๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Ahkamüs Sultaniye => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 01 Mart 2011, 22:58:58



Konu Başlığı: Devlet hizmetlerini yürütme divanı
Gönderen: Sümeyye üzerinde 01 Mart 2011, 22:58:58
F- DEVLET HİZMETLERİNİ -YATIRIMLARINI-YÜRÜTME DÎVANI

 

Müslümanların hak sahibi olduğu, fakat mâliki bilinmeyen her mal, hazînenin hakkıdır. Alındığı anda Beytu'l-Mâîin hakları­na girer, malın hazîne depolarına, kasalarına girip girmemesi önemli değildir. Çünkü Beytu'1-Mâl, bir bakıma makamdan ibarettir. Fakat yalnızca bir makamdan ibaret değildir, bütün müslümanlarm işleri için gereken harcamalar hazînenin vazifeleri arasındadır. Masraf gerektiği yere harcanır. Hazîne bu masraflarını haraç vergilerinden karşılar. Yapılan masrafın hazîne depolarından, kasalardan çıkması veya çıkmaması önemli değildir. Vergi âmillerinin ellerindeki mallardan da müslümanla­rm ellerindeki hazîneye verecekleri vergilerden de karşılanabilir. Hepsi de hazîneden çıkmış sayılır.

Durum böyle olunca müslümanlara dağıtılması gerekli mal­lar, devletçe yapılacak yardımlar 3 kısma ayrılır: Fey, ganimet, zekât.

a) FEY: Hazînenin bir bakıma hakkı bir bakıma da görevleri arasındadır. Bu malların sarfı halîfenin rey ve içtihadına göredir.

b) GANİMET: Bunlar hazînenin hakkı sayılmaz. O, savaşta hazır bulunan savaşçıların hakkıdır. Dağıtımında da komutanın içtihadı geçerli değildir. Hazînenin hakları yok sayılır. Bununla beraber fey ve ganimetin 1: 5'i (beşte biri) 3'e taksim edilir:

aa) Bir kısmı, Resûlullah'ın (s.a.v) hakkı olarak hazîneye ge­çen ve müslümanlarm işine harcanan mallardır. Bu kısım halîfenin görüşüne göre harcanır.

bb) Bir kısmı, Beytu'l-Mâlin (Hazînenin) haklarına girmez. Resûlullah'ın (s.a.v) yakınlarının selimidir. Alacak kimseler, bel­lidir. Halîfenin görüşüne göre taksim edilmez.

cc) Bir kısmı de yetimlerin, fakirlerin, yolda kalmışların seh-mi olarak hazînede korunur. Bu sınıftan kimseler varsa onlara harcanır. Yoksa o sınıflar adına hazînede tutulur.

c) ZEKÂT: İki kısımdır.

aa) Gizli malların zekâtıdır ki mal sahibi kendisi, bu malların zekâtını ehil olanlara tek başına verir. Hazînenin hakkı yoktur.

bb) Açık malların zekâtı: Mahsul ve meyvelerin öşrü, hayvan­ların zekâtı gibi. Ebû Hanife'ye göre: Açık malların zekâtı hazînenin hakkıdır. Halîfenin rey ve içtihadına göre harcanır. Se-him sahipleri belirli değildir. Şafiî mezhebine göre: Açık malların zekâtı da hazînenin hakkı değildir. Çünkü sarf olunacak yerler be­lirlidir. Başka yerlere sarfedilemez. Fakat sarf yerleri şüphe taşı­dığında, bu zekâtların toplanma yeri, hazîne midir, değil midir, sorusuna Şafiî farklı cevaplar vermiştir. Eski görüşüne göre (Mez-heb-i kadîm) zekâtın sarf yerleri bulunmazsa bulununcaya kadar hazînede toplanır. Sarf yerleri bulununca halîfenin lüzum gördü­ğü şekilde harcanır. Sonraki görüşünde (Mezheb-i Cedîd) bu gö­rüşten vazgeçmiş, hak sahibi olarak hazîne zekâtın toplanacağı yer olamaz. Zekâtın harcanmasında halifenin bir müdâhalesi yoktur. Hazîneye bırakmak gerektiğinde de zekât malın hazînede tutulmasına, halîfenin bir yetkisi varsa da kendi re'yine göre sarf etme yetkisi yoktur, demiştir.

