๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Sufilerin Hadis Anlayışı => Konuyu başlatan: Vatan Var Olsun ! üzerinde 16 Ekim 2011, 15:09:56



Konu Başlığı: İlham
Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 16 Ekim 2011, 15:09:56
b. İlham


İlham, bir şeyi birdenbire yutmak mânasına gelen "lehime" fiilinin if âl babına nakledilmiş şeklidir ki, bir şeyi yutturmak anlamına gelir. Terim olarak ise, Allah Teâlâ'nm kulun kalbine feyiz yoluyla telkin ettiği bilgiler demek­tir. [723] Kelime, Kur'an'da bir yerde geçmektedir. [724]

İlhamın bütün insanları bağlayıcı bir delil olup olmadığı münakaşa ko­nusudur. Kelam ve fıkıh ulemâsına göre ilham, bir şeyin doğruluğunu bilme hususunda İlim yollarından biri olarak kabul edilmemiştir. Zira masum pey­gamberlerin dışında hiç kimsenin havâtırına güvenilmez. [725] Ibnü'l-Esîr (ö.606/1209) tarafından ifade edilen ilhamın vahyin bir çeşidi olduğu, Allah Teâlâ'nm ilham aracılığıyla dilediği kullannı bazı şeyleri yapmaya ya da yapma­maya teşvik etmesi, İlhamın genele ait bir delil olmadığını göstermektedir. [726]

Genel görüş bu olmakla birlikte, sûfiler zahir ve bâtın amellerinde mah­fuz, yani tdlah tarafından korunmuş velilerin İlhamına itibar ederek ilhamı delil olarak görmüşler, şu hadislerin de kendi görüşlerini desteklediğini ileri sürmüşlerdir:

"Ümmetim içinde kendisine ilham olunanlar vardır. Ömer de onlar­dandır [727] "Ben kulumu sevdim mi onun işiten kulağı, gören gözü olu­rum.[728] Bu hadislere göre velayet kalbe ilka olunur, göğüs ondan dolayı sevinir, ferahlar. Buna hadis ve ilham da denir. İlhamı reddetmek bir nok­sanlık sayılmıştır. [729]

Diğer İlim sahipleri İle tasavvuf müntesiplerİ arasındaki önemli farklar­dan biri de mutasavvıfların ilhamı bilgilere rağbet göstermeleridir. Sûfiler, öğrenmekle elde edilen bilgilerden daha çok ilham yoluyla gelen ilimlere meylederler. Onlar nefsin kötü sıfatlardan arındırılması ve kalbin masivadan uzaklaştırılması sayesinde Allah Teâlâ'nm kulun kalbine hakim olacağını, ilim nurları İle onu nurlandıracağını söylemişlerdir. [730] İbn Arabî, velilerin ilhamı peygamberlerin aldığı kaynaktan aldıklarını, Allah'ın İlham yoluyla kullarına talimde bulunabileceğini belirtmiştir.[731] Fakat burada dikkat edilmesi gereken bir nokta var ki, o da sûfilerin burada kastettikleri ilhamın başkaları için değil kendileri için bir delil olmasıdır. İlham, ilham olunan kimsenin şer'î mükelle­fiyetini değil ancak şahsi sorumluluğunu artırır, işârî yorumlarda bir bilgi kaynağı olarak değerlendirilir.[732]

