Konu Başlığı: Öşür ve haracın şahsa havale edilmesi Gönderen: Sümeyye üzerinde 02 Mart 2011, 16:40:09 C- ÖŞÜR VE HARACIN ŞAHSA HAVALE EDİLMESİ (MÜLTEZİM İŞLERİ) Gelirlerin toplanılmasının şahıslara devrine gelince, bu 2 kısımdır: a) Öşür, b) Haraç. a) Öşür: Mülkiyetinin devri caiz değildir. Çünkü belirli şartlar taşıyan, insanlara verilmesi gereken bir zekâttır. Hak kazanma zamanında zekat ehlinden olmayan kimseye de öşür verilebilir. Çünkü şart bulunmasa da verilmesi caizdir. Şart bulunursa vâcibtir. Kendisine Öşür verme vâcib ise, Öşür mevsiminde Öşrü toplamak kendisine havale edilir. Öşür verecek olanın o şahsa öşrünü vermesi sahihtir. Mal sahibinin, öşrünü almaya müsâade edilene vermesi gerekir. Bu, borç anlamını taşımaz. Öşrü alınca, almaya yetkili olanın mülkü olur. Çünkü zekâtta da mülkiyet kabz iledir. Öşür toplamıya müsâade edilen şahsa, öşür verilmezse vermeyen kimse o alacak şahsın hasmı olamaz. Çünkü esas Öşür isteme hakkı öşür memuruna aittir. O dâva edebilir. Öşür alacak fakir, dâva açamaz. b) Haracın intikâline gelince: Bu, şahsın durumuna göre değişir. aa) Zekât ehlinden biri olmamalıdır. Haraç malın mülkiyetini devretmek caiz değildir. Çünkü haraç bir ganimettir (Feydir). Zekât alacaklar, ganimete hak kazanamazlar. Ganimet alacakların zekât alamadığı gibi. Ebû Hanîfe, zekât alabilecek durumda olanların haraç da alabileceğini belirtmiştir. Zira feyy'in zekât alacak kimselere harcandığı caizdir, demektedir. bb) Muayyen bir miktar maaşı olmayan, âmme işleri gören biri olmalıdır. Genel olarak âmme işlerini görenlere haraç verilmez. Ganimet ehlinin farz hakkı gibi bir hakkı yoktur. Haraç verilen kimseler, âmme işleri gören ve benzeri işleri yapanlardır. Bunlara haraç malından bir şey alma yetkisi verilmişse bu havale sayılır. Tam bir mülkiyetin devri (Mukâtaa hükmü) söz konusu değildir. Havalenin olabilmesi için de iki şart aranır. 1- Muayyen bir miktar toplanılması gerekli bir mal olmalı. 2- Bu mal haraç malından olmalı ve toplanılması da şahsa havale edilmelidir. İşte bu iki şartla mukâtaa, mülkiyetin devri hükmünden çıkmaktadır. cc) Ganimet alacak kimselerden biri olması. Bunun tesbiti de ordu kayıt defterlerinden anlaşılır. Bu gurup kimseler haracın kendilerine devri gerekli olan, Özel kimselerdir. Çünkü onların muayyen miktar asker beslemeleri, maaşları, masrafları mevcuttur. Bunlara karşılık da kendilerine bir miktar haraç vergisi toplama yetkisi, mülkiyetinin havalesi (iltizâmı) yapılır. Ancak bu şekilde, düşman tehlikesi önlenir. Medeniyetler korunur. Bunları yapanlar da haraçla görevlendirilen, belirli bir miktar haracı toplama yetkisi verilen askerlerdir. Böylece haracın mülkiyetinin kendilerine havale edileceği kimseler belli olduktan sonra haraç malın durumuna bakılır. Haracın iki durumu vardır. Birinci durumu, haracın cizye mâhiyetinde oluşu, ikincisi de ücret mahiyetinde oluşu. Cizye mâhiyetinde bir haracsa devamlılığı şüphelidir. Çünkü bu nevi haraç* arazî sahibi kâfir durdukça verilen, müslüman olunca verilmeyen bir vergidir. Bu haracın mülkiyetinin havalesi bir yıl için yapılır. Müteakip yıllar için hak sahibi olup olmayacağı şüphelidir. Senesi dolmuş olan cizye mahiyetindeki haracın mülkiyetinin havalesini yapmak da sahihtir. Çünkü senesi dolduğundan, isteme hakkı doğmuştur. Senesi dolmamış böyle bir haracın mülkiyetini havalenin caiz olup olmayacağı konusu ihtilaflıdır. Caiz olur diyenlere göre: Cizyenin senesi Ödeme zamanına göre hesap edilir, denilirse bu tür haracın da havalesi caiz olur. Caiz değildir diyenlere göre ise: Cizyenin