sık sık tekrarlıyordu:

"Ey devamlı olmayan dünya lezzetlerine düşkün olanlar, geçici gölgeye aldanmak ahmaklıktan başka bir şey değildir."

Yunus b. Abdü'l-A'la demiştir ki:

"Ben dünyayı rüyasında hoşuna giden ve gitmeyen şeyleri gören bir adama benzetiyorum. O adam böyle rüyalar görürken birden uyanıverir. İnsanlar da aynen bunun gibi dünyada bir nevi uykudadırlar, öldükleri vakit uyanırlar."

İbn-i Ebi'd-Dünya'nın rivayet ettiği göre, Leys demiştir ki;

"İsa aleyhisselam dünyayı her çeşit süsle süslenmiş yaşlı bir kadın suretinde gördü.

Ona; "Kaç kere evlendin?" diye sordu.

O da; "Sayılamayacak kadar çok" dedi.

İsa aleyhisselam; "Hepsi öldü mü, yoksa seni boşadılar mı" diye sordu.

O da; "Hepsini ben öldürdüm" dedi.

İsa aleyhisselam; "Seninle evlenecek elan yeni kocalara yazıklar olsun, teker teker öldürmüş olduğun eski kocalarından nasıl ibret almıyorlar ve senden sakınmıyorlar?" dedi.

Denilmiştir ki;

Aç ve çıplak olmalarına rağmen dünyadan bıkmazlar,

İnsanların en bedbahtıdır onlar.

Dünya, bir anda dağılıp giden yaz bulutuna benzer.

Devamlı olmayan bir nimette sefa ne gezer.

 

Şeylerin en çok dünyaya benzeyeni gölgedir. Sen onu sabit bir hakikat olarak görürsün, halbuki o devamlı çekilip toplanmaktadır. Sen onun peşine düşersin fakat ona yetişemezsin.

Şeylerin en çok dünyaya benzeyeni serabdır. Susayan, onu su zanneder, nihayet ona vardığı vakit (zannettiği gibi) bir şey bulamaz. Onun yanında Allah'ı bulur. O da, onun tamamiyle hesabını görür. Allah çok çabuk hesap görendir.

Şeylerin en çok dünyaya benzeyeni uykudur. Kul, uykusunda hoşuna giden ve gitmeyen şeyleri görür uyandığı vakit bunların hakikat olmadığını bilir.

Dünya, yaşlı, şom ağızlı, gaddar, çirkin, istenmesi için her çeşit süslerle süslenerek bütün çirkinliklerini örten bir kadına benzer. Sadece dış görünüşüne aldanıp onunla evlenmek isteyene;

"Benim mehrim ancak ahireti peşin olarak vermendir, çünkü biz iki kumayız bir arada bulunmamıza izin yoktur, zaten ikimiz bir kimseye mubah da değiliz" der.

Onu istiyenler dünyayı tercih ederler ve; "maşukuna kavuşmak isteyene bir vebal yoktur" derler.

Başındaki duvağı ve üzerindeki süsleri alındığı vakit, onun bütün çirkinlikleri ortaya çıkar. Bazıları onu derhal boşayıp rahat ederler, bazıları da onunla beraber yaşamayı tercih ederler. Fakat daha zifaf gecesi tamamlanmadan feryadlar, bağırmalar ve haykırışlar yükselir.

Dünyanın müezzini insanlar arasında, "kurtuluşun en hayırlısına gelin" diye çağırır.

Dünya için çalışanlar ve dünya için namaz kılanlar onun peşine düşüp sabah akşam gece gündüz onu avlamak için devamlı koşarlar. Onlardan her biri, kolları kanatları kırık olarak dönerlerken dünyanın ağına düşerler. Dünyada onları kasaba teslim eder

İbn-i Ebi'd-Dünya'nın rivayet ettiğine göre, ibn-i Abbas demiştir ki;

"Kıyamet günü dünya, beyaz saçları siyah saçlarına karışmış, yeşil gözlü, dişleri sarkmış, hilkati çirkin yaşlı bir kadın suretinde mahşer yerine getirilecek, mahşer halkına yukardan bakacak ve mahşer halkına;

"Bunu tanıyor musunuz?" diye sorulacak.

Onlar da; "Bunu tanımaktan Allah'a sığınırız" diyecekler.

Onlara; "İşte bu dünyadır, bunun yüzünden birbirinize girdiniz. Akrabalık bağlarını kestiniz. Bir birinizi çekemediniz, bir birinize buğz ettiniz, bir birinizi aldattınız" denilecek.

Sonra dünya cehenneme atılacak, bu sırada dünya;

"Ya Rabbi! Bana tabi olanlar, benim taraftarlarını nerede?" diye sorunca; Allah Azze ve Celle;

"Onun taraftarlarını ve ona tabi olanları da onunla beraber cehenneme atın" buyuracaktır.

