Konu Başlığı: Ordu kumandanları tâyini Gönderen: Sümeyye üzerinde 10 Mart 2011, 14:50:32 DÖRDÜNCÜ BÖLÜM Ordu Kumandanları Tâyini A - KUMANDANIN VAZİFELERİ Harplerde kumandan tâyin etme müşriklerle savaşmaya mahsustur ki bu da iki kısımdır, a) Ordu politikasına, harbi sevk ve idareye tâyin edilen komutan, diğer adı ile Özel komutanlık. Bu komutanlıkta aranılan şartlar özel valilikte aranılan şartlardır. b) Ganimetleri taksim, sulh anlaşması yapma dahil, harp işlerine dâir bütün yetki ve görevler verilen komutanlıktır. Genel komutanlık da denir. Burada da genel valilikte aranılan şartlar aynen istenir. Harp komutanlığı, taşıdığı hükümler bakımından özel idarelerin en genişi, kısımları en çok olanıdır. Fakat özlü olarak ana konulara temas edilecek, bu arada genel komutanlık içinde özel komutanlığa da yer verilecek, ayrıca bir başlık açılmıyacak-tır: Harp Komutanlığı genel bir komutanhksa 6 görevi vardır. Birinci görevi içinde 7 hakkı vardır. Birinci görevi orduyu sevk etme. Orduyu sevk hususunda 7 hakkı; 1- Yürüyüşte mülayim hareket etmek. Zira ordunun en zayıf askeri de savaş mahalline gitmeye muktedir olmalı, kuvvetlilerin kuvveti korunmalı. Bu şekilde hareket etmezse intikâl çekilmez olur, zayıflar ölür, kuvvetlilerin sıhhati bozulur. Peygamber (s.a.v.) de: "Şu din (yol) metin ve çetindir. Onda siz yumuşaklıkla yürüyün, yürütün. Zira yumuşak, kesik kesik yürüyüşte-geçilmedik toprak, aşılmadık dağ kalmaz. Yürüyüşün en kötüsü gecenin ilkinde süratle yapılan yürüyüştür"[38] buyurmuşlardır. Ve Hz. Peygamberden (s.a.v.J rivayet edilmiştir ki: "Zayıf düşmüş olan, yumuşak olanın, gücü bulunanın emîridir."[39] buyurmuşlardır. Bu hadislerden maksad hayvanı zayıf olanın yürüyüşüne göre yürümenin icâb ettiğidir. 2- Üzerinde harp edebilmeleri, binek hayvanı olarak kullanmaları için atlar ve benzeri hayvanlar teminini askerden istemek. Harp atları ve diğer hayvanlar arasına çok yaşlılar, alçak boylular, çok yem yiyenler, yağlı, yaramaz, itaatsiz, terbiye edilmemiş olanlar alınmaz. Binek hayvanlarına yükler yüklenir, süvariler biner, böylece çok yüke ve yürümeye dayanamıyanlar harp hayvanları arasından çıkarılır. Allah Teâlâ da: "Siz de onlara karşı gücünüzün yettiği kadar kuvvet ve cihad için bağlanıp beslenen atlar hazırlayın" (KK 8:60) buyurmuştur. Resulullah (s.a.v.) de; "Atlar besleyin, zira onun sırtında sizler için şeref, yücelik, karınlarında ise hazineler vardır."[40] buyurmuştur. 3 - Savaşta iki sınıf kimselerden faydalanmak. Birincisi: Müsterzika (Maaşlılar) denilen, Harp Divanınca askere yazılmış, silâh altında hazır kuvvet olarak devamlı beslenen, elde tutulan profesyonel askerlerdir. Bunlar harpten anîıyan, duruma göre kendilerine hazîneden maaş verilen veya eyâletlerde bu maksatla beslenen askerlerdir. İkincisi, Mütetavvi denilen ve harp zamanı gönüllü olarak savaşa katılan, emir ve komuta altına girenlerdir. Allah Teâlâ bunları Kur'ân-ı Kerîm'de Övmüştür. Nitekim bir âyet-i celilede: "Ey mü'minler sizler gerek hafif gerek ağırlıklı olarak el birlik savaşa çıkın. Allah yolunda mallarınızla, canlarınızla cihad edin..." (K.K. 9:41) buyurmuştur. Bu âyet-i kerimedeki "Gerek hafif, gerek ağırlıklı..." emrine uyanlardır ki bunun 4 türlü mânâlandırılışı vardır. Hasan ve îkrime'nin görüşüne göre: Genç ve ihtiyar olarak, Ebû Salih'in görüşüne göre: Zengin ve fakir olarak, Ebû Amr'in deyişine göre: Binitli veya yaya olarak, Fer-ra'nin fikrine göre: Çoluk ve çocuğunuzla veya yalnız olarak. İşte bu gönüllü askerlere zekâttan verilir harp ganimetlerinden verilmez. Peygamber (s.a.v.) zekatın sarfedileceği yerleri gösteren âyet-i kerimeyi böyle uygulamıştır. Harp ganimetlerinden verilmesi uygun düşmez, onların hakkı zekâttır. Hazîneden maaş verilen askerlere, ganimet ehline de zekât verilmez. Onların hakkı da ganimetlerdir. Her iki gruptan biri diğerinin mal ve hakkına ortak olamaz. Ebû Hanife'ye göre iki sınıf mal, iki grup askere ihtiyaç nisbetinde harcanabilir. Halbuki Allah iki grubun arasını ayırt etmiştir. İkisini bir hüküm altında toplamak doğru olmaz. 