Hazînenin yerine getirmesi gerekli hususların, doğması iki suretledir:

a) Hazînenin depo veya kasalarında malın olmasıyla vecîbesi de doğar. Bu durumda malı sarfedilecek yere sarfetmesi de vazifesidir. Bulunması gerekli mal, bulunmazsa vazîfesi de doğ­maz.

b) Hazînenin muhakkak yapması gerektiği hususlar: Bunlar da iki kısımdır.

aa) Bir bedel karşılığı yapması gerekli işler. Askerin yiyeceği­ni sağlama, at ve silâh ücretlerini ödeme gibi. Elinde parası olsun veya olmasın bu gibi işleri yapması gereklidir. Parası mevcutsa hemen öder. İmkân olunca borcu Ödeme gibi. Ödeme imkânı yoksa borçlanır, darlık zamanındaki borçlanma gibi.

bb) Bir karşılık olmaksızın genel menfaat uğruna yapacağı iş­ler, masraflardır. Bu nevi vazifeleri imkân olunca yapar. Hazînede para varsa yapması gerekir, işin yapılmasıyla müslü-manlar da borçtan kurtulur. Devletin elinde imkân yoksa o işi yap­maz. İşin yapılmamasmdan doğan zarar genel ise bütün müslü-manlar için farz-ı kifâyedir. İçlerinden yapma imkânı olanlar yapıncaya kadar bütün müslümanlar sorumluluk altındadırlar. Düşmanla savaşmak gibi. Yapılmayınca zararı genel değilse, ya­kın yolun bozulması, suyun kesilmesi gibi, bunların yerine gidile­cek uzak bir yol, içilecek bir başka su bulunabilir. Hazîne yaptır­ırca imkân bulamayınca yapma borcu sakıt olur. İnsanlar bu şeylerin yerini tutacak bir başka imkan bulmaları ile hepsi de borçtan kurtulur.

Hazînenin yapması gerekli iki iş olur da her ikisini birden yap­maya imkânı yoksa ikiden birini yapar. Birisinin yapılması kolay iş olursa onu da geri bırakır. Yapması gerekli iki işin ikisini de yapmaya imkânı yoksa, yapamadığından bir tehlike zuhur ede­cekse, hazîne nâmına ödünç para alması caizdir. Ödünç topladığı şeyler irtifak hakkı şeklinde olmayıp borçlandırıcı şekilde olmalı­dır. Sonra halîfe valilerden bir kararla aldığı mallar ile hazînenin imkânını genişletir, borçlarını öder.

Hazînenin hakları, vecîbelerinden üstün olduğunda hukuk­çular üstünlük hususunda ihtilâfa düşmüşlerdir. Ebû Hanîfe'ye göre: Müslümanların beklenmedik bir anda ortaya çıkacak önem­li işlerini karşılayacak kadar elinde mal tutar. Şafiî'ye göre: Müs­lümanların menfaati arının hepsine yetecek kadar hazînede mal tutar. Mal saklaması uygun olmaz. Çünkü olay çıktığında ona ye­tecek kadar para, elde tutulan miktardan ayrılır. Önceden böyle bir ihtiyat tedbiri yapılamaz.

İşte bu 4 kısımda anlatılanların hepsi kurulan 4 büyük dîvanın kaidelerini teşkil eder.[189]



[189] El-Ahkâmu’s-Sultaniyye, Ebu’l-Hasan Habib, Bedir Yayınevi, 1/ 401-404.