Bursevî'ye gelince o bu konuda sûfiyyenin yolunu takip etmiş, İlhama büyük değer vermiştir. "Ehlullah ki ilham sahipleridir, ictihadla amelden hâli değillerdir [733] cümlesi, vahiy sahibi peygambere vahyin olmadığı yerde nasıl ictihad caiz ise İlham sahibine de gerektiği zaman içtihadın öyle caiz olacağını göstermektedir.[734] Bu ictihad bazan mezhebe muhalefetle bile sonuçlansa, muhalefet eden İçtihada kadir ehl-i keşif olduğundan bunda bir sakınca yoktur. Nitekim, "Hakikat ehli bir mezhebi mezheb edinmez, belki makamı­na göre cümle mezâhibîe amel eder. Sûfi, mezhebi olmayan kişidir.[735] Bu­nunla birlikte keşif sahibinin ictihadla amel etmesi, başkalarının bu konuda onun içtihadıyla amelde bulunmasını gerektirmez.[736] Bursevî'nİn bu açıkla­maları İşin fıkıhla ilgili yönüdür. Bizi burada daha çok ilgilendiren ilhamın hadise ait tarafıdır. Bursevî, ilhamla yapılan hadis tashihiyle alakalı olarak Ferahu'r-rûh adlı eserinde önemli bilgiler vermektedir. Velilerin hadislerle amel konusundaki prensiplerinin anlatıldığı bu yerde İlhamla ilgili cümleler şöyledir:

"Haber-i vahidin sıhhati hakkında mülhem olsalar haber-i mütevatir ve meşhur gibi onunla amel ederler. Zira, ilham kendile­rine göre hüccettir. [737]

Sözlükte, bir tek şahsın rivayet ettiğ' hadis mânasına gelen haber-i vahid, ıstılahta ise, mütevatirin şartlarını taşımayan haber demektir. [738] Mütevatir hadisin taşıdığı şartların ağırlığı sebebiyle hadislerin çok büyük bir bölümü âhâd hadislerden oluşmaktadır. Muhaddislere göre, ravİsİ İkiden aşağı olmayan hadislere de meşhur hadis denir. Meşhur hadis, ahâd haber­lerin ilkini teşkil eder. [739]

Bursevî'nin yukarıdaki ifadelerinden, hadislerin büyük çoğunluğunu o-luşturan haber-i vahidlere ki bu haberlerin ravileri tetkike tabi olduğundan içlerinde bir çoklarının zayıf olması da kaçınılmazdır. Bu haberlere Bursevî'nin "Evhadîlcr" ya da "Ehl-i isâr [740] dediği salih kulların ilhamı eklenirse, yani bu hadislerin sahih olduğuna, Hz. Peygamber (a.s.)'in bu ha­disleri beyân buyurduğuna dair manevi bir işaret bir ilham alsalar, haber-i vahid olmalarından dolayı zayıf sayılan bu hadisler onların nazarında güç kazanır, öyle ki bu haber-i vahidler büyük topluluklar tarafından rivayet edi­len mütevatir, ya da en azından iki ravi tarafından nakledilen meşhur hadis­ler seviyesine yükselir. Böylece bu hadislerle amel edilir. Zahirde hadisin ha­ber-i vahid oluşundan kaynaklanan bir zayıflık artık onlara göre ortadan kalkmış olur.

Bursevî'nin ilham yoluyla hadis rivayeti veya nakledilen bir hadisi il­ham yoluyla sahihlediğiyle ilgili açık ve net bir ifadesine rastlayabilmiş değiliz. Keşifle naklettiği bazı hadisler için "keşfen sahihtir" demesine rağmen, ilham konusunda böyle bir açıklık görememekteyiz. [741] Fakat burada en azından bir örnek olması bakımından izahında ilham kelimesini kullandığı bir hadisten bah­setmek istiyoruz. Hadis şudur: "Fî külli zâti kebidin ratbeön ecr: Kendisinde hayat eseri bulunan her yaş ciğeri sulayan için ecir vardır. [742]

Bursevî, bu hadisin şerhinde şöyle demektedir:

"Bu hadisin zahiri cemi' hayvanâta şamildir. Bazıları âmm-ı mahsûsdur deyu kilâbt ihraç etmişlerdir ve ekser ulemâ onun üzerinedir.[743] Pes, it'âm ve saky-ı kelb iabe'sdir. Nice ehluliahtan sadır olmuştur. Ekâbire ittiba etmek evlâdır. Bundan zahir oldu ki "Ekmeğe hürmet edin [744] ona mani değildir. Gerekse kelbin îüâbı necis olsun. Bize turuku şettâdan sıhhati ilham olunmuştur.[745]

