๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Ahkamüs Sultaniye => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 02 Mart 2011, 16:52:03



Konu Başlığı: İrtifak ve hukukî durumu
Gönderen: Sümeyye üzerinde 02 Mart 2011, 16:52:03
B- İRTİFAK (KAMUNUN ORTAK MALLARI) VE HUKUKÎ DURUMU


İnsanların, oturdukları evlerin yollarından, caddelerinden şehirlerin çevresinden, mesîre yerlerinden, sayfiyeliklerinden, konak yerlerinden faydalanmasına irtifak denir.

İrtifaklar 3 kısma ayrılır:

a) Ova ve sahralardaki irtifaklar.

b) Mülklerin çevresindeki irtifaklar.

c) Cadde ve yollara mahsus irtifaklar.

a) Ova ve sahralara âit irtifak haklan: Ovalarda, sahra­larda yolculuk esnasında konaklanılacak yerlerde, akan sularda ve su yollarındaki irtifak haklarıdır.

Bu da kendi içinde iki kısma ayrılır:

1- Yolcuların ve misafirlerin konaklaması için ayırt edilen yerler. Hükümdar veya idarecileri bu yerleri ayırırken yalnızca mesafelerin uzak oluşu ve yolcuların ihtiyâcı için değil, kötülükle­ri önlemek, suları korumak saklamak, oraya gelenlerle oradakiler arasını kaynaştırmak için tahsis eder. Bu yere ilk gelenin oturma ve konaklama hakkı sonradan gelenlerden Öncedir. İlk gelen git­medikçe ayrılmadıkça sonraki gelen kişi, yer yoksa giremez. Hadîs-i şerifte de, "Bir yere ilk gelenin niyyeti geçerli, hak onundur."[170] buyurulmuştur.

İki şahıs aynı zamanda bir yere gelirlerse ve istifâdede ihtilâf gösterirlerse, ihtilâfı gidermek için en âdil çözüm yolu ne ise o araştırılır. Mesele âdil bir şekilde çözümlenir. Arazide de durum aynıdır. Bir yerden diğer yere geçmek, âmme malına, mer'aya ula­şabilmek için yol gerekiyorsa bu durumda geçip gitmek için. herke­se âit olmak üzere tarlasından bir yol verir, kaçınamaz.

2- Bir kısım insanlar oturmak ve yurt tutmak için bir yere inerlerse, halife bunların o yere iniş sebebine bakar. Bunlar o yere, yolculara, ora sakinlerine zarar vermek için inmişlerse o yere yer­leşmelerine mâni olunur. Yolculara ve o civardaki oturanlara za­rar vermiyorlarsa genel menfaat neyi gerektiriyorsa onu yapar, yerleşmelerini yasaklar veya müsâade eder. Hz. Ömer de, Basra ve Küfe şehirlerini kurdurunca her iki şehre de bir takım insanlar yerleştirdi. Fitne ve fesadın çıkmaması, kan akıtılmaması için âmme menfaatim göz önünde tuttu. Misafir gelenleri kabul ettir­medi. Aynen ölü arazinin münâsib görülen kısmını ayırıp işe ya­rar hâle getirmedeki gibi hareket etti. Başkalarına hak tanımadı. Bir kafile Halife'den izin almadan yerleşmişse mâni olunmaz. Ölü araziyi izinsiz ihya edenler, işleyenler gibi. Çocukların da o yere onlarla yerleşmeleri uygunsa yerleştirilir. Kendilerinden sonra gelenler yerleşmek isterlerse ancak izinle yerleşebilirler.

Kesir b. Abdillah'm babasından, onun da dedesinden anlattı­ğına göre: Hz. Ömer'le 17. hicret yılında beraberce Umrede idik. Yol boyunca suyu bulunan kimselere (Ehlü'î-Miyaha) Mekke ile Medine arasındaki bu yerlerine evler yapmalarını söylediler. Da­ha önce böyle evler yoktu. Onlara yol boyunca evler yapmalarına müsaade etti. Şu şartı da ileri sürdü. Gelip geçen yolcular su içme ve gölgelenme, istirahat hakkına sahiptirler.

