Konu Başlığı: Diğer suçlar kabahatlar ve tazir cezaları Gönderen: Sümeyye üzerinde 01 Mart 2011, 20:37:13 C- DİĞER SUÇLAR - KABAHATLER VE TA'ZİR CEZALARI Hakkında ceza konulmamış işlerin yapılması hâlinde yapanı edeblendirmek için. konulan cezalardır. Ta'zir fiilin ve failin durumlarına göre değişir. Ta'zir cezaları bir bakıma faili doğru yola getirmeye, kötü işlerden uzaklaştırmaya yarıyan, kabahate göre takdir edilen bir cezadır. Ta'zir cezaları nç yönden asıl cezalardan ayrılır. a) Heybetli olan temiz ruhlu insanları yola getirme, kötü ruhla, hezeyanda bulunan sefih insanlan yola getirmekten daha kolaydır. Hadîs-i şerifte de, "Azametlilik yapan kimselere hatâlarını, düşüklüklerini söyleyiniz.”[209] buyurulmuştur. İnsanların içtimaî, insanî durumları farklıdır. Takdir edilen asıl cezalar için aynı derecede uygulanırsa da ta'zir cezalarıyla cezalandırmada eşitlik yoktur. İçtimaî durumu yüksek olanın cezalandırılması, yaptığı işten kaçınması içindir. Ondan aşağı seviyede olanın ta'zir cezasına çarptırılması hâlini düzeltmesi için biraz daha ağırdır. Ondan da aşağıda olanın ta'zir cezasına çarptırılması; kazif ve sövme mâhiyetinde olmayan, alay maksadıyla sarfettiği sözlerin önüne geçmek için daha ağırdır. Bundan da aşağı seviyede olan kimse, ta'zir cezası yerine yapmış olduğu kötü işe göre; bir süre hapse atılır. Bir kısmı 1 gün bir kısmı daha çok hapsedilir. Şafiî'nin talebelerinden Ebû Abdülah Zübeyrî'ye göre: Durumunu tedkik, suçunu araştırmak için 1 ay hapsedilir. Kötülükten vaz geçirilmesi için 6 ay hapsedilir, der. Bundan da uslanmıyor, insanları bu kötülüklere çekiyorsa veya kötü işlerle insanlara zarar veriyorsa sürgün edilir. Sürgün etmenin müddeti konusunda ihtilâf vardır. Şafiî mezhebinin esaslarından anlaşılana göre, zinadaki sürgün cezasına eşit olmaması için 1 yıldan az sürgün edilir. 1 günlük sürgün de olabilir. Mâliki mezhebine göre; kötülüklerden önleme sebeblerine göre 1 yıldan fazla da sürgün edilir. Sürgünle de yola gelmemişse, daha aşağı seviyede birisi ise kötü işlerine göre dövülür. Halkı korumak, kendine sıkıntı vermek ve yola getirmek bakımından ne kadar dövmek gerekiyorsa o kadar dövülür. En fazla miktarının ne olduğu konusunda hukukçular farklı görüştedir. Şafiî mezhebine göre ta'zir cezası ile dövmenin en fazla sınırı, hür kimseler için 39 sopadır. İçki cezasının en azından daha az olması için. Hür kimseye 40, köle olana 20 sopa vurulmaz. Ebû Hanîfe'ye göre, hür ve köle için ta'zir cezasının son haddi 39 sopadır. Ebû Yusuf a göre, en son miktar 75 sopadır, Mâlik'e göre âzamisi için bir sınırlama olmaz, en çok had cezasını dahi geçebilir. Ebû Abdullah ez-Zübeyri'ye göre, bu mevzuda her günah, o cinsten cezası belli olan suçlara göre ayarlanır ve cezası ona göre verilir. Ama en son haddi 75 sopadır. Zina iftirası cezasından 5 sopa daha azdır. Ta'zire esas olan günâh, zinaya götürücü bir fiil de kadın-erkek münâsebeti henüz tesis etmemişse, ta'zir cezasının en fazlası olan 75 sopa vurulur. Kadınla erkek arasında bir örtü var, kalın bir engel yoksa, henüz teşebbüs hâlinde olup zina için bir işlem yapmamışlarsa 60 değnek vurulur. Kadın - erkek zinaya teşebbüs etmemişlerse 40 değnek, kadın - erkek bir evde üzerlerinde elbiseleri olduğu halde bulunurlarsa 30 değnek, kadın - erkek bir yolda birbiri ile konuşur bulunurlarsa 20 değnek vurulur. Erkeğin kadını takip ettiğini bulurlarsa bir ceza verilmez. Kadın erkeğe, erkek kadına konuşmadan bir takım işaretler yaparlarsa 10 değnek vurulur. Ebû Abdillah, zinaya götürücü fiillerde böyle