Bu hadisin açıklamasının diğer kitaplarında olduğunu söyleyen Bursevî, devamında bazı öğrencilerinin bu meselede farklı düşünerek halkı köpeklere yemek yedirmekten ve su içirmekten menettiklerini, son demlerinde susuz­luktan helak olup gittiklerini belirtmekte, ehlullahın hadisi doğru anladıklarını kendisinin de ilham neticesinde bu görüşte olduğunu ifade etmiştir. [746] Ayrıca Zârİyât Sûresi'nin ondokuzuncu âyetinde geçen mahrum kelimesini köpek İle de tefsir etmiş; "Maksûd ataya muhtaç olan nesnedir ne olursa olsun. Ve ik-ram-ı hubz lâzım İken yine muhtaçtan mutlakan men olunmaz" demiştir. [747] Nitekim Buhârî Şârihi Aynî (ö.855/1451), köpeklerin sulanmasını bu hadis­ten istisna eden Ebû Abdİlmelik ve Nevevî (0.676/ 1277) gibi âlimlerin bu sözlerinden dolayı, gönlünde şefkat ve merhamet eseri olan her İnsanın derin bir sızı duyacağını belirtmiş, köpek sulamak suretiyle günahlan bağışlanan bir adamın hikayesinin anlatıldığı bir hadisten böyle bir hükmün çıkarılmasını uygun bulmamıştır. [748]

Sonuç itibariyle Bursevî'ye göre, ciğer taşıyan her canlı hayvana yemek yedirmek ve su içirmek lazımdır. Ekmek de buna dahildir. Ekmeğe hürmet gösterilmesini emreden hadislerde, köpeğe ekmek verilmesini yasaklayan bir mâna söz konusu değildir. Bu hususta Bursevî'nin "turuku şettâ"dan, yani bir çok yoldan mazhar olduğunu belirttiği, fakat bir ipucuna rastlayamadığımız bu ilhamlar ve diğer veliler tarafından uygulanan tatbikatlar bunu göstermek­tedir Bununla beraber Bursevî, ilham konusunda başkalarını mutlak surette bağlamayı uygun görmemekte ve:

"Şâir mu'tekid olanlar dahi ekâbire hüsn-i zan lâzım olduğunu bilip te-berrük tarikiyle onlara iktida edip akvâl ve efâlde muvafakat gösterirler, müsâb ve me'cûr olurlar. Mümin karındaş, bu söz nefsü'l-emre göredir. La­kin sana bihasebi'z-zâhir itminan ne ile hasıl olursa ona temessük ile memur­sun. Sana şek ve şüphe getiren umuru terk edersin [749] diyerek ilhamı kabul etme veya etmeme hususunda insanları serbest bırakmaktadır.

Görüldüğü gibi eserlerini tamamıyla kalbî bilgilere, keşif ve ilham yoluy­la kazanılan manevî ilimlere hasreden Bursevî burada, ilham konusuyla ilgili olarak sûfiyyenin kanaatini açık bir şekilde ortaya koymaktadır. İlham yoluy­la elde edilen bilgilerin kabul veya reddedilmesinde bir zorlamaya gitmek istemeyen Bursevî, işin hakikatmda ilhamın hak ve doğru olduğunu belirt­mekte, fakat bunu anlama ve kavramada güçlük çekenlerin de istedikleri yolu seçmekte hür olduklarını ifade etmektedir. Dolayısıyla şer'î bilgilerin ince­liklerini öğrenmede tasavvufî anlayışa sahip olanların pek fazla uzakta kala­mayacakları bu tür bilgiler, bu saha ile İlgilenenlere göre bir değer İfade etmiş olmalı ki, hemen hemen bir çok sûfinin eserlerinde bu kabil bilgiler zikrolu-nagelmektedir.

Genel bîr kavramla keşif olarak adlandırılan manevî bilgiler, yalnızca il­hamla sınırlı kalmamakta daha değişik adlarla da anılmaktadır. İşte bunlar­dan biri de sûfilerin yakaza dedikleri haldir.


