Konu Başlığı: Hisbe teşkilatının vazifeleri Gönderen: Sümeyye üzerinde 01 Mart 2011, 20:33:48 C- HİSBE TEŞKİLÂTININ VAZİFELERİ: ALLAH'IN HAKKI OLAN EMİRLERE TEŞVİK Hisbe teşkilâtının görevi, genel ve fevkalâde yargılama teşkilâtlan ile olan farkları bu şekilde tesbit edildikten sonra hisbe teşkilâtının kendi görevlerini etraflıca anlatmak gerekirse: a) İyiliği emretme: Emri bi'1-Ma'ruf, b) Kötülükten men etme: Nehyi ani'l-Münkerdir. a) Emri bi'1-Ma'ruf (iyiliği emretme) üçe ayrılır, aa) Allah'ın haklarına (kamu haklarına) âit olanlar, bb) İnsanların haklarına âit olanlar, cc) Allah ve kul hakları arasında müşterek durum arze-denler. aa) Allah'ın haklarına, (kamu haklarına) âit olan emirler ikidir: aaa) Topluca yapılması gerekli olan emirlerdir. Cuma namazının kılınabileceği yerlerde, Cuma namazını topluluğun terk etmesi gibi. Cumanın kılınması için belirtilen aded söz gelimi 40 kişi veya daha fazla olursa o topluluğun Cuma kılması farzdır. Muhtesib, namazı kılmaları için topluluğa emreder, kaçınırlarsa cezalandırır. Eğer cuma için cumanın şartından, adedde ihtilaf olur, istenilen miktardan az kimse bulunursa, muhtesib ve cemâat için dört durum vardır: Birinci durum: Muhtesible oradaki topluluğun görüşü bu adedle Cuma namazının kılınabileceğinde birleşmesidir. Bu durumda namazı kılmaları hususunu emreder. Terk edenleri de cezalandırır. Çünkü ittifakla kararlaştırılan durumu terk etmektedirler. İkinci durum: Toplulukla Muhtesib mevcut adedle cuma namazının kıhnamıyacağında aynı fikirde olmaları. O zaman kılmalarını emretme caiz olmaz. Ama kılarlarsa bundan da nehyedile-mezler. Üçüncü durum: Topluluğun fikri; mevcut adedle cumanın kılınabileceği; muhtesibin fikri, kılınamayacağı ise, muhtesib onlara karşı çıkamaz. Kılmamalarını emredemez. Dördüncü durum: Muhtesib, cuma namazının kılınabileceği, topluluk da kılınamıyacağı fikrinde iseler, topluluğun fikri bu şekilde devam ettikçe, aded artmadıkça cuma namazı ta'til edilir. Muhtesib, acaba topluluğa namazın kılınmasını emredebilir mi, emredemez mi? Şafiî'lere göre iki fikir vardır. Ebû Saîdi'l-Istahrî'ye göre: Ammenin iyiliğini düşünerek o topluluğa cumanın kılınmasını emreder. Çocukların, Cuma namazı kılınmıyaca-ğı fikriyle yetişmemeleri, insan adedi artsa da cumanın farz olmadığı fikrine sahip olmamaları için cuma kılınır. Ziyad, Küfe ve Basra camilerinde bu görüşle hareket etmiştir. Ziyad ve bulunduğu topluluk mescidin ortasında namaz kılarlarken, secdeden kalkınca, cemâat alınlarmdaki toprak tanelerini elleriyle silerlerdi. Sonra Ziyâd, cemâate mescidin içindeki çakılları toplamalarını emretti ve şöyle dedi: - Uzun zamandan beri edindiğim tecrübe; küçükler büyüdüğünde secdeden kalkınca alnın elle silineceğini, secdenin eseri, namazın sünneti zannetmektedirler. Binâenaleyh çakılları toplayıp atın. Bir daha da secdeden kalkınca alınlarınızı silmeyin. Diğer görüşe göre de: Muhtesib cemâatin görüşüne karşı çıkamaz. İnsanlara inançlarına zıd düşen şeyi yükleyemez. Içtihad da bulunmanın caiz olduğu bir hususta kendi reyini kabule zorlayamaz. Onların düşüncesi, adedin azlığı cumanın kılınmasına mâni olmaktadır. Ama bayram namazında, muhtesib topluluğa namaz kılmayı emredebilir. Bu emretmesi halk için vâcib midir caiz midir? Şâfîîler iki görüştedir. Emredilen ibâdet sünnet mi, yoksa farz-ı kifâye mi? Sünnet ise muhtesibin emri de sünnettir. Farz-ı kifâye ise, muhtesibin emri kesinlik ifâde eder, yapılması gerekir. Cemâatle camilerde namaz kılma, ezan okuma İslâmın şiarı, İslâm ülkesiyle harp ülkesini ayırt eden, Resûlüllah (s.a.v) tarafından tatbik edilen bir alâmettir. Bir bölgenin, halkı camilerde . cemâatle namaz kılmayı, namaz vakitlerinde ezan okumayı toptan terk ederlerse muhtesib o topluluğun ezan okumasını, cemâatle namaz kılmalarını, sünnet mâhiyetinde olan emriyle emreder. Muhtesibin bu emretme görevi kendisi yönünden vâcib bir görev midir, terk edince günahkâr mı olur. Yoksa müstehab bir görev midir ki yapınca sevab kazanır terk edince bir şey gerekmez. Bu durumlarda Şafiî hukukçuları iki görüş belirtirler: Bir kısmı vâcib, bir kısmı ise sünnettir der. Halîfenin bu şekilde hareket edenlere karşı savaşa çıkması gerekir mi, gerekmez mi? .