düşündüğü gibi, el kesmeyi gerektirmeyen hırsızlık ve hırsızlığa teşebbüslerde de şöyle der: Etrafı çevrili olmayan bir yerden hırsızlığa esas olan miktardan başka bir mal alırsa, en yüksek ta'zir cezası olan 75 değnek vurulur. Etrafı çevrili yerden muayyen miktardan az mal alırsa 60 değnek, etrafı çevrili olmayan yerden muayyen miktardan az mal çalmışsa 50 değnek vurulur. Mali etrafı çevrili yerde toplamış da götüremeden orada geri alınmışsa 40 değnek vurulur. Etrafı çevrili yeri gözetler, içeri girer hiçbir mal almazsa 30 değnek; evi, etrafı, çevrili yeri gözetler, içeri girmezse 20 değnek vurulur. Gözetlerken, kapıyı açarken yakalanırsa 10 değnek vurulur. Hırsızla beraber bir de gözcü veya malı bekleyen biri bulunursa durumu araştırılır ve fiili bu sıra içerisindeki fiillerden birine uyan hâli varsa ona göre, yoksa başka şekilde cezalandırılır. Ta'zîr cezasına çarptırılması uygun görülüyorsa, delil de olmasa gerekli ceza düşünülür ve tatbik edilir. İşte buraya kadar olan ve asıl cezalardan ta'zir cezasını ayıran birinci fark budur. b) Asıl cezaları (Nasslarla sabit olan cezalan) afvetmek, şefaatçi olmak caiz değilse de ta'zir cezalarında af ve şefaatçi olma caizdir. 1- Ta'zir cezası devletin hakkı, idarenin varlığını kuvvetlendirmenin bir hükmüdür. İnsanların hakkına âit ceza değildir. İdare makamını işgal eden şahıslar, afvetme ve ta'zir cezası vermeden hangisini uygun görürse onu uygular. Allah'tan günahların afvını isteyen kimse bu hususta şefaatçi de olabilir. Resûîüllah (s.a.v) den şu hadîs-i şerif rivayet edilmiştir: "Benden şefaatçi olmamı isteyin. Allah Teâlâ kulu ve Resulünün dilinden çıkanı afvedeceğîne dâir hüküm verdi.”[210] 2- Ta'zîr cezası, insanın hakkı ile ilgili ise, (sövme, kötü söz söyleme suçlarının cezasında olduğu gibi) Hakkı ihlâl edilen, sövülen veya dövülenin, suçlunun cezalandırılmasını istemek hakkıdır. Devletin hakkı İse, hatalı şahsı düzeltmek, güzel ahlâklı yapmaktır. Bu durumda ta'zir cezasını vermeye yetkili makam, dövülen veya sövülenin hakkını, suçluyu afvederek düşüremez. O takdirde dövenden ve şovenden hakkını almak, suçluyu cezalandırmak bu işlere bakan yetkilinin mecburî görevidir. Dövülen veya sövülen afvederse, yetkili makam mağdurun suçluyu afVetme-sinden sonra, suçluyu cezalandırmayı uygun görüyorsa cezalandırır, afvetmeyi uygun görüyorsa afveder. Dövülen döveni, sövülen söveni yetkili makam önüne gitmeden afvederse, insan haklarını ihlâle âit konulan ta'zir cezası düşmüş olur. Devletin hakkının düşüp düşmediğinde ihtilâf mevcut olup bu konuda iki görüş vardır. Ebû Abdillahı'z-Zübeyrî'ye göre: Devletin hakkı düşer, yetkili makam ve suçluyu cezalandıramaz. Çünkü daha ağır olan zina iftirası cezası afvile düşünce, halîfenin koyduğu ta'zir cezası haliyle af ile düşer. Meşhur olan görüşe göre: Duruşmadan önce hakarete maruz kalanın afvetmesi Devlet hakkını düşürmez. Duruşmadan sonraki afvını düşürmediği gibi. Kazif cezasını afta da iki noktada ayrılık vardır. Birincisi: Çünkü kötü yolda olan şahsı düzeltme âmmenin yararı içindir. Söz gelişi, baba ile oğul birbirini dövse ve birbirine sövse oğlu olması sebebiyle baba ta'zir cezasına mâruz kalmaz. Ana-Babasını döven ve onlara söven oğul ta'zir cezasına mâruz kalır. Aynen oğlunu öldüren babanın öldürülmemesi gibi. Halbuki babasını öldüren evlad Öldürülür. Babanın ta'zîr cezasıyla cezalandırılması Devletin siyâsetine aittir. Oğlu hakkında kötü muamele yapan babayı da doğru yola getirmek için ta'zir cezası verilir. Bu arızî bir cezâlandırrna olup, asıl evlâdını haklı