2.Ünite
Kıyas:
Klasik mantık, mantık ilkeleri üzerine kurulu iki doğruluk değerli (doğru-yanlış) bir sitemdir. Mantık ilkeleri, mantığın en temel konuları olan kavram, önerme ve akılyürütmeler için vazgeçilmez, olmazsa olmaz şartlarındandır. Mantık özdeşlik, çelişmezlik, üçüncü şıkkın imkânsızlığı gibi üç temel ilkeye dayalı bir sitemdir. Bu ilkelere mantık tarihi boyunca “akıl ilkeleri”, “zihin ilkeleri” varlık ilkeleri”, “düşünme yasaları”, “bilginin normatif yasaları” gibi adlar verilmiştir.
Mantık ilkeleri zorunlu olarak doğrudur; eğer mantık ilkeleri doğru olmazsa diğer doğruların düşünülmesi formüle edilmesi mümkün değildir. Çünkü bu ilkeler kurulabilecek en genel önermelerdir
Mantık ilkeleri denince, genellikle şu dört ilkeden bahsedilir: özdeşlik, çelişmezlik, üçüncü şıkkın imkânsızlığı ve yeter sebep ilkesi.
İlk defa Leibniz, yeter sebep ilkesini diğer ilkelere ilave etmiştir. Ona göre başlıca iki ilke vardır: çelişmezlik ve yeter sebep ilkesi.
Mantık İlkelerinin Açıklanması:
1. Özdeşlik İlkesi: A , A’dır, sembolüyle gösterilmektedir. Bir şey varsa vardır; Bir şey ne ise odur. İlkenin epistemolojik ifadesi: Bir önerme doğru ise doğrudur.
2. Çelişmezlik İlkesi: A, non-A’ değildir; bir başka ifadeyle A, A-olmayan’ değildir. Bir şey aynı zamanda hem kendisi hem de başka bir şey olamaz; Bir şey aynı anda hem var hem yok olamaz. İlkenin epistemolojik ifadesi: Bir yargı hem doğru hem yanlış olamaz.
3. Üçüncü Şıkkın İmkansızlığı İlkesi: Her şey ya A ya da A-olmayan’dır; üçüncü bir hal imkansızdır. Bir şey ya vardır ya yoktur; üçüncü bir hal olamaz; İnsan ya ölümlüdür ya ölümsüzdür; Tanrı ya vardır ya yoktur; üçüncü bir hal olamaz. İlkenin epistemolojik ifadesi: Bir yargı ya doğrudur ya yanlıştır; üçüncü bir hal olamaz.
4. Yeter Sebep İlkesi: A nerede görünürse görünsün, B de düşüncede ona ilave edilir. Hiç bir şey sebepsiz değildir; Var olan her şeyin bir varoluş sebebi vardır. İlkenin epistemolojik ifadesi: Eğer doğruluk düşünme ile nesnenin bir uygunluğu ise her ifade doğru olmak, yani gerçeklik içinde sebebini bulmak zorundadır.
Mantık İlkelerinin Kaynağı
Mantık, kavram, önerme ve akılyürütmeler ile ilgili kurallar, teknikler ve yöntemler öğretisidir; tüm bu kurallar, teknikler ve yöntemler özdeşlik, çelişmezlik ve üçüncü şıkkın imkânsızlığı ilkelerinden hareketle geliştirilmiştir ve çoğu mantıkçı mantığa bu üç ilkeye dayalı bir sistem gözüyle bakmaktadır.
Mantık ilkelerinin kaynağı konusunda ileri sürülen görüşleri 1) rasyonalist, 2) ampirist, 3) psikolojik, 4) soyolojik açılamalar olarak sıralayabiliriz.
Doğuştancılık (innatizm) adıyla da anılan bir tür rasyonalizme göre, mantık ilkeleri doğuştan zihnimizde hazır halde mevcuttur. Onlara göre mantık ilkeleri a prioridir. Bu nedenle zorunlu olarak doğrudur.
Ampiristler için gözlem ve deneye başvurmadan, salt akıl veya sezgi ile gerçek dünyaya ait bilgiler edinebilmek imkânsızdır.
Kişisel özdeşliği ruh ve zihin gibi komşu kavram ve sorunlardan ayırt edip ilk kez belirleyen Locke’tur. Bu filozoftan önce sorun, ruh ve zihin gibi kavramların ruhsal ve maddesel terimlerle açıklanabilirlikleri ve madde ya da gövdeyle ilişkileri üzerine kurulmuştu.