İnsanlardan bir kısmı cemâatle namazı terk ederse muhtesib bunlara bir itirazda bulunamaz. Şayet o şahıslar bu nevi hareketi âdet hâline getirmemişlerse. Çünkü bu ibâdetler sünnettir, özürle düşer. Terk edenlerin terkinde bir şüphe varsa, âdet ve alışkanlık hâline getirmişlerse bu âdetin başkalarına geçmesinden kor-kuluyorsa, o takdirde muhtesib, âmmenin yararı bu hareketlerde bulunanları men etmekte ise onları men ve ikaz eder. Cemâati terk edenleri tehdîd ve cezalandırması onların zahirî durumlarına göredir. Resûlüllah (s.a.v) den da şu hadîs-i şerif rivayet edilmiştir. "Ashabımın toplu halde odun toplamalarını, toplu halde namaz kılmalarını emretmeyi arzu ettim. Namaz için ezan okunur, kaamet getirilir. Namaz kılınır, sonra bir kısım insanların namaz vakti evlerinde kalmalarına da karşı çıkmayı isterim. Onlar namazda hazır bulunmazlar. Hep beraber topladığımız odunları da böylelerinin üzerlerinde yakmak isterim.”[214] buyurmuşlardır. Muhtesibin, namazı terkedenlere karşı tutumu, vakti çıkıncaya kadar namazı kılmayanlar hakkındaki durum gibidir ki, daha önce sözü geçmiştir. Terk edene kılmasını emreder. Niçin kılmadığını sorar; cevâbını ister. - "Unuttuğumdan terk ettim," derse, muhtesib hatırlar hatırlamaz kılmasını teşvik eder, cezalandırmaz. - "Zor geldiğinden, muktedir olamadığımdan kılamıyorum" derse, cezalandırılır, zorla kıldırılır. Henüz vakit varken geciktirene bir şey denmez. Çünkü namazın te'hirinin fazileti hususunda hukukçular farklı görüştedirler. Bir ülkedeki topluluk, namazı son vaktinde kılacaklarında anlaşırlarsa, muhtesib de ilk vaktinde kılınmasının sevab olduğu fikrinde ise, muhtesib ilk vaktinde namazın kılınmasını emredebilir mi? İki ihtimâl vardır. Cemâatin görüşü, tehir edileceğinde olduğundan bu fikre karşı çıkılmaz. Ama yeni yetişen çocuklar, vaktin son kısmını namaz vakti sanmaları, ondan Önceki vakti, namazın vakti saymamaları gibi, yanlış bir fikirde yetişeceklerdir. Bu bakımdan önce kılınması için emredebilir. Topluluğun bir kısmı namazı ilk vaktinde, bir kısmı da son vaktinde kılarsa muhtesib bir müdahalede bulunamaz. Kendi görüşü, namazın son vaktinde kılınması ise, cemâat de ilk vaktinde kılıyorsa yine bir müdâhalesi olmaz. Ezan ve kunut okumaya gelince: Muhtesibin görüşü toplulu-ğunkine zıd ise, topluluğa emir veya yasak şeklinde bir itirazda bulunamaz. İçtihadın caiz gördüğü bir yerde görüşünü kabule zorlaması, vazifesiyle bağdaşmaz. Temizlikler, abdest almalar konusunda da farklı görüşlerin bulunduğu yerlerde kendi görüşünü kabul ettiremez. Hurmanın henüz sarhoş etmiyen suyu ile abdest almada iki şekilde itiraz hakkı vardır. Zarurî durumlarda kullanmak mubah olduğundan abdest için su bulunmayınca kullanılır. Her ne kadar içilince insana sarhoşluk verirse de. Diğer bir durumda Allah'ın haklarım (kamu haklarını) yerine getirmede emir verirken, ölçülü olmalı. Münâsib buluyorsa hurma suyu ile abdest almaya müsâade eder, aksi takdirde karşı çıkar.[215] [214] Müsned-i Ahmed, 3/79. Dârimî, salât 19. îbn Mâce, ezan 1. [215] El-Ahkâmu’s-Sultaniyye, Ebu’l-Hasan Habib, Bedir Yayınevi, 1/ 453-457. |