yere dövmenin veya sövmenin sonucu değildir. İkincisi, yetkili olan idare âmiri suçluyu af-vetme ile mağdur kalandan ayırabilir. Çocuğun ta'zir cezasına çarptırıhşı baba hakkıyla Devlet hakkı arasında müşterektir. Müştereklik arzeden ta'zir cezalarında Devlet tek basma suçluyu afvedemez. Hakkı olanın da afV hususunda muvafakat göstermesi gerekir. Babanın muvafakatini almadan babayı döven veya ona söven oğlun ta'zir cezasını Devlet afvedemez. Asıl cezalarla ta'zir cezaları arasındaki ikinci fark budur. c) Cezaları infaz ederken ceza gören ölür veya vücudunda bâzı arızalar meydana gelirse bunların diyet ve kısası olamaz. Ta'zir cezaları infaz edilirken suçluda bir takım arazlar, Ölüm ve şâire zuhur ederse onun tazmini gerekir. Hz. Ömer bir kadım ta'zir cezasıyla korkuttu, karnı yaralandı ve çocuğunu ölü olarak düşürdü. Hz. Ali'ye durumu danıştı, Hz. Ali de Ölü çocuğun diyetini gur-resini Ödemesini belirtti. Ta'zir cezasından doğacak diyet cezalarının kimin tarafından ödeneceğinde ihtilâf vardır. Bir fikre göre, cezayı tatbik eden vazifeli memurun yakınları tazmin eder. Bir fikre göre de hazîne Öder. Keffâret gerekiyorsa birinci fikir kabul edilirse akrabası verir, ikinci görüş kabul edilirse iki fikir ortaya çıkar. Keffâret, görevlinin malından verilir. İkinci görüşe göre: Keffâret de hazîneden verilir. Söz gelimi, bir öğretmen, terbiyelensin için normal ölçülerle talebesini döver, bu dövme de ölüme sebeb olursa, diyeti, öğretmenin yakmlarınca, kefTareti ise kendi malından ödenir. Kocasından kaçman kadım dövmek kocanın hakkıdır. Kocanın dövmesiyle kadın ölürse diyetini kocanın akrabası verir. Şayet kadının ölümünü kasdetmişse o zaman koca kısas cezası görür. Ta'zir cezasında dövmenin şekli ve ne ile dövüleceği hususu ise: Değnekle, düğümsüz kamçıyla, köşesiz değneğe benzer şeylerle dövülür. Düğümlü kamçıyla dövülmesi konusunda fikir ayrılığı vardır. Zübeyrî dövülebilir, der. Vurulacak miktar cezalardaki miktardan fazla ise kan akıncaya kadar vurulur. Şafiî'nin talebelerinin pek çoğu düğümlü kamçıyla dövmeyi mahzurlu görürler. Çünkü ta'zir cezalarından daha ağır olan asıl cezalarda düğümlü kamçı ile dövme sakıncalı olunca, ta'zir cezasının infazında daha fazla sakıncalıdır. Kan akıtmcaya kadar dövmek doğru değildir. Her organın cezadan payını alması bakımından, ölüme götürücü hassas bölgeler hariç, vücûdun her tarafına dövme cezası tatbik edilir. Vücûdun yalnız bir yerine bütün ceza tatbik edilmez. Şafiî mezhebi hukukçularının çoğu vurma cezasının vücûda taksimi fikrindedirler. Hepsi bir yere vurulmaz derler. Zübeyrî, aksi görüştedir. Bir bölgeye de bütün ceza uygulanabilir. Çünkü vücûdun bütün yerlerinden ta'zir cezası düşürülürse bâzı organlarından da ceza düşürülebilir der. Asıl cezalar bunun aksinedir. Ta'zir cezası olarak bir kimse diri olarak ölmeyecek şekilde asılabilir. Resûlüllah (s.a.v) da Ebû Nâb isimli birini diri olarak ceza için asmıştır. Asılma cezasında yemesine, içmesine, ibâdetine devam eder, engel olunmaz. Böyle bir cezanın süresi 3 günü geçemez. Ta'zir cezasının infazında avret mahallini örten elbise hariç soyulabilir, mükerrer suç işlemiş tevbe etmemişse suçu halka ilân edilir, kendisi de halk içinde dolaştırılır. Saçı kesilebilir, sakalı kesilemez. Yüzüne kara çalınmasına bir çok hukukçu taraftardır. Bâzıları ise kara çalma doğru değildir, derler.[211] [209] Ebu Davud, hudûd 5. Müsned-i Ahmed, 6/181. [210] Müsned-i Ahmed, 2/218. 4/32. İbn Mâce, talak 29. [211] El-Ahkâmu’s-Sultaniyye, Ebu’l-Hasan Habib, Bedir Yayınevi, 1/ 442-447. |