ödenmesi senesi dolduktan sonra söz konusudur. Bu bakımdan cizye mahiyetindeki haracın da, senesi dolmadan istenmesi veya mülkiyetinin havalesi caiz değildir. Zira asıl hesabı senenin dolmasından sonra yapılır. Ücret olan bir haraç ise o takdirde bir devamlılık söz konusudur. Bu nevi haraç şahışla ilgili olmayıp arazî ile ilgilidir. Arazî elde bulunduğu sürece haracı verilir, sahibinin müslüman olması haracı düşürmez. Bu sebeple de devamlılık ifâde eder. Mülkiyetinin, isteme hakkının 1 veya bir kaç seneliğine havalesi caizdir. Yalnız 1 yıllığına sınırlama gerekmez. Bu tür haraç cizye mahiyetindeki haracın aksinedir. Haraç, ücret mâhiyetinde bir haraç olunca mülkiyetinin havalesi 3 kısma ayrılır. aaa) Senesi belirtilerek haracın mülkiyetinin havalesi: Bu durumda açıkça senenin belirtilmesi gerekir. Meselâ, 10 yıllığına devrediyorum, havale ediyorum, gibi. Zaman bu şekilde belirtilince iki şarta dikkat edilir. 1- Mülkiyet havale ve devredilince, devredilen, toplanılacak olan haracın miktarı belli olmalıdır. Bu belli olma daha çok devreden şahıs tarafından bilinmelidir. 2- haraç olarak alınacak malın miktarı devralan tarafından da bilinmelidir. Her ikisi veya birisi bilmiyorsa devir işlemi muteber değildir. Bu iki şartın yanında ayrıca haraç da ya mahsul üzerinden ya da alan üzerinden alman bir haraç olmalıdır. Mahsul üzerinden alınan bir haraç ise, bir kısım hukukçular, belli bir miktar mahsul üzerinden hesabın yapılarak devri mümkün olur derler. Aksi fikirde olanlar ise: Bilinmeyen bir şey üzerinden haraç kararlaştırılıp mülkiyeti devir ve havale edilemez, derler. Alan üzerinden toplanılacak haraç da ikiye ayrılır. 1- Ekilen yerlerin miktarının değişik olmaması. Belli yerlerin belirli miktar haracı olunca mülkiyetini devir caizdir. 2- Ekilen yerlerin miktarı değişikse, haracın havalesi yapılan mal miktarına bakılır. Eğer devir işleminde belirtilen haraç miktarı, en yüksek olması gereken haraç miktarı ise haracın mülkiyetinin, istenmesinin havalesi caizdir. Çünkü haracın mülkiyeti kendisine ihsan edilecek şahıs noksana razı sayılır. En az haraç miktarına göre havâîe yapılmışsa böyle bir havale ve ihsan işlemi muteber sayılmaz. Çünkü şahsın toplamaya hakkı olmadığı bir fazlalık bulunabilir. İhsan ve havale işleminin sağlam bir şekilde kararlaşmasından sonra, ihsanda bulunulan zaman içerisinde şahsın durumuna bakılır.. Şahsın hâl ve vaziyeti 3 durumdan birini muhafaza eder; 1- Müddetin sonuna kadar doğruluğunu korursa, bu takdirde süre sonuna kadar ihsan edilen haracı toplamaya hakkı vardır. 2- Müddet dolmadan ihsanda bulunulan şahıs vefat ederse, geri kalan müddet hükümsüz sayılır. Malı toplama hakkı Beytü'l-Mâle döner. Şayet çocukları varsa ve şahsî gelirlerinden ev ihtiyaçları karşılanıyorsa, besledikleri askerlerin ihtiyaçlarını, yiyeceklerini temîn edemiyorlarsa, âmme menfaati îcâbı geri kalan müddet içinde haracı toplama işi onlara verilir. Bu bir ihsan değil, bir sebeptir. Ölenin çocuğu olması sebebiyledir. 3- ihsanda bulunulan şahsın vücûduna bir hastalık mütebaki hayatı sıhhatini kaybetmiş sayılır. Hastalandıktan sonraki zaman içinde ihsanda bulunulan haracın toplanabilmesi hususunda ihtilâf mevcuttur. Bir fikre göre: Müddet dolana kadar ihsan ve toplama işlemi uhdesinde kalır. Diğer bir fikre göre de: O şahsın asker beslemesi mükellefiyeti kötürüm olunca kalkar. Şayet askeri besliyebiliyorsa müddetin sonuna kadar yapılan muameleye riayet edilir. bbb) Şahsın hayatı süresince, haraç toplama işi ona ihsan edilir. Ölümünden sonra bu işi mirasçıları devam ettireceği