Konu Başlığı: Haraç vergisi ve toplama usulü Gönderen: Sümeyye üzerinde 09 Mart 2011, 12:46:00 B- HARAÇ VERGİSİ VE TOPLAMA USULÜ Haraç: Arazînin mülkiyeti üzerine konulan bir vergidir. Cizye hükmünün aksine olarak haraç hakkında açıklayıcı bir âyet-i kerîme vardır. Bu sebeple işin tatbiki imamların içtihadına bırakılmıştır. Allah Teâlâ âyet-i kerîmesinde, 'Yoksa sen onlardan bir hare (ücret) mi istiyorsun. İşte Rabbinin haracı. O daha hayırlıdır." (K K. 23: 72) buyurmuştur. Bu âyetteki "Yoksa sen onlardan bir hare mı İstersin" hükmünde iki türlü mânâ vardır. 1- Ücret, 2- Menfaat. "İşte Rabbinin harcı. O daha hayırlıdır." hükmünde de iki mânâ vardır. 1- Rabbinin rızkı dünyâda ondan daha hayırlıdır. Kelbî'nin görüşü budur. 2- Hasan'a göre: Allah'ın âhiretteki mükâfatı ondan daha hayırlıdır. Ebû Amr b. Alâ'ya göre: "Harçla "Haraç" arasındaki fark: Hare, kuru mülkiyetten vergi olarak alınır. Haraç ise, lügatte, kira ve faydalanma anlamına gelir. Hadîs-i şerifte de: "Haraç, ödenmesi gerekendir." buyurulmuştur. Haraç arazîler, mülkiyet ve hüküm bakımından öşür arazîlerden farklıdır. Genel olarak topraklar 4 kısma ayrılır: a) Müslümanların bizzat kendilerinin gayretleriyle işe yarar hâle getirdikleri topraklara Öşrî arazî denilir. Haraç vergisi konulamaz. Arazîyi işe yarar hâle getirme: İhya bölümünde açıklanacaktır. b) Arazînin sahiplerinin müslüman olması hâlinde, arazî öncelikle müslüman olan sahiplerinindir. Bu nevi arazî Şafiî'ye göre: Öşrî Arazî sayılır. Haraç vergisi konamaz. Ebû Hanîfe'ye göre: Sultan, Öşrî veya Haracı arazî yapmakta serbesttir. Haraç arazî statüsüne korsa bir daha Öşrî arazî statüsüne çevirmek doğru değildir. Önce Öşrî arazî yaparsa sonra haraç arazîye çevirir. c) Müşriklerden kılıç kuvvetiyle alınan topraklar. Şafiî'ye göre: Bu tür arazî ganîmet sayılır. Savaşçılara dağıtılır, öşür arazî olur. Haraç vergisi konulamaz. Mâlik'e göre: Arazî vakıf arazî sayılır. Müslümanlara tahsis edilir. Haraç vergisi konur. Ebû Hanîfe'ye göre: Sultan öşür veya haraç arazî yapmakta, vergi koymada serbesttir. d) Sulh yoluyla müşriklerin kendi topraklarında bırakılması. İşte özellikle böyle arazîye haraç vergisi konur. Bu da iki kısımdır. aa) Arazînin sahipleri tarafından boşaltılıp, savaşa mahal kalmadan müslümanların eline geçmesi. Bu arazî müslümanla-rın işleri uğruna vakfedilir. Haraç vergisi konulur. Ücret zamanla sınırlı değilse, devamlı olarak kararlaştırılmış sayılır. Zımmî veya müslümanın kullanması önemli değildir. Vakıf arazî hükmüne benzetildiğinden mülkiyetim satış caiz değildir. bb) Arazî sahipleri arazî üzerinde kalır, anlaşmayla haraç ödemeyi kabul ederlerse, haraç vergisi kararlaştırılır. Bu nevi arazî de yine 2 kısma ayrılır. Birincisi: Anlaşmayla arazînin mülkünü müslümanlara devretmiş olurlarsa, sanki sahibi ayrılmış bir vakıf gibi, müslümanlara vakıf olmuş olur. Konulan haraç vergisi de ücret sayılır ve müslüman olmalarıyla haraç düşmez, devam eder. Arazînin mülkiyetini de satamazlar. Anlaşma gereği arazîde kalmalarında öncelik hakkı vardır. Müşrik de olsalar, müslüman da. Arazî ellerinden çekilip alınmaz. Kiralanmış arazînin kiracıdan alınamaması gibi. Vatan edinmiş zımmî de olsalar bu haraç, baş vergisi olan cizyeye dönüşemez. Haraç düşürülüp cizye alınması yoluna gidilemez. Zimmet ehli olmaz, anlaşmalı olarak