Fransız sosyoloji okulu mensupları Durkheim, Mauss, Hubert, Granet, mantıklı düşüncenin temelini teşkil eden zihin fonksiyonlarının toplumsal bir menşee sahip olduklarını göstermeğe çalışmışlardır.
Durkheim çelişmezlik ve nedensellik ilkelerinin toplumsal hayattan doğduğunu iddia etmiştir. Ona göre çelişikliğin düşünce üzerinde yaptığı etki, zaman ve toplumlara göre değiştiğinden, toplumsal şartlara bağlı olmaktadır.
Mantık İlkeleri Dilsel Uzlaşım Olarak
Kabul Edilebilir mi?
Bunun yanında mantık ilkelerinin sadece dilsel bir uzlaşım olduğu fikri de vardır. Bu takdirde sözcüklerin anlamına bakarak onun doğru olup olmadığını söyleyebiliriz. Mantık ilkeleri bu görüşe göre özel durumları, analitik yapan dilsel uzlaşımlardır.
Mantık İlkelerinin Ontolojik
ve Epistemolojik Yorumu
Mantık ilkeleri üzerinde tartışma asıl onların varlık alanlarına uygulanmasında ortaya çıkmaktdır. Bu ilkeler somut gerçekliğe uygulandığında bazı güçlükler ortaya çıkmaktadır.
Ontoloji, Aristoteles’den Yeniçağ felsefesine kadar, felsefenin temel disiplini sayılmıştır; Yeniçağ felsefesi ise, ontoloji yerine epistemolojiyi temel disiplin görmektedir. Bununla beraber mantık ilkelerinin neliği sorunu, her iki disiplin içinde de temel sorunlardan biri olmaya devam etmiştir.
Mantık ilkeleriyle ilgili ilk ciddi tespitler Parmenides tarafından yapılmıştır. Parmenides’in “varlık vardır, varolmayan var değildir” sözü, özdeşlik ilkesinin varlığa uygulanması olarak görülmektedir; daha doğrusu onun açısından, varlıkta bu ilkenin mevcut olduğunun işaretidir.
Parmenides mantıksal ilke fikrini düşünme sürecine sokan ve kendi düşüncesinde bunu yaşayan, bu ilke fikrinin bilincinde olan ilk filozof olmalıdır.
Parmenides için düşünce ve varlık aynıdır; doğruluğa akıl yoluyla gidilir. O üç türlü imkân olduğunu ileri sürmektedir: 1) Varolan vardır, 2) Varolmayan vardır, 3) Varolan ve varolmayan vardır. İkinci ve üçüncü şıklar çelişiktir. Geriye bir tek imkan kalır ki, bu formel doğruluktur; yani “varolan vardır”, önermesidir. Düşünce burada varlığı kavrar. Çünkü düşünce ve varlık aynıdır. Bu nedenle özdeşlik ve çelişmezlik ilkeleri ontolojik kesinlik taşırlar.
Parmenides doğruluğu varlıkla özdeşleştirmiştir.
Parmenides’ten sonra öğrencisi Zenon da çelişmezlik ilkesini, hareketin imkânsızlığını dolaylı yoldan kanıtlamak için kullanmıştır.
Yeniçağın ampirist (Locke, Hume) ve rasyonalist (Kant) filozoflarını, kendilerinden önceki ampirist ve rasyonalist filozoflardan ayıran temel yön, yeniçağ filozoflarının deneyimi ve aklı sadece öznenin sahip olduğu olanaklar olarak düşünmeleri ve bu durumda varolanlarla akıl ve zihin arasında bir uygunluk fikrini reddetmeleridir.
Klasik mantık ilkeleriyle varlığın anlaşılamamasının nedenini şöyle açıklayabiliriz:
Hegel’de diyalektik gelişme ruhtadır. Diyalektik gelişme içinde bulunan her şey çelişme ihtiva etmektedir.
“ferma teoremi”, ne yanlışlanabilmiş, ne de ispatlanabilmiştir.
Hume zihindeki
zorunluluğu açıklamak için alışkanlığa başvurmuştur. Hume buna, tekrar eden olayların arasında kurmuş olduğu kolay bir geçiş, adeta kendiliğinden olma ve karşı durulmaz bir geçiş, tek sözle bir çağrışım adını verir. Buna da psikolojik der yani bekleme durumunun psikolojik tasviri der.