[723] Gazâiî, III, 18; Ibnü'1-Esîr, IV, 282; Cürcânî, s. 34.

[724]Şems (91), 8.

[725] Heytemî, s. 322; Cürcânî, s. 34; İbn Hacer, XII, 338; Kestelli, Haşiye a/d şerhi 7-afcâid, s. 45,108.

[726]İbnü'l-Esîr, IV, 282.

[727] Buhârî, ashâbu'n-Nebi 6; Müslim, fedâiiu's-sahâbe 23.

[728] Buhârî, rikak 38. Bu hadis Zehebî (ö.748/1348}'nin hayretini celbetmiş; "Eğer el-Câmiu's-sahîh'in heybeti olmasaydı, bu hadisi münker hadisler arasında sayarlardı" demiştir. İbn Hacer, XI, 341; Kastallânî, IX, 290.

[729] Heytemî, s. 320. bk. İbn Hacer, XIII, 388-389. İbn Hacer, ilhamın "vahy-İ bâtın" olduğunu söylemektedir. Feth, XII, 388.

[730] Gazâiî, III, 19.

[731] Serrâc, (H. Kamil Yılmaz'ın eki), s. 549.

[732] Lüma, (H. Kamil Yılmaz'ın eki), s. 549; bk. Rabbânî, Mektûbât, II, 95.

[733]Huccetü'l-bâliğa, s. 65.

[734] aS-e., s. 65. ,

[735] Ferah, II, 6. İmam Rabbânî (ö.lO35/1626)'ye 9°re keşif ve ilham veliyi taklit dairesinden çıkarmaz. Bu konuda Zünnûn, Bistâmî (Ö.234/848), Cüneyd (Ö.297/909) ve Şiblî gibi büyük sûfiler de aynıdır. Onlar da müetehid İmamları taklitte diğer insanlar gibi sorumludurlar. Mektûbât, II, 95 (55. mk.).

[736] Huccetü'l-bâliğa, s. 66. İmam Rabbânî, ilhamın ancak sahibi için delil olduğunu, velilerin yanlış ilhamlarına uymanın doğru olmadığını belirtmiş, hata eden veliye de bir sevap verile­ceğini, bundan dolayı onlara dil uzatılamayacağını söylemiştir. Mektûbât, I, 43, II 95.

[737] Ferah, I, 179.

[738] İbn Hacer, Nuhfae, s. 28.

[739]İbn Hacer, Nuhbe, s. 25.

[740] Evhadîler, Hak Teala'ya mensup olan keşf-i bâtın ue ilham-ı rabbani sahibi kullar demek­tir. Bunlara ehl-i îsar da denilir. Bu zatlar Hakk'ı bütün masivâ üzerine îsar ve ihtiyar eyle­mişlerdir." Ferah, 1,179.

[741] Keşif yoluyla rivayet edilen hadislere ikinci bölümde yer verilmiştir.

[742] Buhârî, müsakat 9, mezalim 23; Müslim, selam 153; Ebû Dâvûd, cihad 44; İbn Mâce, edeb 8; Muvatta, sıfatü'n-Nebi 23.

[743] Nitekim   Nevevî,   hadisteki   sulama   sevabının   yalnız   muhterem   olan   ve   öldürülmesi emrolunmayan hayvanlara mahsus olduğunu, köpeğin ise bunun dışında kaldığını ifade et­miş, Ebû Abdülmelik de Nevevî'nin bu görüşüne katılmıştır. Nevevî, IX, 89; İbn Hacer, V, 42, Kastallânî, IV, 202; Münâvî, IV, 458.

[744] Münâvî, II, 91-92; bk. Gazalî, II, 4; İbnü'l-Cevzî, II, 289.

[745] Hadis-i Erbain, s. 89; bk. Tuhfe-i İsmailiyve, s. 317.

[746] Hadis-i Erbain, s. 89; bk. Kitabü'n-Netice, 1,335.

[747]Kitahü'n-Netice, 1,335.

[748]Miras, VI], 225.

[749] Ferah, 1,179.