kalırlarsa, haraç vergisi senesini kararlaştırmaya lüzum yoktur.Sene kaydına bağlı olmayan ikrar muteberdir, ikincisi: Arazîyi mülk olarak ellerinde bulundurmaları. Konulan haraç vergisi hususunda anlaşmaları. Bu nevi haraç cizye sayılır. Müşrik oldukça devamlı öderler. Müslüman olurlarsa düşer. Dolayısıyla mülkiyetlerine âit olan cizyenin alınmaması uygundur. Topraklarını istedikleri kimselere (kendilerinden, müslümanî ardan veya zımmî başka insanlara) satabilirler. Şayet kendilerinden birine satarlarsa hükmü haraçtaki hükme benzer, değişiklik olmaz, haracı ödemeye devam eder. Müslümana satarlarsa haraç vergisi düşer. Kendilerinden olmayan bir zımmîye satarlarsa, kâfir kaldıkça haraç da devam eder. Arazî hakkındaki anlaşmadan vazgeçip zımmîiikten çıkarlarsa haraç da büyük bir ihtimâlle düşer. Haraç, Ceribli arazîye vaz olunmuşsa her cerib (2025 metre kare)deki meyve ve hububatın miktarına göre alınır. Bâzı toprakların sahipleri müslüman olmuşsa onların üzerinden haraç düşer. Diğerlerinin haraç ödemesi devam eder. Müslüman olanların ödemediği haraç miktarı, müslüman olmayanlara yüklenemez. Sulhla alman haraç arazîdeki mal miktarına göre konulmuş olması hâlinde ceribli arazînin kendisinden haraç düşmüş olmaz. Şafiî mezhebine göre: Anlaşma ile arazîsinde haraç verecek olanlar müslüman olunca anlaşma ile verecekleri vergileri düşmez. Ebû Hanîfe'ye göre: Müslüman olmakla beraber Ödeyecekleri belirtilen malları öderler. Böyle bir belirtme yoksa müslüman olduklarında vergileri düşer. Haracın miktarına gelince: Arazînin tahammülü nisbetin-de tâyin edilir. Hz. Ömer Irak taraflarında bazı toprakları alınca bazı yerlerin her bir (2025 metre karesine) Ceribine 2 ölçek (Kafiz) ve 1 dirhem haraç koşmuştur. Bu görüş Kisra b. Kubad zamanından beri uygulanıp gelmekteydi. Hz. Ömer de bundan faydalanmıştır. Arazîyi ilk defa ölçtüren, haraç koyan da Kisra b. Ku-bad'dır. Arazî kâtiplerine, her arazînin hududunu ve haracını ayrı ayrı kaydettirmiştir. Arazî sahibine sıkıntı, zirâatçilere zorluk vermemek için arazînin verimli olup olmayışına dikkat edilmiş, buna göre de her bir ceribden 1 ölçek, 1 dirhem takdir edilen haraç da olmuştur. 1 ölçek: 8 batman ve 1 batman: 480 dirhemdir. Ve 1 dirhem de 4,8 gr. olması hesabiyle 1 ölçek: 18,432 kg.a tekabül etmektedir, ölçek hesabiyle o zamanlar ya bu miktar alınır, ya da bedeli olan 3 dirhem gümüş para alınırdı. Bu miktarların Araplar arasında yayılması sebebiyle de câhiliyet devri şairlerinden Züheyr b. Ebî Sülmâ şöyle demiştir: "Kendi ülkesi olan Irak halkını ölçek ve dirhemle kandırama-yınca bu vergiye sizleri kandırdı." Başka topraklara da Hz. Ömer değişik miktarda haraç vergisi koymuştur. Osman b. Ebî Huneyf e toprakları ölçmesini, duruma göre de haracını belirtmesini emretmiştir. O da ölçümleri yapmış. Üzümlüklerden her bir ceribe 48 gr. gümüş para tutarı (10 dirhem), hurmalıklara 8 dirhem gümüş tutarı, şeker kamışlıklarının her bir ceribine 6 dirhem tutarı, hurmalıklardan her bir ceribe 5 dirhem tutan, buğday tarlalarının her bir ceribine 4 dirhem gümüş para tutarı, arpalıklara 2 dirhem tutarı mahsulü haraç vergisi yazmıştır. Neticeyi Hz. Ömer'e bildirmiş, o da bunu tasdik etmiş, Irak topraklarında bununla amel edilmiştir. Şam taraflarında da başka bir ölçüyle hareket edilmiştir. Bilinen husus: Her toprağın durumuna dikkat edilmesidir. Haraç vergisi koyan her yetkili, arazînin durumuna dikkat etmek zorundadır. Arazînin durumuna tesir eden âmiller de üçtür. Bunlar haracı artırır veya azaltır. 1- Bir kısım topraklar münbit olur, bir kısmı da çorak. Haraç buna göre takdir edilir. 2- Arazîye ekilip dikilen şeylerin cinsi de değişik olur. Meyvelikler, hububat yerleri ve bir de bunların semerelerinin, az veya çok oluşuna göre haraç alınır. 3- Arazînin sulanış tarzı: Bâzı arazî yağmur ve sel sularıyla kolayca sulanır. Bazıları da zorla, masrafla, kuyulardan su çıkarmak, uzaklardan su getirmek suretiyle sulanır. Haraç takdîr edilirken bu da nazara alınır. Ağaçların ve mahsullerin sulanışları da 4'e ayrılır. 1- insanlar, vasıtasız, sel, pınar, nehir sularından arazîlerini istedikleri zaman sularlar. İstediklerinde suyu kesebilirler. En uygun yararlı sulama tarzı budur. 2- Kuyulardan, kovalar ve dolaplar ve diğer âletler yardımıyla su çıkarıp bununla arazî sulamak. En zor sulama şekli budur. 3- Yağmur, kar, çiğ gibi gökten yağan sularla sulanan, başka türlü sulama imkânı olmayan arazî. Bu nevi arazîye "Izî" denir. 4- Rutubetle, nemle, ortasına biriken sularla ekinleri ve ağaçları sulanabilen, kanallar açmak suretiyle biriken su götürülüp sulanabilen arazîdir ki bunlara da "Bil" denir. Şayet kanallar açmak suretiyle, sel, nehir suyundan sulanıyorsa linçi grup arazîye girer. Sulanamıyorsa, su kanallarla akıtılamıyorsa 2'nci grup arazîye girer. "Kezaim" denilen arazî kuyu suyu ile sulanan topraklardır. Kuyulardan kova ile su çıkartılıp sulanıyorsa 2'nci sınıf arazîye girer. Kuyuların önüne kanal açmak suretiyle su akıtıla-biliyor ve arazî sulanabiliyorsa o zaman l'inci sınıf arazîye girer. İlk 3 şart yanında, sulama yönünden de bu şekilde tesbit edildikten sonra haraç takdir edecek şahıs bunları göz önünde tutar, haracı tâyin ve tesbit eder. Bu işinde adaletten ayrılmaz. Fazla haraç tesbit etmekle mükelleflere ezâ ve cefâ veremez. Az haraç vergisi kararlaştırmak suretiyle de hazîne ve fey ehlini zarara sokamaz, haklarının azalmasına yol açamaz. İki grubun hak ve vazifelerine îtina eder. Yukarıdaki üç şartın yanında bir dördüncü (d) şart ileri sürenler vardır ki o da, arazînin şehir ve yollara, caddelere yakın veya uzak olması, arazînin kıymetinin düşük veya yüksek oluşudur. Bu durumda arazînin kıymeti fazla ise haraç vergisi gümüş dirhem olarak alınır. Hububat veya meyve olarak alınması cihetine gidilmez. Önce kaydedilen ilk 3 şarta göre haraç vergisi para olarak da alınsa, mahsul olarak da alınsa bir sakınca yoktur. Mükelleflerin durumuna göre tesbit edilir. Buraya kadar sayılan asıl ve tâli şartlar her yerde farklı farklı karşıya çıkacağından haraç vergisi de ona göre her yerde farklılık gösterecektir. Bunun sonucu olarak da haracı her yerde ayrı ayrı tanzîm maksadı daha iyi anlaşılmış olacaktır. Arazî sahipleri de ellerinde kalan muhsûl, meyve ve paralarla kendi ihtiyaçlarını rahatlıkla karşılayacak, ödemekle mükellef oldukları haraç vergilerini de kolaylıkla ödeyeceklerdir. Anlatıldığına göre, Haccâc, Abdu'l-Melik b. Mervân'a bir mektup yazarak, şehir ve köylülerin fazla mallarını almak için izin ister. Abdu'l-Melik onu bu hususta men eder, cevap olarak da şunu yazar: "Topladığın maldan çok, toplamadığın mallara harîs olma. Onları etli bırak ki yağ tutsunlar, semin, semiz olsunlar." Haraç, sözü geçen şart ve durumlara göre kesinleşince 3 noktada en iyi harekette bulunmaya dikkat edilir. 1- Arazînin mesahasına göre haraç koymak. 2- Ekili yerlerin alanına göre haraç koymak. 3- Arazî ve ekin durumunu nazara alarak, çıkacak mahsûle belirli bir nisbette mukâseme haracı kararlaştırmak. Arazînin alanına göre haraç konulursa kamerî seneye göre haraç alınır. Hububata haraç konulursa güneş senesine göre haraç alınır. Bu zaman ölçülerine dikkat edilir. Mukâseme haracı konmuşsa ekinlerin olgunlaşıp hasad zamanı beklenir. Uygun şartlara göre haraç vergisi takdir ve tesbit edilmiş, toplanmaya başlanmışsa devamlı olarak bu ölçüler içerisinde vergi alınır. Azaltmak ve artırmak olamaz. Arazî sulama ve işçiliğinde aynı durumu muhafaza ediyorsa o şekilde devam eder. Ziyâde ve noksanlık yönünde, arazînin sulanması ve işçiliğinde değişiklik olursa iki ayrı durum ortaya çıkar. 1- Arazînin noksanlık ve fazlalığı arazî sahibi tarafından ise, meselâ, nehir yatağının arazîye karışması, ilâvesi veya arazîden su çıkarılması gibi. Yahut arazîyi îmâr ederken bir kusur sonucu noksanlıklar meydana gelmesi, arazînin durumunun ve veriminin azalması veya artması gibi. Bu türlü arazîde haraç önceden nasıl tespit edilmişse Öylece devam eder. Fazlalık veya noksanlık haraç miktarı üzerine tesir etmez. Yalnız, arazîde bir imâr işine girişilmişse, arazînin harap hâlinin devamını önlemek ve ıslahını sağlamak için teşebbüste bulunulmuşsa, arazî sahibinin haraç vergisini ödemesinde kolaylıklar gösterilir. Bu şekilde şahıs mâlî yönden biraz daha imkâna kavuşmuş olur. 2- Arazî üzerinde bir takım artma ve azalmalara arazî sahipleri sebep olmamışlarsa, meselâ, bir nehrin, arazîsini basması, yarıp geçmesi arazîyi işe yarar halden çıkarmasında nehrin meydana getirdiği bu zararı önlemek, arazîyi eski duruma getirmek mümkünse, Sultan hazînenin âmme işleri faslından yapacağı masrafla, meydana gelen zararı önlemek, arazîyi ıslah etmek, eski hâle getirmek vazifesidir. Islah işi yapılamıyor, arazî işe yaramıyorsa sahibinden haraç alınmaz. Aradan bir süre geçtikten sonra yeniden arazîden yararlanmak imkânı ortaya çıkmışsa, haraç vergisi de yeniden alınmaya başlar. Arazîde ziraatçilik yapılamıyor, fakat avcılık yapılıyor, otlak olarak istifâde ediliyorsa, bu durumlarına göre, yeniden bir haraç vergisi takdir edilir. Avına ve otlağına haraç konulamıyan elden çıkmış olan bu arazî ölü arazî (Arâzî-i Mevat) sayılmaz. Çünkü haraç vergisinde sözü edilen arazî, mâliki bulunan topraklardır. Avcılık yapılan, otlak olan bu arazînin, her ne kadar haracı almamıyorsa da, mâliki vardır. Ölü arazî ise, maliki bulunmayan, herkesin müşterek malı olan arazîdir. Arazîdeki ziyâde Allah tarafından gelirse, meselâ, arazîyi kazarken nehir çıkmışsa ve bundan sonra hiç bir masrafa lüzum kalmaksızın bu su ile arazi sulanıyorsa arazînin kıymet ve veriminde bir değer artışı olmuştur. Şayet bu durum geçici ise devamına dâir pek bir garanti yoksa arazînin haracı artınlmaz. Devamına dâir garanti varsa sultan veya haraç takdir memuru arazî sahibinin ve fey ehlinin menfaatlerini nazara alarak, haracı artırıp artırmamada âdil bir karar verir. Yeniden haraç takdir eder. Haraç arazînin haraç vergisi toprak ekilirse alınır. Ekilmezse durum değişiktir. Mâlike göre: Arazî sahibi isteyerek veya istenıi-yerek ekmezse, haraç vergisi alınmaz. Ebû Hanîfe'ye göre: İsteyerek ekmemişse, haraç vergisi yine alınır. Bir özür sebebiyle ekme-mişse, haraç vergisi alınmaz. Bir mahsûlün ekimi ile haraç azala-caksa yine ekilen mahsûle göre haraç alınır. Yânî bir bakıma ekilen mahsûle göre haraç da değişir. Eken şahıstan, ektiği mahsûle göre haraç alınır. Tek bir mahsûle göre haraç tesbit edilir, ekilen mahsûlün değişmesine göre haracın değişeceği kabul edilmezse, bu durumda tek bir mahsûl ekmek zarureti ortaya çıkar ki bu da uygun bir hareket tarzı değildir. Haraç arazî 1 yıl dinlendirilip, 1 yıl ekiliyorsa, haraç ilk defa konulurken bu duruma dikkat edilir. Arazî sahipleri ile haraçtan yararlanacakların menfaatları şu noktalarda göz önünde tutulur. Ya ektiği şeyin yarısının her yıl haracı alınır, böylece ekilen ve ekilmeyen yılların haracı alınmış olur, iki taraf da korunur. Ya da 2 ceribin 1 ceribi 1 sene, diğer ceribi öbür sene ekilir, ekilen yerlerin mahsûlüne göre de haracı alınır. Hububatın ve meyvelerin haracı ayrı ayrı olunca ekilen ve dikilen hububat ve meyveler hakkında önceden geçmiş bir hüküm ve tatbikat yoksa, menfaat ve benzeyiş bakımından haracı belli olanın ki kadar haraç alınır. Haraç arazîye öşrü gerektirici bir durum olur, bir müslüman ekerse, arazînin haracı sebebiyle öşrünün düştüğü sonucuna varılmaz. Şafiî mezhebine göre: İki hak bir arada olabilir. Ebû Hanîfe'ye göre: İki hak bir arada bulunmaz, haraç alınır, Öşür terk edilir. Haraç arazî öşür arazîye, öşür arazî de haraç arazîye dönüşürse, statüleri değişemez. Ebû Hanîfe, toprakların statülerinin değişebileceği fikrinde olup, haraç arazî öşür arazî, öşür arazî de haraç arazi olabilir fikrindedir. Haraç arazî öşür suyu ile sulanırsa yine arazîden haraç alınır. Öşür arazî de haraç suyu ile sulanırsa, arazîden yine Öşür alınır Çünkü itibar edilen arazînin kendi statüsüdür. Suyunun durumu arazîden alınacak öşür veya haracın cinsini tesbite etkili değildir. Ebû Hanîfe'ye göre: Suyun cinsine dikkat edilir. Şayet öşür arazî haraç suyu ile sulanırsa haraç, haraç arazî öşür suyu ile sulanırsa öşür alınır ki arazînin statüsüne dikkat ve itibâr etmek, suyun durumuna, statüsüne dikkat ve îtibâr etmeden daha yerinde bir iştir. Çünkü haraç, arazînin bizzat kendisinden, öşür ise, arazîye ekilip dikilen şeylerden alınır, arazînin aynı ile alâkası yoktur. Suya bakarak öşür veya haraç alınması cihetine gidilemez. Bu ihtilâfa binâen Ebû Hanîfe, haraç arazî sahibini öşür suyu ile arazî sulamaktan, öşür arazî sahibini de haraç suyu ile sulamaktan men etmiştir. Şafiî ise men etmemiş onları tamamen serbest bırakmıştır. Çünkü görüldüğü gibi, o arazînin bizzat kendine îtibâr eder. Su, arazînin statüsüne etkili olamaz. Haraç arazîye evler ve dükkânlar inşa edilirse haraç yine alınır. Çünkü arazî sahibi arazîsinden istediği gibi yararlanır. Ebû Hanîfe ye göre: Ziraatcilik ve meyvecilik yapılırsa haraç alınır, yoksa alınmaz. Müellife göre: Bir kimse kendi ikâmeti için değil de ziraatçiliğinin îcâbı bir takım binalar yaptırmak zorunda ise o takdirde bu binalardan ve yerinden haraç alınmaz. Çünkü binalardan yararlanmak suretiyle ziraatcilik yapabilmektedir. İnşaat ve binalar ihtiyaç miktarını aşarsa, fazla miktarın haracı alınır. Haraç arazî birisine kira veya ariyet olarak verilirse haracını vermek yine mâlikine aittir, kiracı ve ariyet alanlar haraç vermezler. Ebû Hanîfe'ye göre: Haraç vergisi, kiralamada arazî sahibine, ariyette ise ariyet alana aittir. Arazî sahibi ile haraç memuru, arazînin haraç veya öşür arazî olduğu hususunda ihtilâf ederlerse, her iki söze de ihtimâl vermek, mümkünse, arazî sahibinin iddiası kabul edilir. Arazî sahibi itham ve zan altında ise, zanm, şüpheyi gidermek için kendisine bir de yemin teklif edilir. Bu ihtilâflar kolayca çözümlenemiyorsa, devletin arşivindeki arazî kayıtlarından yararlanılır. Kayıtlar doğru ise onlara îtibâr edilir. Kayıtlar yoksa veya şüphe taşıyorsa, arazînin komşularına göre durumu tâyin ve tesbit edilir, ona göre işlem yapılır. Arazî sahibi haracı verdiğini iddia ederse sözü kabul edilmez. Öşrü verdiğini iddia ederse bu iddiası kabul edilir. Haraç verme işinde ve miktarında devlet kayıtlarına istinâd edilir, onlara göre işlem yapılır. Bir kimse takdir edilen haracın ağır olduğunu iddia ederse, duruma bakılır. Ödenmesi kolay bir haraç miktarına imkânı varsa o haracı öder. Ebû Hanîfe'ye göre: Ödemesi kolay olan haracı mükellefin ödemesi vaciptir. Zor olanı düşer. Kolaylık gösterilmesine rağmen haracı ödemede yine ağır hareket ederse hapisle tazyîk olunur. Satılması mümkün olan malı varsa, ödemediği haracı tahsil etmek için o malı satılır. Aynen borçlu kimsenin malım satmak gibi. Ama şahsın haraç arazîden başka satılacak bir şeyi bulunmazsa, sultan müsâade ederse, haraç borcunu Ödeyecek kadar bir miktar arazîsi satılır. Müsâade etmezse, o zaman haraç arazîyi kİrâlıyandan haraç vergisi alınır. Kira ücreti fazla ise, fazlasıyla birlikte, kira ücreti haraçtan az ise noksanını da kiracı tamamlamak üzere kiracıdan alınır. Arazî sahibi arazîyi işlemekten âciz kalırsa, kendisine arazîyi kiraya vermesi, yoksa arazîyi işlemekten âciz kalırsa, kendisine arazîyi kiraya vermesi, yoksa arazîden elini çekmesi söylenir. Bunun sonucu da arazî işleyecek birine verilir. Harab olmasına göz yumulmaz. Vergi, kaybına se-beb olması önlenir. İsterse arazînin haracını arazînin harap ve Ölü olmamasını temin için versin, bu veriş kabul edilmez. Çünkü vergi vermekle arazî ölü arazî olmaktan kurtulmamaktadır, birinci plânda arazîyi işlemek esastır. Haraç memurunun memuriyeti için gerekli sıhhat şartları: Hür, emin, güvenilir kimse olmak, yeterli bilgiye, vücud sıhhatine sahip bulunmak. Bu asıl şartlardan sonra haraç koyma işlerine bakacaksa içtihat sahibi bir hukukçu olması gerekir. Haraç toplama işine bakacaksa memuriyeti için başka şarta, mücte-hid hukukçu olmasına lüzum yoktur. Haraç memurunun maaşı haraç mallardan verilir. Arazîyi ölçenler de maaşını haraç mallardan alır. Aynen zekât memurlarının zekâttan maaş alışı gibi. Haracı paylaştıranların ücreti hakkında hukukçular farklı fikirdedirler. Şafiî'ye göre: Haraç ve öşür paylaştıranların ücretini Sultan ikisinden verebilir. Ebû Hanîfe'ye göre: Öşür ve haraç malları toplayacakların ücretini orta durumdaki ölçekle ihtiyâcına göre, taksim ettiği mallardan alırlar. Sufyânu's-Sevrî'ye göre: Haraç taksim edenin ücreti Sultana, öşrü taksim edenin ücreti arazî sahiplerine aittir. İmam Mâlik'e göre: Öşrü taksim edenin ücreti toprak sahiplerine âit, haracı taksim edenin ki de ortadan verilir.[142] [142] El-Ahkâmu’s-Sultaniyye, Ebu’l-Hasan Habib, Bedir Yayınevi, 1/ 278-288. |