İbn-i Ebi'd-Dünya'nın rivayet ettiğine göre, Ebu'l-Ala demiştir ki:

"Ben rüyamda çok yaşlı,* üzerinde dünyanın her türlü ziyneti bulunan bir kadın gördüm. İnsanlar onun etrafında toplanmış, şaşkın şaşkın ona bakıyorlardı. Onların yanına geldim ve hayranlıkla ona baktıklarına şaştım kaldım. Kadına "Sen kimsin?" diye sordum. O da, "Yazık sana, beni. tanımadın mı?" dedi. Ben de, "Hayır" dedim. O da, "Ben dünyayım" dedi. Ben de, "Senin şerrinden Allah'a sığınırım" dedim. O da, "Benim şerrimden' kurtulmak istersen paraya kıymet verme" dedi.

İbn-i Ebi'd-Dünya'nın rivayet ettiğine göre, Ebu Bekir b. Ayyaş demiştir ki;

"Ben rüyamda dünyayı yaşlı, çirkin, beyaz saçlı bir kadın suretinde gördüm, ellerini çırpıyordu. İnsanlar arkasında ona uydukları halde el çırparak oynuyorlardı. Tam karşıma gelince bana yönelerek:

"Seni de kandırabilsem bunları oynattığım gibi seni de oynatırdım" dedi Ebu Bekir bunu anlattıktan sonra ağlamaya başladı.

Fudayl demiştir ki;

"Duyduğuma göre adamın biri rüyasında yolun ortasında oturan bir kadın gördü. Kadın alabildiğine süslenmişti. Yanından geçen herkesi yaralıyordu. Arkasını döndüğü vakit güzellerin güzeli, yüzünü döndüğü vakit çirkinlerin çirkiniydi.

Adam: "Senin şerrinden Allah'a sığınırım" dedi.

Kadın: "Hayır, paraya buğz etmedikçe Allah seni benim şerrimden kurtarmaz" dedi.

Adam: "Sen kimsin" dedi.

O da; "işte bildiğin dünyayım" dedi.

Hz. Ali (r.a.) dünyayı şöyle anlatmıştı:

"Dünyada yaşayan, ihtiyarlayacak, hasta olan pişman olacak, fakir olan üzülecek, zengin olan imtihan edilecek, servetinin helalinin hesabını verecek, haramının azabını çekecektir."

İbn-i Mes'ud demiştir ki:

"Dünya, yurdu olmayanın yurdudur. Malı olmayanın malıdır. Dünyalığı ancak aklı olmayan toplar."

İbn-i Ebi'd-Dünya'nın zikrettiğine göre; Hasan-ı Basri, Ömer b. Abdülaziz'e şöyle bir mektup yazmıştır:

"Bundan sonra bilmiş ol ki; dünya ikamet yeri değil göçmek yeridir. Adem; aleyhisselam ukubet için buraya indirilmiştir.

Ey mü'minlerin emiri!

Dünyadan sakın, dünyadan azık almak onu terketmektir. Dünyada zenginlik dünyanın fakirliğidir. Her an insanları helak etmektedir.

Dünyayı aziz tutan zelil olur. Dünyalık peşinde olan fakir düşer. Dünya bir zehir gibidir, bilmeyen onu yer de helak olur.

Sen dünyalıkta, yarasını tedavi için ilacı az kullananlar gibi ol.

Hilekâr, aldatıcı ve zalim olan bu dünyadan sakın.

Bu dünya ki hilesi ile süslenmiş, aldatması ile gönülleri kendisine çekmiştir.

Dünya boyalı, duvaklı bir gelin gibi gözlerin kendisine çevrilmesini, gönülleri kendisine çekmesini ve insanları kendisine aşık etmesini bilen bir hilebazdır.

Dünya evlenmiş olduğu kocalarının hepsini öldürmüştür Yeni evlenecekler, öldürülmüş olanlardan ibret almazlar. Kimse kimseyi ikaz etmez.

Dünyaya âşık olanlardan bazıları maksadına ulaşır, aldanır, azar ve ahireti unutur bütün meşgalemi dünya olur. Sonra birden ayakları kayar, hasreti artar üzüntüsü ve pişmanlığı çoğalır, ölümün acı ve sancılan üzerine çöker. Bu acı ve üzüntüler içinde kıvranır. Aradığını bulamaz. Kendini sıkıntıdan kurtaramaz, bu telaşlar içerisinde azıksız olarak yola çıkar ve yataksız olarak ortada kalır.

Ey emiri'l mü'minin!

Dünyadan sakın zira dünyaya kıymet verenler ne zaman sevinirlerse, hemen ardından bir sıkıntı ile karşıdırlar. Onların arasına giren aldanır. Ondan faydalanan zarar görür. Onun bolluğu bela ile karışıktır.