Mantık ilkeleri ne doğa kanunlarına, ne de toplumsal kanunlara benzer. Onların kendilerine özgü niteliği vardır. Bu ilkeleri, geleneksel mantıkçılar varlığın en genel özelliklerini dile getiren evrensel ilkeler saymışlardır. Günümüzdeki pek çok mantıkçı da, önerme veya yargılarımız arasındaki ilişkileri belirleyen soyut ve genel ilkeler olarak görmüşlerdir.
Mantık İlkelerinin Doğrulanması ve Değeri
Mantık ilkelerinin her birinin ayrı bir yeri ve önemi vardır, Mantık ilkelerinin zorunlu doğrular olduğunu söylemiştik. Ancak onların zorunlu olması düşüncemizin bunların dışına çıkamayacağı, hatta bunlara ters düşemeyeceği demek değildir.
Mantık ilkeleri ne kendileri vasıtasıyla ispatlanabilir, ne de başka önermeler vasıtasıyla. Mantık ilkelerini, mantık ilkelerinden başka bir ilkeyle kuramıyoruz. Bu mümkün değildir; aksi takdirde sonsuza geri gidiş önlenemez. Bir yerde durmak gereklidir; bu nedenle bir başlangıç noktası bulmalıdır. İlkeler doğrulanabilir, ancak ispatlanamaz. Biz bu ilkeleri ispatlayamıyoruz, fakat ilkelere uyulmadığı takdirde ortaya çıkabilecek tutarsızlıkları ve çelişkileri gösterebiliriz.
Aksiyom nedir? Aksiyom hem tanımlamada hem de çıkarımlarda rol oynar. Tanımlama terimler arasındaki ilişkileri kurma yolunda başvurulan bir operasyondur. İlkel terimler dışında sisteme alınan terimler, ilkel terimlere dayanılarak tanımlanır. Buna “belirtik tanımlama” diyoruz. Ayrıca aksiyom veya postulatları, ilkel terimlerin anlamlarını belirleyen birer “üstü-örtük tanım” diye düşünebiliriz.
Çıkarım veya ispatlama, önerme veya formüller arasındaki mantıksal ilişkileri belirtik hale getirmek, aksiyomları doğru kabul ettiğimizde daha hangi önerme veya formülleri doğru kabul etmemiz gerektiğini göstermek için başvurulan işlemlerdir. Sisteme ispatlamaksızın alınanlara aksiyom veya postulat, ispatlanarak alınanlara da teorem denir. Bazı mantıkçılar, mantık ilkeleri, ispatlanmaya muhtaç olmayan, apaçık ilkeler olduğu için her ilke bir aksiyomdur demektedir
Kendi aralarında tutarsız ya da bağdaşmaz olan öncüllere dayanılarak yapılan ispatlar bir değer taşımaz. İşte bu durumda mantık ilkeleri devreye girer. Mantık ilkeleri bir bilimde, tutarlılık, tamlık ve bağımsızlık sağlar; onu aksiyometik bir bilim haline getirir.
Tales ve Pitagor’la başlayan ispat düşüncesi Aristoteles ve Öklid’de en yüksek düzeyine ulaşarak, sistematik bir işlem niteliği kazanmıştır.
Leibniz’e göre iki türlü gerçek vardır: Akıl gerçekleri, olgu gerçekleri. Akıl gerçekleri zorunludurlar; karşıtları mümkün değildir. Olgu gerçekleri ise olumsaldır; karşıtları mümkündür.
Grünberg’in de belirttiği gibi, doğrular akıl (mantık) doğruları ile olgu doğruları olmak üzere iki türe ayrılır. Mantık doğruları, doğruluğu tecrübeden bağımsız (a priori) olarak salt akılla belirlenebilen önermeler, olgu doğruları ise doğruluğu ancak tecrübeye bağlı (a posteriori) olarak belirlenebilen önermelerdir. Doğruluğu salt mantık yoluyla belirlenebilen önermeler, mantık doğrularıdır. Bu nedenle totolojiktir, a prioridir. Doğruluğu deneye tecrübeye bağlı olan önermeler, a posterioridir; içerikseldir.
Özdeşlik ilkesi doğru düşünme için zihnin uyması gerekli ana ilkedir. Zihnin diğer ilkelere uyabilmesi ancak bu ilkeye uymakla mümkün olur. Özdeşlik ilkesine uymayan bir zihin için, çelişmezlik ve üçüncü şıkkın imkânsızlığı ilkeleri anlamsız kalır.
Yeter sebep ilkesini ilk kez L...
[
Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın