Konu Başlığı: Genel nüfûs idareciliği Gönderen: Sümeyye üzerinde 10 Mart 2011, 13:07:48 B- GENEL NÜFÛS İDARECİLİĞİ, GÖREVLERİ VE NÜFÛS İŞLERİNDE MUAMELÂT USULÜ Genel nüfûs idareciliğinin ise, yukarıdaki vazifeleri görme yanında beş vazifesi daha vardır. 1- Aralarında çıkan kabile ihtilâflarını çözmek. 2- Yetimlerin mallarını korumak. 3- İşlemiş oldukları kötü işlere cezalar tatbik etmek. 4- Velîsi belli olmayan kızları veya veliliği ihtilaflı kızları evlendirmek. 5- Ateh ve sefeh (Bunaklık ve yaşlılık hâllerinde) olanların ehliyetini sınırlamak, hacr altına almak. Aklı başına gelince hacr, (kısıtlık) hâline son vermek. Bu 5 yetki ve görevi de hâiz olan genel nüfûs idarecisidir. Nüfûs idarecisi olacak şahsın, hükmünün tesirli olması yönünden ictihad sahibi bir âlim olması gerekir; idareciliği kesinleşince durumu iki yön arzeder. Ya verdiği kararlarda, o yerin hâkiminden müstakil hareket eder. Veya hâkimin hükmüyle hareket eder, bağımsız değildir. Genel bir nüfûs idarecisi ise mutlak yetkiyi hâizdir. Bununla beraber hâkim ve nüfûs idarecileri o yerin halkının ihtilâflarına bakar. Bir yerde özel nüfûs idarecisi var ve hüküm verme yetkisi mevcutsa, hâkimin yetkisi de genel ise, özel nüfûs idarecisinin göreceği işlerde onun işleri arasına giriyorsa, hangisi ilk defa ihtilâfa el koymuşsa, onun yaptığı iş muteberdir. Bozma söz konusu olamaz. Taraflar anlaşamazlar da birisi nüfûs idarecisine, diğeri hakime gitmek isterse, bir görüşe göre, nüfûs idarecisine gitmek tercih edilir. Çünkü özel bir yetkiyi hâizdir. Bir görüşe göre de, nüfûs idarecisi ve hâkim hüküm vermede eşit hakka sahihtirler. Bu, bir ülkedeki iki hâkime gitmek gibidir. Dâvanın istediğine gidilir. Tarafların her ikisi de müsâvî iseler iki hâl yolu vardır. 1- Aralarında kur'a çekilir, kime çıkmışsa onun istediğine gidilir. 2- Aralarında anlaşıncaya kadar ihtilâfa bakılmaz. Nüfûs idarecisi neseb dâvalarına bakacaksa ve hâkimin bu hususta yetkisi yoksa, hâkime taraflar müracaat etsin veya etmesin ihtilâfa bakamaz. Yalnız iki ülke halkı arasında bir ihtilâfsa bu durumda karşı taraftan olan hâkime gitmek istemişse, nüfûs işlerine bakamıyacak olan hâkim böyle bir ihtilâfta dâvaya bakar. Çünkü her hâkimin yetki sınırlaması, bulunduğu ülkenin halkı arasında çıkan ihtilâflarda geçerlidir; başka ülke halkının davası konusunda yetki sınırlaması bir hüküm ifâde etmez, onların başvurusu halinde konu ne olursa olsun bakabilir. Nüfûs memurunun yetkisi ise kendi bulunduğu ülke insanları arasında geçerlidir, icrââtı başka ülke insanları arasında hüküm ifâde etmez. Bir ülke halkından iki şahıs, aralarındaki nesep ihtilâfında hâkime gitmekte anlaşsalar hâkim ihtilâfa bakamaz. Çünkü yetkili nüfûs memurudur. Sözgelimi Ebû Tâlib soyuna mensup olanla Abbasî soyuna mensup olan arasında ihtilâf mevcut da her biri kendi nüfûs idarecisine müracaat etmek isterse, ikisinin nüfûs idarecisi de dâvaya bakamaz. Çünkü taraflardan biri, idaresi altında olmayan soya mensuptur. Burada ihtilâfın çözümünde iki yol vardır. 1- Her ikisi de ülkenin genel valisine giderler. Eyâlet valisi veya sultanın ya bizzat kendisi uyuşmazlığı çözer veya görevlendireceği birine, ülkesinin bu ayrı soylara mensup insanlarının ihtilâfını çözmesini emreder. 2- Her iki tarafın nüfûs idarecileri bir araya gelir, tarafları dinler, sonra dâvâlının nüfûs idarecisi tek başına karar verir. Kendi kabilesinin hakkını gözetir oluşu sebebiyle davacının nüfûs idarecisi karara iştirak etmez. Şâhid dinlenilecekle, aleyhine şâhid-likte bulunulacak olanın nüfûs idarecisi şahidin ifâdesini alır. Yemin edenin idarecisi yemin verir, yemin teklifi ona aittir. Yemin etmesini isteyenin idarecisi yemin yaptıramaz. İhtilâfı çözen hâkimin, dâvâlının hâkimi olması için bu yol tercih edilir. İki tarafın nüfûs idarecisi bir araya gelmekten kaçınırlarsa, bir görüşe göre her ikisine de sorumluluk terettüp eder. Ama en çok sorumlu olan dâvâlı tarafın idarecisidir. Çünkü ihtilâfta onun hükmü geçerlidir. Talibi ve Abbasî olan iki şahıs, iki nüfûs idarecisinden birinin hakemliğine razı olmuşlarsa, razı olunan nüfûs idarecisi dâvaya bakar. Razı olunan dâvâlının idarecisinin ise vermiş olduğu karar hukuken muteberdir, hasmı da bağlayıcıdır. Davacının nüfûs idarecisi hakem seçilmişse hükmünün geçerliliği konusunda iki ihtimâl vardır. Birincisine göre, davacıya geçerli, dâvâlı için geçersizdir. Bir diğer ihtimâle göre de her ikisi için de geçerlidir. Çünkü anlaşma sonucu davacının nüfûs İdarecisinin hakemliğine gitmek konusunda aralarında anlaşma yapmışlardır. ikiden biri hâkime delillerini getirir, hâkim bunları nüfûs idarecisine de yazarsa, ihtilâfa bakmaktan çekinmiş olur. Nüfûs idarecisinin haberi olmadan, gıyabında her ne kadar ihtilâfa bakmakta ise de, nüfûs idarecisi yazışma sonucu ihtilâfı işitince, kendi yetkisi sınırları içine giren^bu dâvaya artık hâkim bakamaz olur; görevsizlik kararı vermesi gerekir. Çünkü hâkimin hükmü, (nüfus idarecisi de hazırsa) aleyhine delil ikâme olunana geçerli olmaz. Nüfus idarecisi hazırken yapmış olduğu bu işlem geçerli olmayınca, nüfûs idarecisi hazır bulunmayan için hiç geçerli sayılmaz. Hâkim gâibte olan bir şahıs aleyhine dâvaya bakmak isterse ve işittiği delilleri gaibin asıl hâkimine yazar, istinabe suretiyle bu delillerin toplanmasını isterse, bu muamele hukuken muteberdir. İdarî işlerle adlî işler arasında bu fark vardır. Nüfûs idarecisinin baktığı dâvada gâibte olan hakkında vereceği hüküm geçersizdir. Gaibin aleyhine delîl de dinleyemez. Taraflardan biri hâkim önünde hakkı ikrar ederse, hâkim yetkisini hâiz nüfûs memuru huzurunda şahit olarak dinlenir. Bununla beraber gâibte olana hükmünü zorla kabul ettiremez. Aynı şekilde iki tarafın idarecisinin dışında biri önünde hakkı ikrar etse, o şahıs ikrar edenin idarecisi tarafından, şahit olarak dinlenir. Kendi idarecisi Önünde ikrar etse caizdir, bununla aleyhine hüküm verebilir. Hasmının nüfûs idarecisi önünde ikrar etmişse, iki hâl tarzı vardır. Bir ihtimâle göre nüfûs idarecisi şahit olarak dinlenir. Bir ihtimâle göre de hâkim olarak bu ikrarla" hasmın nüfûs idarecisi karar verir. Çünkü dâvâlının nüfûs idarecisi hâkim durumundadır. Aşiretlerin, kabilelerin idarecilerinin aşiret ve kabileleri üzerindeki durumu da buna benzer.[94] [94] El-Ahkâmu’s-Sultaniyye, Ebu’l-Hasan Habib, Bedir Yayınevi, 1/ 190-193. |