Dünyanın devamı yok, zevale mahkûmdur. Neşesi üzüntü ile karışıktır. Giden gelmez, geleceğin ne olduğu da bilinmez ki, ona göre davranılsın. Umutları yalan, emelleri boş, safi görünen şeyleri bulanık, yaşayışı mihnet ve meşakkatdır. Aklı başında olan insan her an tehlikede olduğunun farkındadır. Varlıkları daima tehlikede, felaketten daima korkudadır.

Eğer dünyayı yaratan Allah Teala, onun bu tehlikelerini haber vermese ve onun hakkında darb-ı meseller ortaya koymasa bile dünya bizzat kendisi hal ve davranışlarıyla uykudakileri uyandırır ve gaflettekileri tenbih ederdi.

Halbuki bizzat Allah Teala dünyadan men etmiş ve bu hususta öğütler vermiştir. Dünyanın Allah katında bir kıymeti yok ve yarattığından beri bir defa olsun ona bakmamıştır.

Dünyanın bütün hazineleri ve anahtarların Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'a arz edildiği halde Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) onu kabul etmemiştir. Çünkü Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Rabbinin buğz ettiğini sevmekten çekinmiştir.

Cenab-ı Hak, dünyayı iyi kullarından uzaklaştırdı da onu kötülere verdi. Onlar kendilerine verilen dünyalığı bir ikram sanıp buna aldandılar. Resulullah'ın açlıktan mübarek karnına taş bağladığını unuttular."

Yine Hasan-ı Basri demiştir ki:

"Ey Ademoğlu!

Kalbini dünyaya bağlama, eğer kalbini dünyaya bağlarsan en kötü bir şeye bağlamış olursun. Dünyanın iplerini kopar, dünyanın kapılarını kapat.

Ey Ademoğlu!

Dünyadan sana gideceğin yere kadar yetecek dünyalık kafidir. Çünkü dünya kendisine ikram edenleri ağaçlar üzerine asmıştır. Dünyaya değer vermeyin ona ihanet edin. Dünyanın en mutlu zamanı onu alçalttığımz zamandır.

Heyhat! Heyhat! Dünya gitti, ameller boyunlarda takılı kaldı."

İsa aleyhisselam demiştir ki:

"Dünyayı Rab edinmeyin sonra sizi köleler edinir. Dünyayı geçin, onu tamir etmeyin.

Bilmiş olun ki, her kötülüğün aslı dünya sevgisidir. Ani ve kısa bir şehvet, sahibinin ömür boyu üzülmesine sebep olur. Dünya bir kulun kalbine yerleşirse, kalbinde üç şey birleşmiş olur. Birçok meşguliyetler içine düşer ki, meşakkatından kurtulamaz. Öyle bir fakirliğe düşer ki zengin olamaz. Bir çok arzu ve istekler içinde çalkalanır ki, sonu bulunmaz. Dünya hem arayan hem de aranan bir varlıktır. Ahireti arayan dünyadaki rızkını tüketmedikçe, dünya onun peşini bırakmaz. Ölümü gelince onun gırtlağına sarılır.

Ey Havariler cemaatı!

Dinimizin selamette kalmasıyla dünyadan az şeye razı olun. Nitekim dünyayı sevenler dünyalıklarının selamette kalmasıyla dinlerinden az şeye razı olmuşlardır."

İbn-i Ebi'd-Dünya'nın rivayet ettiğine göre, Ebu Hüreyre (r.a.) demiştir ki:

"Dünya yaratıldığı günden fani olacağı güne kadar yer ile gök arasında hapsedilmiştir. Dünya, Rabbine:

"Ya Rabbi! Niçin bana buğuz ediyorsun?" diye nida eder. Allah Teala da:

"Bir hiçten ibaret olan dünya, sus, bir hiçten ibaret olan dünya, sus" duyurur.

Fudayl demiştir ki:

"Kıyamet günü dünya bütün ziyneti ile ve parlaklığı ile böbürlenerek gelecek ve: "Ya Rabbi! Beni en iyi kulların için yurt kıl" diyecek.

Cenab-ı Hak:

"Ben senin, onlar için olmana razı olmam. Çünkü sen bir şey değilsin, saçıl, zerrelere bölün, tuz buz ol" buyuracak.
 
 

ceren
Sat 2 April 2016, 07:25 pm GMT +0200
Esselamu aleykum.Dunya sevgisi icin her seyini feda eden ve tum kotulukleri yapan kisi helm allahin rizasi disina cikar hemde yolundan cikmis olur.Rabbim bizleri nefsimizle basbasa birakmasin ve dunya sevgisinden ali koysun insallah....