kaydı konursa böyle bir ihsan işlemi bâtıl olur. Çünkü mirasçıya intikâl etmekle, haraç toplama işi Hazînenin hakkı olmaktan çıkıyor, mirasçıların malı gibi bir duruma giriyor. Bu şekilde ihsan bâtıl olunca, fasit bir akde dayanarak, ihsanda bulunulan şahıs izinli sayılır, topladıkları miktarca haraç veren şahıslar haraçtan kurtulur. Beslediği askere göre gerekli hesaplama yapılır. Fazla toplamışsa fazla haracı iade eder. İhtiyâcı miktarından az toplamışsa, geri kalan miktarı devletten ister. Halîfe ihsan işinin fâsid olduğunu, ihsanda bulunulan şahsa bildirir. İhsan edilen haraçları almaktan men eder, haraç verecek olan mükellefleri de o şahsa haraç vermekten men eder. Durum açıklandıktan sonra mükellefler haracı o şahsa verseler de, haraç borçlarından kurtulamazlar. ccc) Bir şahsa hayatı boyunca mülkiyetin ihsan edilmesi, haraç isteme hakkının tanınması: (Bu kısımda mirasçıların devam edeceği şartı söz konusu edilmektedir.) Bu işlemin hukukîliği hakkında iki görüş vardır. Bir görüşe göre: Kaydı hayat şartıyla bir şahsa ihsanda bulunma muteberdir. Kendisine ihsanda bulunulurken; "Vücuduna felç gelse de askeri besliyeceksin" denmişse ölümüne kadar haraç toplama ve asker besleme işine devam eder. İkinci görüşe göre: Böyle bir işlem bâtıldır. Ama anlaşma yapılırken, "Vücûduna gelç geldiğinde asker beslemiyecek-sin, yaptığımız işlem sona ermiş olacaktır." denilmişse yapılan işlem hukuken muteberdir. Bu şekilde haracın toplanması, mülkiyetinin havalesi sahîh olunca, halîfenin emirname siyi e, müteakip seneden itibaren o şahıstan asker ister, ihsan Defterine de besliyeceği asker miktarı ve bunların ihtiyaçları yazılır. İçinde bulunduğu seneye gelince: Haraç senesi geçmeden önce asker alma ve besleme senesi geçmişse, o sene için asker istenmez. Askerin rızkı ve ihtiyâcı olan haraca hak kazandı diye asker temini istenemez. Asker besleme, toplama süresinden önce haraç senesi geçmişse asker vermesi için kendisine müracâat edilir. Çünkü toplanılacak haracın karşılığında yapması gerekli işin vâdesi önce gelmiştir. Ama yine de asker vermesi için zorlanamaz. Caiz olarak istenir. Devlet için beslenecek askerlerin dışındaki şahısların durumu 3'e ayrılır. a) Devamlı olmayan devlet işlerinde çalıştırılan şahıslar ve bunların beslenmesi: Bunlar âmme işlerinde çalışan işçiler, haraç toplama memurları gibi kimselerdir. Bunlar için ayrıca önceden bir ihsanda bulunulmaz. İşleri gördükten sonra, haracın senesi dolunca, gördüğü işlere karşılık kendilerine toplanılan haraç malından hakları verilir. Daha önceden bunlar için belli bir hisse ayırt edilemez. b) Devamlı olarak bir devlet işi yapmaya görevli olan kimseler: Bunların maaşı, gördüğü hizmete karşılık olarak verilir. Böyleleri sünnet cinsinden olan iyi işleri yapan, yaptıran kimselerdir. îmamlar, müezzinler gibi. Onlara vazifeleri karşılığı kadar haraç almaları havale edilir. Görevleri sebebile de olsa temliki mâhiyette haraç verilmez. c) Devamlı olarak bir işte çalıştırılan kimselerdir: Böy-lelerinin geçimi için verilen maaş ücret mahiyetindedir. O işleri görebilmeleri yetkili makamca yapılacak tâyin işlemiyle mümkündür. Kadılar, hâkimler, Dîvan kâtipleri gibi. Bunların maaşları karşılığı, 1 yıl için bir miktar haracı almaları temlik edilir. Bir yıldan fazla olarak verilmesi hakkında iki görüş vardır. 1) Askermiş gibi, 1 yıldan fazla vermek caizdir. 2- Azletmek, yer değiştirmek söz konusu olduğundan 1 yıldan fazla ihsanda bulunmak caiz değildir.[179] [179] El-Ahkâmu’s-Sultaniyye, Ebu’l-Hasan Habib, Bedir Yayınevi, 1/ 363-369. |