4- Muvazzaf (Profesyonel) ve Gönüllü askerlerin âdetlerinden, huylarından anlayan bir komutan olmalı. Örflerinden, huylarından anlayan gözcüler tâyin etmeli, hallerini kontrol ettirmeli, onları savaşa çağırdığında hemen yanlarına yaklaşmalı, yakînen birbirlerini tanımalıdır. Hz. Peygamber de bu hususa harplerinde çok riâyet etmiştir. Yüce Allah da âyet-i kerîmesinde: "Sizi birbirinizle tanışmanız için cemiyetlere ve kabilelere ayırdık." (K.K. 49:13) buyurmuştur. Bu âyet üç türlü mânâlandırılmıştır. Mücâhid'in fikrine göre: Cemiyetler; yakın akrabalar, soylar, kabileler uzak soylar anlammadır. Bir diğer görüşte: Cemiyetler; Kahtan Arapları, kabileler de Adnan Arapları anlammadır. Üçüncü görüşte ise: cemiyetler; Arap olmayan milletler, kabileler ise, Arap soyundan olanlar anlammadır. 5- Her bir grup asker için birer kapalı isim (kod, rumuz) vermek: Verilen bu gizli, kapalı isimle seslenilmeli, gruplar birbirinden bu isimle ayırt edilmeli, çabucak toplanmaları sağlanmalıdır. Urve b. Zübeyr babasından şu hadîs-i şerifi nakletmiştir: "Şüphesiz Allah'ın Resulü Muhacirlere kapalı isim olarak Abdurrahmân Oğulları, Hazrec kabilesine Abdullah Oğulları, Evs Kabilesine Ubeydullah Oğulları, kendi atına da Allahın Atı ismini verdi."[41] 6- Askerleri, aralarında bulunan ve düşman lehine casusluk eden, askeri isyana teşvikte bulunan, alay eden kimselerden yüz çevirttirmek. Beşinci kol kuvvetlerine ve istihbarata karşı koymak. Müslümanlarla alay etmesi yüzünden, Resülullah (s.a.v.) de bazı harplerinde Abdullah b. Ubey B. Selûlü harbe katılmadan men etmiş, askerlerden uz akl aştırmış tır. Allah Teâlâ da, '"Fitneden eser kalmaymcaya, din de Allah'ın dîni oluncaya kadar onlarla savaşın..." (K.K, 2:193) buyurmuştur. Bu âyet-i kerimeden maksad, bazınız bazınıza fitne olmasın, ayrılık göstermesindir. 7- Soy ve fikir bakımından kendi soy ve fikrinde olanlara, kendi mezhebinde bulunanlara meyletmemek, soy, fikir ve mezhepte ayrı olanlara sırt çevirmemek. Ufak çapta nahoş düşen hususlara büyük önem vermek, işi büyütmek suretiyle ihtilâfa, ayrılıklara yol açar. Bu bakımdan önemsiz olan hususların üzerini hemen kapatmak, işi büyütmemek, gerekir. Peygamber (s.a.v.) de dinde zıd olmalarına rağmen münafıklara harpler esnasında göz yummuştur. Zahire göre haklarında hüküm vermiştir. Maksadı ordunun her türlü üstünlüğünün sağlanması, sayılarının artması içindir. Kâlblerinde nifaktan gizlemiş oldukları düşünceleri Allah'a havale etti. Hesabını ona bıraktı. Allah Teâlâ da âyet-i kerîmede: "Birbirinizle çekişmeyin. Sonra korku ile za'fa düşerseniz, rüzgârınız kesilip gider." (K.K. 8:46) buyurmuştur. Bu âyet-i kerîmeye iki türlü mâna veriş vardır. Bir fikre göre: Rüzgârdan maksad, devlettir. Bu görüş Ebû Ubeyd'indir. İkinci fikre göre de: Rüzgârdan maksat kuvvettir. Rüzgâr ismi de kuvvetli esmesi sebebiyle buradan alınmıştır.[42] [38] Müsned-i Ahmed 3/199 [39] Tirmizî, kıyâme 48. [40] Buhari, cihad 43. Neseî, hayl 6. İbn Mâce, ticârât 69. vs. [41] Ebû Davud, cihad, 71. [42] El-Ahkâmu’s-Sultaniyye, Ebu’l-Hasan Habib, Bedir Yayınevi, 1/ 88-92. |