b) Evlerin, mülklerin etrafındaki irtifak hakları: Ev ve mülke zarar veriliyorsa irtifak hakkı tanınmaz. Ancak verilen za­rara iştirak edilirse irtifak hakkı tanınır. Zarar verilmiyorsa irti­fak hakkının mübahlığı hususunda ev ve arazî sahiplerinin izni de olmasa irtifak hakkı doğar mı, doğmaz mı? hususunda iki görüş vardır. 1- Mülk sahipleri izin de vermese irtifak hakkı doğar, ferde bu hak tanınır. Çünkü mülklerin çevresi, irtifak sayılır. Oradan geçmek zorunda kalanlarla mülk sahibi çevreden istifâdede eşit hakka sahiptirler. 2- Mülklerin sımn o mülke dâhildir. Çevresin­de irtifak hakkı tesîs edilemez. Ama mülk sahibi izin verirse mül­künün çevresinde irtifak hakkı tanınır. Çünkü mülk sahibi mül­künün sınırlarında özel tasarrufa sahiptir.

Cami ve mescidlerin çevresine gelince: İrtifak hakkı tesis etmek isteyen, cemâatin geliş gidişine engel oluyorsa bu hak ken­dine tanınmaz. Halîfe dahi irtifak hakkı tesis etmek isteyen bu şahsa böyle bir hakkı tanıyamaz. Çünkü o caminin cemâati, cami çevresinde daha üstün bir hakka sahiptir.

İrtifak hakkı tesisi cemâatin gelişi-gidişine zarar vermiyorsa cami ve mescid çevresinden irtifak hakkı tanınır. Acaba halîfenin bu hususta ayrıca iznine lüzum var mıdır? Hususî mülklerden ir­tifak hakları nasıl tesis ediliyorsa onun gibi cami ve mescidlerin kenarından da irtifak hakları tesîs edilir. İzne lüzum hissediîirse halîfeden veya görevli şahıstan izin istenir.

c) Cadde ve yol kenarlarına mahsus irtifaklara gelince:

Halîfenin iznine bağlı bir şeydir. Halîfenin izninin hükmünde de iki anlam vardır.

1-  Halîfe'rtin görüşü: Tecâvüzü önlemek, zararları engelle­mek, çıkan ihtilaflarda halkı sulh etmek gâyeleriyle sınırlıdır. De­vamlı durmak veya sonradan gelene hak tanımak maks adi arıyla irtifak hakkı tanıyamaz. O yerlere önce gelen sonra gelenden daha kuvvetli hak sahibidir.

2- Halîfenin irtifaklar hakkındaki görüşü ve izni bir nevi icti-had gibidir. Oturup işgal etmesinde mahzur görmediği kimseye izin verir, zarar gördüğünü de men eder. Zarar görülen kimseye karşılık sonra gelene hak tanınır. Öncekine tanımayabilir. Hazîneden para vermede, ölü arazîyi işe yarar hâle getirmede şa­hıslar arasında seçme hakkı olduğu gibi, Önceden o yere gelmek, irtifak hakka tanımaya Öncelikle hak bahşetmez. Bu ikinci görüşe göre, halîfe seçim ve tercih hakkına sahiptir.

Her iki fikre göre irtifak hakkı tanınan kimselerden ücret alınmaz. Müracaatçıları halîfe kendi aralarında anlaşmaya bı-rakmışsa, o zaman önce gelen bu yere oturma hakkına sahiptir. O yer işgal edene terk edilmişse ertesi günü, bir gün önce işgal eden­le diğer şahıslar istifade ve irtifak bakımından eşit hakka sahip­tir. O gün Önce gelene irtifak hakVı tanınır. İmam Mâlik'e göre: Şahıslardan birinin o yerde oturduğu meşhur hâle gelmişse, ihtilâfları gidermek için oturduğu herkesçe bilinene hak tanınır. Bununla beraber, genel menfaat mubah bir irtifaktan tam bir mülkiyete çevirmeyi gerektiriyorsa, yani âmme menfaati irtifak hakkının mülkiyet hakkına çevrilmesini îcâb ettiriyorsa irtifak hakkı kaldırılır, bu hak şahsî mülkiyete çevrilir.[171]

 



[171] El-Ahkâmu’s-Sultaniyye, Ebu’l-Hasan Habib, Bedir Yayınevi, 1/ 350-353.